HUY… / Prof. Dr. Öcal OĞUZ

HUY… / Prof. Dr. Öcal OĞUZ
08 Şubat 2020 - 15:45 - Güncelleme: 08 Şubat 2020 - 15:58

HUY…

Sözlükler, insanın doğuştan gelen yaradılış, ruh ve çevreyle biçimlenen bireysel özelliklerinin bütünü olarak tanımlıyor. Eş veya yakın anlamlıları olarak da mizaç, karakter, tabiat, ahlak, maya, fıtrat, tıynet, cibilliyet, seciye, haslet, alışkanlık kelimelerini işaret ediyor.

Farsça kökenli huy, sonuna ister Türkçe “-suz” olumsuzluk, isterse “-lu” olumluluk eki gelsin gene de olumsuz anlamı değişmeyen nadir kelimelerdendir. “Huysuz” farklı olumsuzdur, “huylu” farklı. Onun içindir ki Türkçe, “iyi huylu”, “kötü huylu” veya “yumuşak huylu”, “sert huylu” şeklinde bir ara yol bulmuştur.

Tanımlar çevrenin etkisini de işin içine katsa da huyun değişmezliği kanaati yaygındır. Hz. Ali, “her yaranın ilacı vardır da kötü huyun yoktur” diyor. Bunun için olsa gerek, “huy canın altındadır”, “huylu huyundan teneşirde vazgeçer”, “can çıkmayınca huy çıkmaz” veya Mevlana'nın da dediği gibi “sütle gelen huy, canla çıkar” atasözleri hatırda tutularak kötü huyluları ıslah etmek için bazı dua, sure ve ayetlerin okunması öğütlenmiş, yani bu tür kişiler “Allah’a havale edilmiştir”.

Halk arasında “huylu” veya “esirikli” denilen at veya öküz gibi koşum hayvanları, bir şeyden korkup, ürküp parladığı zaman, sabana, dövene, koşumlara, arabaya, kağnıya, çevreye, kendilerine en önemlisi etraftaki çoluk çocuğa zarar verirlerdi. Nitekim “huylanmak”, “huy kapmak”, “huy edinmek” deyimleri “huysuz”dan çok, bu tür “huylu”lar için kullanılırdı.

Toplum içinde her huysuz, her zaman ve her durumda Zeki Müren’in seslendirdiği “şarkılar seni söyler dillerde name adın/aşk gibi sevda gibi huysuz ve tatlı kadın” şarkısındaki gibi işveli bir sitemle kendini sevdirmez ve “yüzü güzel olanın huyu da güzel olur” atasözündeki gözlem veya ümidi karşılamazdı.

Aynı şekilde her huysuzluk, müzik alanında yaratıcı şehir olan Kırşehir’in gururu Muharrem Ertaş’tan derlenen “karanfilim susuzum/kaç gündür uykusuzum/varsam yârin yanına/elim durmaz huysuzum” mısralarındaki gibi, “boyu boyuna huyu huyuna” veya “huyu huyuna suyu suyuna” uygunluğun türküsüne esin kaynağı olmazdı.

Keşke bütün huysuzluklar bu şarkılardaki gibi olsaydı. Kim bilir nice insan, “huyunu suyunu değiştiremedikleri” eşlerinin, dost veya arkadaşlarının “huyuna suya gitmek” zorunda kalmış, tahammül ederken sabır taşına dönmüştür.

Mevlana, huyun yaradılış veya haslet oluşunu “ay etrafa ışık saçar, ışığı gören köpek ulur, ayın ne suçu var, köpeğin huyu budur” diyerek doğuştan kazanılan özelliklerin yani fıtratın değişmeyeceğini söylemiş. Nitekim “huy öksürük gibidir, gizlenemez” diyen Abhaz atasözü de huyun değişmezliği konusunda Mevlana ile aynı fikirdedir.

Huy, insanın tabiatı veya yeni söyleyişle doğasıdır. Müzeyyen Senar’ın taş plağa okuduğu “iğnem düştü yerlere/karıştı gazellere/tabiatım kurusun/bakarım güzellere” türküsündeki çapkınlığa rakibin “huyun kurusun” kargışı veya “arlı arından, huylu huyundan vazgeçmez” atasözüyle cevap vermesi ihtimal dâhilindedir.

Güzelin ve güzellemenin şairi “Karac'oğlan der ki yiğitler över/açılmış meyvenin dalını eğer/güzelin kıymeti bin altın değer/n’etmeli güzeli huy olmayınca” diyerek, Konfüçyüs’ten beri söylenegelen ve anonimleşen “güzele kırk günde doyulur, iyi huyluya kırk yılda doyulmaz” yargısını şiir diliyle tekrarlamıştır. Halk da bu duyguya “boyuma göre boy buldum, huyuma göre huy bulamadım” atasözüyle karşılık vermiştir.

Hikâye bu ya, yaşlı bir yaya, yoldaki genç atlıya “evladım çok yoruldum atına biraz da ben bineyim” demiş. Genç de iyilik etmek için kabul etmiş. Meğer yaşlı adam at hırsızıymış, biner binmez atı dörtnala sürüp uzaklaşmış. Genç, hırsızın arkasından “sen benim atımı değil, huyumu çaldın, yarın yeni bir at alırım ama bir daha yardım olsun diye kimseye at veremem” diye seslenmiş. Böyle tecrübelerle zaman içinde hayat, “akrebin huyu sokmaktır” atasözünü bu gence de öğretecektir elbette.

Masalların en eğlenceli yerleri olan tekerlemeler, başlangıçta ve sonda olduğu kadar, aralarda da kullanılır. Hele konunun akışına uygun olursa, fıkra anlatımındaki “lafı gediğine koymak” gibi bir sonuç elde edilir. Masalcı “bir adamın adı Musa, sakalı köse, boyu da kısa ise kork” dedikten sonra kahramanımızın karşısına oldukça hilebaz ve kurnaz böyle birini çıkarır. “Bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var” atasözümüz çocukları işaret ediyor gibi görünse de, aslında gönderme yaptığı yer masallardaki bu hilebaz adamdır.

Halk, “kurt tüyünü değiştirir, huyunu değiştirmez” diyerek, huyun yaradılışla kazanıldığı fikrinde ısrarcı olsa da, “huyunu suyunu değiştirmek”, “huy değiştirmek” veya “huyu çekmek” deyimleri ile “kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan” veya “öndeki deve sek atar, arkadaki huy kapar” atasözleriyle çevrenin rolünü de göz ardı etmemiştir.

Halkın birine “iyi huylu” demek için çevre ve toplum yararı gözetme, hayırlı ve güzel iş yapma, ortaya ürün veya eser koyma özelliklerine baktığını “bıçağı kestiren suyu, insanı sevdiren huyu” atasözü doğrulamaktadır.

İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif’in “yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum/kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum” mısralarının sabır ve tahammül sınırında muhtemeldir ki halkın “yumuşak huylu atın çiftesi pek olur” gözlemi durmaktadır.

Bütün bu sözler, şiirler, şarkılar ve türküler, kişi yaptığından pişmanlık duysa bile, benzer şartlar ortaya çıkınca benzer davranışları sergilediğini yani huyun kolay kolay değişmediğini göstermektedir. Bu durumda da kötü huy söz konusu ise, sanırım tecrübeyle söylenmiş “denenmişi deneme” öğüdünü dinlemek veya öfkenin doruklarında söze dökülmüş “katranı kaynatsan olur mu şeker…” atasözüne kulak vermek gerekmektedir.

Prof. Dr. Öcal OĞUZ

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum