''SEVİNCİNİ BULMAK'' ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Yazar Oğuzhan Karaduman Mustafa Kutlu'nun 'Sevincini Bulmak' kitabı üzerine yazdı.

''SEVİNCİNİ BULMAK'' ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
03 Ocak 2024 - 16:01
‘’SEVİNCİNİ BULMAK’’ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER


Oğuzhan KARADUMAN

‘’Sevincini Bulmak’’ başlığından bahse girmeyi daha uygun buluyorum. Sev, sevgi, sevmek, sevinç ve bu kökten türeyen onlarca sözcük… Modern insanın aradığı demek isterdim lakin kaybettiğini bile fark etmediği sözcükler bunlar… Kutlu kaybettiklerini fark edenlerin hikâyesini Suna’nın –kalbi olan biri-[1] ağzından aktarıyor bizlere. Kitabın değerlendirmesine geçmeden eserin zengin kültürel alt yapısına değinmek istiyorum. Birazdan zikredeceğim mekanların, şahısların, şairlerin, kültür adamlarının her biri üzerinde uzun uzadıya konuşulması gerekir. Türk kültürünün ve İstanbul kültürünün tozlanmaya mahkum edilen birçok yönünü silkeleyen Kutlu önemli bir kültür hizmetini de yapmış oluyor.  Hayatın özünü arayan kahramanların yolculuğu İstanbul’da, nam-ı diğer yedi tepeli şehirde başlıyor. Kutlu her fırsatta İstanbul kültürüne göndermeler yapıyor. ‘’Anadolu’dan kopup büyük şehirlere akan insan seli önüne geleni yıkıp geçerek memleketi allak bullak etmişti. Eski düzen, eski sokak, eski mahalle, bahçe, çeşme, kuyu, ağaç, mezarlık, mescit, ntekke, kahvehane, çarşı, mektep, komşuluk, arkadaşlık, emniyet, ehliyet, güven, kanaat, feragat, feraset, nezaket, güzellik, incelik, insan ile insan, insan ile eşya, insan ile tabiat arasındaki ahenk yavaş yavaş çöküyordu.’’[2] Kutlu hali pür melalimizi böyle özetliyor. Üsküdar, Fatih, Fıstıkağacı, Eminönü, Sultanahmet, Ayasofya, Süleymaniye, Türk Edebiyatı Vakfı, Fetih Cemiyeti vakfı, Balat, Beyazıt, Edirnekapı, Ahırkapı, Silivrikapı, Yenikapı, Nuruosmaniye, Galata Mevlevihanesi, Bahariye Mevlevihanesi, Çamlıca, Eyüpsultan, Yuşa Tepesi, Pieer Loti, Karacaahmet, Zincirlikuyu, Merkez Efendi, Molla Gürani, Akşemsettin, Kandilli Türbe, Eğrikapı, Kasımpaşa, Ayvansaray, Belgradkapı, Çatladıkapı, Topkapı, Yedikule, Sarayburnu, Divanyolu, Cankurtaran, Onçeşmeler, Yoros Kalesi, Kuzguncuk, Çengelköy, Çınaraltı, Kanlıca, Türk Ocağı haziresi, İkinci Mahmut Türbesi, Köprülü Mehmet Paşa Medresesi ve burada alamadığım yüzlerce adres yüzlerce mekân… Kutlu için mekân önemlidir. Zira ‘’Dünyada mekan ahrette iman.’’ Bu mesel eserde üç dört kere zikredilmektedir. Eserin canlı ve sürükleyici olmasının sebeplerinden biri şüphesiz bu zengin mekan kurgusudur. ‘’Yediveren gülü gibi. Yeditepe’de yedi gün sürekli kokan bir gül… İstanbul…’’[3]

Suna’nın Elif’in hayatını okurken yani manayı ararken maddeden yola çıkılıyor. Burada kullandığım madde ruh verilmiş maddedir. Para ile satın alınması mümkün olmayan bir maddedir söz konusu olan. Manası olan madde insan için nirengi noktasıdır. Bir nirengi zamanla nişangaha dönüşmektedir. Onu korumak ve onu yaşamak zamanla bireye hedef olmaktadır. Sevincini arayan insan mana aleminde iz süren kişidir. Bu iz arama işi âmâ bir kişinin iz sürmesi gibidir. Âmâların yollarda takip ettikleri sarı çizgiler gibidir bu sayılan mekanlar. Gönül gözü görmeyen irfanı tıkanmış insan için mekan, hayat kaynağıdır. Buna binaen Kutlu tüm mekanları dolaştırır kahramanlarına. Ali Balkan’ın yitirdikleri ve arayışı çok bizdendir. Suna’nın Istırabı da bizdendir. Eserin ruha işleyen dokusu, karakterlerin okura yakın hatta bizzat okurlardan yani içimizden seçilmesidir. Kutlu anlattığı karakterler üzerinden Türkiye fotoğrafı çekmektedir. Eser içinde -Tarihi Kapalı Çarşı gibi- ne arasak buluyoruz.
            Eserin bir diğer özelliği de modern hayatın ayakları yere basan bir eleştirisini vermesidir. Kapitalizmin kuru bir tenkidi yerine özeleştiri yapılarak Müslüman Türk’ün durumu ortaya koyulmaktadır. ‘’Mahalle medeniyet ile kültürün, milletin asırlar içinde süzüp aldığı ilkelere, tecrübeye, acı ve sevince, ahlaka, mimari ve estetiğe, adalet ve merhamete, hizmet ve hürmete, devlet ile münasebete dayanan bağımsız bir birimdi. Hakim sermaye ve hakim kültürün, emperyalizmin baskısına dayanamadı, aşağılandı, küçümsendi ve yıkıldı. Yerine ne konuldu?
Kimliksiz ve kişiliksiz birlikten ve dayanışmadan bihaber, yerli ve milli olana düşman, bireye ve onun nefsani arzularına dayanan apartmanlar, AVM’ler, siteler. (…) Horozdan korkan çocuklar. Birlikte yaşamayı reddedip ferdi hayatı seçen özgür olduklarını sanıyorlardır. ‘’[4]
Mekan insan ilişkisinde söylenecek çok şey olsa da biz başka bahislere geçelim. Eserin başkahramanı bir kadın. Dolayısıyla bir kadın gözünden izliyoruz kendimizi. Bu nokta bizim için çok önemli zira kadının kendini, hemcinslerini, erkeği ve toplumu nasıl algıladığına ve anlamlandırdığına şahit oluyoruz. Kutlu’nun izlediği yol çok dikkat çekici ve çetin. Kadının hemen her gün şiddet gördüğü, istismara maruz kaldığı bir dünyada, bin bir zorluk içinde hayat mücadelesi veren kadınları fark ediyoruz. Çareyi depresyon ilaçlarında arayan kadınların iç dünyalarına şahit oluyoruz. Aldatılma teması, aile bağlarının zayıflığı teması birçok karakter üzerinden deşilmektedir. Büyük şehirlerin insanı duyarsızlaştırdığı ve sorumsuzlaştırdığı gerçeği aile kavramından yola çıkılarak anlatılmaktadır. Hayata tutunmaya çalışan kadınların sesi olmaya çalışan bir çok kahramana rastlıyoruz eserde. Bunun yanında ahde vefa, samimiyet ve vefa hemen hemen her bölümde işlenmektedir. ‘’Elif gayrete geldi üç mezarı da onardı (anne, baba ve dede). Üçünün üzerini güllerle donattı, ağabeylerinin de çağırarak mezarları gösterip, ziyaret etmelerini istedi. Bu şehirde eskiden ölülerle diriler yan yana yaşarmış(…)’’[5] Görüldüğü gibi Elif sadece hayattaki yakınlarına değil geçmişlerine de vefalı bir karakterdir. Eserde ölüm ve hayat iç içe yedirilmiş bir renkte karşımıza çıkar. ‘’Gönül yapmanın bin bir yolu var. Her biri cennete çıkar.’’[6] ‘’Kevser asaleti terk etmedi. Anasının mezarını yaptırıp üzerine güller dikti.’’[7] (Geçmişine vefalı) ‘’Evlenmedi ablam. Çok isteyeni oldu ama o bizi, erkeği olmayan evimizin direği olmayı seçti’’[8] (Fedakar)
Eserin bir başka yönü ise deyim zenginliğidir. Bunu vurgulamadan geçemeyiz. Unutulan onlarca deyim ve atasözünü sunuyor Kutlu. Bu haliyle eser dil sevgimizi de pekiştiriyor. Çünkü kendini arayan insanın işaret fişeklerinden biri de dildir. Mekan gibi dil de insanı geçmişin eleğinden geçirip geleceğe sunar. ‘’Mahvıma sebep hilmimdir.’’[9], ‘’Bade harabi’l- Basra’’[10] (iş işten geçtikten sonra), ‘’Olmuş işin kötüsü olmaz’’[11]. ‘’Zafer biraz da hasar ister.’’[12], ‘’Kiminin duası kiminin parası, niyet hayır akıbet hayır, yeter ki davul dengi dengine çalsın.’’[13], ‘’Asıl azmaz bal kokmaz.’’[14], ‘’Gayret bizden Tevfik Allah’tan.’’[15], ‘’Yiğit nam için yaşar.’’[16], ‘’Önce refik sonra tarik’’[17], ‘’Nefsini bilen Rabbini bilir.’’[18], ‘’Nohut oda bakla sofa’’[19], ‘’Gayret kemerini kuşan.’’[20] Ve daha nice durumları tarif eden veciz sözler ile bezenmiş buluyoruz eseri.
‘’Sevincini Bulmak’’ daha doğrusu sevincini arama uğruna mücadele eden Suna bir edebiyat doçentidir. Suna’nın kariyeri üzerinden Türk akademisini de izleme imkanı sunulmuş okura. Türk maarifinin her kademesinde olduğu gibi yüksek öğretimde de işler pek rayında değildir. Akademinin liyakat ve ehliyetten yoksunluğu. ‘’Her devrin adamı olma’’ teması üzerinden işlenmiştir. Üretmeyen hak hukuk bilmeyen idarecilerin içler acısı durumu bütün çıplaklığıyla sunulmuştur. Suna da bu sisteme gün gelip itiraz etmiş ve görevinden ayrılmıştır. Suna hayranlık duyduğu Tanpınar’ı hatta Yahya Kemal’i dahi eleştirebilmektedir. Okur olarak bizlere düşen hisse hiçbir makamı ve kişiyi fazla büyütmemek gerektiğidir. Ayrıca her şehirde bir fakülte yapılmasını da eleştirmektedir.
Eserde zengin bir yazar şair devlet adamı listesi sunulmaktadır. 3. Selim, Kemalettin Tuğcu, Ömer Seyfettin, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Behçet Necatigil, Ziya Osman Saba, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Yahya Kemal, Andre Gide, Freud, Yunus Emre, Körooğlu, Ahmet Kutsi Tecer, Bergson, Ahmet Haşim, Abdulhakim Arvasi, Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Pamuk…
Görüldüğü gibi Kutlu geçmiş ile gelecek arasında bir hat oluşturmaktadır.
Eserin kusuru ise kahramanların akıbeti ile ilgilidir. Okur olarak Elif’e ne oldu, Ali Balkan neden hidayete ermek üzereyken çapkınlığa geri döndü, Suna neden mücadele etmek yerine inzivaya çekildi gibi sorulara cevap bulmak isterdim. Eserin bazı karakterleri çok silik bırakılmıştır. Bu sonuç kısmı ile kitap sevincini bulanların değil sevincini arayanların kitabı gibi görünmektedir. Bu teknik konular dışında mutlaka okunması gereken bir Türkiye sosyolojisi olarak görüyorum. Bu yönüyle eseri değerli bulduğumu ifade etmek istiyorum.

OĞUZHAN KARADUMAN


 
 
[1] Kutlu, Mustafa, Sevincini Bulmak, Dergah Yay. 3. Baskı, s.7
[2] A.g.e. s.49
[3] A.g.e. s.167
[4] A.g.e, s.57
[5] A.g.e, s.17
[6] A.g.e, s.56
[7] A.g.e, s.61
[8] A.g.e, s.99
[9] A.g.e, s.99 3. Selim’den naklediliyor.
[10] A.g.e, s.27
[11] A.g.e, s.47
[12] A.g.e, s.53
[13] A.g.e, s.69
[14] A.g.e, s.70
[15] A.g.e, s.109
[16] A.g.e, s.139
[17] A.g.e, s.161
[18] A.g.e, s.179
[19] A.g.e, s.193
[20] A.g.e, s.240

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum