Tolstoy ile üç saat

Usta yazar ile görüşebilme fırsatını yakalayabileceği konusunda çok da ümitli değildi ancak kolayca randevu aldı. Bir sonbahar günü Tolstoy ile Sadri Maksudi geniş bahçesinin bir köşesinde karşı karşıyaydı.

Tolstoy ile üç saat
17 Haziran 2023 - 09:28

Sadri Maksudi, 1901 yılının yazında Rus Öğretmen Okulu’ndan mezun olup Kazan civarındaki Taşsu’da yaşayan ailesinin yanına döndü. İlkokul öğretmeni olmayı düşünmüyordu. Ne yapacağını soranlara “Bakalım!” diye cevap veriyordu ama arzusu okumaya devam etmekti. Öğretmen olan abisi de kardeşinin eğitimini İstanbul’da sürdürmesini istiyordu. Payitaht İstanbul’un Kazanlı bir Türk için o devirde ne anlama geldiğini, Sadri Maksudi’yi de yakından tanıyan isimlerden biri olan tarihçi Halil İnalcık bakın nasıl ifade ediyor:

“O devir, Türk dünyasında millî uyanışın birdenbire parlayıp alevlendiği bir devirdi. İstanbul gazeteleri Kazan’da, Kırım’da ve Türkistan’da kapışılırcasına aranıyor, Kırımlı İsmail Bey’in Tercüman’ı İstanbul’da hararetle okunuyordu. Kazanlıların gözleri de bütün Türkler gibi, İstanbul’a dönmüştü. Dört asır önce Korkunç İvan, Kazan’a saldırdığı zaman da Kazanlılar Büyük Süleyman’dan istimdadda bulunmuşlar, İstanbul’dan Sahip Giray Han oraya gönderilmişti. Bu heyecanlı uyanış devrinde genç Sadri Maksudi, tahsilini tamamlamak için İstanbul’a gelmeğe karar verdi.”

19 YAŞINDA YAZDIĞI ROMAN

Bu kararında severek okuduğu yazarlardan bazılarıyla İstanbul’da tanışma imkânı bulabilecek olmasının da etkisi vardı. Zaten öğretmen okulunda okurken en çok ilgisini çeken ders edebiyattı. Rus romanlarını büyük bir hevesle okumuştu. Hatta okumakla yetinmeyip Kazan Türklerinin meselelerini işlediği Maişet adlı bir roman dahi kaleme almıştı. Sadri Maksudi’nin 19 yaşındayken yazdığı bu roman Kazan Türkçesinde yazılan ilk roman olma vasfını taşıyor. En çok beğenip hayran olduğu romancı ise Tolstoy’du.

BİR SONBAHAR GÜNÜ…

Yüksek tahsil için İstanbul’a gitmeden önce çok beğendiği Tolstoy’u ziyaret etmeye karar verdi.

Babasının ve ağabeyinin de müsaadesini alarak Tolstoy’un oturduğu Yasnaya Polyana’ya gitti. Usta romancı ile görüşebilme fırsatını yakalayabileceğine dair çok da ümitli değildi ancak kolayca randevu aldı.

Bir sonbahar günü Tolstoy ile Sadri Maksudi geniş bahçesinin bir köşesinde karşı karşıyaydı. Heyecanlıydı.

Peki ne konuştular?

ZEKİ GENCİN SORULARI

Şanslıyız: Zira kızı Adile Ayda yıllar sonra babasına dair kaleme aldığı biyografide bu görüşmeye dair az da olsa bazı bilgilere yer veriyor:

“Tolstoy ve Sadri Maksudi her şeyden konuşmuşlardır. Bu zeki gencin sorduğu ve çoğu felsefî olan sorular büyük yazarda ilgi uyandırmakta ve onları cevaplandırmak hoşuna gitmektedir. Ancak, iyimser bir dünya görüşüne sahip ve Tanrı’nın her şeyi, en uygun şekilde yarattığını kabul eden yazar-filozof, Sadri’nin şu sorusuna cevap vermekte güçlük çeker: ‘Niçin kurt kuzuyu yiyor? Niçin büyük balık küçük balığı yutuyor?’”

SOFYA’NIN MÜDAHALELERİ

Bu arada Adile Ayda, Tolstoy’un karısı Sofya’nın görüşme başladıktan bir saat kadar sonra yaptığı müdahaleyi şöyle anlatıyor:

“Kocasına hiç anlayış göstermediği gibi, son zamanlarda kocasını bunamış sayarak, Yasnaya Polyana’ya yapılan ziyaretleri de kontrolü altına almıştır. Bakıyor, o gün kabul edilen Tatar genci geleli bir saat olmuş. Yeter de artar bile bir Tatar parçasına. Bahçeye çıkıp görüşenlerin yanına gider ve kocasına bir şeyler söyleyip, görüşmeyi kesebileceğini ümit eder.”

Ama sert ve kararlı bir cevapla Tolstoy, eşini başından savar. Savaş ve Barış romancısı ile genç okurun sohbeti üç saate erişirken Sofya yeniden araya girip bu kez görüşmeyi bitirmeyi başarır. Sofya, bu delikanlının ileride çok büyük bir adam olacağını bilseydi yine böyle davranır mıydı? Tolstoy, bu buluşmada sadece Kazan Türkleri arasında yetişen genç bir okuruyla görüşmemişti, aynı zamanda müstakbel bir cumhurbaşkanıydı o.

İSTANBUL’DAN PARİS’E

Tolstoy’la görüşmesinden sonra Sadri Maksudi önce köyüne dönüp ailesiyle vedalaştı. 1901 yılının Eylül ayı sonunda Bahçesaray’a, önceden tanıdığı İsmail Gaspıralı ile görüştü. Oradan da İstanbul’a gitti. Burada hayranı olduğu Ahmet Mithat Efendi hayati bir karar almasına sebep olacaktı. “Hace-i evvel” kendisine şu tavsiyelerde bulunmuştu:

“Mademki okumak istiyorsun, git Paris’te oku! Aklı başında olanların hepsi oraya gitti. Fransa dünyanın en medenî memleketi, Paris Üniversitesi dünyanın en yüksek üniversitesidir. Orada okursan, itibarın burada da kendi memleketinde de daha büyük olur.” Gaspıralı’dan da benzer nasihatler alan Sadri Maksudi’nin kararı kesinleşti ve yüksek tahsil için Paris’e gidip hukuk fakültesine yazıldı.

EKİM İHTİLÂLİ’NDEN SONRA…

1906 yılında okulunu bitirip Rusya’ya döndüğünde ilk ihtilâl yapılmış, Rus çarı meşrutî bir idare kurmaya mecbur kalmıştı. İlk defa toplanan duma, yani parlamento kısa bir süre sonra dağıldı. Kazan’dan temsilcisi olduğu ikinci ve üçüncü dumalarda Müslüman milletvekillerinin lideri olan Sadri Maksudi, Rusya’daki Türklerin sorunlarını meclise taşıdı, Ruslaştırma tehlikesine karşı milli kültürün muhafazası için mücadele etti. 1917 Ekim İhtilâli’nden sonra çarlık rejimine son verilmiş, Sadri Maksudi de Kazan yöresinde kurulan muhtar Türk devletinde hem Millet Meclisi başkanı hem Millî İdare başkanı seçilmişti. O artık İdil-Ural Devleti’nin ilk cumhurbaşkanıydı.
Yazı ilk olarak https://www.yenisafak.com/hayat/tolstoy-ile-uc-saat-4531023 sitesinde yayınlanmıştır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum