İsmail ZORBA

İsmail ZORBA

[email protected]

YENİ HAYAT, BİR KİTAP, BİR YAZAR

19 Eylül 2022 - 23:13 - Güncelleme: 19 Eylül 2022 - 23:17

YENİ HAYAT, BİR KİTAP, BİR YAZAR

İsmail ZORBA
([email protected])


Kültür hayatımızın kılcal damarları yepyeni eserlerle medeniyetimize kaynaklık etmeye devam ediyor. Anadolu’nun bağrında yetişen fidanlar sanal dünyanın insanımıza taktığı at gözlüklerine rağmen hayatın gerçek dokusunu yaşamaya ve yaşatmaya gayret gösteriyor. Anadolu’nun ve Türklüğün ruhunda Yunus’un “Her dem yeni doğarız bizden kim usanası” muştusu mayalanmakta.
Okumalarım her sene farklı bakış açılarına yönelmeme vesile oluyor. Şu ara insanımızın hayatına damgasını vuran meslek yaşamlarından izlenimleri içeren eserler dikkatimi çekiyor. Mesleklerin dünyasından insana ve hayata farklı pencerelerden bakabiliyorsunuz. Eğitim dünyası, sağlık dünyası, akademi dünyası, işçi dünyası, teknoloji dünyası derken kitaplar bana belki de göz ardı ettiğimiz bir dünyayı görmeme vesile oldu: Mahkûmların dünyası, hapishane hayatı ve orada çalışan infaz görevlilerinin hayatı.
Hapishane, mahkûm deyince insanın içine bir burukluk doğuyor. Hüzün ile kaçış arası bir duygu dünyası. Bilinmeyen bir âlem özellikle kendi halinde yaşayan insanlar için. Hapishane deyince edebiyatta ilk aklıma gelen kitaplar Sefiller, Monte Kristo Kontu, Alcatraz Kuşçusu, Kelebek Adası geliyor. Bu ilk isimlerin ardında yüzlerce eser ismi, yazar ismi sıra geçidi yapıyor. Dostoyevski, Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Pasternak, Gorki, Sabahattin Ali, Necip Fazıl vb isimlerin Faruk Nafiz’in “Zindan Duvarları” dediği bizim için karanlıkta kalan ama o mahkumiyetin çilesini yaşayanlar için aydınlanan bir dünya. Kutsal kitabımızda Yusuf suresi “Medrese-i Yusufiye” ile hapishane ile dünya sınavı arasında insana insan olma yolunu bulmasında, olgunlaşmasında özel bir yere sahip.
Şimdiye kadar okuduğum eserler bir mahkûmun gözünden anlatılan bir dünyanın sınırlarında kalıyordu. Mahkûmların dışında da bir hayat vardı oysa hapishanelerde. Orada görevli olanlar. Genelde bize onlar eserin olumsuz tiplemeleri olarak gösterildiler. Onların da bize söyleyecekleri vardı aslında. Son yıllarda Adalet Bakanlığı bünyesinde çalışan hakim, savcı, avukat, eğitimci ve infaz görevlisi bir çok insan kalemleriyle edebiyatımıza bu dünyanın aydınlanmayan yönlerini aktarmaya başladılar.


Bir 1 kişi ve şunu diyen bir yazı 'Veni Hayat Eski Bir Mahkumun Yaşama Tutunma Çabası Levent PREVEZE SOடARBUN ROMAN' görseli olabilir
O eserleri dikkatle okumaya başladığımızda fark ediyoruz ki insana dokunmak, insanla tamamlanmak insanın güneşi görmesinde, aydınlanmasında çok önemli bir yer işgal ediyor. Her insan bu toplumun bir parçası, devamlılığıdır. Dokunulmayan, göz ardı edilen her insan aslında bu toplumun da bir yansıması. Her ne kadar karanlıkta kalanı görmek istemesek de onlarla yaşamaya devam ediyoruz. Son yıllarda hayatımızı işgal eden televizyon programları her ne kadar toplum vicdanına seslendiğini söylese toplumun ahlak, değerler ve inanç duvarlarını lime lime ediyor. Kötüye karşı iyinin mücadelesinde ratinglerin belirlediği ticari satış kutsal amaçları ters yüz ediyor. İnsan için kötünün çıplaklığını yaşıyoruz, kötüye özendiriliyoruz. İyi niyetlerin kötülük tezgâhı olarak görüyorum bu tür programları. Oysa insanın ve toplumun vicdanı kendi yolunu kendi iradesiyle bulmalı. Başkaları onun adına yönlendirmeye zorlanmamalı.
Bu yüzden kültürel hayatımızın kılcal damarlarını besleyen her eser çok kıymetli. Bu eserlerden biri de yıllardır cezaevlerimizde eğitimci olarak görev alan Levent Preveze’nin “Yeni Hayat / Eski Bir Mahkûmun Yaşama Tutunma Çabası” adlı romanı. Bu kitabı uzun süredir okuma sıramda bekletiyordum.


Bir 1 kişi, ayakta ve şunu diyen bir yazı 'Levent Preveze' görseli olabilir
“Yeni Hayat / Eski Bir Mahkûmun Yaşama Tutunma Çabası” romanı isminden de anlaşılacağı üzere on beş, on altı yaşlarında girdiği cezaevinden yirmi yedi yıl sonra çıkan bir mahkûmun hapishane dışındaki  “Yeni Hayat”ında tutunma mücadelesi üzerine kurgulanmış. Kurgulanan hayat akışında ana tema hapishanedeki yaşam ile dışarıdaki hayat arasında kalan bir insanın çatışmaları üzerine kurgulanmış. Kahramanın on altı yaşına kadar dönemden ve o döneme ait onun karakterinin temelini oluşturan bilgiler örtük ileti altında verilmiş. Lisede okuyan zahireci bir babanın oğlu; sessiz, kendi hâlinde ve de çalışkan bir genç. Annenin varlığından haberimiz var ama pek bilgi sahibi değiliz. Kahramanımız Haşmet Arı, duygusal olarak hem öksüz, hem yetim bırakılmış bir bakıma. Hapse girme nedeni de bir akşamüstü kendi sokaklarında başlayan bir kavganın hiç beklenmeyen bir faciaya dönüşmesi. Bu facia Haşmet’in tüm hayatını değiştiriyor. Kavgayı sona erdirmek isteyen babasının hiç olmadık yere vurulması ve bir de bunun üzerine babasının ölümüne neden olan gencin sözleri o sırada büyük bir travma geçiren gencin cinnet geçirmesine ve kendi iradesi dışında gerçekleştirdiği facia ile mahkûm olması romanın kurgusunda olay örgüsünün temelini oluşturuyor.
Bundan sonraki tüm gelişmeler Haşmet Arı’nın mahkûmiyetle tümden değişime uğrayan hayatının kişiliği üzerindeki değişimlerini beraberinde getiriyor. Hapishane hayatı bir mahkûmu iyi ve kötü çizgisinde iradî seçimde iki seçenekle baş başa bırakır. Ya kötülük yönünde ilerleyecek bir toplum düşmanı olacak ve toplumdan dışlanacak ya da iyilik yönünde ilerleyecek, değişimlerini tamamlayacak ve topluma kazandırılacak.
Haşmet Arı’nın yaşadığı bütün çatışmalar, travmalar sonrası iyilik yönünde ilerlemesi onun hayatına giren insanların dokunuşlarından kaynaklanıyor. Bu seçimde Haşmet’in duruşunda ve isteğinde de önemli bir pay olsa da payda hapishanede görev alan öğretmenlerin, rehberlerin, din görevlilerinin, idarecilerin mahkûmlara el vermeleri, hayatlarına dokunmalarından da kaynaklanıyor. Aslında roman yazarı bir mahkûmun hapishanede geçirdiği zaman diliminde üzerinde uygulanan rehabilitasyon aşamasının bilinen aşamaları dışında bir bakış kazanmasını da hedefliyor. Bunu roman kahramanı üzerinden veriyor.
Sefiller’den hatırlayalım kahramanımız Jean Valjean’ın iyi bir insana dönüşümünde, yüreğindeki vicdan duygusunun oluşumunda ona “insan” olduğunu hatırlatan ve ona “insan” olarak değer veren bir rahibin yaklaşımı, şefkat dolu dokunuşunun önemli bir payı vardır. Yine Stephen King romanı Esaretin Bedeli’nde (aynı zamanda filme de uyarlanmıştır.) kahramanımız Andy Dufresne’e hiçbir el dokunmazken o hapishanede yaşadığı travmalara rağmen kendi iç sessizliğinde bir kaçışı ve kurtuluşu yaşar. Levent Preveze burada Sefiller romanındaki dokunuştan yanadır. Sevgi, vicdan, inanç, umut, adalet, merhamet vb. Peki bir mahkûm hapishanede yaşadığı onca haksızlığa ve travmaya karşı nasıl ayakta kalacak ve olumlu anlamda bir değişim yaşayacaktır?
Bunu yine Haşmet Arı’nın cezaevi yaşamından kesitler altında görüyoruz. Haşmet Arı cezaevinden dışarıya adımını attığı andan itibaren içinde verdiği değişim mücadelesini içinde yaşattığı anılardan yola çıkarak veriyor. Yirmi yedi sene boyunca haksızlığa gelemeyen yapısıyla her daim isyan eden ve olaylara karışan karakterimiz Türkiye’nin hemen her yerindeki cezaevlerini sürgün olarak dolaşıyor. Her gittiği yerde yaşadıkları onun değişiminde ve dönüşümünde izler bırakıyor. İlk yıllarda gençliğin verdiği cehalet ve tecrübesizlikle çok hatalı davransa da zamanla olgunlaşıyor. Ona açılan elleri geri çevirmiyor. Ona açılan pencereden bakmasını biliyor.
Önce bir bahçe çalışmasına katılıyor, bir bitkinin, fidanın gelişiminde insanla tamamlanan bir bakış kazanıyor. Topraktan, bitkiden yola çıkarak aslında emekli bir Ziraat Mühendisi olan eğitmen Haluk Hoca’nın dokunuşları Haşmet’in yumuşamasına, kabuklarını kırmasına vesile oluyor: “Mermerin şekil alması için kayanın kırılması, yontulması gerektiği gibi insanın da gelişmesi, dönüşmesi ve olgunlaşması için bazı yanlarının budanması ve törpülenmesi gerekiyor. Eski ve gereksiz şeylerden kurtulup yenilere yer açmak gerekiyor.”Haluk Hoca’nın bu sözlerinde yatan “yenilere yer açma” düşüncesi Haşmet’in hayatında yeniliklere ve değişimlere yer açmak için umutlanmasına vesile oluyor.
Yazarımız bir mahkûm üzerinden vermek istediği mesajları kişiler ve sözler ve hedef kişinin değişimiyle başarılı bir şekilde tamamlamış. Yazar aynı zamanda iki binli yıllar öncesi cezaevi şartları ile iki binli yıllar sonrası cezaevi şartlarındaki değişimi bir mahkûmun üzerinden vererek yapılan değişimlerin çok daha olumlu ve umut verici gelişimlere hayat verdiğini de gösteriyor. Haşmet Arı’nın hayatına giren insanlar sadece görevliler değil kader birliği yaptığı mahkûmlar da var. Haşmet’in karakterinde var olan adalet duygusu ve mertliği onun ezilene verdiği destek ve koruma onun sevilip sayılmasına vesile oluyor. Dönüşümün sonunda Haşmet Arı, gerçekten arınmış oldukça temiz, duru ve de halisane iyi bir insan olarak karşımıza çıkıyor.
Haşmet cezaevindeyken okumaya başlıyor. Durmadan okuyup kendini eğitmeye ve değişmeye çalışıyor. Esaretin Bedeli romanında da, Alcatraz Kuşçusu’nda da ve cezaevini konu alan önemli eserlerde de kitapların mahkûmların aydınlanmasında önemli aşama olduğunu görüyoruz. Haşmet sadece okumakla, sorgulamakla kalmaz, eğitimlere, kurslara katılır. Kendisinde yeni yetenekler geliştirmek ister. Bu da cezaevinden çıkışında yeni hayatına uyum sürecinde ona büyük destek olacaktır. Haşmet’in ruhsal gelişiminde inancın da önemli bir yeri vardır. Bir cezaevi vaizinin ona söylediği  “Senin başına gelen iyilik Allah’tan, kötülük ise kendindendir.” mealindeki ayetler Haşmet’in hayatına rehberlik eder.
Yazarımız bir mahkûmun değişimi ve cezaevinden çıktıktan sonra topluma entegre olması üzerine kurguladığı bu romanında göstermekten çok anlatmayı tercih etmiş. Bu da romanın bir tezi olduğu hissini okura veriyor. Bir de romanın kurgusallığı yaşadığı kayıp yıllardan sonra artık iyilerin kazanması gereken bir sona da bizi götürüyor. Haşmet Arı’nın cezaevi sonrası kazanmaya, evliliğe ve mutluluğa giden yaşamında bir ödüllendirme göze çarpıyor. Belki rastlantılar da var. Ama mutlu son romanın asıl hedefine ulaşmasına, bir kader kurbanı mahkûmunda aslında doğuştan mahkûm olmadığını aslında onun iyi, güvenilir bir insan olduğunu gösteriyor. Sonunda biz de mutlu oluyoruz.
Mutluluk hayallerimizin ve umutlarımızın her daim var olmasına kaynaklık ediyor bir bakıma. Bırakalım Haşmet Zeynep’e kavuşsun, bırakalım Haşmet bütün sağlık sorunlarını aşıp iyileşsin hatta bırakalım memleketin güzel insanları İdris amcalar, Sultan teyzeler düşenin elinden tutup onları kaldırsınlar, hayata tutunmalarına vesile olsunlar. “Yeni Hayat”lar tertemiz sayfalar açılmasına vesile olsun.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum