Burcu BALOKAN yazdı: Karanlık Yıllar III. Kısım

30 Ocak 2023 - 16:25
Karanlık Yıllar III. Kısım
Yazan: Burcu BolakanRüya uyandığında genişçe bir yatağın içinde buldu kendini. Gözlerini ovuşturdu. Sanki aylardır gördüğü korkulu bir kabustan uyanıyormuş hissine kapıldı. Mert! diye seslendi. Etrafına kısık gözlerle baktı. Nerede olduğunun idrakine varamıyordu. Tüm bedeni ağrıyordu.
Bakışları odanın içinde gezindi. Kalın perdelerle örtülü cama ve loş bir ışığı yansıtan avizeye baktı. Masallarda anlatılan mekânlar kadar süslüydü oda. Neredeydi, onu buraya kim getirmişti? Geçmişe yönelik olarak hafızasında hiçbir bilgi yoktu. Yavaşça yatağından kalktı.
Cama doğru seğirtti, dışarıya baktı. Perdenin ardında gizlenmiş gibi duran kapıyı gördü. Gayriihtiyari kapıyı açtı, balkona çıktı. Balkon çok genişti, daha önce buraya çıkmış mıydım, diye düşündü. Tüm şehir ayaklar altındaydı. Akşamdı ve şehrin ışıkları büyüleyiciydi.
Balkondaki koltuk takımına, hemen yanında kurulu salıncağa baktı, tam karşıda da barbeküsü olan büyük bir mutfak duruyordu. Sonra, Tevfik’in burada, bu balkonda kendisiyle yaptığı valsleri hatırladı. Nasıl oluyordu? Tevfik, Mert’i öldürtmüştü. Bazen onun kollarında dans mı ediyordu? Hayır, hayır olamaz, diye söylendi. Mutfağın olduğu kısma doğru baktı. Orada Tevfik’in tatlım senin için nefis bir yemek pişiriyorum, dediğini ve kendisinin de kahkahayla bu sözlere eşlik ettiğini anımsadı. Tekli koltuğa oturdu. Hafızasını yokladı. Parça parça da olsa anımsamaya başlamıştı. En son Mert’le birlikteydi. Sonra… Sonra.. Mert arabadan inmişti, süslü adam Tevfik, Mert vuruldu, Mert öldü. Mırıldanmalar… Ağlamaya başladı.
Kaç kez uykudan uyanır gibi olmuştu. Uyanmıştı belki de. Artık gerçek ile hayâli
birbirine karıştırıyordu. Bazen geçmişe yönelik olarak hiçbir anıyı hatırlayamıyordu. Pek çok kez balkona çıkmış, şehri seyretmiş, kendini boşluğa bırakmak istemişti. Fakat parçalanarak ölmek istemiyordu. Ölümün daha kolay bir şekli yok muydu? Bu balkon, masal diyarını aratmayacak odası, Tevfik, hizmetkârlar… Aylardır kendinde değildi Yaşadıkları kâbus gibiydi.
Gökyüzündeki yıldızları seyre dalmıştı ki balkona çıkan bir gölgenin kendisine
seslendiğini işitti.
- Rüya.. Tatlım…
- Karanlıkta durma istersen.
birlikte bir davete katılacağız. Gönderdiğim elbiseyi giy ve aşağı lobiye in lütfen.
- Canım gelmek istemiyor. Sen bu akşam da yalnız gideceksin toplantına ve her
- Yalnız başına toplantılara katılmak istemediğimi anlamış olman gerek.
purosunu çıkardı ve yaktı.
- Yalnız toplantılara katılmak istemiyormuş… diye mırıldandı Rüya ve ilave etti. Beni hiç ilgilendirmiyor.
- Yedi aydır hastasın, şimdilerde biraz daha iyi olmaya başladın. Karnındaki bebeği
- O da senin gibi ruh hastası olacak kesin. Aylardır ilaçlarla beni yarı baygın
- Rüya dinle beni. Tüm bunları unut. Ne dilersen ve ne istersen yapmaya hazırım
- Seni dinlemek istemiyorum. Az önce uykudan uyandığımda belleğimdeki tüm
Şimdi senin varlığınla tüm iğrenç geçmiş yine gözlerimin önüne serildi.
- Elbiseyi giy ve aşağı in! Hemen bunu yap!
- Senden nefret ediyorum.
- Biliyorum. Annen aşağıda seni bekliyor, biraz sonra birkaç kişi gelecek ve seni
Ne için hazırlayacak?
- Rüya! Hadi kalk ve duşa gir önce.
hatırlamak istemiyordu. ‘‘Ben uyumak istiyorum yine.’’ diye mırıldandı. Tevfik duymuştu. ‘‘Artık uyumak yok Rüya! Sadece ben varım. Ve ikimizin bebeği. Mutlu bir gelecek bizi bekliyor.’’ Yavaşça koltuktan kalktı Rüya, banyoya doğru yöneldi. Üzerindeki geceliğini çıkardı. Yaklaşık altı aylık hamile olduğunu söylemişti doktor. Hafif kabarık olan karnına dokundu. ‘‘Bir kızmış. Neden kız ki!’’ diye söylendi. Yeryüzündeki tüm dişilerden nefret ediyordu. Eğer erkek olsaydı o da Mert gibi çoktan öldürülecek, toprağın altında çürüyor olacaktı. Fakat kadındı ve Tevfik onu sırf beğendiği için yanında tutuyordu, üstelik onun çocuğunu bekliyordu. Banyosunu yaptı, bornozunu giyerken kapının ardından gelen kadın ve erkek seslerini duydu. Kapının tokmağını yavaşça çevirdi, odaya baktı. Tevfik’in yanında
çalıştırdığı, Rüya’nın kişisel hizmetine verilmiş olan iki kadın ve iki erkek odanın içinde dolaşıp duruyorlardı. Rüya’nın banyodan çıktığını gördüklerinde hemen yanına giden iki kadın, ellerinden tutarak aynanın karşısına oturtturdular onu. Bir kadın eğilip ayak tırnaklarına bakım yaparken diğer kadın da ellerinin tırnaklarına manikür yapmaya başladı.
- Daha iki gün önce yapıldı, gerek yok.
- Aldığımız emir bu şekildedir hanımefendi, dedi kadın.
saçınıza dağınık bir topuz yapacağız.’’ Rüya kuaföre doğru açıklama bekliyormuş gibi baktı.
- Biliyorum Rüya Hanım, her zaman düz fön çekiyoruz. Yalnız ben de emir
- İstemiyorum, hemen Tevfik’i arayın. Derhal!
hafifçe çekerek Rüya’nın kalkmasına engel oldu.
- Lütfen Rüya Hanım bizi zor durumda bırakmayın. Tevfik Bey’in ne kadar
Alçaklar! Hepiniz alçaksınız! Bilmiyorum ben. Tek bildiğim burada zorla
tutulduğum. Ve tek bildiğim bunca insanın benim burada zorla tutulduğumu bildiği hâlde suspus olması. Göz yumması.
- Rüya Hanım elimizden hiçbir şey gelmez, bizler emir kuluyuz. Tevfik Bey’e karşı
- Tamam sus! diye bağırdı Rüya Ne gerekiyorsa yapın, haydi durmayın.
makyajı da sanki bir sanat eseri gibi masum yüzüne nakşedilmişti. Rüya, yatağın üzerinde serili olan elbiseye baktı. Elbisenin rengi beyazdı. Eline aldığı elbisenin kumaşı da her zamanki seçimdendi.
- En iyisi hanımefendi, birinci sınıf kumaş. Nazik bedeninize çok yakışacak. Bundan eminim.
- Elbise için ölçüm alınmadı benim. Ne zaman hazırlandı?
- Hiç merak etmeyin hanımefendi elbise üzerinize tam olarak oturacaktır. Zaten
Rüya, Adnan’ın dalkavukça ettiği sözlere daha fazla tahammül edemeyeceği için ‘‘Tamam, çıkın dışarı ben giyinirim.’’ dedi. Erkekler dışarıya çıktılar. Hizmet eden iki kadın odada kalmıştı.
- Siz niye dışarıya çıkmıyorsunuz?
- Tevfik Bey, sizi hazırlamamızı emretti. Maalesef siz bizi kovsanız da çıkamayız.
Rüya’yı giydiren kadınlardan biri; ‘’Tıpkı bir gelin gibi güzel oldunuz
hanımefendi.’’ dedi. Rüya ise anlamazlığa gelerek ‘‘Allah kahretsin.’’ diye mırıldandı. Tüm bu olan-biten hepsi nikâh içindi, anlamıştı. Rüya yürüdükçe elbisenin arkasından süzülen kuyruğu, kumaşın dökümü, Rüya’nın zarif güzelliği üzerindeki duruşu göz kamaştırıyordu. Rüya’nın kumral saçları, zümrüt yeşili gözleri, naif duruşu karşısında kadınlar mest olmuş vaziyette onu izliyorlar ve iltifatlar yağdırıyorlardı. ‘‘Son olarak parfümünüz kaldı hanımefendi.’’ dedi kadınlardan biri.
Onu ben sıkarım. Dışarıya çıkın.
Kadınlar dışarıya çıkmak için kapıya yöneldiler. Onlar çıkarlarken elinde kadife bir
kutu ile Tevfik girdi içeriye.
-Yine mi mücevher?
- Evet yine. Çünkü sen benim harikamsın. Bu seferki çok özel bir parça. Çok
Tevfik kutuyu şifonyerin üzerine bıraktı. Yavaşça Rüya’nın yanına gitti. Karnına
dokunmak istedi. Rüya, Tevfik’in elini ittirdi. ‘‘Dokunma bana midemi bulandırıyorsun.’’ Tevfik gülmekle yetindi.
- Mideni de bulandırsam çiçeğim karnında benim çocuğumu taşıyorsun. Ve biraz
Şifonyer üzerinde duran kutuyu açtı. Göz kamaştırıcı elmas taşlarla işlenmiş
gerdanlığı Rüya’nın boynuna taktı, ardından küpelerini el çabukluğu ile Rüya hiç hissetmeden kulağına geçirdi. Üzerine giydiği smokini, geriye doğru taranmış saçları, bal rengi gözleri, tüysüz yüzüyle altmışlarında bir adam değil de sanki kırklı yaşlarında olan bir erkek izlenimi veriyordu. Gülümsedi Rüya’ya doğru ve kolunu uzattı.
- Tüm bu olanları hiç umursamıyorum, dedi Rüya. Hayatımı mahvetmiş olmanı da. Tüm geleceğimi elimden almış olmanı da umursamıyorum. Bugünün geleceğini biliyordum.
- Aşk değilse nedir bebeğim, dedi Tevfik gülerek.
- Saplantı… Saplantılı bir tutku.
oradaydı. Rüya ağlayan annesine bakarak ‘‘Hiç ağlama!’’ diye seslendi. ‘‘İsteseydin beni kurtarabilirdin.’’ Annesinin parmağındaki pırlantalı yüzüklere takıldı gözü. ‘‘Ne bulduysan takmışsın yine.’’ Annesi Rüya’nın bu sözlerini duymuyormuş gibi yaparak kızına mutluluklar diledi; yaklaşık on kişiden oluşan misafir gurubunun yanına gitti. Nikâh kıyıldıktan hemen sonra Rüya odasına çıkmak istedi. Kendisine uzatılan kola yine girdi. Küçük adımlar atarak asansöre yöneldiler. Rüya’nın sağlık durumu çok iyi değildi. Aylardır vücuduna verilen ilaçlar yüzünden zayıf düşmüştü. Doktorun yine kendi kontrolünde verdiği ilaçların artık kesilmesi
aksi durumda bebeğe zarar vereceği yönündeki uyarısıyla ilaç verilmesine son verilmişti. Rüya bir an evvel üzerindeki elbiseden kurtulmak istiyordu. ‘‘Acıkmadın mı? Hâlbuki yemek salonunda küçük bir davet hazırlatmıştım senin için. Şimdi davetliler oraya geçtiler. İstersen biraz dinlen, sonra ineriz aşağıya.’’ dedi Tevfik.
‘‘Hayır,’’ dedi Rüya ‘‘acıkmadım. Hemen uyumak istiyorum.’’ Tevfik Rüya’nın
gözlerinin içine baktı, ‘‘Bir gün bu kötü adamı çok seveceksin. Ve sen bile bu duruma hayret edeceksin. Şimdi küçüğüm yeni bir hayat bizi bekliyor.’’ Asansör inmeleri gereken katta durmayınca Rüya korkuya kapıldı.
- Niçin inmemiz gereken katta inmedik Tevfik? Nereye gidiyoruz?
- Artık burada kalmayacağız bebeğim. Evimize gidiyoruz. Roma’da yaşayacağız.
- Ben tahsilime devam edeceğim, bunu sana söylemiştim. Ülkeme dönmek
- Tamam çiçeğim, dedi Tevfik Rüya’nın yanağına bir öpücük kondurmak istedi. Rüya uzaklaştı. Bebeğim, diye devam etti Tevfik, sen tasalanma sakın eğitimine Roma’da devam edebileceksin. Bu senenin başında başlarsın.
hazine gibi sımsıkı Rüya’ya sarılıyordu. Çatı katına vardılar. Beyaz takım elbise giyinmiş bir adam otelin terasına açılan kapısını açtı, ‘‘Hoş geldiniz beyefendi. Belirttiğiniz üzere helikopter hazır.’’ dedi. Rüya ve Tevfik beyazlı adamın açtığı helikopterin kapısından içeriye süzüldüler.
Birkaç dakika sonra helikopter Roma’ya gitmek üzere havalandı.
Devam edecek…
FACEBOOK YORUMLAR