Tamer BÜKÜLEN

Tamer BÜKÜLEN

[email protected]

İSTİYORUM, ANCAK!...

04 Kasım 2017 - 16:06 - Güncelleme: 04 Kasım 2017 - 17:53

~~İSTİYORUM, ANCAK!...
Cemil Meriç’in “Umrandan Uygarlığa” kitabında bir seyr-i alem yaparken, o kadar çok düşünce ve onların zorlu müdafaası ile karşılaştım ki, düşünürken, merakımın da gem vurulmaz iştiyakı ile oradan oraya gidip geldim. Her gidiş gelişte o deryaların fikr-i sabit hallerinden utanarak sıkıldım, bazen de doğrularım ile uyuşanlara hayret ile baktım. Cazip haller yakaladım mes’ut oldum karmaşık duygular ile kimi zaman mey’us oldum.

Mertçe mücadele etmek yerine kavgadan kaçanlar utandırdı beni, cesaretleri dillerine vuran insanların, kalplerinde yıllar sonra taht kurabilenler cezbetti ruhumu. Onların doğrularını yine kendi ışıklarında, eğrisi ile doğrusu ile süzdüm, tarttım, tattım. Sonra “kendi semasında tek yıldız” İbn-i Haldun’u tanıdım. Dertleştik ancak, derinlik kazanan sohbetlerimizin de elbet bir sonu geldi. Weber, Montesquieu, Harbelat, Laoust, Leroy’ler geçti gitti önümüzden. Hepsini dinledik, hatta daha nicelerini. Sustuk konuştular, konuştular dinledik. Ama sonuç aynı, içimizdeki benden ayrı bir ben var ve hep o kazanıyor, mağlup olsa da kazanıyor, galip gelse de…
İşte o zaman, benim bu yalnızlık ile hemhal olduğum ruh halimde sahneye çıkan ve elimden tutan aşk ehliyle baş başa verip dinliyorum kainatın sessizliğini,

…Ve haykırıyorum…
Ben kalbimin derinliklerinden gelen sesi dinlediğimde hep onu duyuyorum. Belki de duymaktan da öte hissediyorum. Sonra bütün düşüncelerden sıyrılıp şeklen ve fikren o oluyorum.
O…Sessizliğin ortasın da sesim benim,
Karanlıklar da ışığım, yol gösterenim.


…Ve aşina olduğum tüm hakikatlerin, haykırışların tek şahidi,

Sessiz ve derinden kendimi dinlediğim o sınırsız, arsız benliğim onunla teslim oluyor güzelliklere, Teslim oluyor zira, o ışık hissedilince bir tek kendini ve kendinden olanları aydınlatıyor.
Ne mutlu onu bilip te onunla biliş tutanlara, onunla yaşayıp onunla coşanlara.
 Şeklen de olsa ayrılık vakti gelip çatıyor…Ve yalnız şehre dönüyorum ama bezenmiş, aklanmış, güçlü…
Nihayet o cansız sokaklardan ve ne idüğü belirsiz ucube duvar afişli caddelerden geçmek zorunda kalmayacağım artık. Gözlerim kirlenmeyecek, ta ki cahil cahil “kendime dönüyorum” kompleksine kapılıncaya kadar!
Canım da çekmiyor, o şehir kahpelerinin histerik bakışlarını, son model makinaların hızlı hayatını ve paranın kirli simasını…

İstemiyorum o sun’i gölün zorlama manzarasını.
Ben kalbimin derinliklerinden gelen sesi istiyorum, ücreti mukabili…
İddialı değilim kah peşin, kah veresiye gücümüz mukabili.     
 
Emre Hanzade
[email protected]