YÜKSEL YILMAZ: 10 MERYEM KİMİN NESİ?

İncil'de İsa'nın annesi Kutsal Bakire Meryem, Havari James'in annesi Meryem, Evangelist (İncil'in dördüncü kitabının yazarı) Yuhanna'nın (John) annesi Meryem,

YÜKSEL YILMAZ: 10 MERYEM KİMİN NESİ?
28 Şubat 2014 - 16:30

10 MERYEM KİMİN NESİ?

 

İncil'de İsa'nın annesi Kutsal Bakire Meryem, Havari James'in annesi Meryem, Evangelist (İncil'in dördüncü kitabının yazarı) Yuhanna'nın (John) annesi Meryem, kim olduğu bilinmeyen ve esrarengiz bir kadın olarak kalan ve sadece 'diğeri' (other) olarak tanıtılan Meryem, fahişe Meryem, Mary Jacoby olarak soyağacıyla belirtilen Meryem, Maria Magdalena (Mecdelli Meryem), Mark'ın yazdığı ikinci kitapta adı geçen Bethany'li Meryem ve Mısırlı Meryem'dir. Bunlardan İsa'nın annesi olarak gösterilen 'Bakire Meryem' dışındakilerin kimlikleri meçhuldür. Hata bu 10 Meryem'den hangisinin Maria Magdalena olduğu dahi belli olmayıp, Maria Magdalena'nın İsa'yı yetiştiren bir sütanne olduğu bile iddia edilmiştir. İsa Mesih, annesini dışında bu 9 Meryem'den biriyle gerçekten de evlenmiş miydi? Bu konu hala tartışılır durur…

Neden bu kadar çok Meryem var demeyin. 16. yüzyılda 2 Meryem daha listeye eklenmiştir. İncil’e göre İsa'nın annesi Meryem'in annesi Hannah (Anna) kısırdı. Bu kadın tüm Kutsal Kitap'taki 5. kısır kadındır. Daha sonra Tanrı'nın lütfüyle hamile kalıp Meryem'i doğurmuş. 16. yüzyılda bu klasik anlatım elbette tartışılmış. Bazı din adamları bunun doğru olmadığını ve 3. yüzyılda uydurulduğunu söylediler. Amaç İsa'nın annesine kutsiyet atfedebilmek için Kutsal Kitap'taki Abraham (İbrahim Peygamber) ve eşi Sarai'yi örnek alarak Hannah'ı da kısır yapmaktı. Daha Protestanlığın ilk kuruluş yıllarındaki bu iddiaya göre Hannah kısır değildi. Aksine üç evlilik yaparak her kocasından bir kız çocuk evlat edinmiş ve üçüne de Meryem adını vermişti. Bu hesaba göre İsa'nın annesinin kendisinden bile yaşça çok genç neredeyse İsa ile yaşıt iki de 'Bebek Teyzesi' vardı. Bu matematik hatasından dolayı Protestanlar Bakire Meryem'e hiçbir kutsiyet atfetmezler ve onun sadece Tanrı'nın 'Biricik' Oğlu'nun yeryüzüne gönderilmesinde kullanılmış bir tekne (vessel) olduğunu öne sürerler.

Bu 12 Meryem'den Mısırlı ve Bethany'li Meryemler 17.yüzyıldan itibaren önce Maria Magdelena ile özdeşleştirilmişler ve sonra da bazı din adamlarınca bu şekilde anılmışlardır. Fakat bu konuda bir mutabakat olamamıştır. Bu 12 içinde sosyal statüde Yahudi cemaatinde daha üst bir düzeyde olan Haham Cleophas'ın eşi Meryem de vardır. İncil araştırmacıları için bu Meryem bambaşka bir sorundur. Çünkü bunun Hannah'ın 3 kızından biri olma olasılığı vardır. Böyle olunca İsa'ya en çok karşı çıkan Haham'ın karısı İsa'nın küçük teyzelerinden biridir. Şimdilik bilimsel araştırmalara göre o da eğer böyle birisi yaşadıysa İsa'nın evlenmiş olabileceği Meryem'in Maria Magdelena olabileceği konusunda genel bir kabul vardır. Bazı araştırmacılar ise evlilik adayı olarak Bethany'li Meryem'de ısrarcıdırlar. Onlara göre Maria Magdalena ile Bethany'li Meryem iki ayrı kadın olup her ikisi de İsa ile evlenmek istemişlerdir.

İsa'nın 'evlilik' yapıp yapmadığı sorunuyla doğrudan bağlantılı ilk bilimsel çalışmayı 1970’de Protestan ilahiyatçı Prof. William E. Phipps yapmış. Bu kişi 20. yüzyılda İsa'nın evli olup olmadığını sorgulayıp evli olduğunu öne süren ilk akademisyendir. Phipps, kitabında ilk dönem Kilise Babaları'nın bu gerçeği örtbas etmişler. İsa'ya Tanrısal bir görev (Mesihlik) atfedebilmek için onu evlilik ve kadın düşmanı olarak takdim etmişler. İncil'in Herüstik ve Hermeneutik yani iki ayrı bilimsel okuma yöntemi okumalarında İsa, aşırı bir evlilik aleyhtarı ve kadın düşmanı olarak sunulmuştur. Özellikle de Aziz Pavlus (Paul) tarafından yazılan metinlerde kadınlardan uzak durulması istenmiştir. Kadınların Kilise'ye geldiklerinde bile en arkada, başları ve yüzleri örtülü olarak sessizce oturmaları istenmişti. Aziz Paul'un koyduğu bir kurala göre kadınların kutsal metinlere el sürmeleri ve kutsal kabul edilen objelere yaklaşmaları yasaktı. Bu öylesine sert uygulandı ki Hıristiyan kadınlar yüzyıllarca İncil'i okuyamadılar hatta ona el bile süremediler. Bu saçma sapan yasağı eşlerini öldürmekle ünlenmiş olan İngiltere Kralı VIII. Henry’nin kaldırmış olması ilginçtir. VIII. Henry, bir ilk olarak Katolik Kilisesi ile bağlarını kopartarak bağımsız bir Kral olabilmek için mücadele etmiş, kızını karşısına oturtarak tüm saray mensuplarının önünde Papa'nın yasağını kaldırdığını ve kızı Elizabeth’in İncil'i tutarak okuyacağını açıklamıştı. Böylelikle İncil'in kadınlar tarafından okunabilmesi ilk kez 16.yüzyılda önce İngiltere'de, sonra da yavaşça Avrupa'da yaygınlaştı.

İncil'de Mecdelli Meryem'in adı pişman olmuş bir fahişe olarak geçer. İsa bir gün havarileriyle dolaşırken mesleğini icra etmekte olan bu kadına rastlamış. Ona hiçbir söz söylemeden bir süre bakmış. Kadın birden silkinerek fahişeliği bırakmış ve İsa'nın aradıkları arasına katılmış. Bu İsa'nın mucizelerinden biriymiş. Fakat 1960'dan sonra Harvard'lı ilahiyatçılara göre bu fahişelik meselesi de tıpkı diğer birçok uydurma gibi, özellikle İmparator Konstantin'in isteğiyle karar alan İznik Konsili'yle birlikte İncil'e sonradan eklenmiş. Bu ilahiyatçılara göre Mecdelli Meryem, gizli bir ezoterik örgütün Baş Rahibelerinden biriymiş. Bu Meryem, İsa'nın bilmediği birçok sırrı İsa'ya aktararak onu hem eğitmiş hem yönlendirmiş. Bu iddia özellikle İngiliz ve Amerikalı çok geniş bir ilahiyatçı kesim tarafından savunulur. Vatikan ise onların bu istekleri ve iddiaları karşısında şimdilik sessizdir. İncil'in düzeltilmiş yeni basımının hazırlandığı şu dönemde hiç değilse İsa'nın annesi Meryem'in hamileliği ile ilgili bazı düzeltmeler yapılacağa benziyor.

 

Mecdelli Meryem'in fahişe değil Mısır kökenli ve İsis çıkışlı gizli bir örgüt üyesi olduğuna dair kanıları güçlendiren belgeler 1947'den sonra bulunan bazı ilk dönem İncillerinden kaynaklanır. O yıllarda yazılan ama Kilise tarafından yok edilmeye çalışılmış bazı Gnostik İncil'lerden de kaynak olarak yararlanılmıştır. Bunların en önemlisi yeni bulunan bu 'Mecdelli Meryem İncili'dir. Klasik İncil'de fahişe olarak tanıtılan bu Meryem'in Gnostiklerce yazılmış olan yaşamında bambaşka bir görünüşü vardır. Bu İncillerde Meryem 'Dişil İlkeyi' sofya yani hikmeti temsil eden bir tür Bilge Kadın ve Baş Rahibedir. Bu belge İncil terminolojisi ve literatürü için çok tehlikelidir. Çünkü İznik Konsili'nde İsa, 'Logos' adı verilerek ‘Tanrı'nın Kelamı ve Hikmeti’ yapıldı. Böylece dişil ilke ‘eril’ yani ‘logos’ yapılarak İsa'ya mal edildi. Bu Gnostik İncil'den sonra 1990'larda bu kez bir de ‘gerçek’ Markus İncil'i bulundu. “Markus'un Gizli İncil’i” olarak bilinen bu metinlerde de Bethany'li Meryem'in İsa ile olan ilişkileri anlatılır. Klasik İncil'lerden çok farklı bu anlatımlarda ‘diğeri’ diye adlandırılan esrarengiz Meryem'in İsa'ya yardım için uzak bir yerden gönderildiği şeklinde pasajlar da vardır. Klasik anlatımdaki fahişelik olayı kadın düşmanı kilise babalarının bir uydurmasıdır. Kesin olan, Mecdelli Meryem'in veya Bethany'li Meryem'in İsa'nın gömüldükten sonra mezarının boş olduğunu gören ilk kişi olduğudur. Gnostik yazarlara göre ise Üç Meryem bunu birlikte görmüşler. Üçüncüsü Havari James'in annesi Meryem olup bu Meryem'in ardında Joseph Arimetea isimli zengin ve kültürlü Yahudi vardır. Gerçekte İsa'nın gömülmesi için yapılan mezar bu adama ait olup Meryemlerin boş buldukları mezar da buydu. Çünkü Joseph Arimetea ölmemişti ve İsa'nın bedenini Çarmıh'tan indirme hakkını Romalı garnizon komutanı ona vermişti...

Joseph Arimetea'yı adı Havariler arasında geçmemesine rağmen Dört İncil'de de (Gospellerde) tartışmasız geçer ve dördünde de hiçbir değişiklik yapılmadan aynı şekilde zikredilir. Romalı Komutan, İsa'nın Çarmıh'tan indirilme hakkını niçin İsa'nın annesine veya Havarilere değil de bu adama vermişti? Bu o dönemde çok önemliydi. İsa çarmıh'tan erken ve henüz ölmemişken indirilmiş olabilir. Bu adam bunu bilebilecek tek kişidir. Arimetea’nın İsa'yı idama gönderen Yahudi Yaşlı Yargıçlar Kurulu Sanhedrin’in en saygın başdanışmanı olması da düşündürücüdür. Gnostik İncillere göre, Arimetea, İsa'yı henüz ölmeden Çarmıh'tan indirmiş ve İsa kendisine çok gizli bir sır vererek onun bu sırra uygun davranmasını istemiş. İşte bu sır daha sonraki yıllarda Tapınak Şövalyeleri'nin ve Gül ve Haç Kardeşliği Örgütü'nün kurulmasına yol açmış.

Prof. Phipps’in kitabı 1970'li yıllara damgasını vurdu. Bu kitaptan sonra İncil araştırmacıları başka uyduruk eklemelere ve İsa'nın ağzından söyletilmiş başka yalanlara da rastladılar. Bunlardan en ilginci 12. Havari diye bilinen Judas Iscariot ile ilgili olandır. Bu Havari Romalılardan 30 gümüş sikke alarak İsa'yı ihbar etmiş ve onun öldürülmesine yol açmış. İlahiyatçılar günümüzde bunun kesinlikle yalan ve uydurma olduğunu kanıtlamışlar. Diğer bir anlatımla Judas, İncil'de anlatıldığı gibi bir hain değildir. Ne Yahudilerden ne de Romalılardan rüşvet almış değildir. Onu intihara götüren neden İsa'nın çarmıha gerilerek ölmesidir. Judas da diğer Havariler gibi İsa'nın asla ölmeyeceğine çünkü ‘insanüstü’ olduğuna inanmıştı. Onu intihar ettiren ise işte bu derin düş kırıklığıydı. Kilise Babaları ise tıpkı Mecdelli Meryem'i de ‘fahişe’ ilan ettikleri gibi Judas'ı sırf eski bir kehanet doğrulansın diye ‘hain’ ilan etmişlerdi…

 

İsa Mesih'i Çarmıh'tan indiren, onu 'beşeri' haliyle son gören ve ona dokunan kişi Joseph Arimetea olduğu halde kendisi Katolik Kilisesi tarafından ‘aziz’ bile ilan edilmemişti. Oysaki İsa'yı görmüş ve konuşmuş olduğu varsayılan kişiler bile geçen yüzyıllar içinde aziz sayıldılar. Katolik Kilisesi'nin İndex'inde 10.000'den fazla aziz ve azize vardır. Benzer şekilde Meryemlerden de sadece Bakire ve Mecdelli azize ilan edildiler. İsa ile aynı dönemde yaşamış olan Gnostiklere göre İsa son nefesini vermeden Arimetea'ya çok gizli bir sır aktarmış. Gnostik İncillerde anlatıldığına göre bu sır İsa'nın kanıyla ilgilidir. Arimetea bu nedenle bir ‘keşke’ (graal) alıp İsa'nın böğründen akan kanın bir kısmını toplamış. Aynı kaynaklara göre İsa, Arimetea'ya eşini (Mecdelli Meryem) ve çocuğunu alarak uzak bir ülkeye götürmesini istemiş. Bunun üzerine Arimetea yanındakilerle birlikte İngiltere'ye gitmiş ve burada ilginçtir ki Evelach veya Mordrains adlı soylular tarafından korunmuş. Bu kişiler aynı zamanda ‘kâse’yi saklamak için bir manastır inşa ettirmişler ve ‘kâse’nin bekçisi olarak da Arimetea'nın kayınbiraderi Brons'u Baş Gardiyan olarak atamışlar. Bu bekçilik görevi daha sonra Brons'un oğlu Allain'e geçmiş ve bu kişi de ‘kutsal kan kasesi'ni Corberic'de bir şatoya saklamış. Bu şatoda yetişen Kral Arthur ve şövalyeleri kâse’ye sahip oldukları için insanüstü işler yapmışlar ve ilk 'gizli' kardeşlik örgütünü kurmuşlar. Bunlar ‘kutsal kâse’ efsanesinin Batı'daki versiyonudur. Bu efsane ilk kez 12. yüzyılda İspanya'da (Toledo) ortaya çıkmış. Hatta İran (Fars) kaynaklı bir kitapta da yer almış. Tapınak Şövalyeleri efsaneyi Batıya taşımışlar. Muhtemelen XI. yüzyılın sonlarında Toledo'ya getirilen bu Farsca efsane, Latinceye çevrilmiş ve 'Flegitanis' adlı gerçekte var olmayan bir Katolik'e mal edilmiş. Gül ve Haç Kardeşliği gizli örgütünün 1950'lerde ‘İmparator’ statüsündeki Üstadı Lewis Harvey Spence'e göre kitabın özgün adı Farsça olarak 'Felekedaneh' idi. Bu Cabiri geleneği Ege ve Batı Anadolu'daki en eski ve etkili okült sitematiğiydi. Haçlı seferleri sırasında ve sonrasında Cabiri sırları (mysteries) Batıya Tapınak Şövalyeleri aracılığıyla taşındı. Önceleri Gül ve Haç Kardeşliği örgütü bu sırların çoğunu biliyordu; sonra bu örgütün üst üyeleri masonluktaki 'Spekülatif ve Operatif' mason localarını kurdular. Ünlü din adamı ve okült uzmanı George Oliver'in “History of Initiation” adlı kitabına göre özellikle Fransız Masonluğu (Büyük Doğu Locası) tam olarak Cabiri geleneğine göre kurulmuş ve yönetilmiş. Cabiri geleneğinin sembolleri beyaz önlük, çekiç ve demir örstür ve bu asli semboller günümüzün masonları tarafından da kullanılır.

 

Bu kadar tenakuzun bulunduğu bir kitapta 10 tane Meryem’in olması gibi adı geçen herkesle ilgili cevapsız soruların çokça bulunması da olağandır.  Bu tenakuzlardan Tevrat da nasibini almaktadır. Müslümanların da aynı hataya düşmemeleri Kur’an’ı usullü algılamalarına bağlıdır. Nitekim Müslümanların bazıları bu hatanın içindedirler ve bu kötü gelenek takriben bin yıldır gelmektedir. Asla Hıristiyan olmamalarına rağmen Hıristiyanlaşmıştırlar ve asla Yahudi olmamalarına rağmen Yahudileşmiştirler; fakat farkında değildirler. İncil ve Tevrat’ın muharref buyrukları aynıyla hadisler (rivayet) yoluyla din olarak algılanmıştır. Rivayetler ise tefsirleri ve ictihadları etkilemiştir. Bu yolla imanımıza ‘şaşar beşer’ karışmıştır. Siz artık Allah ve Resulünün ‘Kur’an İslamı’ dediğinizde onlara yetmemekte ve bizler gibi beşer ve günahkâr olan ravilerin ve müctehidlerin de ortaklığına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyaçtan elbette Peygamber ve sahabe döneminde söz edilemezdi. Aklın yerini gelenek aldı. Bu vahiyden kültüre doğru giden bir reformdur. Bu reformistler beşeri sözleri korunan Kur’an’a katamadılar; siz de din algınıza katmalarına ve İsa Peygambere yapılan haksızlığın aynısının Muhammed Peygambere de yapılmasına izin vermeyiniz. Din algınıza katılan Kur’an’a katılmasa bile şeytan görevini yapmış sayılır. Çünkü Kur’an’ı Allah korur; ama din algınızı siz korursunuz ki zaten sınav da budur…


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum