Yılmaz Özdil'in Atatürk Üçlemesi Hakkında: Mustafa Kemal

Kitapta Mustafa Kemal’in değer verdiği ve üstün tuttuğu bütün konular ele alınmıştır. Bunlardan biri onun hava kuvvetlerine verdiği önemdir. Bir diğeri kitaplara olan tutkunluğu, en kritik ve hayati anlarda bile kitap okumasıdır.

Yılmaz Özdil'in Atatürk Üçlemesi Hakkında: Mustafa Kemal
23 Şubat 2023 - 12:22

Bilge Ercilasun’un, Yılmaz Özdil’in Atatürk ile ilgili son 3

kitabını değerlendirdiği yazı dizisinin 2. bölümüdür.

Yazı dizisinin 1. bölümü için tıklayınız.

Serinin ilk kitabı Mustafa Kemal adını taşıyor.¹ Yazar burada Atatürk’ün hayatını bir bütünlük içinde ele alıyor. Mustafa Kemal adlı bu kitap Atatürk’ün doğduğu evin tasviriyle başlıyor. Kitapta bilinen bilgilerin yanında çok orijinal ve özel bilgilerin de verildiğini görüyoruz. Atatürk’ün kullandığı eşyalar, özel hayatı, sosyal ve kişisel ilişkileri, zevkleri ve tercihleri anlatılıyor. Yabancı gazetecilerin ve yazarların Atatürk hakkındaki görüşlerine yer veriliyor. Burada bazıları üzerinde duracağız.

“İnsan Biriktirme”: Bunların başında gelen konu, Mustafa Kemal’in insana önem vermesi ve Özdil’in tabiriyle “insan biriktirmesidir”. Mustafa Kemal hayatı boyunca insan biriktirmiş, önemli ve kritik anlarda bu insanlara ihtiyaç duymuş ve bunlarla birlikte çalışmıştır. Yazar bunu şöyle ifade ediyor:

“Mustafa Kemal para, makam, şöhret değil, insan biriktiriyordu. Topkapılı Cambaz Mehmet bunlardan biriydi. Selanik’ten Sofya’ya, Trablus’tan Çanakkale’ye insan biriktirdi. Kurtuluş Savaşı’nı başaran kadroya isim isim bakın lütfen… Neredeyse hepsi, Mustafa Kemal’in ömrü boyunca biriktirdiği ve temasını kesmediği yetenekli insanlardı.”(s. 65).

Yazar bu konuyu kitabın çeşitli yerlerinde tekrar eder. Şakir Zümre, Salih Fansa, Macit Ayral, Bigalı Mehmet Çavuş, Gâvur Mümin de bunlar arasındadır. Özdil, yeri geldikçe bu insanların hayatlarını anlatır ve yaptıkları hizmetleri belirtir.

Matematik Sevgisi: Mustafa Kemal’in önemli bir özelliği matematiğe değer vermesidir. Kitapta matematiği tutkuyla sevdiği ve yaşam biçimi olarak benimsediği belirtilir. 1936 yılında Geometri adında bir kitap yazmış, Arapça ve Farsça geometri terimleri için Türkçe karşılıklar türetmiştir. Özdil, Atatürk’ün bulduğu Türkçe geometri terimlerinin hepsini kitabında veriyor, bir fikir vermesi açısından bazı terimlerin Arapçalarını da yazıyor. Atatürk’ün yarattığı bu kelimeler, hâlen geometride kullanılan benimsenmiş terimlerdir. Bu yüzden 44 sayfalık bu küçük kitabın anlamı çok büyüktür. Yazar onun “gerçek bir hesap adamı” olduğunu söyler. Mustafa Kemal’in hayatına, bütün kritik kararlarına, matematik bilgisinin ve birikiminin damga vurduğunun açıkça görülmekte olduğuna işaret edilir. Bunlardan biri de, Millî Mücadeleyi planlı bir şekilde düzenlemesidir. Bu konuda Meclis’te yapılan bir konuşma, kitapta şöyle naklediliyor:

“Büyük Taarruz öncesinde Meclis kürsüsünde konuşan Hamdullah Suphi, aklınca millî mücadeleyi överek Kuvayı Milliye cinnet-i mukaddestir, deyince… Öfkeyle ayağa fırlayıp bağıracaktı: Ne diyor bu? Ne demek cinnet-i mukaddes? Kuvayı Milliye hesaptır, hesap!” (s. 34). 

Eğitim: Eğitim, Atatürk’ün önem verdiği konuların başında gelir. O, modern eğitimle ve modern düşünceyle ilk olarak Şemsi Efendi okulunda karşılaşmıştır. Kitapta Şemsi Efendi’nin yaptığı eğitim devriminden de bahsediliyor. Şemsi Efendi’nin, devrinden ne kadar ileri bir eğitim sistemi kurduğu belirtiliyor. Mustafa Kemal, Cumhuriyet devrinde modern eğitimle ilgili düşüncelerini uygulamak fırsatını bulmuş ve ilk fırsatta gerçekleştirmiştir. Bir taraftan dünya çapındaki bilim adamları Türkiye’ye davet edilmiş, öğretim kurumlarında ve diğer kurumlarda görev almaları sağlanmış, diğer taraftan liseyi bitiren yetenekli Türk gençleri üniversite tahsili yapmak üzere dış ülkelere gönderilmişlerdir. Kitapta bu gençlerin hangi ülkelere gittikleri, hangi üniversitelerde okudukları, hangi alanda ihtisas yaptıkları belirtilir ve Türkiye’de yaptıkları hizmetler, kurdukları kurumlar ve faaliyetleri anlatılır (s. 162-164).

Mustafa Kemal için eğitim o kadar önemlidir ki, Millî Mücadele’de daha savaşlar bitmeden, ülke istiklaline kavuşmadan 1921 yılında Maarif Kongresi’ni toplamış, cepheden bir günlüğüne ayrılarak kongreye katılmış ve önemli bir konuşma yapmıştır. Çünkü Mustafa Kemal’e göre, “cahillikle savaş düşmanla savaştan daha az önemli değildir.” (s. 164-165). Yazar kritik Sakarya Savaşı’ndan hemen önce toplanan bu kongrenin önemine işaret eder. Mustafa Kemal’i, dünyadaki diğer liderlerle karşılaştırır ve dünyada onun gibi bir lider olmadığını söyler:

“Mustafa Kemal adeta filmin sonunu izlemişçesine rahattı. Memleketin her köşesi işgal edilmişken, akıbetimiz belirsizken, Kurtuluş Savaşı sanki çoktan kazanılmış gibi, Cumhuriyet sanki çoktan ilan edilmiş gibi davranıyordu.

Dünya tarihinde bu davranış biçimine sahip bir başka lider yok.

Hem çevresine özgüven aşılıyordu hem de üç yıl sonra adım adım başlatacağı devrimlerin altyapısını oluşturarak, zaman kazanıyordu.” (s. 165).

Kadın Hakkında: Mustafa Kemal 1917 yılında böbreklerinin tedavisi amacıyla gittiği Karlsbad’da boş zamanlarında kitap okur, Türkçe ve Fransızca günlük tutar, şehri gezer ve konserlere gider. İnsanlarla tanışır, hayat tarzlarını inceler. Kadın-erkek eşitliği üzerinde düşünmesi ve kafa yorması ilk defa bu tarihlerde başlıyor. Kitapta bu konudaki düşüncelerine günlüğünde ilk kez o zaman yer verdiği belirtiliyor (s. 80).

Ayrıca Mustafa Kemal’in kadına bakışı anlatılıyor. Bu konuda getirdiği kanun değişikliklerine ve toplumsal düzenlemelere yer veriliyor. Yazar Atatürk’ün düşüncelerini “Mustafa Kemal aydınlanmasının odak noktası kadındı.” cümlesiyle özetliyor (s. 231). Bu arada dikkat çekici bir olaydan bahseder. Bu, Mustafa Kemal’in 1923 yılında toplu taşım araçlarında bulunan perdeleri kaldırmasıdır. Buna Halide Edip bile karşı çıkmıştır. Yazar bu olayı anlattıktan sonra Mustafa Kemal’in yaptığı işin büyüklüğünü şöyle yorumluyor:

“1923… İstanbul’da vapur-tramvay gibi toplu taşıma araçlarında perde vardı, kadınlar perdenin arkasında otururdu, kocalarıyla bile yan yana oturamazlardı.

Mustafa Kemal perdeleri kaldırttı.

Öylesine radikal bir karardı ki, sadece tutucu erkekler değil, Üsküdar Amerikan koleji mezunu, aydın bir İstanbul kadını olan Halide Edip Adıvar bile itiraz etti, bizim perdemize ne karışıyorsunuz? dedi!

Vapurlardaki, tramvaylardaki perdeyi kaldırtmıştı ama, zihinlerdeki perdeyi aralamak hiç kolay olmuyordu.” (s. 235).

Askerlik Konusu: Mustafa Kemal’in askerlik konusunda bir deha olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Kitapta bu konunun farklı bir boyutu üzerinde duruluyor. Bu da psikolojik savaş ve moral gücü hakkındaki değerlendirmelerdir. Mustafa Kemal savaşta en önemli noktanın, cephedeki sıcak savaş içinde düşmanla karşı karşıya bulunan askerin en ihtiyaç duyduğu şeyin, maneviyat olduğunu bilir ve en şiddetli çarpışma anlarında buna göre davranır. Kendi askerinin moralini yükseltmeye, düşmanın moralini kırmaya çalışır. Yazar bununla ilgili enteresan ve çarpıcı örnekler veriyor. Bunlardan biri Mustafa Kemal’in, Çanakkale savaşları esnasında öğle yemeklerinde bando çaldırması ve askerlerin bando eşliğinde yemek yemelerini sağlamasıdır. Özdil bu durumu şöyle anlatıyor:

“Çanakkale Savaşı başladı.

Havada mermilerin çarpıştığı cayır cayır ateş hattında, elinde kamçısıyla dolaşıyordu, adeta parkta gezintiye çıkmışçasına rahat davranıyordu. Arkasına saklanılan kum çuvallarının üstüne oturup sigara içiyordu, bulaşıcı ölüm korkusuna karşı cesaret aşılıyordu.

Ölülerin toplanması karşılıklı ateşkesler yapıldığında, çavuş üniforması giyerek toplayıcılar arasına karışıyordu. Böylece, düşman siperlerini olabildiğince yakından ve bizzat gözlemliyordu.

Askerlerinin moralini ayakta tutmak, düşmanın moralini bozmak için görülmemiş yöntem uyguluyordu.

Öğle yemeklerini bando eşliğinde yediriyordu!

İngilizler adeta deliriyordu. Her öğlen müziğin geldiği yöne doğru ağır ateş açıyorlardı. Bombardıman arttıkça, marşların temposu da inadına artıyordu.

Çarpışmanın şiddetli döneminde İstanbul gazetelerinin başyazarları Çanakkale’ye getirilmişti. Gördüklerini yazmaları için siperler gezdirilmişti. Mustafa Kemal, gazetecilere soğuk ayran ikram ettirdi, bando takımına dönemin popüler valslerinden olan Carmen operetinden parçalar çaldırdı!” (s. 55-56).

Kitapta buna dair başka örnekler de veriliyor ve Mustafa Kemal’in en zor ve kritik şartlarda ve hayati durumlarda nasıl davrandığı ve etrafındakilerin morallerini nasıl yüksek tutmaya çalıştığı, enteresan örneklerle ortaya konuluyor.

Kağnının Önemi: İstiklal Savaşı’nda kağnının çok büyük ve hayatî bir önem taşıdığı bir gerçektir. Atatürk kağnıya çok değer veriyor ve onu “Kurtuluş Savaşı’nın simgesi olarak” görüyor. Karasaban’a da büyük saygı duyuyor. Atatürk Kılıçla fetih yapanlar sabanla fetih yapana yenilmeye mahkûmdurlar, diyor. Kitapta kağnıların sesleri, “O gıcırdayan kağnılar… Türk milletinin çektiği acıların, sıktığı dişin gıcırtısıydı”, diye yorumlanıyor.

“Kadınlar tarafından yönetilen, öküzler tarafından çekilen o iki tekerlekli ilkel kağnıların, demiryoluna karşı, motorlu araçlara karşı nasıl bir destansı zafer kazandığını asla unutmamıştı. Dünya askeri tarihinde sadece bizde var olan, yokluğun çaresizliğin icadı olan kağnı komutanlığı’na vefa borcu hissediyordu” (s. 354).

“1933’te Cumhuriyet’in onuncu yıl resmigeçit töreni yapıldı. Askeri birliklerin, öğrencilerin, memurların yanında, kağnılarıyla köylüler vardı. Tarihi korteje özellikle kağnı dâhil edilmişti.” (s. 354-355).

Telgrafın Önemi: Özdil, Atatürk’ün “O ilkel şartlarda iletişim dehası” olduğunu, “telgrafı internet ağı gibi” kullandığını söyler (s. 109). “Memleketin kılcal damarlarına adeta e-posta gönderir gibi, whatsapp atar gibi telgraf çektiğini” belirtir. Bunda kahraman telgrafçılarımızın da çok büyük bir payı vardır. Çünkü “Telefon yokken, uydu yokken, resmi dairelerin bile çoğunda elektrik yokken, isimsiz kahraman telgrafçılarımız sayesinde uçan kuştan haberi” olmaktadır. “Kurtuluş Savaşı’nın sonunda zaferi nasıl kazandınız? diye soran yabancı gazetecilere telgrafın telleriyle cevabını” vermiştir. Kitapta bu konuda yabancı bir gazetecinin gözlemlerine yer veriliyor ve o tarihlerde telgrafla yapılan olağanüstü haberleşmeler şu satırlarla anlatılıyor:

“Sivas Kongresi’ni takip eden Chicago Daily News muhabiri Louis Browe şu haberi yazmıştı: Bu gece burada gördüğüm kadar iyi işleyen bir telgraf şebekesini ömrümde görmedim. Yarım saat içinde Erzurum, Erzincan, Musul, Diyarbakır, Samsun, Trabzon, Ankara, Malatya, Harput, Konya ve Bursa’yla irtibat halindeydiler. Telin bir ucunda Mustafa Kemal oturuyor, öbür ucundaki komutanlar, mülkî idare amirleri onun emirlerini sorgusuz sualsiz yerine getiriyordu. 

İngiliz İstihbaratı Londra’ya rapor üstüne rapor yolluyordu. Mustafa Kemal gittiği yerlerde en önce telgraf merkezlerini ele geçiriyor.

Güya Londra’yı haberdar ediyorlardı ama…

Aslında burunlarının ucundan haberleri yoktu!

Sirkeci’deki Büyük Postane’nin bodrumunda gizli telgraf merkezi kurulmuştu. İkinci kattaki muhabere salonundan bodruma çaktırmadan hat çekilmişti.

Vatansever telgrafçılarımız mesai bittikten sonra binaya sızıyor, yer altındaki odada gaz lambasının ışığında sabaha kadar çalışıyorlardı. Anadolu’ya mesaj gitmesin diye kapıda nöbet tutan süngülü İngiliz askerlerinin ruhu bile duymuyordu.

Silah, cephane sevkiyatı, Anadolu’ya geçecek subayların sahte kimlik belgeleri, İngiliz casusların isim listesi gibi hayati konularda kesintisiz trafik yaşanıyordu.

Direksiyon Binası’ndan Mim Mim Grubu’na iletilmek üzere, bazı günler 400’ün üzerinde şifreli telgraf geliyordu.” (s. 109-110).

Diğer Konular: Kitapta Mustafa Kemal’in değer verdiği ve üstün tuttuğu bütün konular ele alınmıştır. Bunlardan biri onun hava kuvvetlerine verdiği önemdir.  Bir diğeri kitaplara olan tutkunluğu, en kritik ve hayati anlarda bile kitap okumasıdır. Bu kitaplar arasında tarih, onun en çok ilgi duyduğu konudur. Özdil Mustafa Kemal’i tarih konusunda yanıltmanın mümkün olmadığını söyler. Kitapta yabancı gözlemcilerin Mustafa Kemal hakkında yazdıklarına da yer veriliyor. Sıcak savaş esnasında Ankara’ya gelen ve Shakespeare’in piyeslerini oynayan gezici tiyatro kumpanyalarından şaşkınlıkla bahsedildiği belirtiliyor (s. 104-105). Ayrıca sanata merakından bahsediliyor. Çankaya’da yer alan tablolar anlatılıyor ve bunların sanat değerine işaret ediliyor. Atatürk’ün bilime ve gelişmeye açık, dünyaya açık, bütün dünyayı gözlemleyen ve dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden, çağdaşlarının takip edemeyeceği kadar entelektüel ve devrinden çok ilerde bir insan olduğu vurgulanıyor (s. 178). Sofra ve yemek anlayışından bahsediliyor. Sofrasında yalnız yemek yenmediği, bir kültür ortamı yarattığı, buranın bir üniversite olduğu söyleniyor (s. 378-381).

Yazarın üzerinde durduğu konulardan biri de, yaşanmış olan enteresan ve mucizevi olayların, yaşantıların filmlerinin yapılmamasıdır. Bu yüzden bu olaylar, bu güzel, üstün ve idealist insanlar tarihin sayfalarında kalmış, unutulup gitmişlerdir. Bu konuyu daha sonraki yazılarımızda daha ayrıntılı bir biçimde ele alacağız.

 

1 Mustafa Kemal, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul 2018, 498 s. Alıntılar bu baskıdandır.
Yazının ilk yayınlandığı yer: https://millidusunce.com/misak/yilmaz-ozdilin-ataturk-uclemesi-hakkinda-2/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum