Ali Gözen: ORTA DOĞU

Ali Gözen: ORTA DOĞU
24 Eylül 2021 - 09:53

ORTA DOĞU

Orta Doğu nedir, kim tarafından bu isim ile anılmıştır? 
Neden bu kadar önemli olmuştur?
 İnsanlık için neleri ifade eder?
Orta Doğu’nun Tarihi
Hangi devletler varlığını sürdürmüştür? Bunun gibi bir çok soruyu bugün burada cevaplayacağız.

ORTA DOĞU NEDİR

Orta Doğu, Afrika-Avrasya'da genellikle Batı Asya'yı (Güney kafkasya hariç), tüm Mısır'ı (çoğunlukla Kuzey Afrika'da) ve Türkiye'yi (kısmen Balkanlar'da) kapsayan kıtalararası bir bölgedir. Terim, 20.yüzyıl’ın başlarında başlayan Yakın Doğu teriminin Uzak Doğu’nun aksine) yerini almak üzere daha geniş bir kullanıma girmiştir. Daha geniş "Büyük Orta Doğu" aynı zamanda Mağrip, Sudan, Komorlar, Afganistan, Pakistan ve bazen Transkafkasya ve Orta Asya 'yı da bölgeye dahil etmektedir. "Orta Doğu" terimi, değişen tanımları konusunda bazı karışıklıklara yol açtı.

Orta Doğu ülkelerinin çoğu (18 ülkeden 13'ü) Arap Devletleri’nin bir parçasıdır. Bölgedeki en kalabalık ülkeler Mısır, İran ve Türkiye iken, Suudi Arabistan alan bazında en büyük Orta Doğu ülkesidir. Orta Doğu’nun Tarihi bölgenin jeopolitik öneminin binlerce yıldır kabul edilmesiyle eski zamanlara dayanmaktadır.Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dahil olmak üzere birçok büyük dinin kökenleri Orta Doğu'dadır. Araplar bölgedeki çoğunluk etnik grubu oluşturuyor, ardından Türkler, Persler, Kürtler, Azerbaycan Türkleri, Kıptiler, Yahudiler

Süryaniler, Irak Türkmenleri ve Kıbrıs Rumları izliyor.

KİM TARAFINDAN BU İSİM İLE ANILMIŞTIR? 

Ortadoğu XX. yüzyılın başlarında ortaya atılmış yeni bir coğrafî kavramdır. İlk defa 1902 yılında Amerikalı bir deniz subayı tarafından kullanılan bu tabir (middle east) II. Dünya Savaşı yıllarına kadar fazla benimsenmedi. 1939’da Amerika’da kurulan Middle East Supple Center adlı ekonomik kuruluş ortadoğu ifadesini kullanılır hale getirdi ve bu tarihten sonra birçok uluslararası kuruluş tarafından kullanılmaya başlandı. Bu teşkilâtın ortaya attığı “Ortadoğu” kavramı Libya’dan Afganistan’a kadar çok geniş bir alanı kapsıyordu. Günümüzde ise Ortadoğu (Ar. eş-Şarku’l-evsat) dar anlamda kullanılmakta ve Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle (Yunanistan hariç) bunlara komşu olan ülkeleri ifade etmektedir. İçeriği ve sınırları açıkça belirlenmemiş başka bir coğrafî kavram olan Yakındoğu da günümüzde Ortadoğu ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Ortadoğu karşılığında yakın yıllarda Güneybatı Asya ifadesine yer verenler olmuşsa da Ortadoğu’nun yerini tutamamıştır. Ortadoğu’nun çekirdeğini müslüman arapların oluşturduğu bilinen ve görüldüğü üzere kanıtlanmıştır.

NEDEN ÖNEMLİ OLMUŞTUR:  Tarih boyunca Ortadoğu stratejik bir öneme sahip olmuştur. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren geliştirilen ve dünya hâkimiyetini hedefleyen jeopolitik teorilere göre Ortadoğu, Afroavrasya ana kıtasının merkezini ve kesişim alanını oluşturur. Kara jeopolitiği açısından bakıldığında dünya hâkimiyetinin tesisi için Avrasya’ya hâkim olmak gerekmektedir. Ortadoğu ise Avrasya kuşağının merkezinde bulunmaktadır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu’ya yönelik stratejilerini etkileyen bir görüş Türkiye-Irak-İran-Pakistan-Afganistan kuşağına hâkim olan gücün Avrasya’ya, Avrasya’ya hâkim olan gücün dünyaya hâkim olacağı tezidir. Deniz jeopolitiği açısından Ortadoğu deniz eksenli güçlerin Afroavrasya stratejilerinin merkezinde bulunmaktadır. Ortadoğu, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri gibi deniz ağırlıklı strateji güden güçler için rakip güçlerin hâkimiyetine bırakılmaması gereken bir savunma hattıdır ve aynı zamanda Avrasya içlerine ve kıyı denizlerine yönelik stratejik egemenlik için gerekli bir üs konumundadır. Dünyada birinci derecede önemli dokuz stratejik deniz geçiş yolundan beşi (İstanbul ve Çanakkale boğazları, Süveyş Kanalı, Aden ve Hürmüz geçişleri) bu bölgede yer almaktadır. Hava jeopolitiği bakımından da Ortadoğu merkezî bir konumda bulunmaktadır.

İNSANLIK İÇİN NEYİ İFADE EDER
Bütün milletlerin iştahını kabartan bu bölge, “Cevelangâh-i Musa” yani Hz. Musa’nın dolaştığı güzergah; “Mehd-i İsa” yani Hazreti İsa’nın doğduğu yer, “Kıblegah-i İslam” yani İslam’ın ilk kıblesi ve asırlardan beri pek çok önemli İslami hâtıranın da bulunduğu bir yerdir.

Yani aslında pek bu başlıkta açıklama yapmamıza gerek yok. Lakin daha başka meseleler baş göstermiştir. Orta Doğu’da petrol ve diğer yeraltı kaynaklar yıllarca devletlerin  savaşmasına neden olmuştur. Günümüz de bu savaş devam etmektedir. Sadece daha çok şöhret, para ve güç anlamında insanlık yok oluyor. Savaşlar her ulusun neredeyse bir asır geriye gitmesine neden olur. Bu yazdıklarımızın içine bir çok neden daha ekleyebiliriz. Yukarıda Orta Doğu tarihinden kısmen bahsettim. Şimdi tam anlamıyla ele alalım.

ORTA DOĞU TARİHİ

“Orta Doğu=Savaş” denklemini anlamak için kuşkusuz Orta Doğu tarihini iyi bilmek gerekir. Elbette farklı tarihsel zamanlarda ortaya çıkan, ancak süreklilik arz etmeyen uygarlıkların oluşturduğu ve tarihinin her döneminde heterojen bir yapının hâkim olduğu bir bölgenin bütünsel tarihini anlamak hiç de kolay bir şey değildir. Bununla birlikte bölgenin bütünsel tarihi ile ilgili çalışmaların olduğunu belirtmekte fayda var. Bernard Lewis’in bölgenin bütünsel tarihine ilişkin klasikleşmiş, Ortadoğu: Hıristiyanlığın Başlangıcından Günümüze Ortadoğu'nun İki Bin Yıllık Tarihi adlı yapıtı buna iyi bir örnektir. Her ne kadar Orta Doğu’nun tarihine bir bütün olarak bakmak büyük önem taşısa da bu durum, zengin bir tarihsel malzemeyi oluşturan bu heterojen yapının önemli unsurlarını gözden kaçırmak ya da bir elemeden geçirmek gibi bir tehlikeye yol açacaktır. Elbette burada tarihsel malzemeden kaynaklı sorunlara (tarihsel malzemelerin yetersizliği ya da bizzat tarihsel malzemenin tarihçi tarafından yorumlanması gibi) bizzat tarihçinin öznel tercih sorunu da eklenecektir. Tarihçinin tarihsel belgelerin seçiminden kaynaklanan öznel tercih sorunu, kısmen bütünsel tarihten uzaklaşarak giderilebilir. Elbette bu tarz bir tarih yazımında da tarihçinin öznel tercihleri tarihsel malzemenin seçiminde ve yorumunda belirleyici olacaktır. Ancak farklı tarihçilerin yaptıkları ya da yapacakları çalışmalar bu sorunun ortaya çıkaracağı olası olumsuz sonuçları ortadan kaldırabileceği gibi tarih yazımında çoğulculuğun da gelişmesini sağlayacaktır. Orta Doğu: Kral Yaratanlar kitabında Karl E. Meyer ile Shareen B. Brysac, bütünsel tarih yaklaşımdan uzaklaşarak, bizzat modern Orta Doğu’nun yaratılış sürecinde aktif biçimde rol almış tarihsel kişilerin üzerinden Orta Doğu’nun tarihini ele alıyorlar. Dünyanın en eski uygarlıklarına ev sahipliği yapan Orta Doğu, insanların yerleşik düzene geçtiği ilk bölgedir. Bölgenin kaderini, coğrafi ve kültürel iki önemli faktör belirlemiştir. Coğrafi açıdan Orta Doğu, üç kıta arasında verimli toprakların bulunduğu geçiş noktası ve bir köprü konumundadır. Bu özelliği ile tarih boyunca farklı uygarlıkların bölge üzerinde hegemonya savaşlarına sahne olmuştur. Kültürel açıdan bakıldığında Orta Doğu, insanlık tarihinin en parlak uygarlıklarına ev sahipliği yapmış olmasının yanında üç evrensel inanç sisteminin de doğduğu bir bölgedir. Bölgenin bu özelliği, etnik ve inanç çeşitliliğinde ve elbette çatışmalarında ifadesini bulur. Etnik ve inanç sistemleri arasında yaşanan ve devam eden çatışmalar, “Orta Doğu=Savaş” denkleminin önemli bir unsurunu oluşturur. Örneğin Filistin bölgesi üzerinde Arapların “Kutsal Topraklar” söylemi ile İsrail’in “Antik İsrail” iddiası bu denklemin bozulmasının ne kadar zor olduğunu etnik boyutuyla ortaya koyarken, Kudüs üzerinde her üç inanç sisteminin “Kutsal Şehir” iddiası da inanç boyutunu göstermektedir. 1920 yılında Fransız General bu iddiayı, çağlar öncesine seslenerek tekrarlar: “Büyük Cami’de bulunan Selahaddin Türbesi’nin önünde duran Henri Gourand, türbeyi tekmeler ve (düşündüğü gibi) çağlar ötesine seslenir: ‘Uyan Selahaddin! Geri döndük! Benim buradaki varlığım Haç’ın Hilal’i yendiğinin bir göstergesidir!’

KAYNAKLAR

  • (Meyer ve Brysac, Orta Doğu Tarihi: Kral Yaratanlar, 2016, Akılçelen Kitaplar)

  • Bernard Lewis, Orta Doğu, 2021, Arkadaş Kitapevi



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Fevzi Yetkin
    2 yıl önce
    Eline emeğine sağlık, araştırmacı gazeteciliğini geliştiriyorsun. Okudukça, düşündükçe daima yeni kalacaksın. Kalemin keskin olsun.