Deprem adlı resim çalışması yazarın özgün çalışmasıdır. Telif hakları yazarına aittir.
Deprem
Babamın ‘‘Ümmü!’’ diye ismimi haykırmasıyla yataktan fırladım. O sırada beşik gibi sallandığımızı hissettim. ‘‘Deprem oluyor.’’ diyordu babam, ‘‘Herkes olduğu gibi bana doğru yürümeye çalışsın. Sakin olun! Panik yapmayın!’’
- Baba neredesin? Babacığım! diye ağlayan kardeşimin sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyor. Babamın dış kapıya doğru yöneldiğini gördüm. Elektrik de kesildi. Işık yok, koyu bir karanlık ve korkunç bir sallantı.
‘‘Deprem oluyor, La ilahe illallah!’’ diyen annem, ‘‘Ümmü, İbrahim! Bize doğru gelin!’’ diye haykırıyor.
- Anneciğim! diye ağlıyor İbrahim… Gidemiyor annemin, babamın yanına. Annem ‘‘Allah’ım ne olur yavrularım!’’ diye inliyor. İbrahim oda kapısının yanına geliyor. Salıncakta sallanır gibi sallanıyoruz. Ama bu sefer zevk vermiyor. Korkuyoruz. Geçmek bilmiyor, gitmek bilmiyor. Duvarlardan çatırtı sesleri geliyor. Dışarıdan çağıldayan nidaları, yakarışları işitiyorum; ağlayışlar, feryatlar yükseliyor. ‘‘Annem yıkılıyor Hüseyin!’’ diye sesleniyor. Babamdan yanıt gelmiyor. Ayaklarımın altındaki zeminin yavaş yavaş kaydığını hissediyorum. Yan yatıyor sanki ev. Baş aşağı devrileceğiz gibime geliyor. İbrahim’i kollarımın arasına aldım. Yere çöktük. Uzanmasını söyledim ona. Sürünerek annemin yanına gitmeyi düşündüm. ‘‘Abla! Ablacığım, deprem oluyor, ölecek miyiz ablacığım?’’ diyor.
- Hayır, ölmeyeceğiz, ölmeyeceğiz! diyorum.
Sarılıyorum ona. ‘‘Ölmeyeceğiz!’’ diyorum.
- Çocuklarım, evlatlarım ev yıkılıyor, bir şeylere tutunun, ben düştüm buradan kalkamıyorum, diyor annem.
‘‘Allah’ım gazabından korkarım, Yarabbi acı bize, evlatlarıma acı, yavrularım!’’
Anneme doğru kollarımın arasına sıkıştırdığım İbrahim’le gitmek için yerde sürünmeye çalıştım. Biraz ilerlemiştim sanki. Çatırtı sesleri yükseliyor, tavanın ayrıldığını görüyorum, büyük beton kütleleri başımızın üstüne düşüyor. Feryatlar feryatlara, çığlıklar çığlıklara karışıyor. Kendimi kaybediyorum. Beynim uyuşuyor, tüm vücudum salınıyor.
- İbrahim sarıl bana, seni bırakmak istemiyorum, diyorum. Sonra tüm dünyamız kararıyor. Uzun bir sessizlik.
Ne kadar zaman baygın kaldım farkında değilim. Kendimi mezar gibi daracık bir yerde sıkışmış buldum. Bağırıyorum, feryat ediyorum. Kimse duymuyor. Kaç saattir buradayım Allah’ım. Acı bana Allah’ım! Anne! Baba! İbrahim! Allah aşkına ses verin, ses verin! diyorum. Ses yok… uzun bir sessizlik. Öldüm mü ben? Neredeyim? Anneciğim, İbrahim, babacığım! Ses verin ne olur! Anneciğim, anneciğim… Ses yok… ayaklarım uyuşuyor, kıpırdayamıyorum, çok dar burası, üşüyorum… üşüyorum…
Şu an saat kaç? Ne kadar zamandır buradayım? Ağlıyorum…
- Kızım! Kızım korkma, diyen bir ses duydum… Allah’ım babamın sesi mi bu?
- Babacığım, sen, sen yaşıyor musun babacığım?
- Korkma kızım, kendini sakın bırakma. Ev yıkıldı çocuğum enkazın altında kaldık. Sakin kal! Tamam mı?
- Annem nerede baba? İbrahim kollarımın arasındaydı.
- Bilmiyorum kızım, benim yanımda değiller.
Ağlıyor babam, hırıltılı çıkıyor sesi. Bilmiyorum diyor, ağlıyor, sakın kendini kaybetme diyor. Yanımda telefon var. Yardım isteyeceğim diyor.
- Anne! İbrahim! diye yakarıyorum. Allah’ım diyorum ne olur yaşasınlar. Anne! İbrahim ne olur ses verin. Ölmeyin ne olur. Ölmeyin anne, İbrahim. İbrahim henüz yedi yaşında ne olur Allah’ım diyorum ölmesin kardeşim ölmesin Allah’ım.
Ayaklarım uyuşuyor, çok dar burası. Hareket edemiyorum. Feryat ediyorum. ‘‘Çok dar burası!’’
- Sakin kal Ümmü! Sakin kal! Nefes almaya çalış. Buradan çıkacağız, diyor babam hırıltılı sesiyle. Çıkacağız kızım buradan sana söz veriyorum.
- Neredeydin sen? Annem sana onca seslendi. Duymadın. Annemi hiç bırakmamalıydın. Neredeydin sen? Annem nerede?
- Ümmü sakin kal yavrum. Feneri arıyordum ben, durun kıpırdamayın diyordum size. Çok fazla ses vardı. Beni duymuyordunuz yavrum. Sakin kal Ümmü! Çıkacağız babam buradan. Çıkacağız.
- Eeeeııııııııı hıııııııı Annneciğim! İbrahim! Allah’ım burası çok dar baba! Çıkamıyorum buradan.
- Tamam yavrum. Sakin kal! Çıkacağız!
Kendimden geçmişim yine. Annemin sesini duymam ile yüreğime bir sıcaklık aktı, uyandım. Sabah oldu zannettim. Annemin okula gitmem için çağırdığını ve her zamanki gibi kahvaltı masasına oturacağımı… Yine aynı yerdeyim. Yıkıntılar arasındayım. İmdat! diye feveran ediyorum… Annem sesleniyor.
- Ümmühan buradayım. Buradayım annem. Kuzum benim az ötendeyim. Aramızda sadece birkaç beton parçası var diyor. Anne! İbrahim! İmdat!
- Ümmühan! Annem benim, yavrum kuzum benim. Ümmühan buradayım annem. Bak sen sağlam duracan yavrum. Çıkacaz buradan yavrum.
- Eeehhhh çıkamayacağız. Anne korkuyorum. Burası çok dar ve hiç ışık yok anne. Ayaklarımı kıpırdatamıyorum.
- Ümmü! diye hırıltılı bir sesle babam diğer taraftan sesleniyor. Çıkacağız Ümmü, Kendini bırakma…
- Anneciğim… ağlıyorum… İbrahim nerede anneciğim…
Annem de kendini koyuveriyor… İbrahim yanımda canım kızım. Ben sizin yanınıza sürünerek ulaşabildim. İbrahim’i kendime doğru çektim ama seni alamadım.
- Hanife, diyor babam, İbrahim yanında mı?
- He ya, yanımdadır, diyor annem…
- İbrahim! diye babam sesleniyor. İbrahim’den ses gelmiyor. Annem ağlıyor, babam hırıltılı sesler çıkarıyor.
Annem diyor ki ‘‘İbrahim kıpırdamıyor Hüseyin.’’ İbrahim benim canım kardeşim kıpırdamıyormuş. Öldü mü yoksa İbrahim…
- Nasıl kıpırdamıyor? Aynı yerde mi kaldınız siz?
- İbrahim yanımdadır Hüseyin. Onu kendime doğru çekeledim. Ümmühan’la aramıza beton tavan düştü. İbrahim ses vermez, kıpırdamaz Hüseyin…
- Az sars biraz bakalım… Kıpırdayabiliyor mu? Az sars hele. Belki kendine gelir he…
- Allah’ım sarsıyorum ama kıpırdamıyor, cevap vermiyor… Allah’ım!
Babam ağlıyor… Annem ağlıyor. Bu nasıl bir acı Rabbim diyorum.
- Sakin kalın, diyor babam, buradan çıkacağız. Hanife, İbrahim de iyidir. Bak, gör buradan çıkınca iyi olacak. Korkmuştur o şimdi. Sen biraz daha sars onu hele, diyor. Babam hırıltılı sesler çıkarıyor. Annemin, İbrahim! diye seslendiğini duyuyorum. Ne babam ne ben ses var mı diye soramıyoruz.
Babam yardım çağırdım, diye söylemişti. Iıııııh artık dayanamıyorum. Iıııııh dayanamıyorum. Ayaklarım uyuşuyor. Kıpırdayamıyorum. Çok karanlık hiçbir şey göremiyorum.
- Baba! Baba! Kaç saattir buradayız… Babacığım…
- Kızım… Ümmühan şimdi yardım gelecek kuzucum. Annen ses veriyor mu Ümmü?
- Vermiyor babaaa! Annem öldü mü baba! Iııııhhhh! Aaaaahhhh!
- Hayır kızım ölmez. Annen ölmez yavrum. Sabret canım. Az sonra çıkacağız buradan. Dışarıdan sesler geliyor Ümmü duyuyor musun? Betonları kırıyorlar. Kurtaracaklar kızım bizi. Hepimiz çıkacağız dışarıya. Kurtulacağız.
Betonların kırılma sesleri geliyor. İnsanların duyuyor musunuz bizi, sizi kurtaracağız, az kaldı, sabredin, dediklerini duyuyorum.
- Babacığım ayaklarımı hissetmiyorum artık. Çok üşüyorum baba. Nefesim kesiliyor. Gözlerim kararıyor. Tiz bir ses duyuyorum. Uzaklardan geliyor. Bana doğru yürü diyor… Ona doğru yürüyorum. Sonra sesin yön değiştirdiğini hissediyorum. Bana doğru yürü diyor. Sese doğru yöneliyorum. Karanlığa gömülüyorum. Ölüyorum.
Uyandığımda bir adamın beni kucakladığını gördüm. Yavaşça ve usul usul çekmişti bulunduğum yerden. ‘‘Neredeyim ben? Annem, babam neredeler?’’
Az sonra sedyeye yatırılıyorum. ‘‘Annem nerede? Babam nerede? İbrahim! kardeşim küçük kardeşim.’’ Hepsi çıkarılmışlar, öyle söylediler. Hepsini kurtardık, dediler. Şu anda hastaneye götürülüyorlar, dediler.
- Yaşıyorlar mı?
- Sakin ol canım. Yaşıyor hepsi yaşıyor merak etme.
Ailem yaşıyormuş Allah’ım. Canım İbrahim yaşıyormuş. Babam, annem yaşıyormuş Allah’ım…
Hastanede iki gün sonra gözlerimi açtım. Su isteyip istemediğim soruldu. Karnın aç mı? Ağrın var mı?
Hayır ben su istemiyorum, aç değilim, hayır ben hiç aç değilim. Ağrım var mı bilmiyorum. Ailem nerede? İbrahim’i getiriyorlar yanıma. İbrahim ayaklanmış. Yatağımın yanına geliyor, usulca yanıma uzanıyor.
- Ablacığım, diyor. Ben çok kötü bir kâbus gördüm. Büyük bir deprem yaşadık. Evimiz yıkıldı ablacığım. Annem ve babam ölmüş öyle gördüm rüyamda. Onları gömmüşler ablacığım.
Doktora doğru bakıyorum. Doktor ve hemşire ağlıyor. Ağlıyorum ben de. Anlıyorum ah anlıyorum! Annem ve babam artık yoktur. Sadece biz varız. Evimiz yok, annem ve babam yok artık. Sadece biz varız. Ümmühan ve İbrahim. Biz varız. İki kardeş. Biz. Sadece biz.
Burcu BOLAKAN