Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

TÜRKLERDE TASAVVUFUN YERİ VE ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİ

24 Kasım 2017 - 10:22

TÜRKLERDE TASAVVUFUN YERİ VE ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİ

Naci YENGİN

www.tarihistan.org

Türkiye’de şehirlerin tarihi yeniden yazılmadan millet ve devletin tarihini yazmak mümkün değildir.

Yerel araştırmalar, saha çalışmalarının ülke için önemi milli ve evrensel çalışmaların ilk ve en önemli adımı olarak kabul edilir.

Bölgesel çalışma yapmak iğneyle kuyu kazmakla eşdeğerdir. Yerel çalışmalar olmadan milli çalışmaların tam anlamıyla olgunlaştığını söylemek zordur. Bu nedenle özellikle Anadolu’daki üniversite ve araştırmacıların saha araştırmalarına yönelmeleri beklenir.

Türklerin tarihi bütün boyutlarıyla henüz yazılabilmiş değildir. Bunu bir kişinin başarması da mümkün değildir. Bilinen beş bin yıllık tarihin ortaya çıkarılması milyonlarca kilometre kare içinde coğrafi, sosyo ekonomik, siyasi, kültürel, lengüistik, folklorik, askeri, teknolojik… Alanlarında ehil olmayı gerektirir. Bu açıdan bakıldığında Türk tarihi incelemeleri ülkelerin desteği ve araştırmacıların özverisi oranında gelişir ya da zayıflar.

Türklerin tarihini yazmak Ön Türklerden bu yana millete yön veren Şaman, Kam, Baksı,  Alp, Eren, Alperen, Derviş, Baba,  Dede,  Pir, Abdal,  Gazi gibi adlandırmalarla milletin gönlünde taht kurmuş öncü, önder şahsiyetlerin tarihini yazmakla başlar. Söz konusu oluşumlar, tekke, zaviye gibi ekonomik, sosyo kültürel yapılarla Türklerin öncü kadrosunu oluşturmuşlardır.

Türklerin Türkistan bozkırlarındaki hayatlarını takip ederseniz milyonlarca kilometrekarelik alanda bu izlere rastlamanız mümkündür.

Türklerin göçlerini takip ederseniz, yeni yurtlarına doğru hareketlerinde öncü kuvvet olarak alpleri, eren ya da “Kolonizatör Türk Dervişi”[1] olarak isimlendirilen şahsiyetlerin etrafında kümelenen tasavvuf,  tarikat,… Benzeri yapıları görmek mümkündür. Abdalan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum teşkilatlarının Türklerin özellikle Anadolu fetihlerinde rolü tartışılamaz.

Türklerin Anadolu, Balkanlar, Kıbrıs gibi fetihlerinde askeri harekât kadar sözü edilen dede, baba, derviş, şeyh… gibi isimlendirmelerle milletin gönlünde taht kurmuş şahsiyetlerin; tarikat, tasavvuf yoluyla Türkistan’dan aldıkları meşaleyi gittikleri yerlerin aydınlatılmasında kullanan ocakların da büyük önemi vardır.

***

Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında tasavvuf kültürünün büyük önemi vardır. Bu alanda örneğin “Batı Anadolu’da Türkleşme ve İslamlaşmanın” öncülerini,  milli kültürün, tasavvuf ve tarikatların bu güne kadar gelmesinde rolü olanların ortaya çıkarılması konusunda yayımlanmış önemli çalışmalardan birisi de Prof. Dr. Mehmet Demirci’ye aittir.[2]

Tasavvuf ve tarikatların ortaya çıkması konusunda Mehmet Demirci “Toprağı Vatan Yapanlar”[3] başlığı ile vermiş olduğu bilgiler şöyledir:

“Resul Aleyhisselam zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata derler bir er koptu (ortaya çıktı). Oğuz’un o kişi tam bilicisiydi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi. Hakk Teâla onun gönünle ilham ederdi(…) Korkut Ata Oğuz’un müşkilini hallederdi”[4]

Ölen atalara minnet duymak, mezarlarını kutsallaştırmak eski bir Türk inancıdır. İslamiyet’ten sonra bu anlayış “veli” inancıyla devam etti.

Savaş kahramanları, Allah dostları, veliler, yararlı işler yapanların kabirleri kutsallaştı. Üzerlerine türbeler yapıldı. Bunlar bulundukları çevreyi manen zenginleştirdiler. Ziyaretçilerine ümit ve moral kaynağı oldular.

Buraları ziyaret edenler, kendilerini manevi bir atmosfer içinde hissederler. Bu sayede manevi duyguları güçlenir. O sırada daha iyi bir insan, daha iyi bir mümin olmaya söz verirler. Olumlu duygularla yüklenerek ayrılırlar.

Toprağı bu tür mekânlar kutsallaştırır, vatan yapar. Orada yatan insanlarla ilgili hikâyeler, dededen toruna anlatılagelir. Böylece nesiller arasındaki bağ ve kültür devamlılığı sağlanır.

Ö. Lütfi Barkan tekke ve zaviyelerin dini fonksiyonlarına ek olarak şu özelliklerine dikkati çeker: Anadolu’nun fethi sırasında ilk gaziler ve dervişler bu kurumları kendilerine yer ve yurt edinmek için kurdular. Daha sonraki dönemlerde devlette bunları teşvik etti. Özellikle seyahatin zor olduğu bölgelerde, geçit yerlerinde onlara yeni tekke binası yaptı. Oralar bir tür sınır karakolu görevi üstlendi. Gelen gidene güvenli bir barınma yeri oldu. Fetihten sonra ise, kutsal ziyaret yeri haline geldiler.[5]

***

Mehmet Demirci’nin çalışması İzmir ve çevresinin tarihiyle başlayıp İzmir’in Türkleşmesi, İzmir’de tasavvuf ve tarikatlar üzerine yapılmış son eser olması açısından önem arz ediyor.

“İzmir’in emir Sultanı”, “İzmir’de Rifailik”, “Kadirilik”, “Sa’dilik”, “Halvetilik”, “İzmir’de Mısri Dergâhı”, “Bektaşilik”, “Nakşibendilik”, “İzmir Mevlevihanesi”, “İzmir’de Melamilik”, “Tire’de Tasavvufi Doku”,  “Çeşme’nin Hatırlattıkları”, “Dağlarımızı Bekleyen Dedeler ve Babalar”, “ Yatırlar ve Ziyaret Yerleri” bölümlerinden oluşuyor.

Mehmet Demirci’nin dikkat çektiği ve Cumhuriyet öncesi başlayan, Cumhuriyetle birlikte gemi azıya alan Anadolu Medeniyeti, Türk öncesi Anadolu’yu ortaya çıkarma, Türk’ün Anadolu’daki varlığını görmezden gelme hastalığı az da olsa devam ediyor. Hâlbuki Anadolu Türkü kendisinden önceki tarih ve eserlerden, kültür ve inançtan hiçbir zaman gocunmamış aksine onları yaşatarak günümüze kadar getirmiştir.

“Anadolu Medeniyetleri ”diye anlamsız bir sevdanın peşinde olan insanlar var. Kısaca amaçları memleketimizde Türk ve İslam öncesi dönemlere ait yapıları ve kültürü diriltmektir. Böylece kalsa iyi, ama Türk devirlerini, kendi mimari eserlerimizi tamamen görmezden gelerek, bin yıllık birikimi atlayarak, gerilere demir atıp kalmak üzücüdür. Kendi kültüründen, tarihinden, medeniyetinden kopmanın acı bir örneğidir.”[6] www.tarihistan.org

 

Uyarı: Hiçbir şekilde kapyalanamaz. Alıntı yapılamaz. Kaynak, yazar ve link verilerek bir bölümü aalınabilir.

 

 

[1]  Ömer Lütfi Barkan, “İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler ”,  Vakıflar Dergisi, II, İstanbul, 1942, s.279-304

[2] Mehmet Demirci, İzmir’de Tasavvuf Kültürü-Tarikatlar-Emir Sultan-İzmir Mevlevihane’si, h Yayınları,  İst. 2017

[3] Mehmet Demirci, İzmir’de Tasavvuf Kültürü-Tarikatlar-Emir Sultan-İzmir Mevlevihanesi, h Yayınları,  İst. 2017s.38,39

[4] Bkz. Dede Korkut Kitabı Orijinal Nüshalar, TOOB Yayını, Ankara, 2014, Destan Nüshası, s.1

[5] Bkz. Ömer Lütfi Barkan, “İstila Devrinin Kolonizatör Türk dervişleri ve Zaviyeler”,  Vakıflar Dergisi,II, İstanbul, 1942, s.292

[6]  Mehmet Demirci, İzmir’de Tasavvuf Kültürü-Tarikatlar-Emir Sultan-İzmir Mevlevihanesi, h Yayınları,  İst. 2017, s. 36