Burcu BOLAKAN Yazdı: Karanlık Yıllar II. Kısım
15 Ocak 2023 - 13:14
Karanlık Yıllar
Hikâyeyi Yazan: Burcu Bolakan
II. Kısım
Rüya şaşkındı, ne yapacağını, nereye gideceğini bilemiyordu. Mert’in kendisine gösterdiği içi para dolu çanta nereden çıkmıştı? Mert kesin başını belâya sokmuştu.
Zeynep pek çok kez arkadaşına seslenmişti, kendisine yanıt vermeyen Rüya’yı Mert’le birlikte okulun bahçesinde bırakarak derse yetişmişti. İlk dersi kaçıran Rüya bir sonraki derse kadar kantinde oturmaya karar verdi. Kantine doğru yürürken beynine hücum eden sorularla boğuşuyor; aklî selim olduğunu düşündüğü ve kendisine daima yardımcı olan Mert’in nasıl bu kadar akılsızca hareket ettiğine bir türlü inanmak istemiyordu. Rüya düşünceleri içinde sıkışıp kalmıştı, ne yapacaktı? Mert’le gitmesi mümkün değildi. Masaya bırakılan çay bardağının yanındaki şekerleri aldı, cebine koydu. Garsonun anlamsız sesler çıkardığını işitti. ‘‘Bir şey mi var niye bakıyorsunuz?’’ diye sordu karşısında dikilen garsona. Garsonluk yapan çocuk ‘‘Madem şekersiz içiyorsun, şekerleri niye alıyorsun?’’ diye biraz öfkeli sordu. ‘‘Size çay parasını ödedim, şekerlerin de parasını benden alıyorsunuz. Dolayısıyla bana ait olan bir şeyi alırken size soracak değilim!’’ diyerek çemkirdi Rüya. Garson ‘‘Tamam abla, bir şey demedik.’’ dedi ve sert tepki verildiğini görünce masanın yanından tırsıp uzaklaştı.
- Kime söyleniyorsun böyle Rüya? Bir hâller var bugün üzerinde. dedi Zeynep, masadaki bir sandalyeyi çekip oturdu.
- Şu çapsız garsona terslendim. Şekerleri aldığım için laf sokmaya çalıştı.
- Sen onu bırak da Mert’le ne konuştunuz onu söyle? Kaç kez sana seslendim, duymadın. Ben de en sonunda gitmek zorunda kaldım.
- Yok bir şey.
- Nasıl yok bir şey. Anlatsana. Ay meraktan çatlayacağım.
- Mert bu akşam buluşmak istedi. Sinemaya filan gideriz, biraz eğleniriz dedi. Geç bir saat olacağı için yurda dönemezsin ben de kalabilirsin diye de ilave etti.
- Eee gidecek misin?
- Evet gideceğim.
- İnanamıyorum. Sen dışarıda kalacaksın öyle mi? Üstelik Mert’le birlikte. Bu yaptığını diğer kızlar yapsa inanırım da senin yapmanı aklım almıyor.
- Ne var Zeynep, niye inanamadın? Sen kendi işlerine baksana. İşim var diyorum sana. Beni anlattığıma pişman etme. Diğer kızlara da hiçbir şey söyleme. Kuzenine gitti dersin.
Zeynep, arkadaşının sert tepkisi karşısında donakalmıştı. Rüya her zaman ketum bir kız olmuştu; fakat bugün oldukça sert ve yıkıcı bir tavrı söz konusuydu. İki arkadaşın daha sonraki konuşmaları hocalar ve derslerle ilgili oldu. Öğle sonrasında girdikleri derslere gönüllü katılamayan ve zihnini kontrol edemeyen Rüya’nın tüm düşünceleri Mert üzerinde sabitlenmişti. Aslında derslere girmesi de gerekmiyordu, finaller bitmişti; o sadece devamsızlık hakkını doldurduğu için derslere zoraki olarak katılıyordu.
Son ders zilinin çalmasıyla ‘‘Ben gidiyorum.’’ diyen Rüya hızla uzaklaştı Zeynep’in yanından. Okuldan çıkar çıkmaz Mert’i aradı. Mert telefonu açmamıştı. O sırada cüzdanını çıkaran Rüya, laptop çantasını yere bıraktı. Cüzdanında yeterli para olmadığı için bankadan para çekmem gerekecek diye mırıldanıyordu. Bir elin laptop çantasına uzandığını ve arkasını dönerek kaçmaya çalıştığını fark etti. Hırsızın ceketinin ucundan tüm gücüyle çeken Rüya, çelme takarak adamı yere düşürdü. Sonra da karnına ve kafasına tekme darbeleri indirdi. Neye uğradığını şaşıran adam, ‘‘Aman, yandım Allah!’’ diye bağırdı. Rüya ‘‘Yandın ha yandın! Seni gidi pis hırsız benim bilgisayarımı çalmaya çalışırsın ha! Al sana!’’ diye bağırıyor adama tekme atmaya devam ediyordu. Hırsız da bir türlü hantal vücudunu yerden kaldıramıyordu. Rüya’nın ayağını yakalamaya çalışmıştı; ama bu minicik kız fazlasıyla seri hareket ediyordu. Adam kaçmaktan başka çare bulamadı ve ayaklarının üzerine dikildiği gibi durumun farkına varan insanların da linçinden kurtulmak için hızla oradan kaçtı. Rüya hırsızın arkasından tüm gücüyle bağırıyordu. ‘‘Haydut gidi ya! Vermem ulan bilgisayarımı! Terbiyesizin zoruna bak sen!’’
Rüya, hırsızın arkasından kendini kaybetmiş şekilde öfkesini kusarken Laptop çantasına uzanan başka bir el gördü; bu seferki el çantayı Rüya’ya uzatıyordu. ‘‘Sakin ol kızım. Al çantanı. Aferin yürekli kızmışsın. Aferin kızım hep böyle ol. Yedirme hakkını kimseye’’ dedi yaşlı adam, çantayı Rüya’ya verdi ve gitti. Rüya da nereye gideceğini bilemeden Kuzey yönünde yürümeye başladı. Tekrar Mert’i aradı. Bu sefer telefon açılmıştı.
- Neredesin sen?
- Okulun oralardayım. Bu gece kalmak için yer arıyordum.
- Neden kalmak için yer arıyorsun? Evine git.
- Eve gidemem. Hem sen bunları bırak da benimle gelecek misin onu söyle?
- Okulun önünden Çiçek Sokağına saptım, yürüyorum. Burada seni bekleyeceğim, gel. Telefonu hızla kapatan Rüya öfkeliydi. Mert bir işler karıştırmıştı. O kadar para Mert’te ne arıyordu? Siyah bir otomobil Rüya’nın önünde durdu. Mert camı açmış Rüya’ya seslenmişti. Rüya arabanın kapısını açtı.
- Hayırdır Mert parayı bulunca araba mı almaya karar verdin?
- Saçmalama Rüya. Kiraladım arabayı. Hadi bin.
- Sen ne işler karıştırıyorsun Mert? Nasıl böyle çocukça hareket edersin? Nereye gideceksin? O kadar para sende ne arıyor? Hemen söyle!
- Bir soluklan istersen.
- Hayır soluk filan almayacağım. Çok şaşkınım. Meğer senin ne karanlık bir tarafın varmış. Benim çantamdan kimliğimi alıyorsun ve benim adıma pasaport çıkartabiliyorsun. Sen kimlerle takılıyorsun böyle? Nasıl bir dünyanın içindesin? Demek ki seni hiç tanımamışım. Beni korkutuyorsun demek isterdim ama tuhaf.
- Tuhaf olan nedir?
- Hadi ilerle sen. Tuhaf olan korkmuyor olmam. İçimde deli bir öfke var şu an ve seni pataklamak istiyorum. Aynı gün içinde beni sevdiğini söylüyor ve hem de o gün içinde seninle çok uzaklara, hiç bilmediğim bir ülkeye gelmemi bekliyorsun. Sen beni çok mu aptal sanıyorsun? Madem beni seviyordun, bunu niçin daha önce söylemedin? Tüm bunlardan sonra bana içi para dolu bir çanta gösteriyorsun. Ve diyorsun ki benimle gel. Mert sen ne haltlar karıştırdın?
- Benimle gelmeyecek misin Rüya?
- Hayır gelmeyeceğim tabii ki. Deli misin sen? Nasıl geleceğim, bu parayı nereden buldun?
- Aldım.
- Nereden aldın?
- Kasadan aldım parayı.
- Sen benimle alay mı ediyorsun? Nerden aldım dedin? Hangi kasaymış bu?
- Tevfik Sütçüoğlu’nun kasasından.
- Şu yanında çalıştığın adam mı?
- Evet. Bazı işlerde beni kullanıyorlardı. Ben de biraz daha fazla para kazanmak için tamam diyordum.
- Nasıl işler bunlar Mert?
- Çanta getirip götürüyordum. Bana belirtilen adrese çantayı götür, bırak gel diyorlardı. Götürüp bırakıyordum.
- Ne vardı o çantaların içinde Mert? Yoksa uyuşturucu mu?
- Hayır. Uyuşturucu değil. Silâh diye tahmin ediyorum. Ya da çok gizli birtakım belgeler.
- Tahmin ediyorum ne demek, açıp bakmadın mı?
- Nasıl açacağım Rüya? Çantalar şifreli. Hem sonra anlarlar ânında mıhlarlar adamı. Biraz yolumu buluyordum işte. Yoksa nasıl alacaktım elli bin liralık laptopu? Bir yıl sonra mimar çıkacağım diye katlanıyordum.
- Sen istemeseydin onlar yanlarında çalışan bir barmene bizim çantalarımızı taşı demezlerdi. A ama tabi, marka giyinmen gerekiyor. Her ay ayakkabı alman lazım. On tane montunun olması lazım. Kırk bin liralık telefonunun olması lazım. Lazım, lazım, lazım, değil mi?
- Rüyaaaa! Yeter artık. Ben yarın saat birde bu ülkeden gideceğim. Ve bir daha hiç dönmeyeceğim. Anladın mı?
- Hayır anlamadım. Gitmeyeceksin. Rüya bu sözleri Mert’in gözlerinin içine bakarak söylemişti. Ve bakışlarından fırlayan öfkeli nazarlarla ‘‘Gitmeyeceksin dedim sana! Gitmeyeceksin!’’ diye haykırdı. Mert, Rüya’nın çılgına dönmüş hâlinden ürperdi. İlk kez bu denli kararlı görüyordu Rüya’yı. Genelde ona akıl veren ve yardım eden hep kendi olurdu. Arabayı yavaşça Ceylantepe’ye doğru sürdü.
- Nereye gidiyorsun?
- Az ileride arabayı durduracağım. Yemek için biraz alışveriş etmiştim. Onları yiyelim hem de belki biraz sakinleşiriz.
- Böyle bir durumda nasıl yemeği düşünebiliyorsun sen? Ben yemeyeceğim.
- Sabahtan beri bir şey yemedim Rüya. Üstelik başım patlayacak kadar ağrıyor.
Arabayı yokuşa süren Mert ormanlık alana doğru biraz devam etti. Bir ağacın yola doğru uzamış gölgesi altında durdular. Mert arabadan indi, arka koltukta duran alışveriş paketini aldı ve tekrar şoför mahalline oturdu. Rüya; ‘‘Pes vallahi!’’ diye çıkıştı Mert’e.
- N’apayım Rüya aç açına aklım da çalışmıyor ki hem sen şimdiye kadar hiç konuşmadığın kadar fazla konuşuyorsun. Şaşırdım kaldım bu işe meğer sen neymişsin böyle!
- Evet. Evet tabii. Mert o parayı geri götüreceksin diyorum sana.
- Nasıl geri götüreceğim Rüya? Vururlar beni. Yapamam.
- Ben de seninle geleceğim. Parayı yerine koyacaksın. Belki hâlâ anlamamışlardır. Hem sen bugün işe gitmedin. Ne dedin adamlara?
- Hastayım, doktora gideceğim… Kasayı bu hafta sonu sayacaklar. O zaman anlarlar.
- Eve niye gitmiyorsun Mert o zaman? Nereye gideceğiz?
- Çoğul konuştun. Sen de benimle mi kalacaksın bu akşam?
- Önce parayı götürelim, yerine koyalım, saat geç olmazsa olmadı yurda dönerim.
- O iş yaş, gitmem ben o gayya kuyusuna. Adamın evi kameralarla izleniyor. Güvenlikte bir izbandut var. İki izbandut da içeride Tevfik beyin yanında. İki tane de hizmetçi var. Onlar adamlardan daha tehlikeli. Delirdin galiba asla gitmem. Parayı alıp kaçacağım. Lütfen sen de benimle gel. Hem bak söz veriyorum sana; istediğin yerde okuyacaksın. İstersen evleniriz.
- Hayır parayı birlikte götüreceğiz. Çantada kaç para var?
- Para kaçmıyor. Burada duruyor. Mert’in verdiği cevap Rüya’yı güldürmüştü. Yumuşadığını ona göstermemek için dudaklarını sıktı. Fakat göz çevrelerinde oluşan sevimli mimikler güldüğünü ele veriyordu.
- Götüreceğiz Mert. Bir şekilde içeri gireriz.
- Sen de mi içeri gireceksin? Hayır bunu kabul edemem. Bu adamlar insanı keser, üstüne asit döküp eritir. Parçanı bulamazlar.
- Ben de geleceğim. Seni yalnız bırakamam.
- Beni seviyorsun sen. Yoksa kendini niye böyle tehlikeye atasın ki?
- Seviyorum evet Mert. Ne yazık ki.
- Rüya. Hâlâ çantada ne kadar para olduğunu merak ediyor musun?
- Hayır etmiyorum Mert. Sakın söyleme.
- Peki… Rüya!
- Efendim.
- İki milyon var.
- Olabilir. O para bize ait değil. Kirli para o.
- Rüya sürünüyoruz! Vitrinlere nasıl baktığını görmüyor muyum sanıyorsun?
- Ne var bunda? Bakıyorsam bakıyorum. Mimar olacağım ben, çalışmaya başlayınca alırım. Böyle kirli bir parayı istemiyorum. Sen de istemeyeceksin.
- Rüya! O iş o kadar basit değil. Beni işlerinde kullandılar. Asla peşimi bırakmazlar.
- Yazıklar olsun sana Mert. Sen şimdi karanlık adamlardan biri mi oldum diyorsun bana? Ağzında puro yaşlandığında bin kişiyi öldürdüm diyen o psikopatlardan mı olacaksın?
- Nereden uyduruyorsun sen bunları? Ne purosu ne yaşlılığı! Ben 21 yaşındayım daha, sen on sekiz yaşındasın.
- Kes sesini Mert. O parayı götüreceğiz. Birlikte götüreceğiz, bırakacağız.
Mert tamam olarak başını sallamıştı. O sırada eve nasıl gireceğini düşünüyordu. Eve girmenin mümkünü yoktu. Tevfik Bey’in, onu iş için çağırması gerekirdi. Eve ancak bu şekilde girebilirdi.
- Bara gideceğiz.
- Bara mı gideceğiz? Ya parayı çaldığın anlaşıldıysa ne olacak?
- Sen gelme Rüya. Ben kendim gideceğim.
İki genç konuşularken yanlarına gelen siyah Cadillac Escalade marka arabaların farkına varamamışlardı. Escaladelerin içinden inen siyahlı adamlar Rüya ve Mert’in içinde bulundukları Ford’un etrafını sardılar. Mert silahlı adamları görünce Rüya’ya sakin kalmasını ve ne olursa olsun sakinliğini kaybetmemesini söyledi. Ford’un iki kapısı birden hızla açıldı. Siyahlı adamlar Mert’in yakasından tuttukları gibi arabadan dışarı attılar. Rüya’ya namlunun ucunu doğrultan maskeli siyahlı adam kızı Ford marka arabadan çıkardı. Mert’in kullandığı Ford’a siyahlı adamlardan iki kişi binerken Mert ve Rüya da Cadillac Escalade marka arabanın içine bindirildi.
Cadillac’ın içinde gri takım elbiseli, son derece bakımlı bir adam oturuyordu. Yanındaki sarışın kadına tırnaklarını törpületiyordu. Mert, süslü adamın karşısındaki koltuğa oturdu. Mert’e doğru öfkeli nazarlarla bakan adam, delikanlının konuşmasına müsaade etmeden ‘‘İn lan aşağı.’’ diye bağırdı. Mert Cadillac’tan indi. Arabanın camına yaklaşan goril tipli siyahlı adamlardan biri ‘‘Bir sorun mu var abi?’’ diye sordu. ‘‘Yok sorun, yok! Sıkın!’’ dedi sadece. Mert’in ölüm emri verilmişti. Kafasına sıkılan bir el ateşle yere yığılmıştı. Rüya çığlık atmaya başladı. Dövünüyor, ağlıyor, arabanın içindeki süslü adama tekme atmaya çalışıyordu. Fakat, adamın üstüne tam çullanmışken, geride, kapının yanında duran bir başka siyahlı adam, arabanın içine uzandı, Rüya’nın ellerini tuttu. Süslü adama bakarak ‘‘Abi bu kızı ne yapacağız?’’ diye sordu. ‘‘Ellerini bağla, ağzını kapat, uyut’’ dedi Rüya’ya doğru bakan adam.
Rüya’nın elleri bağlanmış, ağzı bantla kapatılmıştı. Mert yok artık, Allah’ım Mert öldü! Mert öldü! Mert öldü! diye beynindeki sesin hezeyanlarını duyan Rüya oturduğu koltuğa mıhlanıp kaldı. Goril tipli siyahlı adam, ‘‘Koltuğun altındaki çantayı çıkar,’’ dedi sarışın kadına. Goril tipli kendisine uzatılan iğneyi aldı, Rüya’nın bedenini sıkıca kendine yaslamıştı. ‘‘İğneyi yapıyorum abi.’’ dedi. Rüya’nın hâlini gören süslü adam ise ‘‘İğneye gerek kalmadı ama yap bakalım.’’ dedi gevrek gevrek. Rüya saniyeler içinde şok olma durumundan uyku hâline geçti. Bilinmeyene doğru hareket eden Cadillac’ın içinde, Rüya’nın karşısındaki koltukta oturan süslü adam Tevfik Sütçüoğlu’ydu.
Hikâye devam edecek.
Hikâyeyi Yazan: Burcu Bolakan
II. Kısım
Rüya şaşkındı, ne yapacağını, nereye gideceğini bilemiyordu. Mert’in kendisine gösterdiği içi para dolu çanta nereden çıkmıştı? Mert kesin başını belâya sokmuştu.
Zeynep pek çok kez arkadaşına seslenmişti, kendisine yanıt vermeyen Rüya’yı Mert’le birlikte okulun bahçesinde bırakarak derse yetişmişti. İlk dersi kaçıran Rüya bir sonraki derse kadar kantinde oturmaya karar verdi. Kantine doğru yürürken beynine hücum eden sorularla boğuşuyor; aklî selim olduğunu düşündüğü ve kendisine daima yardımcı olan Mert’in nasıl bu kadar akılsızca hareket ettiğine bir türlü inanmak istemiyordu. Rüya düşünceleri içinde sıkışıp kalmıştı, ne yapacaktı? Mert’le gitmesi mümkün değildi. Masaya bırakılan çay bardağının yanındaki şekerleri aldı, cebine koydu. Garsonun anlamsız sesler çıkardığını işitti. ‘‘Bir şey mi var niye bakıyorsunuz?’’ diye sordu karşısında dikilen garsona. Garsonluk yapan çocuk ‘‘Madem şekersiz içiyorsun, şekerleri niye alıyorsun?’’ diye biraz öfkeli sordu. ‘‘Size çay parasını ödedim, şekerlerin de parasını benden alıyorsunuz. Dolayısıyla bana ait olan bir şeyi alırken size soracak değilim!’’ diyerek çemkirdi Rüya. Garson ‘‘Tamam abla, bir şey demedik.’’ dedi ve sert tepki verildiğini görünce masanın yanından tırsıp uzaklaştı.
- Kime söyleniyorsun böyle Rüya? Bir hâller var bugün üzerinde. dedi Zeynep, masadaki bir sandalyeyi çekip oturdu.
- Şu çapsız garsona terslendim. Şekerleri aldığım için laf sokmaya çalıştı.
- Sen onu bırak da Mert’le ne konuştunuz onu söyle? Kaç kez sana seslendim, duymadın. Ben de en sonunda gitmek zorunda kaldım.
- Yok bir şey.
- Nasıl yok bir şey. Anlatsana. Ay meraktan çatlayacağım.
- Mert bu akşam buluşmak istedi. Sinemaya filan gideriz, biraz eğleniriz dedi. Geç bir saat olacağı için yurda dönemezsin ben de kalabilirsin diye de ilave etti.
- Eee gidecek misin?
- Evet gideceğim.
- İnanamıyorum. Sen dışarıda kalacaksın öyle mi? Üstelik Mert’le birlikte. Bu yaptığını diğer kızlar yapsa inanırım da senin yapmanı aklım almıyor.
- Ne var Zeynep, niye inanamadın? Sen kendi işlerine baksana. İşim var diyorum sana. Beni anlattığıma pişman etme. Diğer kızlara da hiçbir şey söyleme. Kuzenine gitti dersin.
Zeynep, arkadaşının sert tepkisi karşısında donakalmıştı. Rüya her zaman ketum bir kız olmuştu; fakat bugün oldukça sert ve yıkıcı bir tavrı söz konusuydu. İki arkadaşın daha sonraki konuşmaları hocalar ve derslerle ilgili oldu. Öğle sonrasında girdikleri derslere gönüllü katılamayan ve zihnini kontrol edemeyen Rüya’nın tüm düşünceleri Mert üzerinde sabitlenmişti. Aslında derslere girmesi de gerekmiyordu, finaller bitmişti; o sadece devamsızlık hakkını doldurduğu için derslere zoraki olarak katılıyordu.
Son ders zilinin çalmasıyla ‘‘Ben gidiyorum.’’ diyen Rüya hızla uzaklaştı Zeynep’in yanından. Okuldan çıkar çıkmaz Mert’i aradı. Mert telefonu açmamıştı. O sırada cüzdanını çıkaran Rüya, laptop çantasını yere bıraktı. Cüzdanında yeterli para olmadığı için bankadan para çekmem gerekecek diye mırıldanıyordu. Bir elin laptop çantasına uzandığını ve arkasını dönerek kaçmaya çalıştığını fark etti. Hırsızın ceketinin ucundan tüm gücüyle çeken Rüya, çelme takarak adamı yere düşürdü. Sonra da karnına ve kafasına tekme darbeleri indirdi. Neye uğradığını şaşıran adam, ‘‘Aman, yandım Allah!’’ diye bağırdı. Rüya ‘‘Yandın ha yandın! Seni gidi pis hırsız benim bilgisayarımı çalmaya çalışırsın ha! Al sana!’’ diye bağırıyor adama tekme atmaya devam ediyordu. Hırsız da bir türlü hantal vücudunu yerden kaldıramıyordu. Rüya’nın ayağını yakalamaya çalışmıştı; ama bu minicik kız fazlasıyla seri hareket ediyordu. Adam kaçmaktan başka çare bulamadı ve ayaklarının üzerine dikildiği gibi durumun farkına varan insanların da linçinden kurtulmak için hızla oradan kaçtı. Rüya hırsızın arkasından tüm gücüyle bağırıyordu. ‘‘Haydut gidi ya! Vermem ulan bilgisayarımı! Terbiyesizin zoruna bak sen!’’
Rüya, hırsızın arkasından kendini kaybetmiş şekilde öfkesini kusarken Laptop çantasına uzanan başka bir el gördü; bu seferki el çantayı Rüya’ya uzatıyordu. ‘‘Sakin ol kızım. Al çantanı. Aferin yürekli kızmışsın. Aferin kızım hep böyle ol. Yedirme hakkını kimseye’’ dedi yaşlı adam, çantayı Rüya’ya verdi ve gitti. Rüya da nereye gideceğini bilemeden Kuzey yönünde yürümeye başladı. Tekrar Mert’i aradı. Bu sefer telefon açılmıştı.
- Neredesin sen?
- Okulun oralardayım. Bu gece kalmak için yer arıyordum.
- Neden kalmak için yer arıyorsun? Evine git.
- Eve gidemem. Hem sen bunları bırak da benimle gelecek misin onu söyle?
- Okulun önünden Çiçek Sokağına saptım, yürüyorum. Burada seni bekleyeceğim, gel. Telefonu hızla kapatan Rüya öfkeliydi. Mert bir işler karıştırmıştı. O kadar para Mert’te ne arıyordu? Siyah bir otomobil Rüya’nın önünde durdu. Mert camı açmış Rüya’ya seslenmişti. Rüya arabanın kapısını açtı.
- Hayırdır Mert parayı bulunca araba mı almaya karar verdin?
- Saçmalama Rüya. Kiraladım arabayı. Hadi bin.
- Sen ne işler karıştırıyorsun Mert? Nasıl böyle çocukça hareket edersin? Nereye gideceksin? O kadar para sende ne arıyor? Hemen söyle!
- Bir soluklan istersen.
- Hayır soluk filan almayacağım. Çok şaşkınım. Meğer senin ne karanlık bir tarafın varmış. Benim çantamdan kimliğimi alıyorsun ve benim adıma pasaport çıkartabiliyorsun. Sen kimlerle takılıyorsun böyle? Nasıl bir dünyanın içindesin? Demek ki seni hiç tanımamışım. Beni korkutuyorsun demek isterdim ama tuhaf.
- Tuhaf olan nedir?
- Hadi ilerle sen. Tuhaf olan korkmuyor olmam. İçimde deli bir öfke var şu an ve seni pataklamak istiyorum. Aynı gün içinde beni sevdiğini söylüyor ve hem de o gün içinde seninle çok uzaklara, hiç bilmediğim bir ülkeye gelmemi bekliyorsun. Sen beni çok mu aptal sanıyorsun? Madem beni seviyordun, bunu niçin daha önce söylemedin? Tüm bunlardan sonra bana içi para dolu bir çanta gösteriyorsun. Ve diyorsun ki benimle gel. Mert sen ne haltlar karıştırdın?
- Benimle gelmeyecek misin Rüya?
- Hayır gelmeyeceğim tabii ki. Deli misin sen? Nasıl geleceğim, bu parayı nereden buldun?
- Aldım.
- Nereden aldın?
- Kasadan aldım parayı.
- Sen benimle alay mı ediyorsun? Nerden aldım dedin? Hangi kasaymış bu?
- Tevfik Sütçüoğlu’nun kasasından.
- Şu yanında çalıştığın adam mı?
- Evet. Bazı işlerde beni kullanıyorlardı. Ben de biraz daha fazla para kazanmak için tamam diyordum.
- Nasıl işler bunlar Mert?
- Çanta getirip götürüyordum. Bana belirtilen adrese çantayı götür, bırak gel diyorlardı. Götürüp bırakıyordum.
- Ne vardı o çantaların içinde Mert? Yoksa uyuşturucu mu?
- Hayır. Uyuşturucu değil. Silâh diye tahmin ediyorum. Ya da çok gizli birtakım belgeler.
- Tahmin ediyorum ne demek, açıp bakmadın mı?
- Nasıl açacağım Rüya? Çantalar şifreli. Hem sonra anlarlar ânında mıhlarlar adamı. Biraz yolumu buluyordum işte. Yoksa nasıl alacaktım elli bin liralık laptopu? Bir yıl sonra mimar çıkacağım diye katlanıyordum.
- Sen istemeseydin onlar yanlarında çalışan bir barmene bizim çantalarımızı taşı demezlerdi. A ama tabi, marka giyinmen gerekiyor. Her ay ayakkabı alman lazım. On tane montunun olması lazım. Kırk bin liralık telefonunun olması lazım. Lazım, lazım, lazım, değil mi?
- Rüyaaaa! Yeter artık. Ben yarın saat birde bu ülkeden gideceğim. Ve bir daha hiç dönmeyeceğim. Anladın mı?
- Hayır anlamadım. Gitmeyeceksin. Rüya bu sözleri Mert’in gözlerinin içine bakarak söylemişti. Ve bakışlarından fırlayan öfkeli nazarlarla ‘‘Gitmeyeceksin dedim sana! Gitmeyeceksin!’’ diye haykırdı. Mert, Rüya’nın çılgına dönmüş hâlinden ürperdi. İlk kez bu denli kararlı görüyordu Rüya’yı. Genelde ona akıl veren ve yardım eden hep kendi olurdu. Arabayı yavaşça Ceylantepe’ye doğru sürdü.
- Nereye gidiyorsun?
- Az ileride arabayı durduracağım. Yemek için biraz alışveriş etmiştim. Onları yiyelim hem de belki biraz sakinleşiriz.
- Böyle bir durumda nasıl yemeği düşünebiliyorsun sen? Ben yemeyeceğim.
- Sabahtan beri bir şey yemedim Rüya. Üstelik başım patlayacak kadar ağrıyor.
Arabayı yokuşa süren Mert ormanlık alana doğru biraz devam etti. Bir ağacın yola doğru uzamış gölgesi altında durdular. Mert arabadan indi, arka koltukta duran alışveriş paketini aldı ve tekrar şoför mahalline oturdu. Rüya; ‘‘Pes vallahi!’’ diye çıkıştı Mert’e.
- N’apayım Rüya aç açına aklım da çalışmıyor ki hem sen şimdiye kadar hiç konuşmadığın kadar fazla konuşuyorsun. Şaşırdım kaldım bu işe meğer sen neymişsin böyle!
- Evet. Evet tabii. Mert o parayı geri götüreceksin diyorum sana.
- Nasıl geri götüreceğim Rüya? Vururlar beni. Yapamam.
- Ben de seninle geleceğim. Parayı yerine koyacaksın. Belki hâlâ anlamamışlardır. Hem sen bugün işe gitmedin. Ne dedin adamlara?
- Hastayım, doktora gideceğim… Kasayı bu hafta sonu sayacaklar. O zaman anlarlar.
- Eve niye gitmiyorsun Mert o zaman? Nereye gideceğiz?
- Çoğul konuştun. Sen de benimle mi kalacaksın bu akşam?
- Önce parayı götürelim, yerine koyalım, saat geç olmazsa olmadı yurda dönerim.
- O iş yaş, gitmem ben o gayya kuyusuna. Adamın evi kameralarla izleniyor. Güvenlikte bir izbandut var. İki izbandut da içeride Tevfik beyin yanında. İki tane de hizmetçi var. Onlar adamlardan daha tehlikeli. Delirdin galiba asla gitmem. Parayı alıp kaçacağım. Lütfen sen de benimle gel. Hem bak söz veriyorum sana; istediğin yerde okuyacaksın. İstersen evleniriz.
- Hayır parayı birlikte götüreceğiz. Çantada kaç para var?
- Para kaçmıyor. Burada duruyor. Mert’in verdiği cevap Rüya’yı güldürmüştü. Yumuşadığını ona göstermemek için dudaklarını sıktı. Fakat göz çevrelerinde oluşan sevimli mimikler güldüğünü ele veriyordu.
- Götüreceğiz Mert. Bir şekilde içeri gireriz.
- Sen de mi içeri gireceksin? Hayır bunu kabul edemem. Bu adamlar insanı keser, üstüne asit döküp eritir. Parçanı bulamazlar.
- Ben de geleceğim. Seni yalnız bırakamam.
- Beni seviyorsun sen. Yoksa kendini niye böyle tehlikeye atasın ki?
- Seviyorum evet Mert. Ne yazık ki.
- Rüya. Hâlâ çantada ne kadar para olduğunu merak ediyor musun?
- Hayır etmiyorum Mert. Sakın söyleme.
- Peki… Rüya!
- Efendim.
- İki milyon var.
- Olabilir. O para bize ait değil. Kirli para o.
- Rüya sürünüyoruz! Vitrinlere nasıl baktığını görmüyor muyum sanıyorsun?
- Ne var bunda? Bakıyorsam bakıyorum. Mimar olacağım ben, çalışmaya başlayınca alırım. Böyle kirli bir parayı istemiyorum. Sen de istemeyeceksin.
- Rüya! O iş o kadar basit değil. Beni işlerinde kullandılar. Asla peşimi bırakmazlar.
- Yazıklar olsun sana Mert. Sen şimdi karanlık adamlardan biri mi oldum diyorsun bana? Ağzında puro yaşlandığında bin kişiyi öldürdüm diyen o psikopatlardan mı olacaksın?
- Nereden uyduruyorsun sen bunları? Ne purosu ne yaşlılığı! Ben 21 yaşındayım daha, sen on sekiz yaşındasın.
- Kes sesini Mert. O parayı götüreceğiz. Birlikte götüreceğiz, bırakacağız.
Mert tamam olarak başını sallamıştı. O sırada eve nasıl gireceğini düşünüyordu. Eve girmenin mümkünü yoktu. Tevfik Bey’in, onu iş için çağırması gerekirdi. Eve ancak bu şekilde girebilirdi.
- Bara gideceğiz.
- Bara mı gideceğiz? Ya parayı çaldığın anlaşıldıysa ne olacak?
- Sen gelme Rüya. Ben kendim gideceğim.
İki genç konuşularken yanlarına gelen siyah Cadillac Escalade marka arabaların farkına varamamışlardı. Escaladelerin içinden inen siyahlı adamlar Rüya ve Mert’in içinde bulundukları Ford’un etrafını sardılar. Mert silahlı adamları görünce Rüya’ya sakin kalmasını ve ne olursa olsun sakinliğini kaybetmemesini söyledi. Ford’un iki kapısı birden hızla açıldı. Siyahlı adamlar Mert’in yakasından tuttukları gibi arabadan dışarı attılar. Rüya’ya namlunun ucunu doğrultan maskeli siyahlı adam kızı Ford marka arabadan çıkardı. Mert’in kullandığı Ford’a siyahlı adamlardan iki kişi binerken Mert ve Rüya da Cadillac Escalade marka arabanın içine bindirildi.
Cadillac’ın içinde gri takım elbiseli, son derece bakımlı bir adam oturuyordu. Yanındaki sarışın kadına tırnaklarını törpületiyordu. Mert, süslü adamın karşısındaki koltuğa oturdu. Mert’e doğru öfkeli nazarlarla bakan adam, delikanlının konuşmasına müsaade etmeden ‘‘İn lan aşağı.’’ diye bağırdı. Mert Cadillac’tan indi. Arabanın camına yaklaşan goril tipli siyahlı adamlardan biri ‘‘Bir sorun mu var abi?’’ diye sordu. ‘‘Yok sorun, yok! Sıkın!’’ dedi sadece. Mert’in ölüm emri verilmişti. Kafasına sıkılan bir el ateşle yere yığılmıştı. Rüya çığlık atmaya başladı. Dövünüyor, ağlıyor, arabanın içindeki süslü adama tekme atmaya çalışıyordu. Fakat, adamın üstüne tam çullanmışken, geride, kapının yanında duran bir başka siyahlı adam, arabanın içine uzandı, Rüya’nın ellerini tuttu. Süslü adama bakarak ‘‘Abi bu kızı ne yapacağız?’’ diye sordu. ‘‘Ellerini bağla, ağzını kapat, uyut’’ dedi Rüya’ya doğru bakan adam.
Rüya’nın elleri bağlanmış, ağzı bantla kapatılmıştı. Mert yok artık, Allah’ım Mert öldü! Mert öldü! Mert öldü! diye beynindeki sesin hezeyanlarını duyan Rüya oturduğu koltuğa mıhlanıp kaldı. Goril tipli siyahlı adam, ‘‘Koltuğun altındaki çantayı çıkar,’’ dedi sarışın kadına. Goril tipli kendisine uzatılan iğneyi aldı, Rüya’nın bedenini sıkıca kendine yaslamıştı. ‘‘İğneyi yapıyorum abi.’’ dedi. Rüya’nın hâlini gören süslü adam ise ‘‘İğneye gerek kalmadı ama yap bakalım.’’ dedi gevrek gevrek. Rüya saniyeler içinde şok olma durumundan uyku hâline geçti. Bilinmeyene doğru hareket eden Cadillac’ın içinde, Rüya’nın karşısındaki koltukta oturan süslü adam Tevfik Sütçüoğlu’ydu.
Hikâye devam edecek.
FACEBOOK YORUMLAR