Yusuf İmamoğlu - Emine Işınsu

Emine Işınsu Öksüz’ün Yusuf İmamoğlu için kaleme aldığı bu yazı; Devlet Gazetesi’nin 15.06.1970 tarihli, 63. sayısında yayımlanmıştır.

Yusuf İmamoğlu - Emine Işınsu
08 Haziran 2020 - 17:07 - Güncelleme: 08 Haziran 2020 - 17:13

Vahşice ödürülmesinin hemen ardından, Emine Işınsu Öksüz’ün Yusuf İmamoğlu için kaleme aldığı bu yazı; Devlet Gazetesi’nin 15.06.1970 tarihli, 63. sayısında yayımlanmıştır. Ölüm yıl dönümünün 50. yılında Yusuf İmamoğlu’nu, elli yıllık ama hiç eskimeyen bir yazı ve acı ile yâd etmek istedik. Yusuf İmamoğlu’na Tanrı’dan rahmet, acısını yüreğinde hisseden Türk milletine de sabırlar diliyoruz.

600 yıl süren o muhteşem destanın yazılmaya başladığı yeşil Bursa’mızdanmış; İnegöl kasabasında doğmuş, öyle de fakirmiş ki su satarak okumaya çalıştığı zamanlar bile olmuş… Yüreğinin bir köşesinde Kara Osman Bey’in akıllılığını ve Sultan Murat’ın merhametini yerleştirmiş. Millet düşmanları onu hep 6 aydan beri tehdit edermiş, yine de silah taşımazmış. Öldürüleceği sık sık aklından geçermiş ama, vurmaya kıyamazmış…

Henüz gencecikti, taze bir fidan gibiydi; büyüyecek, kocaman bir çınar olacaktı. Bırakmadılar! Şimdi yüreğime kurşun misali bir ağırlık çökmüş, çaresizliğimin acısında boğulacak gibiyim. Önümdeki kâğıda da, kalemim ucundaki kelimelere de kahrediyorum. Emine bacısı, İmamoğlu kardeşinin şehitliğine ağıt mı yazacak neye yarar ki! Memleketin yüksek menfaattarı diyoruz; kardeş kavgası felaket getirir diyoruz; “Siz de vurun!..” demeye dilimiz varmıyor. Peki, ne yapacağız? Milletimizin belki de son umudu genç yiğitlerin yıkılışlarını seyrederek zaman mı tüketeceğiz? Ve yaşamaktan utanmayacak mıyız?

Doğrudur tabii kardeş kavgası felaket getirir. İyi ama “kardeş” nerede ki! Yusuf İmamoğlu’na kıyanlar bırakın kardeşliği, herhangi bir düşmanın bile haysiyetinden uzaktırlar! İmamoğlu’nun şehit edilmesi olayında öyle bir hainlik var, öylesine anlaşılmaz ve anlatılamaz bir kin var ki, vahşetin her türlüsünü mumla aratır. Gazetelerde okuduğum vakit inanmak istememiştim; sonra araştırdım, meğerse doğru imiş: İmamoğlu hemen ölmemiş. Çevresinde yavaş yavaş büyüyen bir kan gölcüğü yatıyormuş. Hastaneye haber salınmış, derhâl ambulans göndermişler ve birileri çıkmış, fakültenin kapılarını tutmuş, ambulansın yanına gitmiş, can kurtarmaya gelenleri önce paylamış, sonra da kovmuşlar! ” Kim çağırdı sizi, ihtiyacımız yok dönün!” Ve yiğit Yusuf, öz vatanında garip Yusuf, kanını tükete tükete dünyasını da değiştirmiş. Canavarlık mı bu o bile değil!.. Çirkin, küçültücü, insanı insanlığından utandıran utandırıcı bir şey!

Affet beni Allahım, kulun böylesini niye yarattın! Ölmenin vazife, öldürmenin hak sayıldığı tek yer savaş meydanlarıdır. Ve savaşta yaralı düşmana silah çekilmez, hemen tedavisine koşulur. Sağlık ekiplerinin yardımlarını önlemek savaş kanunlarında bile suçtur. Ve İmamoğlu’na yapılanlar, aslında açık bir işarettir.

Beyni yıkanmış bir zümrenin, insanlık ölçülerinden tamamen saptığını gösterir. İmkân ve fırsat buldukları vakit, Lenin ve Mao sosyalizmi adına nasıl bir kavga vereceklerini gösterir. Ders bir değil çoktur, gizli değil, açıktır. İbret almakta gecikilmesine tahammül yoktur.

İmamoğlu’nun artık bize ihtiyacı kalmamıştır. Şimdi o “bir hilal uğruna” batan “güneşlerin” yanındadır. Şehit kardeşi Süleyman Özmen’le el eledir. Yüreğimizdeki acı Süleymanlardan, Yusuf’lardan gelir ama, cümle Bozkurt’lar içindir. Türklüğün son bağımsız kalesi bu topraklar içindir…

Gayrı söze ne hacet!..

Emine Işınsu Öksüz

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum