ALİ RIZA ÖZDEMİR / TÜRK HAKANI ŞAH İSMAİL KİTABI HAKKINDA
‘‘Hakikat bir gizli sırdır,
Açabilirsen gel beri
Küfr içinde iman vardır,
Seçebilirsen gel beri’’
Asırların üzerine kilitlenmiş kapıların ardından bazı kişiler seslenir bizlere. Onları tanımasak da duyduklarımız ve okuduklarımız karşısında etkileniriz, üzerimizde bıraktığı tesiri yoğun şekilde hissederiz. Bu etkilenmenin nedeni o kişi tarafından yazılmış ve bize kadar ulaşan bir şiir, hikâye, roman, ya da hakkında kayda alınmış gerçek ya da hayâl unsuru metinler olabilir. Tarihin akışını geri dönülemez derecede değiştiren kişiler de ilgi alanımıza girer. İlgimizi ve alakamıza konu olan insanı merak eder ve hakkında daha fazla okumak, onu doğru şekilde tanımak ve anlamak isteriz. Şah sultan da tarihin tozlu sayfaları arasında yok olup gidemeyecek derecede önemli bir devlet büyüğüdür. Bir devlet kurmak için yola çıktığında yanında sadece yedi kişi vardır. Allah’a inancı tamdır ve ancak kendisine yardımcı olacak olanın Allah olduğunun bilincindedir. Güçlü bir lider olması yanında O aynı zamanda duygu yüklü şiirler yazan bir şairdir. Tarihi kaynaklardan yaptığı işleri görüyor, okuyor ve hakkında konuşuyoruz. Şah İsmail’in pek çok insanı etkilediği de muhakkak ki bir gerçektir. Ali Rıza Özdemir’in Türk hakanı Şah İsmail adlı kitabı Şah İsmail’in Türk olduğunu kanıtlamak üzere yazılmış bir kitaptır.
Şah İsmail’in soyu iki kökene dayanmaktadır. Bunlardan birincisi Seyyidliktir. Şah İsmail de Safevi kaynaklarında belirtildiği gibi Seyyidliğine sahip çıkmaktadır.
‘‘Anamdur Fatıma atam Ali’dur
Bu On İki İmamın perveriyem’’
On İki İmamın yedincisi olan İmam Musa Kâzım üzerinden Hz. Muhammed’e uzanan silsilesi sebebiyle Şah İsmail’in Seyyidliği söz konusudur. Ancak burada asıl önemli nokta Şah İsmail’in köklerinin Seyyidliğe dayanmasının Türklüğüne engel teşkil etmemesidir. İmam Musa ile başlayan uzak atalar Horasan’a giderek yerleşmiş ve burada Türklerle yaptıkları çapraz evliliklerden doğan çocuklar etrafında Alevi Ocakları şekillenmeye başlamıştır. Kitabın içinde yer alan şu cümleyle '‘Seyyid olmak Türk olmaya engel olmadığı gibi Türk olmak da Seyyid olmaya engel değildir’’ duruma açıklık getirilir, Şah İsmail’in Türk olduğuna dair vurgu yapılır.
Şah İsmail Türklük bilincine sahip biridir. Türkçe konuşur, Türkçe düşünür ve Türkçe şiirler yazar. Kitapta Safevi Ailesi’nin Şah İsmail’e gelinceye kadarki tarihi geçmişi anlatılmaktadır. Şey Cüneyd, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kız kardeşi Hatice Begüm’le evlenmiştir. Şeyh Haydar, Hatice Begüm ve Şeyh Cüneyd’in çocuğudur. Şeyh Haydar, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın yeğenidir. Şeyh Haydar dokuz yaşında babası ölünce Safevî tarikatı postuna oturmuştur. Akkoyunlu Uzun Hasan kızı Âlemşah Begüm’ü yeğeni Şeyh Haydar ile evlendirir. Haydar’ın ölümü üzerine posta oturan Sultan Ali’nin etrafına müritler toplanmaya başlar. Bundan rahatsız olan Akkoyunlu Yakub, Âlemşah Begüm ve onun çocukları olan Sultan Ali, İbrahim ve İsmail’i Şiraz’a gönderir. Burada İstahr Kalesi’ne hapsedilirler. Rüstem Mirza ile girişilen bir savaşta Sultan Ali ölür. Ölmeden önce kardeşi İsmail’i halefi olarak göstermiş ve yerine geçmesini istemiştir. Kızılbaş ileri gelenlerinden yedi kişi İsmail ve İbrahim’i Erdebil’e götürür ve onları arayan Akkoyunlu ordusundan saklar. Kitapta Şah İsmail’in ordusunda görev yapmış, Safevîlere tabi olan Türkmenlerden için bilgi verilmektedir. Şah İsmail iyi eğitim almış, tüm hayatı boyunca yanından lalası Şamlu Hüseyin Bey ve Dulkadırlı Dede Abdal Ali Bey’i ayırmamıştır.
Şah İsmail Türklük bilincine sahiptir. Ana dili Türkçedir. Annesi Türk olan Uzun Hasan’ın kızıdır, babası Şey Haydar’ın ve Safevîlerin soyu da Türk’tür. Kitabın soru cevap kısmı da önem arz etmektedir. Soru cevap kısmında birçok konu izah edilmiştir. Çaldıran Savaşı ile ilgili önemli bilgiler verilmektedir. Ayrıca hakkında pek çok rivayet bulunan Taçlı Hatun’un Sultan Selim tarafından esir edilme konusunda da yine açıklama yapılmıştır. Çaldıran Savaşı öncesi yaşanan olaylar, savaş sırasındaki mücadele ve savaştan sonrasına değinilmiş ve belgeler ışığında anlatılmıştır. Bazı kaynaklarda Taçlı Hatun’un uzun zaman Osmanlı topraklarında yaşadığı ve Tebriz’i bir daha göremediği yazsa da mezarının Bibi Duhteran’da olması, Çaldıran Savaşı’ndan sonra mektuplaşan Şah İsmail ve Sultan Selim arasında Taçlı Hatun’un sözünün edilmemesi de esir edilmediğine delil olarak gösterilebilir. Taçlı Hatun esir edilmiş olsaydı mektuplardan herhangi birinde serbest bırakılmasıyla ilgili bir talep yer alırdı. Oysaki böyle bir talep olmamıştır. Çaldıran Savaşı sonrası Sultan Selim’e teslim edilen Yeniçerilerin yazmış olduğu mektuptan alıntılanan kısımdan etkilenmemek mümkün değil. Kardeşin kardeşi katlettiği savaşın acı dolu tablosu görülüyor. Osmanlı ordusunun Tebriz’den çekilmesiyle Şah İsmail yeniden Tebriz’e gelecek ve ölene kadar devleti için çalışmaya devam edecektir. Şah İsmail’in 15. Yüzyılda kurduğu Türk devleti hanedanlar değişse de varlığını devam ettirir. 1925 yılına kadar İran’da Türk devleti yaşayacaktır. 1925 yılında Fars asıllı Pehlevîler işbaşına gelir.
Türklerin büyük mücadeleler vererek devletler kurduğunu biliyoruz. Yalnız kurdukları devletlere yeterince sahip çıkmadıkları görülüyor. 15. Yüzyılda kurulmuş bir Türk devleti İran’da şu anda hâlâ yaşıyor ve varlığını devam ettiriyor olabilirdi. Bu noktada da Türk insanın bilinçlenmesi ve tarihini unutmaması için okunması gereken bir kitaptır.
Kitabın okunması dileğiyle efendim…