Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

PEYAMİ SAFA: MİLLETİN ÇIĞLIĞI

26 Aralık 2017 - 15:05 - Güncelleme: 15 Haziran 2021 - 15:35

PEYAMİ  SAFA: MİLLETİN ÇIĞLIĞI

Naci YENGİN

www.tarihistan.org

Ne kadar uğraşırsanız uğraşınız ilk gençlik yıllarının kimlik ve kültürel kodlarınızdan kopmanız, onlara bigâne kalmanız mümkün değildir.

Öyle anlar olur ki yarım asır geçmiştir aradan, aklınızda hayalinizde olmayan birçok şeyin bir anda yeniden canlandığını sizi sarıp sarmaladığınızı; adeta asırlar evvelinden çıkıp gelen bir dost sıcaklığının sizi ısıttığına şahit olarak kendinizi bırakıverirsiniz dostluğun, ilk gençlik yıllarının sıcak ve samimi içtenliğine.

Aynı anı birçok kez yaşadığım için artık yadırgamıyorum desem doğruyu söylediğimi tam olarak ifade edemem. Ancak her yeni olay ve her yeni durumda farklı tatlar, farklı hülya ve duygular yaşamak ne güzeldir.

Peyami Safa’yı tanıyalı yarım asra yaklaştı. Keşke şahsını ete kemiğe bürünmüş olarak tanıma bahtiyarlığını yakalayabilseydim! Ama olsun, bazen sevdiğiniz, sizi etkileyen hatta hayatınıza yön veren bazı şahsiyetleri eserleriyle, hatıralarıyla tanımak kendisini bizzat tanımaktan iyidir diye düşünüyorum.

Lise yıllarımda gazete köşelerinde, roman, hikâye ya da araştırma kitaplarıyla tanıdığım birçok yazarı İstanbul’un serseri kaldırımlarında, konuşmalarında, düşünce dünyalarında, zihin yapılarında, milli duruşa karşı oluşlarında tanıdığımda hayal kırıklığına uğramıştım. O yüzden bazen bir zamanlar Ersan Erdura’nın söylediği ancak şairini hatırlayamadığım “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” şeklinde sevmek belki de sevmenin en kutsi, en saf ve en karşılıksız olanıdır diye düşünmüşümdür.

Ancak bazen de keşke yakından tanısaydım, keşke bir kez bile olsa konuşma imkânı bulabilseydim dediğimiz insanlar, yol gösteren, üzerinizde kimlik, kişilik ve benliğin oluşmasında büyük emekleri olan insanlar da vardır. Onlarla mutlaka tanışmanızı, zaman geçirmenizi, tartışmanızı, onların tavsiyelerini dikkate almanızı tavsiye etmekten başka bir şey diyemem.

Bizim için Peyami Safa (2 Nisan 1889 - 15 Haziran 1961) tanıma imkânı bulamadığımız, keşke tanıyabilseydik diye hayıflandığımız yazar, şahsiyet, yol gösterici, kimlik belirleyicilerden birisi olmuştur.

Cemil Meriç’e göre Peyami Safa “Kelimelerin pırıltısı ile ruhun derinliklerini aydınlatmaya çalışan bir yazardır.”[1] Ayrıca  “Peyami, ömür boyu aydınlık peşinde koşan, derli toplu bir neslin ilk yaratıcısı. Ve Kendini yaratan bir düşünce adamı. Yalçın bir irade, engin bir tecessüs, uyuklamayan bir şuur”[2]dur.

Peyami Safa’yı “Yalnızız” romanıyla tanıdığımda bıyıklarım yeni terliyordu. Beni içine alan, sarıp sarmalayan bu roman karşısında ne yapacağımı bilemedim. Döne döne okudum, okudum. Etkisinden uzun yıllar kurtulamadım.

Hayatını hastalık,  yazmak ve mücadele etmek şeklinde özetleyebileceğimiz Peyami Safa onlu yaşlardan itibaren yazmaya başlamış,  lise yıllarında edebiyat dergilerinde boy göstermeye başlamış, gazete, dergi, yayınevleri, matbaa;  Cağaloğlu’nun kaldırımlarında hayatını idame ettirmiş,  her zaman milli bir duruş sergilemiş,  hiçbir zaman kalemini hiçbir ülkenin borazanlığı için eğip bükmemiş, yaşadığı dönemde Osmanlı’dan devralınan kültürel kodlarla hareket eden birkaç insandan birisi olmuş nev’i şahsına münhasır bir kalem erbabıdır.

Osmanlı’nın yıkıntıları arasında kendilerine yeni bir yol bulmaya çalışan birkaç aydın arasında kendini Türk-İslam ve Batı medeniyetlerinin sentezlenmesine adamış ve bunu gerçekleştirecek en ideal coğrafyanın Anadolu olduğuna inanmış bir dava adamıdır Peyami Safa.

Cumhuriyetin kuruluş ve ilk dönemlerinde materyalizm, pozitivizm arasında sıkıştırılmaya çalışılan Türk gençliğinin sesi, çığlığı haline gelen yazar zaman zaman Cumhuriyet kurucu iradesiyle de ters düşecektir.

Özellikle “Latin Harfleri İnkılabı” konusunda eleştiriler getiren Peyami Safa bu inkılaba karşı değildir. Ancak okullarda eski harflerle yazılmış kitapları okuyabilmeleri için eğitim-öğretim müfredatına eski harflerin öğretilmesi derslerinin de konması gerektiğini savunmuştur.[3]

Özellikle 27 Mayıs 1960 Darbesiyle beraber aleyhinde kampanyalar düzenlenmiş ve bazı kesimler tarafından gençlik hareketleri yönlendirilerek milliyetçi kesimler aleyhinde kampanyalar yapılmıştır. Buna karşı adeta tek başına mücadele edenlerin başında Peyami Safa gelir. Türk milleti adına keskin bir kalem kırılmak ve milletin sesi susturulmak istenmiştir.

Türk memleketinde, Türk’e karşı Türk musikisini müdafaa, ne acı!”[4] Cümlesi Peyami Safa’nın içinden geçtiği dönemi anlatan en çarpıcı bir o kadar da hüzünlü isyandır.

O, milli vicdanın kalesini tek başına savunmaya çalışan alperen gibidir.

Türk medyası Moskof ve Batının oyuncusu olduğu dönemde Peyami Safa gibi birkaç aydın milli duruşu sergiler.

Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp ile sistematik hale gelen milli duruş refleks olmaktan çıkarak siyasal duruş haline gelmiştir. Bunda Peyami Safa’nın gençlik üzerinde oynadığı düşünsel rolün büyük etkisi vardır.

Peyami Safa’nın duruşu Osmanlının yıkılış dramı ile Cumhuriyetin yeniden doğuş sancı, arzu ve inkılabının ilk fişekleri arasında Türk milletinin sesi olmaya çalışan yalnız bir alp duruşudur.

Oğlu Merve’nin 27 Şubat 1961’de askerde ani ölümüyle yıkılan Peyami Safa geride ölmez bir külliyet, ölmez bir şuur ve ölmez bu dava diyen milyonlar bırakarak 15 Haziran 1961’de ebediyete intikal etmiştir. Server Bedii takma adıyla birlikte 55 kitap yazan Peyami Safa’nın kitapları okunmaya ve fikirleri yaşamaya devam etmektedir.


[1] Cemil Meriç, Jurnal, 1, s.127

[2] Cemil Meriç, Kültürden İrfana, İstanbul, 1986, s229; Ayrıca Bkz. Nevzat Köseoğlu, Peyami Bey, İstanbul, 2016, s.182

[3] Nevzat Köseoğlu, Peyami Bey, İstanbul, 2016, s.78,79

[4] Nevzat Köseoğlu, Peyami Bey, İstanbul, 2016, s. 139