ÖMER SEYFETTİN ve EDEBİCE DERGİSİ

ÖMER SEYFETTİN ve EDEBİCE DERGİSİ
04 Şubat 2020 - 15:00 - Güncelleme: 04 Şubat 2020 - 15:08

ÖMER SEYFETTİN ve EDEBİCE DERGİSİ

2020, büyük hikâyeci ve fikir adamı Ömer Seyfettin’in ölümünün yüzüncü yılı münâsebetiyle O’nun hâtırasına hasredildi.

Bu sebeple; mes’eleye ilk ilgi gösteren dergi de, Bafra’da yayınlanan “Edebice Dergisi” oldu. Yılın hemen başında, “KIŞ 2020” sayısını, Ömer Seyfettin hakkındaki makale ve hârtıralara ayırdı.

Ömer Seyfettin’i, şüphesiz ki, hemen hemen hepimiz, okul kitaplarında okutulan bâzı hikâyelerinden ve kitaplarından tanırız. Bu isim anıldığında da, O’nun, o zamanlarda okuduğumuz kitapları veya hikâyeleri aklımıza gelir. Aslında; Ömer Seyfettin, yazdığı eserlere baktığımızda, hakîkaten kısa sayılabilecek bir ömre çok şeyler sığdırabilmiş bir edib ve fikir adamımızdır.

11 Mart 1884’te Gönen’de doğan ve 06 Mart 1920 târiinde de İstanbul’da vefât eden Ömer Seyfettin, 36 yıllık hayatında, hâlâ, hiçbiri, edebî değerinden bir şey kaybetmeyen yüzyirmi beş hikâye ve bilhassa dil/Türkçe konusunda da geçerliliğini hâlâ koruyan çok sayıda makaleye de imza atmıştır.

Zâten, doğduğu ve öldüğü yıllar düşünüldüğünde de görülecektir ki, dünyanın ve bilhassa mensubu bulunduğu devletin umûmî durumu hiç de iç acıcı değildi. Doğum tarihi, Mustafa Kemal’in doğum tarihinde üç yıl sonradır. Yâni, zor zamanlardır. Babası Yüzbaşı Ömer Şevki Bey Osmanlı Ordusunda subaydır. Ömer Seyfettin, önce, Mekteb-i Osmani’ye verilir ve ardından da, subay çocuklarına tanınan öncelik sebebiyle de 1893’te Askerî Baytar Rüştiyesi’ne kaydedilir.

1896’da burayı bitirince Kuleli Askerî İdâdisi’ne, sonra ise, Edirne Askerî İdâdisi’ne naklederek 1900’da buradan mazun olur ve İstanbul’da Mektebi Harbiye-i Şahâne’ye başlar. 1903’te Makedonya’da çıkan hadiseler sebebiyle, “Sınıf-ı müstâcel” /Âcil Sınıf denilen bir hakla, imtihansız olarak oradan mezun olup piyade asteğmen rütbesiyle orduya katılır.

Ömer Seyfettin, Askerî okullarda yetişmesine rağmen, gerek idâdi/lise ve gerek Harbiye yıllarında edebiyat çalışmalarını sürdürür. 1906’da İzmir Jandarma Okulu’na öğretmen olarak atanır. 1909’da Selânik’te 3. Ordu’da görevlendirilir. Orada, komitacıların Türk düşmanlığını müşahede eder ve kendindeki Türkçülük hisleri daha da artar.

Oradan, Ali Canip Yöntem’e yazdığı mektuplarda “Yeni Lisan” hareketi başlatarak, bugünlere ışık tutacak bir hamleye girişir. 1910’da Ziya Gökalp’in tavsiyesiyle tazminatını ödeyerek askerlikten ayrılır ve hayatını öğretmen ve yazar olarak devam ettirir.

O zamanlarda, Selânik‘te yayınlanan Rumeli’nin tek Türkçe ilim ve edebiyat dergisi “Hüsün ve Şiir” dergisinin ismini “Genç Kalemler” olarak değiştirerek 11 Nisan 1911’de yayına başlatılır ve Ömer Seyfettin’in onda, Yeni Lisan başlıklı başyazısı imzasız olarak yayınlar ve böylece, Türk edebiyatında “Millî Edebiyat” akımını başlatır.

Bir yıl sonra, yâni Balkan Harbi’nin patlak vermesi üzerine tekrar orduya çağrılır. Yanya Kuşatması’nda esir düşer. Atina yakınlarında Nafliyon kasabasında esir bulunduğu zamanlarda yine boş durmaz ve yazar. Nihâyet on aylık esâret sonrasında 1913’te İstanbul’a döner. 23 Ocak 1913’te Enver Paşa’yla Bâb-ı Âli Baskını’na katılır. 1914’te, tekrar ordudan ayrılarak Kabataş Sultanisi’nde öğretmenliğe döner ve vefât târihi olan 06 Mart 1920’ye kadar devam eder.

Hikâyeleri, şiirleri ve makaleleri, Yeni Mecmua, Şâir, Donanma, Türk Yurdu, Büyük Mecmua, Yeni Dünya, Türk Kadını dergileri ve Vakit, Zaman ve İfham gazetelerinde yayınlanır.

Ömer Seyfettin; makaleleri, hikâyeleri ve şiirleriyle tanınması gereken yüksek millî ve mânevî şuûra sâhip bir edebiyatçımızdır.

İşte; bu sebepledir ki, EDEBİCE DERGİSİ, büyük bir vefâ örneği göstererek, ölümünün yüzüncü yılında, bu büyük edibimizi anmayı bir vazife addetmiştir.

Edebice Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yaşar Vural, bu hususta yazdığı takdîm yazısında şöyle diyor: “Bedeni ve kalemiyle Türk milletine hizmet etmiş kaç Türk aydını vardır? Bu soruya farklı cevaplar verilebilirse de kanaatimizce bu milletin öz değerleriyle donanmış; milletinin ıstırabını, sevincini, onurunu kişiliği ve kimliğinde taşıyarak hizmet etmiş çok fazla isim sayılamaz. Mensubu olduğu milletin ordusunda subay olarak şerefle görev yapmakla birlikte milletinin dili ve kültürünün yükselmesi için de mücadele etmiş, kısacık ömrüne külliyat sayılabilecek onlarca hikâye ve düşünce yazısı armağan etmiş bir isimden Ömer Seyfettin’den bahsediyoruz.

 (...) Ömer Seyfettin, diğer bütün meziyetleri bir tarafa bırakılıp sadece hikâyeciliği ile değerlendirilmiş olsa dahi edebiyatımıza, kültürümüze, dilimize katkılarından dolayı önünde saygıyla eğilmeyi hak eden ender şahsiyetlerdendir. Onun hikâyelerini okumadan büyüyen Türk çocuğu, temel gıdalarından birini almadan yetişiyor demektir.”

EDEBİCE’nin bu sayısında, makaleleri ve şiirleriyle yer alan isimler şunlardır: Prof. Dr. Saban Sağlık, Prof. Dr. Nazım H. Polat, Numan Altuğ Öksüz, Şerif Aydemir, Dr. Kudret Ayşe Yılmaz, Senem Gezeroğlu, Füsun Menşure, Metin Özdemir, Muhammet Erdevir, Soner Oğuz, Yunus Meşe, Sinan Terzi, Mesut Doğan, Prof. Dr. Şahin Köktürk, Yıldırım Türk, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Lütfi Bergen, Metin Savaş, Tayfun Haykır, Ali Ertuğrul Kocatürk, Necati Mert, Mehmet Hayati Özkaya, Sena Baykal, Elif Arpacı, Ertuğrul Gazi Derhem, M. Tuğrul Çolak, Yunus Emre Uyar, Salim Nizam, Ayfer Güler, Muhammet Durmuş, S. Nur Kurt, Yağız Ozan, Celalettin Kurt, Prof. Dr. Musafa Özbalcı, M. Halistin Kukul, Ahmet Şahin, Demet Yener, Neslihan Mar, Engin Balcı, Kübra Can, Çağrı Cebeci.

Ömer Seyfettin, Selânik’ten, Ali Canip Yöntem’e yazdığı 28 Ocak 1911 tarihli mektuptan birkaç ay sonra – 11 Nisan 1911’de- Genç Kalemler’de yayınlanan Yeni Lisan makalesinde şöyle der:

 “Uyanınız. Galebe için düşmanlarımızı tanımak lâzımdır. Ve biliniz ki bu asırda muharebeyi ordular yaparsa da muzafferiyeti asla kazanamaz. Muzafferiyet intizam ve terakkinindir...İşkodra’dan Bağdat’a kadar bu kıt’ayı, bu Osmanlı memleketini işgal eden Turanî ailesi, Türkler ancak kuvvetli ve ciddî bir terakkî ile hâkimiyetlerinin mevcudiyetini muhafaza edebilirler. Terakkî ise ilmin, fennin, edebiyatın hepimizin arasında intişarına vâbestedir. Ve bunları neşir için evvelâ lâzım olan millî ve umumî bir lisandır. Millî ve tabiî bir lisan olmazsa ilim, fen, edebiyat yine bugünkü gibi bir muamma hâlinde kalacaktır. Asrımız terakkî asrı, mücâdele ve rekabet asrıdır.”

Ömer Seyfettin’in bundan yüz on sene önce Türkçe hakkında ileri sürdüğü bu görüşlerine sâdık kalınsaydı/sâdık kalabilseydik, bugün, Türkçemiz, çok daha mükemmel bir merhalede bulunmuş olacaktı. Ne yabancı dillerin istilâsıyla mücâdele telâşımız olacaktı, ne de uydurukça hastalığı sıkıntımız!..

EDEBİCE, bu çalışmasıyla, çok güzel bir başarıya imza atmıştır. Başta, Genel Yayın Yönetmeni Yaşar Vural olmak üzere bütün katılımcıları tebrik ediyorum. Başarılarının devamlı olmasını diliyorum!..

M. Halistin KUKUL

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum