KÂTİP ÇELEBİ'NİN MEDENİYET ANLAYIŞI

KÂTİP ÇELEBİ'NİN MEDENİYET ANLAYIŞI
15 Ocak 2023 - 20:17 - Güncelleme: 15 Ocak 2023 - 20:34

KÂTİP ÇELEBİ’NİN MEDENİYET ANLAYIŞI

 
Mustafa ALKAN* & Ferdi GÖKBUĞA**
 

Kâtip Çelebi Hakkında

 
Kâtip Çelebi, 1609-1657 yılları arasında yaşamış, Osmanlı Devleti’nde 17. yüzyılın Türk bilim ve tefekkür hayatında “müsbet ilim ve hür düşünceyi temsil etmiş” en önemli âlimlerden birisidir1. O, sadece yaşadığı döneme şahitlik eden bir müverrih değil, aynı zamanda “iyi bir gözlemci, çağını anlamaya çalışan realist (gerçekçi) görüşe sahip” bir mütefekkirdir. Bu özellikleriyle Çelebi, 17. yüzyıl Osmanlı ilim, fikir ve kültür atmosferinde farklılığını hissettirmektedir2.
Kâtip Çelebi’nin hayatına dair bilgiler, onun kendi yazdığı eserlerinden Süllemü’l-vusûl ile Mîzânü’l-Hakk adlı eserlerinin sonundaki otobiyografik kayıtlarda bulunmaktadır. Ayrıca, Fezleke, Cihannüma ve Keşf-üz-zunun adlı eserlerine de hayatından bazı anekdotlar serpiştirmiştir. Bunlara göre Kâtip Çelebi’nin asıl adı Mustafa olup 1609 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Abdullah Efendi, Enderun’da yetişmiş ve Üçüncü Mehmed’in cülusunda silâhdar bölüğüne çerağ edilmiş olup çeşitli seferlere katılmıştır. Kâtip Çelebi on dört yaşına geldiği zaman babası ona aylığından on dört dirhem harçlık bağlayarak kendi yanına almış ve böylece divan kalemlerinden Anadolu Muhasebesi Kalemi’ne şakird olmuştur. Kâtip Çelebi, 1624 yılında Tercan, 1629 yılında Hamedan ve Bağdat, 1635 yılında da Revan Seferi’ne katılmıştır. Bu seferlere ait gözlemlerini oldukça geniş biçimde anlatan Kâtip Çelebi, bundan sonraki hayatında -kendi tâbiriyle- “cihad-ı asgardan cihad-ı ekber”e dönmüş yapıp kendini ilme vermiştir. Mustafa Halife, katıldığı seferlerde ordu kâtipliği yaptığı için Osmanlı ümranında “Kâtip Çelebi” nâmıyla tanınmıştır. Batıda ise daha çok Hacı Halife veya Hacı Kalfa olarak bilinmektedir3.

 
Nitekim UNESCO’nun 16 Ekim-3 Kasım 2007 tarihleri arasında yapılan 34. Genel Konferansı’nda 34 C/14 sayılı belgesi çerçevesinde alınan karar gereğince 2009 yılı Kâtip Çelebi’nin doğumunun 400. Yılı olarak Anma ve Kutlama Yıldönümleri arasına alınmıştır[1].
Kâtip Çelebi, ilmî hayatında, sadece İslâm dünyasında (Doğu’da) üretilmiş ilmî ve kültürel eserleri okumakla kalmamış, aynı zamanda Hıristiyan dünyasında (Batı’da) da üretilmiş ilmî ve kültürel eserleri -sınırlı sayıda olsa da- takip etmeye çalışmış, eserlerini yazarken bu Batılı kaynakları da kullanmıştır. Bütünsel olarak Batı medeniyetini tanımaya çalışan ve Batılı kaynakları eserlerinde kullanan ilk Osmanlı aydını olması itibariyle Kâtip Çelebi’yi ilk Osmanlı Oksidantalisti (Garbiyatçısı) denilmesi isabetli bir teklif gibi görülmektedir[2]. Ayrıca Kâtip Çelebi için Avusturyalı tarihçi Joseph von Hammer-Purgstall, Çelebi’nin “kitaplarının Osmanlı ve İslam medeniyetini tanıtıcı nitelikte eserler olduğunu”[3]; ünlü tarihçi Franz Babinger de, onun “bilgisi, akla gelebilecek bütün sahalara yayılmış olan en büyük Osmanlı tarihçisi” olduğunu belirtmiş[4]; Türk Bilim tarihçisi Dr. Adnan Adıvar da, onun “Türkiye’de bilimsel Rönesans’ın temsilcisi” olduğu[5] tespitinde bulunmuştur. Milli Eğitim eski bakanlarından Hasan Âli Yücel de, Kâtip Çelebi’nin eseri Keşfü’z-Zünûn için; garba kadar gitmiş İslâm kültür ve medeniyetinin “yazılı sahadaki değerlerini tespit etme amacının ürünü”dür, demiştir[6]. Yakın dönemin mütefekkir bilim adamı Hilmi Ziya Ülken ise Çelebi için: “17. asır fikir tarihimizde garba çevrilmiş düşünceyi hazırlayan sağlam realist bir fikir adamımızdır”[7] tespitinde bulunmuştur.                                                                                         

Medeniyet Anlayışı

 
Kâtip Çelebi, eserlerinde bir “medeniyet” tanımı yapmamış veya kendi medeniyet anlayışı hakkında müstakil bir risale yazmamış, fakat yazdıklarıyla, Doğu ve Batı medeniyetleri arasında dolaşmıştır, denilebilir. Medeniyet nedir? Medeniyeti, insanlar arası ilişkilerin güzellik ve mükemmelliğinden ziyade teknik gelişmelerin insan hizmetinde en iyi şekilde kullanılması durumunu ve bu halde toplum düzeyini ifade ettiği[8] ve benzeri 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yapılan teknik gelişmeci ve yenileşmeci “medeniyet” tanımlamaları, Kâtip Çelebi’nin yaşadığı asırda görülmez. Kâtip Çelebi’nin yaşadığı asırda medeniyet, İslâm ve Hıristiyanlık dinî bağlamlı Doğu-Batı farklılığı, rekabeti ve etkileşimi, “ilim, Çin’de de olsa gidip alınız” veya “ilim, müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır” hadislerinin mana ve mefhumunda anlaşılmış gibi gözükmektedir. Kâtip Çelebi’nin yaklaşımı, “dünya buhranı ve İslâm medeniyetini ihya davası” içerikli bir yazı yazan Selçuklu ve medeniyeti tarihçisi Prof. Dr. Osman Turan’ın tefekküründe de “din” ve “medeniyet” bir birinin yerine kullanılmış, din medeniyetin esasıdır şeklinde tezahür etmiştir[9].
“Cihâd-ı asgardan cihâd-ı ekber”e yönelen Kâtip Çelebi, kendisini ilme vermesinde ve bu yönde çalışmalar yapmasındaki esas maksadın müslümanların güçlenmesi olduğunu söylemektedir. Bu kadar çok çalışmasının ve bütün kazancını ve mirasını (büyük bir kısmını), kitaplar ve ilim uğruna harcayarak İslâm medeniyetine katkı sunmak suretiyle günahlarının bağışlanmasını ümit ettiğini ifade etmiştir. Muhakkak ki Allah, bir işi iyi yapanın mükâfatını zâyi etmez[10] Zira kâfirlerin bu ilimler vesilesiyle yeryüzünün birçok yerini işgal ve müslümanları taciz edip yiğitlik tasladıklarını, (ayrıca) bu hususta rakipsiz olduklarını iddia ettiklerini inkâr mümkün değildir der[11]. Onun zihninde canlandırdığı medeniyet, “klasik İslâm medeniyeti”; kültür ise “Osmanlı kültürü”dür. İslâm Medeniyeti köklü, Osmanlı kültürü ise çok geniştir. 
Medeniyet tarihi araştırmacıları, Batı medeniyetinin Yunan felsefesi, Roma hukuku ve Hıristiyanlık dini üzerinde inkişaf ettiğini, İslâm medeniyetinin ise 120

 İslâmın temel kaynakları üzerinde yükselmiş olduğunu, Helenistik medeniyet gibi İslâm’dan önceki medeniyet değerlerinin, İslâmın süzgecinden geçirilerek alındığını, “İslâm Rönesansı” ile insanlığa yeniden sunulduğunu kabul etmektedirler[12]. Kâtip Çelebi’nin de medeniyet anlayışında “Hıristiyanların, eski Yunandan alarak geliştirdikleri ve büyük faydalar sağladıkları coğrafya ilminin” önemli bir yeri vardır. O, insanlığın medenileşmesi (temeddün) ve sosyalleşmesi konusunda coğrafya ve kozmografya ilimlerini çok faydalı bulmaktadır. Coğrafya ve kozmografya ilimlerinin şekil ve kurallarını bilen kimselerin bilgilerinni, nice yorgunluk ve zorlukla ve nice bin yıl sefer ve seyahat edenlerin elde ettikleri bilgilerden daha fazla olduğu görüşündedir20. Çelebi, söz konusu görüşlerini Cihannümâ’da şöyle ifade eder;
Temeddün ve ictimâ‘-ı nâsda gâyet nâfi‘ ve müfîd olan ‘ulûmun biri ‘ilm-i cogrâfyadır ki a‘yân-ı devlet ve erkân-ı saltanata bunun ‘ilmi cümleden ehemm ve elzemdir. Ba‘z hukemâ bu ‘ilmi sâ’ir ‘ulûm-ı ‘akliyyeden tercîh ve tafsîl eyledi. Zîrâ bundan bî haber olan, müellefât mütâla‘a iderken bu hususlarda â‘ma ve asamm mesâbesinde olur. Ve hudûd-ı memâlikde nizâ‘ vâki‘ olsa bu fenn ol müşkili hall ider. Mu‘âmele-i cüz’iyyede dahî bu ‘ilmin nef‘i ve medhali mukarrerdir. Ve bu bir fenn-i ‘acîbdir ki hâtıra hutûr eylemiyen umûr-ı gârîbe bunda mestûr olmağla âdemi mücerreb-i rûzgâr ve vâkıf-ı ahvâl-i dâr u diyâr ider. Zîrâ cümle ekâlîm ve büldânı ve anlarda olan nevâdiri tafsîl üzere bildirir. Husûsan fî zamâninâ ki etrâf ve eknâf-ı cihân gemilerle keşf ve beyân olunûb Rûy-ı Zemîn’de bilâd ve enhâr ve cezâyir ve sahrâ ve kûhsâr ve ‘izâyir ve meyşezâr yerlû yerinde resm olunûb atvâl ve ‘urûz-ı bilâd dekâyik ve derecât ile sahtî üzerine isbât ve ihâta olunduğundan mâ‘adâ her iklîm halkının sefer u hazarda vakâyi‘ garîbesi vukû‘ı üzere beyân olunmuşdur. Pes bu fenn siyâset bâbında cümleden enfa‘ olur ve bu fenni bilûb ihâta îden kimse gâyet ‘azîz ve memdûh olur..ve bu fenn lüzûmunun hâricde misâli bûdur ki bir vâsi‘ dâra mâlik olan kimse ol sarayın içinde cümle büyût ve hücerât ve ahûr ve matbah ve mahzen ve revzen ve sâ’ir hâlâta vâkıf olsa ammâ saray şehrin ne semtindedir ve ne mahallededir bilmezse şehirde ba‘z fitne ve harîk vâki‘ oldukda ol hâne sâhibi kendi dârına kurb u bu‘dunı bilmeyûb umûrını tedârikde taksîr eder. Pes ona dârın taşrasını ve mahallesini ve hem-civârını belki ebâ‘id ve ecânibi bilmek dahî mühimm olur[13].                                                                                               

Kâtip Çelebi’nin ilmî çalışmalarına başladığı dönemde Osmanlıların kendileri dışındaki dünyaya ilgileri artmaya başlamıştır. Bu durumu Kâtip Çelebi ve Cihannümâ üzerine doktora çalışması yapan Gottfried Hagen, 17. yüzyılın özellikle ikinci yarısıyla birlikte, Osmanlıların kendileri dışındaki dünyaya ve bu dünyada üretilen bilgiye meraklarının arttığını tespit etmiştir[14].
İslâm dünyasının, XIII. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş entelektüel anlamda bir ufuk daralması ve zihin tutulmasıyla karşı karşıya kaldığı, XVI. yüzyıldan itibaren de medrese kurumlarının kendi içine kapandığı, bunların bütünüyle İslam coğrafyasında bir entelektüel tıkanmayı beraberinde getirdiği kabul edilmektedir[15]. Kâtip Çelebi’nin yaşadığı asırda bu durum “bir medeniyet sorunu” haline gelmiştir. Bu asırda “İbn Halduncu” ekolden kabul edilen Kâtip Çelebi, Düsturü’l-‘Amel’de “organizmacı” yaklaşımla, devletlerin bir canlı gibi “doğup, gelişip, öldüğü” görüşünü tekrarladıktan sonra Osmanlı Devleti’nin ömrünün uzaması için “adalet dâiresi” nizâmını işletme zaruretini savunmuştur[16]. Başlangıcı Aristo’nun “Devlet Felsefesi”ne kadar uzanan eski “adâlet dâiresi nizâmı” nasihati dışında Kâtip Çelebi, önce kendi ufkunu genişletmek için Türkçe, Arapça ve Latince yazılmış bazı eserleri okumuş, Latinceden Türkçeye çeviriler yapmıştır[17]. Eserlerinde özellikle Batı’yı ve Hristiyan dünyasını anlatmıştır. Ayrıca Batı’nın, milletler, ırklar ve coğrafya ilmi hakkında bilgi veren eserlerini, kendi gözetiminde Türkçeye çevirtmiştir. Böylece Kâtip Çelebi yazdığı eserlerle Osmanlı ve İslam dünyasında, Batı medeniyetinin tanınmasında önemli katkılar sağlamıştır. Fakat bu ilgi karşılıklı olmuştur. Batı dünyası da, Kâtip Çelebi’nin olabildiğince ön yargısız, tarafsız ve bilgiye dayanan eserlerine ilgi duymuş, Kâtip Çelebi’nin kaleminden Osmanlı kültür ve medeniyetini tanıma fırsatını bulmuştur. Kâtip Çelebi’nin eserleri Keşfü’z-Zünûn, Tuhfetü’l-Kibâr fi Esfâri’l-Bihâr, Takvîmü’t-Tevârîh”, “Düstûrü’l-Amel, Mizânu’l-Hak ve Cihânnümâ Latinceye, Fransızcaya, İngilizceye ve Almancaya çevrilmiş[18], ayrıca Batılıların Doğu-İslâm Medeniyeti çalışmalarında, onun; Keşfü’z-Zünûn, Takvîmu’tTevârîh ve Cihannümâ adlı eserleri çok kullanılmıştır[19]
Kâtip Çelebi, coğrafî keşiflerle Avrupalıların hızlı ilerleyişinden endişe duyarak, İslam dünyası tefekküründeki yanlışları ve eksikleri gidermek için Cihannüma’yı,[20] Osmanlı Devleti’nde yönetim, tefekkür, eğitim ve sosyal hayat konularında gördüğü eksikleri gidermek için ıslahatçı bir düşünce ile Düsturu’l‘Amel’i[21] ve Mizanü’l-Hakk’ı[22] yazmıştır. Osmanlı kamuoyundaki Batı medeniyetine karşı katı tutumu yıkmak, Müslümanların Hıristiyanlık (Batı) medeniyetini doğru

122 kaynaklardan okumaları için Johan Carion’un 1548’de Paris’te yayımlanan Chronigue de Jean Carrion adlı eserini, Fransız mühtedisi Mehmed İhlâsî’ye tercüme ettirmiş, esere bazı ilaveler yaparak, Mülûk-ı Küffâr Tarihi (Tarih-i Frengî Tercümesi) adıyla Osmanlı umranına kazandırmıştır[23]. Aynı amaçla İrşadü’l-Hayârâ (ilâ Tarihu’l-Yunan ve Nasârâ) adlı eserini de yazmıştır. İrdadü’l-Hayârâ iki kısımda oluşmaktadır. Birinci kısımda Hıristiyanlık akaidi, ikinci kısımda ise Hıristiyanlık devlet şekilleri ile idarî, siyasi ve dinî hiyerarşi ele alınmıştır. Ayrıca, Roma imparatorları, papalar,
Fransa ve İspanya Kralları ile Boğdan beyleri sıralanmıştır. Kısaca, İrşadü’l-Hayârâ, Hıristiyanlık (Batı) medeniyetinin basit bir hülâsası gibidir[24].

Sonuç

Kâtip Çelebi, yazdıklarıyla İslam medeniyetinin geçmişinin ihtişamıyla avunmaktan çok, geleceğin sıkıntılarına ayna tutmak ve karşı karşıya bulunulan durumun vahametini gözler önüne sermek için var gücüyle çalışarak yeni bir dirilişin kapısını aralamak istemiştir33. Hoca Tahsin Efendi’nin 1879’da kurduğu Bilim Derneği tarafından aynı yıl yayınlanmaya başlanan Mecmû‘a-i ‘Ulûm’daki “ulûm, fünûn, hiref ve sanayi alanlarının yeterli derecede gelişip yaygınlaşmadığı” şeklindeki sloganik tespiti, Kâtip Çelebi’nin en az 250 yıl önce fark ettiği, Osmanlı yöneticilerini uyardığı, bununla da yetinmeyip, uyarılarını tarih, coğrafya, biyografi ve didaktik türünde siyasî, dinî, sosyal ve kültürel alanlarda eserler üreterek, ilerleyen Batı (Avrupa) medeniyeti hakkında yazı yazarak, tercümeler ettirerek Osmanlı umranına ilettiği anlaşılmaktadır. Kâtip Çelebi’nin uyarılarına direnen, dogmatik görüş sahibi; ehl-i seyf, ehl-i kâlem ve ehl-i ilim mensupları, 19. yüzyılın başından itibaren Batı Medeniyetinin her alanda üstünlüğünü kabul etmiş, Tanzimat döneminden itibaren Batı (Avrupa) Medeniyetini bütünüyle bir model olarak kabul etmek zorunda kalmıştır[25]
Ezcümle, Kâtip Çelebi “klasik İslam medeniyetinin geniş ve köklü” olduğu görüşü ile mensubu olduğu İslâm medeniyetinin köklerinin farkında, muhtemelen Osmanlı klasik medreselerinde örgün eğitim görmeyip, Osmanlı bürokrasisinde ve        123 özel derslerle yetişmesi sayesinde dışarıya karşı ufku açık bir münevver; ordu kâtibi
olarak seferlere katılması münasebetiyle coğrafya ve kozmografya ilimlerine merakı sayesinde büyük coğrafî keşiflerden sonraki Batı’daki ilmî ilerleyişin ve teknolojik gelişmelerin farkında [gerçekçi] bir âlim, Batı medeniyetine İslâm medeniyetinin katkılarını yazması itibariyle -günümüzden    bir bakışla- muhafazakâr, çalışmalarındaki esas maksadının “müslümanların güçlenmesi” olduğunu yazması itibariyle de mensubiyetçi, Doğu’da ve Batı’daki ilmî gelişmeleri birlikte takip etmesi itibariyle de erken modernleşmeci bir medeniyet mütefekkiridir, denilebilir.
 
             Dipnotlar:
  Doç.Dr., Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, ANKARA
**  Arş.Gör., Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yeniçağ Tarihi, ANKARA
  1. Orhan Şaik Gökyay, Kâtip Çelebi -Yaşamı, Kişiliği ve Yapıtlarından Seçmeler-, Ankara 1982, s. 54; Aynı yazar, Kâtip Çelebi, Ankara 1986, s. 11. 
  2. Mariya Leontiç, “Batı Dünyasına Pencere Açan Kâtip Çelebi’nin Makedonya İçin Önemi ve Değeri”, Bal-Tam Türklük Bilgisi, (Mart 2013), Sayı: 18, s. 183-184.
  3. Orhan Şaik Gökyay, 1982; 1-6; aynı yazar, 1986; 11-20; aynı yazar, “Kâtip Çelebi”, DİA., 25, (2002), s. 37; Fikret Sarıcaoğlu, “Kâtib Çelebinin Otobiyografileri”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, sayı: 37, (İstanbul 2002), s. 297; Hilmi Ziya Ülken, “Kâtip Çelebi ve Fikir Hayatımız”, Kâtip Çelebi, Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Ankara 1991, s.177-193; Mahmut Ak, “Kâtip Çelebi”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, (Ed. Ekrem Çakıroğlu), İstanbul 1999, s. 20; Zeynep Aycibin,
                                                                                                                                              
Kâtip Çelebi: Fezleke/Tahlil ve Metin, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2007, s. 440448.
  1. Kâtip Çelebi’nin eserleri şu şekilde kategorize edilmiştir. A) Tarih Alanında Eserleri; 1. Arapça Fezleke (Fezleket akvâl’l-ahyâr fi ilmi’t-târîh ve’l-ahbâr) 2. Türkçe Fezleke 3. Tuhfet’ül-kibâr fi esfâri’l-bihâr 4. Takvîmü't-tevârih 5. Tarîh-i Frengi tercümesi 6. Tarîhi Kostantaniyye ve Keyasire (Revnaku’s-saltana) 7. Düstûrü'l-amel fi ıslâhı'l-halel 8.İrşadü’l-Hıyâfâ ila Tarihi’l-yunun ve’r-Rûm ve’n-Nasârâ (Yunan ve Hıristiyan Târihi Hakkında Doğrulukları Gösterme), B) Coğrafya Alanında Eserleri 1. Cihannüma (Avrupa dillerine çevrilen coğrafyaya dair ünlü eseri, 2. Levâmiu’n-nur fi zulmeti Atlas Minur 3. Müntehab-ı Bahriye (Kitab-ı Bahriye), C) Bibliyografik Çalışmaları: 1. Keşfü'z-zünûn anilesâmi ve'l-fünun, 2. Süllemü’l-vusûl ilâ tabakati’l-fûhûl 3. Câmi-ul-Mütûn min Cüll-ilFünûn; D) Dinî Alanda Çalışmaları; 1. Mîzânü'l-Hakk fi ihtiyâri'l-ahakk 2.İlhâmü'lmukaddes min feyzi'l-akdes, D) Sosyal Kültürel ve Halk Bilimi Alanında Çalışmaları; 1.Tuhfetü’l-ahyâr fi’l-hıkem ve’l-eş’âr 2.Dürer-i münteşire ve gurer-i münteşire (Dağılmış İnciler ve Saçılmış Yıldızlar) 3. Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve’l-Cim (Sual ve cevap yoluyla şeytanı taşlama), 4. Beyzâvi Tefsirinin şerhi, 5. Muhammediyye şerh, 6. Kanunnâme: 1654-1655 yıllarında toplanmış bir kanun dergisidir. 7. Tütün Risalesi. 5  Bilal Yurtoğlu, Kâtip Çelebi, Ankara 2009, s. 123.
    1. Yurtoğlu, Kâtip Çelebi, s. 128. 
    2. Kâtip Çelebi, Düstûru’l-amel li-Islahi’l-helal, (=Bozuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yollar), Haz. Ali Can, Ankara 1982, s. 7
 
 
[1] http://unesco.org.tr/dokumanlar/anmakutlama/anma_kutlama.pdf (7.5.2015)
[1] Said Öztürk, “Katip Çelebi’nin Hayatı ve Eserleri”, Doğumunun 400. Yıl Dönümünde Kâtip Çelebi, Ed. Bekir Karlığa-Mustafa Kaçar), Ankara 2012, s. 24. 
[1] Jaseph Von Hammer Purgstall, Büyük Osmanlı Tarihi, I, (Yayına Hazırlayan: Mümin Çevik), İstanbul 2000, s. 239-240; Yurtoğlu, Kâtip Çelebi, s. 258-262.

[1] Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, (Türkçe Çeviri: Coşkun Üçok), Ankara 1982, s. 215
[1] Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1982, s.151.
[1] Yurtoğlu, Kâtip Çelebi, s. 227. 
[1] Ülken, “Kâtip Çelebi”, s. 177.
[1] Tuncer Baykara, “Medeniyet Kavramı ve Türk Toplumuna Girişi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, V, 1991, s. 9.
[1] Yılmaz Özakpınar, “Osman Turan’ın Kültür ve Medeniyet Anlayışı ve İslâm Medeniyetini İhya Davası”, Kültür ve Medeniyet Üzerine Denemeler, İstanbul 1998, s. 189; Ayrıca Osman Turan’ın geniş tahlilleri için bk. Osman Turan, Türkiye’de Manevi Buhran Din ve Laiklik, İstanbul 1993, s. 15-22. 


[1] Çelebi, Kur’an’daki Kehf Suresi (sûre: 18) 30. âyetten hareket ediyor. Âyetin aslı “Muhakkak ki biz, bir işi iyi yapanın mükâfatını zâyi etmeyiz” şeklindedir. Kâtip Çelebi, Cihannüma, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 45. 
[1] Cihannüma, 2010; 45. 
[1] Özakpınar, “Osman Turan’ın Kültür ve Medeniyet Anlayışı”, s. 220-221, 230. 20  Cihannüma, s. 52-53.

[1] Yurtoğlu, Katip Çelebi, s. 69-70. 
[1] Haşim Koç, “XVII. Yüzyılın Ortasında Osmanlı Coğrafyasından Antik Dönemlere Bir Bakış: Kâtip Çelebi'nin Eserlerinden Seçmeler”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, sayı: 40, Ankara 2007, s. 280.
[1] Bekir Karlığa, “Kâtip Çelebi’nin Düşünce Ufku”, İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi, İstanbul 2009, s. 30.
[1] Düsturü’l-‘Amel, s. 15-16. 
[1] Karlığa, “Kâtip Çelebi’nin Düşünce Ufku”, s. 29.

[1] Leontiç, “Batı Dünyasına Pencere Açan Kâtip Çelebi’, s. 190.
[1] Yurtoğlu, Katip Çelebi, s. 215-219.
[1] Düsturu’l-Amel,, s.9.
[1] Düsturu’l-Amel, s.15.
[1] Coşkun Yılmaz, “Osmanlı Siyaset Düşüncesi Kaynakları İle İlgili Yeni Bir Kavramsallaştırma: Islahatnameler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, cilt 1, sayı: 2, 2003, s. 300.
[1] Gökyay, 1982, s. 41. 
[1] Abdullah Fatih Gemi, Kâtip Çelebi’nin İrşadü’l-Hayara ile Ali Ufki Bey’in Turcarum Liturgia Eserlerinin Tahlili ve Metni, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2013, s. 22-34. 33  Karlıağa, “Kâtip Çelebi’nin Düşünce Ufku”, s. 20.
[1] Yurtoğlu, Katip Çelebi, s. 133.


Kaynakça

 
Adıvar, A. Adnan, Osmanlı Türklerinde İlim, Haz. Aykut Kazancıgil-Sevim Tekeli, İstanbul 1982.
Ak, Mahmut, “Kâtip Çelebi”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, Yayın Yönetmeni Ekrem Çakıroğlu, İstanbul 1999.
Aycibin, Zeynep, Kâtip Çelebi: Fezleke/ Tahlil ve Metin, Basılmamış Doktora Tezi Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2007.
Babinger, Franz, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, Çev. Coşkun Üçok, Ankara 1982.
Baykara, Tuncer, “Medeniyet Kavramı ve Türk Toplumuna Girişi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, V, (1991).
Gökyay, Orhan Saik, Kâtip Çelebi: Yaşamı, Kişiliği ve Yapıtlarından Seçmeler, Ankara 1982.
                     , Kâtip Çelebi, (Türk Büyükleri Dizisi: 4), Ankara 1986
                     ,“Kâtip Çelebi”, DİA, cilt XXV, sayı: 37, İstanbul 2002.
Karlığa, Bekir, “Kâtip Çelebi’nin Düşünce Ufku”, İstanbul 2009.
Kâtip Çelebi, Düsturu’l-amel li-ıslahi’l-helal, (Bozuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yollar), Haz. Ali Can, Ankara 1982.
                     , Cihannüma, İstanbul 2010.
Koç, Haşim, “XVII. Yüzyılın Ortasında Osmanlı Coğrafyasından Antik Dönemlere Bir

124 Bakış: Kâtip Çelebi’nin Eserlerinden Seçmeler”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Sayı: 40, (Ankara 2007).
Leontiç, Mariya, “Batı Dünyasına Pencere Açan Kâtip Çelebi’nin Makedonya İçin Önemi Ve Değeri” Bal-Tam Türklük Bilgisi, Sayı: 18, (Mart 2013).
Öztürk, Said, “Katip Çelebi’nin Hayatı ve Eserleri”, Doğumunun 400. Yıl Dönümünde Kâtip Çelebi, (Editörler: Bekir karlığa-Mustafa Kaçar), Ankara 2012.
Purgstall, Baron Jaseph Von Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, C. I, İstanbul 2000. 
Sarıcaoğlu, Fikret, “Kâtip Çelebinin Otobiyografileri”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı: 37, İstanbul 2002.
Ülken, Hilmi Ziya, “Kâtip Çelebi ve Fikir Hayatımız”, Kâtip Çelebi, Hayatı ve Eserleri Hakkında İncelemeler, Ankara 1991.
Yılmaz, Coşkun, “Osmanlı Siyaset Düşüncesi Kaynakları İle İlgili Yeni Bir Kavramsallaştırma: Islahatnameler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt:1/2 (2003).
Yurtoğlu, Bilal, Kâtip Çelebi, Ankara 2009.
http://unesco.org.tr/dokumanlar/anmakutlama/anma_kutlama.pdf (7.5.2015).
 

[2] Said Öztürk, “Katip Çelebi’nin Hayatı ve Eserleri”, Doğumunun 400. Yıl Dönümünde Kâtip Çelebi, Ed. Bekir Karlığa-Mustafa Kaçar), Ankara 2012, s. 24. 
[3] Jaseph Von Hammer Purgstall, Büyük Osmanlı Tarihi, I, (Yayına Hazırlayan: Mümin Çevik), İstanbul 2000, s. 239-240; Yurtoğlu, Kâtip Çelebi, s. 258-262.
[4] Franz Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, (Türkçe Çeviri: Coşkun Üçok), Ankara 1982, s. 215
[5] Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1982, s.151.
[6] Yurtoğlu, Kâtip Çelebi, s. 227. 
[7] Ülken, “Kâtip Çelebi”, s. 177.
[8] Tuncer Baykara, “Medeniyet Kavramı ve Türk Toplumuna Girişi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, V, 1991, s. 9.
[9] Yılmaz Özakpınar, “Osman Turan’ın Kültür ve Medeniyet Anlayışı ve İslâm Medeniyetini İhya Davası”, Kültür ve Medeniyet Üzerine Denemeler, İstanbul 1998, s. 189; Ayrıca Osman Turan’ın geniş tahlilleri için bk. Osman Turan, Türkiye’de Manevi Buhran Din ve Laiklik, İstanbul 1993, s. 15-22. 
[10] Çelebi, Kur’an’daki Kehf Suresi (sûre: 18) 30. âyetten hareket ediyor. Âyetin aslı “Muhakkak ki biz, bir işi iyi yapanın mükâfatını zâyi etmeyiz” şeklindedir. Kâtip Çelebi, Cihannüma, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul, 2010, s. 45. 
[11] Cihannüma, 2010; 45. 
[12] Özakpınar, “Osman Turan’ın Kültür ve Medeniyet Anlayışı”, s. 220-221, 230. 20  Cihannüma, s. 52-53.
[13] Yurtoğlu, Katip Çelebi, s. 69-70. 
[14] Haşim Koç, “XVII. Yüzyılın Ortasında Osmanlı Coğrafyasından Antik Dönemlere Bir Bakış: Kâtip Çelebi'nin Eserlerinden Seçmeler”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, sayı: 40, Ankara 2007, s. 280.
[15] Bekir Karlığa, “Kâtip Çelebi’nin Düşünce Ufku”, İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi, İstanbul 2009, s. 30.
[16] Düsturü’l-‘Amel, s. 15-16. 
[17] Karlığa, “Kâtip Çelebi’nin Düşünce Ufku”, s. 29.
[18] Leontiç, “Batı Dünyasına Pencere Açan Kâtip Çelebi’, s. 190.
[19] Yurtoğlu, Katip Çelebi, s. 215-219.
[20] Düsturu’l-Amel,, s.9.
[21] Düsturu’l-Amel, s.15.
[22] Coşkun Yılmaz, “Osmanlı Siyaset Düşüncesi Kaynakları İle İlgili Yeni Bir Kavramsallaştırma: Islahatnameler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, cilt 1, sayı: 2, 2003, s. 300.
[23] Gökyay, 1982, s. 41. 
[24] Abdullah Fatih Gemi, Kâtip Çelebi’nin İrşadü’l-Hayara ile Ali Ufki Bey’in Turcarum Liturgia Eserlerinin Tahlili ve Metni, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2013, s. 22-34. 33  Karlıağa, “Kâtip Çelebi’nin Düşünce Ufku”, s. 20.
[25] Yurtoğlu, Katip Çelebi, s. 133.

Makalenin tamamı ve orjinal metni için kaynak: 

Mustafa Alkan, Ferdi Gökbuğa, "Katip Çelebi'nin Medeniyet Anlayışı", , Uluslararası Katip Çelebi Bidirileri, (Editörler: Turan Gökçe vd.,) İzmir Katip çelebi Ün., İzmir, 2017. (ss.117-124).

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum