Burcu BOLAKAN Yazdı: Karanlık Yıllar

Burcu BOLAKAN Yazdı: Karanlık Yıllar
09 Ocak 2023 - 14:01
Karanlık Yıllar
Yazan: Burcu Bolakan

Yirmi Kasım.
Ruhunun daraldığını hissetti; yalnız kalmaya ihtiyacı vardı, odayı paylaştığı arkadaşlarından uzaklaşmak istiyordu. Yavaşça yatağının üzerine bilgisayarını bıraktı; ayağa dikildi. Kendi yatağı ile Zeynep’in yatağı arasında sadece iki adım vardı. Rüya’nın yatağından kalktığını gören Zeynep; ‘‘Hayırdır, yoruldun mu?’’ dedi. ‘‘İstersen çatıya çıkalım, biraz mola vermiş olursun hem.’’
Rüya aslında yurdun dışında bir yerlere gitmek istiyordu; şu anda Zeynep’le çatıya çıkmak daha fazla canını sıkabilirdi. Fakat arkadaşına seninle gelmek istemiyorum; yalnız kalmaya ihtiyacım var diyemedi. ‘‘Peki’’ çıkalım dedi, istemeyerek de olsa. Bilgisayarını kılıfının içine soktu, sırtına hırkasını geçirdi. Zeynep oda kapısının yanına varmıştı bile. Gülerek Rüya’ya doğru baktı, bilgisayarı gösterdi parmağıyla, ‘‘Onu da mı alıyorsun?’’ diye sordu. Rüya bilgisayarını göğsüne doğru çekti; yeni doğmuş bebeğini bağrına alan genç bir kız gibi sevgiyle bilgisayarına sarıldı. ‘‘Evet’’ dedi. ‘‘Onu da alıyorum. Gerekirse her yere giderken alacağım. Yurtta hırsız olduğunu biliyorsun. Allah korusun çalınırsa ne yaparım ben. Mimarlık okuduğumu unuttun galiba.’’  Zeynep seni anlıyorum der gibi arkadaşının omzunu sıvazladı, birlikte merdivenleri çıkmaya başladılar.
Merdivenlerin son basamağına gelmişlerdi. Açık kalan camdan giren rüzgâr hafifçe okşadı Rüya’nın yüzünü. Rüya şimdiden biraz daha iyi hissetmeye başlamıştı. Çatıya açılan kapı kilitliydi. Kapının sol tarafında büyükçe bir cam vardı ve açık bırakılmıştı. Camdan yavaşça süzülerek çatıya çıktılar. ‘‘Üstü kapalı olan yere gidelim, oturalım’’ dedi Zeynep. Gökyüzündeki yıldızları seyretmek isteyen Rüya ise arkadaşını duymuyormuş gibi yaparak çatının ortasına doğru yürüdü ve tam ortasına geldiğinde sırt üstü yattı. Zeynep de peşinden gitti. Arkadaşı ile aralarına bilgisayarını koyan Rüya derin düşüncelere dalmıştı çoktan. ‘‘Anladım yine konuşmak istemiyorsun sen. Kendi hâlinde kalmak istiyorsun. İstersen gidebilirim.’’ dedi Zeynep. Arkadaşını üzmek istemeyen Rüya ‘‘Gitme; fakat konuşma da olur mu?’’ dedi. ‘‘Tamam’’ anlamında başını sallamıştı Zeynep ve sessizlik başlamıştı.
Rüya sırtüstü yattığı kiremitlerin üzerinde yıldızları seyrediyor, bedenine çarpan hafif rüzgârın verdiği haz ile rahatlamış; Mert’i düşünüyordu. Fakülteye ilk geldiği gün kampusun içinde kaybolmuş; derse yetişemeyeceğini anlayınca da ağlamaya başlamıştı. Çizim dersinin hangi blokta yapılacağı cep telefonuna gelen mesajla bildirilmişti fakat bir türlü dersin yapılacağı bloğu bulamıyordu. Kampusun içinde bir baştan bir başa geçti. Tekrar ve tekrar zikzak çizerek bir baştan bir başa yürüyor bloğu bulamıyordu. Sınıf arkadaşlarını lavaboda oyalandığı için kaçırmıştı. Yalnız kalınca da sudan çıkmış balığa dönmüştü. On dakikası geçmişti üstelik; denildiğine göre hoca da titiz ve aksi bir adamdı. O sırada Mert’i gördü. Merhaba bile demeden ‘‘Bana D bloğun yerini gösterir misiniz?’’ diye sordu. Mert, Rüya’yı gözlüklerinin üstünden bakarak süzdü. Normal bir zaman olsa Rüya böyle züppe bir tiple asla konuşmazdı. Fakat bugün mecbur kalmıştı. Mert, hafif alaycı bir tonda ‘‘Gel bakalım benimle, yeni misin sen?’’ dedi. Gözlüğünün üstünden Rüya’ya bakmaya devam ediyordu. Rüya evet anlamında hıhı diye ses çıkarmıştı sadece. Delikanlının peşinden takıldı, yürümeye başladılar. Mert, Rüya’nın çıktığı ana binaya tekrar girdi. ‘‘Eee ben bu binadan çıkmıştım, niye geldik buraya tekrar?’’ diye sordu Rüya. Merak etme dercesine göz kırparak yürümeye devam etti Mert, arkasından da Rüya. Koridoru adımlamaya devam ettiler.

‘‘Ne tuhaf biri!’’ diye düşünmüştü Rüya. Üstelik çok da havalı gelmişti; ‘‘Züppenin teki!’’ dedi kendi kendine. ‘‘Neyse, beni istediğim yere ulaştırsın da nereden göreceğim ki bir daha onu,’’ diye söyleniyordu. Ana binanın arka kapısından çıktılar. Rüya o gün ana binanın bir arka çıkış kapısı olduğunu da öğrenmiş oldu. Sağ tarafa doğru kıvrıldılar; yirmi metre kadar yürüdüklerinde binaya geldik diye işaret etti Mert. ‘‘Burası’’ dedi. ‘‘Senin dersliğinin numarası kaç ‘‘205’’. Saatine bakan Mert ‘‘Şimdiden on beş dakika geciktik sen ikinci kata çık önüne çıkar, benim dersim 101’de.’’ diyerek Rüya’nın teşekkür etmesine fırsat tanımadan ilerledi. Rüya da koşar adım merdivenlerden çıktı. ‘‘Adımı bile sormadı, kendi adını da söylemedi. Demek o da mimarlık öğrencisi.’’ diye homurdandı. Neyse en azından dersliğini bulmuştu. İlk karşılaşmaları böyle olmuştu. Hoşnutlukla gülümsedi Rüya. Bir saat kadar çatıda vakit geçiren Rüya ile Zeynep birlikte yatakhaneye indi.

Yirmi Beş Mayıs
Rüya elinde bavulları iskelede beklemekten bunalmıştı. Efe geleceğim dediği hâlde görünürlerde yoktu. İki valizini de yan yana çeken Rüya, Efe’yi aradı.
- Rüya ben de seni arayacaktım güzelim gelemiyorum da ben. Sen bir taksi çevir git.
- Peki. Rüya cebine baktı, taksi çevirmek için yeterli parası yoktu. Annesinin verdiği para ancak otobüs için yeterliydi. İki valizini iki eline alarak sürüklemeye başladı. On metre kadar ilerlemişti. Birinin ismini seslendiğini işitti.
- Rüya… Rüya…
- Ah! Mert sen miydin, burada ne arıyorsun?
- Efe gelecek mi?
  - Hayır, gelmeyecekmiş. Hem sen Efe’nin geleceğini nereden biliyorsun? Metrobüse binmek için yürüyordum ben de.
- Boş ver metrobüsü filan. Bak ileride taksi bizi bekliyor. Hemen şurada.
- Ne gerek var ki. Ben metrobüse yürüyordum. Gerek yok.
- Haydi gel Rüya, uzatma, gel işte.
Yolda hiç konuşmadılar. Rüya’nın canı çok sıkılıyordu. Üstelik Mert’in bugün onu almaya taksiyle gelmesi de can sıkıntısının artmasına sebep olmuştu. ‘‘Ne zaman öğrendi ki benim bugün geleceğimi?’’ diye düşünüyordu. Birine borçlu kalmak son derece gururunu kırıyordu. Yurdun kapısına vardıklarında Mert Rüya’ya.
- Valizleri bırakıp gelir misin? dedi. Rüya yurda valizleri bıraktı; aşağıda yurdun giriş kapısında bekleyen Mert’in yanına indi.
- Hiç gerek yoktu buna Mert. Hem kim bilir ne kadar tutmuştur?
- Mimar olunca ödersin bücürük.
- Bücürük deme bana. Bozuluyorum ama.
- Efe’yle aran açık mı senin? Niye gelmedi o gebeş.
- Ne zaman iyi oldu ki! Biz aslında onunla çok kavga ederiz fakat çok iyi iki arkadaşız.
- Aranızdaki nedir? Anlayamadım. O çocuğun sana duyguları var gibi geliyor. Öyle hissediyorum.
- Saçmalama Mert. Dokuzuncu sınıftan beri arkadaşız onunla. Çok iyi arkadaşız. Sen orada ne arıyordun Mert?
- Seni bekliyordum. Zeynep’ten öğrendim geleceğini. Bana Efe’nin seni Yenikapı’da bekleyeceğini ve metrobüsle yurda döneceğinizi söyledi. Valizlerin olduğu için Efe’yi yardıma çağırmışsın.
- Evet öyle oldu. Valizlerim var diye gelip bana yardım etmesini istedim.
- Çok mu yakın arkadaşın bu Mert senin?
Rüya gülümsedi. Evet anlamında başını salladı.
- Çok yakın arkadaşım. Zeynep gibi. Anladın mı? Sadece karşı cins o kadar.
- Anladım. Mert’in içine doğan öyle olmasa da anladım diyerek Rüya’yı tasdik etmeye çalıştı. Okula bayağı alıştın bakıyorum.
- Yıl bitiyor. Koskoca bir yıl geçirdik, alıştım tabii hem sana çok şey borçluyum.
- Rüya bana hiçbir şey borçlu değilsin. Bu akşam seni çalıştığım bara götürme mi ister misin?
- Ben daha önce bara hiç gitmedim.
- Merak etme istediğin zaman arka tarafa geçmene müsaade edeceğim. Nerede istersen orada durursun.
- Hem öğrencisin hem barda çalışıyorsun. İkisini bir arada nasıl yapabiliyorsun Mert?
- Alışıyorsun zamanla. İlk başlarda bana da çok ağır gelmişti, sonra sonra alıştım. Parası çok iyi. Başka türlü okuyamam.
Rüya bardan içeriye girdiğinde şaşkınlığını gizleyemedi. Oradaki dünya, insanlar, eşyalar; hepsi ona çok farklı ve yabancı gelmişti. Mert’in elini sıkıca kavradı. Rüya’nın bu çekimser hâli Mert’i gülümsetmişti. Rüya’nın bir anda elini tutmasına önce şaşırsa da bunun korkuyla birlikte tedirginlik duygusu yüzünden olduğunu anlamıştı. Yine de çok güzeldi. Bu küçücük kız, Anadolu’nun bağrından kendisine postayla gönderilmiş bir kır çiçeği kadar güzel ve hoş kokuluydu. Onun gibi masum bir kızı daha önce görmemişti. Bazen yaptığı gaflara saatlerce gülüyor; fakat bu durum Rüya’ya daha fazla bağlanmasına sebep oluyordu. Rüya’ya âşık olmuştu ancak aşkını nasıl söyleyeceğini bilemiyordu.
Rüya o akşam barın içinde bulduğu bir masaya oturdu. Mert görevinin başına geçmişti. Oturduğu yerden insanları gözlemleyen Rüya, kendini yabancı gibi hissetti. Az ileride oturan şapkalı adam, yanındaki kadın hem içki içiyor hem sohbet ediyorlardı. Kadının ayakkabılarına gitti Rüya’nın bakışları. Geçen gün Zeynep’le görmüşlerdi bu ayakkabıyı. Vitrinin önünde durmuşlar, kombin edilmiş kıyafete bakmışlardı. Kadının ayağındaki ayakkabılar da vitrindeki kombini oluşturan bir parçaydı. Ayakkabının fiyatını çok iyi hatırlıyordu. Yirmi beş bin civarıydı. Bir de kendi postallarına baktı sonra. Postalları kaba mı duruyordu yoksa ona mı öyle geliyordu? Çok geçmeden Rüya’nın yanına orta yaşlı bir adam geldi. ‘‘Size katılabilir miyim?’’ diye sordu. ‘‘Hayır.’’ dedi Rüya ve masadan kalktı. Mert’in çalıştığı bar kısmına doğru yöneldi. Mert de Rüya’nın rahatsız edildiğini görmüş, gel gibisinden işaret etmişti. Barın iç kısmına geçmesi için gizli bölmeyi açtı Mert, Rüya içeriye süzüldü. ‘‘Oturmak istemedim orada’’ dedi Rüya. ‘‘Burada kalabilirsin’’ diyen Mert, barın arka kısmındaki büyük mutfağı göstererek oraya geçelim manasında işaret etti.  Rüya’yı küçük bir masanın yanına getirdi. Bir iskemle çekti. ‘‘Burası mutfak kısmı, burada rahat edersin. Merak etme hepsi iyi çocuklardır. Korkmana gerek yok.’’ Rüya yanından hiç ayırmadığı bilgisayarını çıkardı ve bitirmesi gereken restoranın ölçülerini ayarlamak üzere projesini açtı.

Üç Gün Sonra
Rüya projesini hocalarını sunmuştu, hocaları pek çok yeri için eleştiri getirseler de geçer not vermişlerdi. Dersten çıkınca telefonuna baktı, henüz arayan bir kimse yoktu. Mert nerelerdeydi acaba, niye aramıyordu? Kantine doğru yürümeye başladı. Boş gördüğü ilk masaya çöktü. Uzun zamandır yanında sürüklenen ve bitiremediği Nefes adlı kitabı eline aldı. Birkaç sayfa okumuştu ki Zeynep geldi yanına. Laflamaya başladılar. Kantinde fazla oyalanmışlardı, biraz sonra dersleri başlayacaktı. Kalktılar, dersliklerinin bulunduğu E bloğa doğru yürümeye başladılar. Birkaç metre gitmişlerdi ki birinin ‘‘Rüya!’’ diye seslendiğini duydular. Seslenen kişi Mert’ti. Rüya’nın kolunu çekerek durdurdu.
- Ne oldu Mert, sabahtan beri ortalıkta görünmeyince seni merak ettim. Telaşlı görünüyorsun.
- Demek beni merak ettin. Rüya, sana haber vermeden gidemezdim. Ben Kanada’ya gidiyorum.’’ Rüya, Mert’in sözlerine inanamadı.
- Kanada’ya mı gidiyorsun?
- Evet Rüya Kanada’ya gidiyorum. Ve senin de benimle gelmeni istiyorum.
- Nasıl olur? Ben nasıl gelirim? Hem senin de okulun var.
- Dönem bitti Rüya. Bundan sonraki eğitim hayatıma orada devam edeceğim.
- Ben gelemem ki. Nasıl geleceğim? Okulum var benim. Anneme ne derim? Üstelik param yok.
- Sen bunları düşünme. Bak ben sana pasaport çıkarttım. Senin adına gereken resmi işlemleri yaptım.
- Nasıl yaptın Mert? Bunları yapabilmen için benim imzam ve benim belgelerim gerekliydi.
- O benim dünyam için söz konusu değil. Bak açıklayamam şimdi. Bir gün senle Roze Kafe’de oturuyorduk. Sen bir ara kalktın ben de çantandan kimliğini aldım. Senin adına gereken işlemleri yaptım.
- Ne diyorsun sen? Beni korkutuyorsun!
- Seni seviyorum Rüya. Aşığım kızım sana. Ben çürümeyeceğim burada. Kanada’da hem çalışır hem okuruz. Sana söz veriyorum; istediğin okulda okuyacaksın. Eğitim hayatına devam edeceksin.
- Anlamıyorum. Ben gelemem. Okulum var benim.
- Rüya gel benimle. Evleniriz. Ya da nasıl istesen o şekilde yaşarız. Sana aşığım, sensiz gitmek istemiyorum.
- Mert saçmalama. Bu işleri kolay mı sanıyorsun? Nasıl yaşayacağız orada? Paramız yok.
Mert elinde tuttuğu spor çantasının fermuarını çekti. Çantanın içi para doluydu.
- Paramız var Rüya.
- Nereden buldun bu kadar parayı?
-Bana hiçbir şey sorma. Ama inan bana ikimiz için yaptım. Seninle gitmek istiyorum. Bizim geleceğimiz Kanada’da. Yarın seni saat 13.00’de Atatürk Havalimanı’nda bekleyeceğim.
Rüya şaşkındı, Mert’i o da seviyordu fakat bu dedikleri akıl alacak gibi değildi. Gidemezdi. Mert’le arasında olanlar sadece arkadaşlık boyutundaydı. Evet, Mert’i seviyordu fakat bunu ona söylememişti henüz. Ve şu ana kadar Mert de ona böyle bir söz etmemişti. Şimdi ne olmuştu böyle? Mert bu kadar parayı nereden bulmuştu ve neden gitmek istiyordu?
Hikâye devam edecek…

 







 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları