Burcu BOLAKAN

Burcu BOLAKAN

[email protected]

Arkadaşız ve Dost

25 Şubat 2023 - 10:33 - Güncelleme: 14 Mart 2023 - 23:22

Arkadaşız ve Dost

Doru kısrağımla geldim dağların başına. Tiee en başına kadar tırmanmışım. Ne anamı ne babamı dinlerim. Asla varmam ben Hasan’a. İlle de Fetih’i, ille de Fetih’i isterim. Babam eğer ısrar ederse vereceğim seni diye, koy veririm kendimi aşağıya da parçalansın vücudum tiee gene de varmam o pısırık Hasan’a, ben Fetih’i Fetih’i severim. Öyle bir kuvvetli rüzgâr vardır ki burada başımdaki yaşmağı savurdu gitti o yana. Ben yaşmağın peşinden koştururken bir ânda içime giren bir hırs ile bulunduğum dağın dibine girmek istedim. Yaşmağım uçtu, gitti, arkasından baktım kaldım. Hacı babam görse saçımın açıkta olduğunu muhakkak sopayı gösterecektir bana. Şurada bir ağaç var onun üzerine çıkacağım.
Keşke börtü-böcek olaydım ya da bir kuş olaydım ya da bir çiçek olaydım. En iyisi mi ben bir bulut olayım da gökyüzüne çıkayım. Böylelikle gökyüzünde asılı durur insanları seyre koyulurum. Ah Fetih ah Fetih senin de Hasan’dan kalan yanın yoktur ya hani. Şu Hacı’nın kızı seni sever gayri.
Telefonum çalar. Açmacam. Açmacam işte…Arayıp durursun Fetih. Aramaya gelince arayıp durursun Fetih de al beni, kaçır beni dediğimde baban seni nişan etti dersin, geri durursun. Ama bak dur hele ben sana neler edecem. Eğer ki seni pişman etmezsem bana da dağların kızı Asiye demesinler. Yalım yalım yalvartıcın seni de hayda ged diyecem. Of of nasıl deyim, nasıl deyim? Severim hem de çok severim. Ne olacak bu iş böyle? Aklım hiç başımda yoktur. Burada akşama kadar kalacam, arasınlar beni dursunlar. Yok olmak isterim. Az biraz Twitter’a gireyim. İyi ki öğretti Kadriye de bana Mavi Kuşu, buralara bakarım dünyadan biraz haber alırım. Şu Kadriye de olmasa hani, ben derdimi kime anlatırım?
- Asiye, Asiye kız!
Anam ne arar burada bu kel oğlan, keleş oğlan… Ne bildi benim burada olduğumu? Hiç ses etmeyeyim de çekilsin gitsin.
- Asiye, Asiye… Ağaçtan inecekmişin. Tizem seni çağırıp durur.
- Ne bildiniz burada olduğumu? Ne bildiniz ağacın tepesinde olduğumu?
- Herkes bilip durur. Herkes bilip durur. Hadi in aşağıya. Tizem çağırır derim sana.
- Hasan bak çekil git benim başımdan. Yalı kazığı gibi durup durma orada. Sana mı soracan ineyim mi inmeyim mi deyi. Çekil, git hayda.
- Nasıl gidem? Tizem ağaç tepesindedir o dedi. Git, al, gel dedi. Nasıl gidem?
- Gitmecen mi Hasan?
- Gidemem, seni almadan gidemem.
- Dur hele. Bekle gelecem.
Hasan’ı görünce zaten deli olan kafam hepten dellendi. Baksana sen, beni almaya gelmiş gidinin pısırığı. Şimdi ben ona gösterecen. Atımın yanına gideyim hele. Ağaçtan iki üç sıçrayışta iniverdim aşağıya. Doru Kısrak’ıma seslenmem lazım. Tiee uzaklara gitmiş.
- İşuvvv… işuvvvv…
- Asiye, Asiye Doru Kısrak’ı çağırıp durursun anladım.
- He Hasan he. Çok zekisin Doru Kısrak’ı çağırırım.
Doru Kısrak hemen geldi yanıma. Can yoldaşım benim. Doru Kısrak’ım benim.
- Hasan sen çekil git hayda, ben kendim gelirim.
- Gidemem Asiye, tizem dedi ki, onu almadan gelme dedi Asiye.
- Gitmicen mi sen şimdi?
- Gidemem.
- E peki günah benden gitti gayri.
Doru Kısrak’ın üzerine vurduğum sepetin içinden domateslerin çürüklerinden seçtiğim gibi attım Hasan’ın üstüne, attım Hasan’ın üstüne… Sen he sen dedim. Git dicem gitmicen seni gidi pısırık oğlan seni. Yapma dedikçe patlattım domatesi patlattım domatesi. Öff bu ne be.. Hem tizemin oğlu hem bana göz diker hem de pısırık… İstemem… İstemem.
- İstemem ben seni. İstemem. Varmam sana. Al sana domates. Al. Hahahah.
- Asiye yapmasana. Seni tizeme dicem. Anlatacam seni. İhhhh… İhhhhhh.
- Of bir de ağlayıp durur Ağlamasana len. Ağlama derim sana. Hadi düş önüme gidelim.
- Olmaz.
- Niye olmaz len?
- Ben ata çıkacam. Sen benim arkama oturacan. Köye öyle girecez. Tizem öyle dedi.
- De hayda. Pısırık Hasan.
Doru Kısrak’ın üzerine yıldırım gibi çıktım. Deh bre deh. Kaldın mı pısırık oğlan? Hahahah. Şuna bak hele şuna şuna. Gelmiş de beni alacakmış da. Beni atının terkisine vuracakmış. Ulen at benim, yollar benim, dağ benim… Of çok efelik tasladım amma velâkin Hacı babamın elinde sopa vardır şimdi. Beni bekleyip dururdur. Yaşmak da uçtu, gitti. Ne edem şimdi ben? Ne edem? Eh Kadriye’yi arayacam.
- Kadriye, alo, Kadriye.
- Efendim Asiye.
- Sana gelecem.
- Ne zaman geleceksin?
- Yarım saate varmaz gelirim.
- Tamam bekliyorum.
Atımın son sürat indiririm dağdan. Keleş oğlan arkadadır. Peh peh hiç umurumda değil. Köye yakınlaştım, az biraz daha sakin gideyim.
Kadriye’nin mahallesine girince bakkalın önünde Çetin’i gördüm. Kesip durur arkadaşımın camını. Al bir ciğersiz de budur. Oyalayıp durdu kızı. Yok okullarımız bitsin, yok ben askere gideyim. Kız geldi yirmi yedi yaşına. Ciğersiz ne olcek. Almadı daha kızı.
- Kadriye, Kadriye huuu..
- Asiye sen mi geldin?
- Yok başbakan geldi, ben değil, başbakan geldi.
- Aman Asiye! Ne oldu delirdin mi gene?
- He ya delirdim. Dağlara kendimi vurayım dedim. Az biraz kafamı dinleyim dedim. Bi baktım bizim keleş oğlan dikildi karşıma.
- Hasan.
- He ya keleş oğlan derim. Duymaz mısın? Kaç tane keleş oğlan vardır. Git derim gitmez. Git derim gitmez.
- Eee sonra.
- Ne sonra. Çaldım domatesi, çaldım domatesi.
- Oh! Oh olsun! İyi yapmışsın arkadaşım, ellerin dert görmesin.
- De mi ya demi ya. Seninki dışarda.
- Kimmiş o?
- Kız duyan da on tane seninki var zannedecek. Çetin, bakkalın önünde kesip durur evi.
- Gebersin.
- Nen var? Ne oldu?
- Çok kızgınım ona. İstemiyorum dedim, bitti dedim.
- Of külâhıma anlat sen onu. Yılların aşkı biter mi hiç? Cam tıklanır Kadriye. Vallah delirmiş bu Çetin. O tıklayıp durur camı. He mi de güpegündüz.
- Üç gündür açmıyorum telefonlarını ya. Delirdi.
- Bayılırım sana Kadriye, şu güzelliğine, şu sesine. Seni sevmeyen ölsün. Erkek olsam ben alırdım seni.
- Abartma Asiyeciğim. Hem sen de çok gü
- Yoo ben güzel değilim. Keşke ben de senin gibi acık güzel olaydım be ve he mi de okumuş olaydım. Of of! Neyse sen anlat, anlat hele. Ne oldu anlatsana.
- İşe girecekmiş Köfteci Mehmet’in yanında. İstanbul’da Şişli’de şubesi varmış Köfteci Mehmet’in. Orada şubeye müdür olacakmış. Kaçalım dedi bana. Baban ben fakirim diye seni bana vermiyor. Kaçıp evlenelim dedi. Ben de aynı şubede çalışacakmışım. Filan filan..
- Eee.
- Ne eee? Ben evlenmek istemiyorum ki. Biliyorsun İşletme okuttular bana. Ben tekrar edebiyat okuyacağım.
- Essahtan mı?
- Sınava girdim. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandım.
- E sen de evlenmek istiyordun ya hani.
 - Evet istiyordum ama şimdi iş değişti. Tekrardan okuyacağım. Dedim ki ben tekrardan okuyacağım. Sınava girdim, kazandım. Tamam dedim, kaçalım. Ama ben evlenmek istemiyorum dedim.
- Of Kadriye, baban seni bırakır mı öyle? Doğru söylüyor Çetin. Evlenirseniz kimse ilişemez.
- Sen Çetin’i bilmiyorsun. Evlenirsek hemen seneye çocuk diye tutturacak. Ben çocuk istemiyorum.
- Yirmi yedi yaşındasın dört sene daha okuyacan 31. E yine de çocuk doğurmak için geç bir yaş değildir.
- Asiye ben çocuk da istemiyorum.
- Aaaa.
- Evet istemiyorum. Her kadın çocuk doğurmak zorunda değil. Ben sadece okumak istiyorum, ben sadece yazmak istiyorum.
- Ne güzel konuşuyorsun Kadriye. Şiir gibi …
- Al bak sana şu kitabı vereyim. Gün Olur Asra bedel ismi.
- Tamam ver. Seninki hâlâ çalıp durur camı.
- Çalsın dursun boş ver. Abim görsün de ağzını burnunu kırsın. Sahi Asiyeciğim sen niye gelmiştin?
- Bir yaşmak ver hele bana babam saçımı açıkta görmesin.
- Tamam canım. Bekle getiriyorum. Al Asiyeciğim, tak başına. Bu arada yaşmağı ne yaptığını sormayacağım.
- Boş ver hiç sorma. Akşama WhatsApp’tan yazışalım.
- Tamam canım.
- Seninki cama vurup durur hahaha.
- Sen şimdi Çetin’in yanından geçerken söyle de gitsin oradan. Daha kızgınlığım geçmedi. Yarın ben onu ilçede bulurum.
- Ben de geleyim mi Kadriye? Hem de belki sümüklü Fetih de gelir.
- Hahaha güldürdün beni. Babandan izin alırsan gel tabii.
Şu deli oğlan Çetin’e git buradan, yarın seni Kadriye ilçede bulacakmış dedim bir de ilâve yaptım. Söyle o Fetih’e dedim, o da gelsin. Hazır dursun yarın ona kaçacağım dedim. Çetin çok şaşırdı. Ne var len? Ne kızarıp bozarığın? dedim. Bizimle konuşurken iyi almaya gelince tık yok dedim. Bak söyle o Fetih’e eğer ki yarın gelmezse yüzümü bir daha göremez gayri de hayda dedim.
Babam bahçede beni bekler of bir de bunlarla uğraşıcın şimdi. Neyse babam beni görmezliğe gelip durur. Anlaşılan o ki beni akşam yemeğinden sonra haşlayacak. Akşam yemeği için anamla mutfakta giriştik hazırlığa. Anam beddua eder ben dinlerim. Anam beddua eder ben dinlerim. Dinsizin kızı, imansızın kızı imişim ben. Gitmicem ben Hasan’a dedim. Te vallah assanız da kesseniz de gitmicem ben o Hasan’a dedim. Öldürecekmiş babam beni. Öldürsün beni gitmicem, varmam ben o pısırık oğlana.
- Ana. Sana derim ana.
- Ne var kız? Canımı yedin deminden beri. Yok gitmicem Hasan’a yok bilmem ne. Ne var gene?

- Yarın ben ilçeye gidecem.
- Hasan’la gidersen olur.
- İyi Hasan’la giderim.
- Tamam git o zaman.
Nasılsa o salak oğlanı ekmeyi beceririm ben. Keşke şu Fetih imana gelse de beni kaçırsa. Bıktım gayri. Verecek beni bunlar keleş oğlana. Ne edecem ben of…

***
Şu Asiye de ne tuhaf kız amma da güldürdü beni. O da olmasa ne ederdim bu köyde bilemiyorum. Gökyüzü ne kadar güzel bu akşam ve içinde salınan yıldızlar ne hoş ne kadar anlamlı. İstanbul’da edebiyat okumak için asla göndermezler beni. Çetin’le kaçıp gitsem nikâh olmam gerekir. Ne yapacağıma bir türlü karar veremiyorum. Yalnız bir başıma oralarda kalmam mümkün değildir. Duyan da beni on sekiz yaşında küçücük bir kız zanneder. Yirmi yedi yaşındayım ben hem çalışır hem okurum. Kolaydı sanki bu işler Kadriye. Neden kolay olmasın iç sesim. Sen şimdi benim niye moralimi bozuyorsun? Zaten kız yurdunda kalacağım. Kız yurdu çıkmaz sana Kadriye, babanın malı mülkü var. Tamam iç sesim tamam. Asiye’nin dediği gibi, de hayda yatalım bakalım yarın ne olacak? Sabah ola hayır ola inşallah…

Devam edecek…