“Bir merhaba, bir günaydın çiçeğin yaprakları gibidir. Yediveren sürgünleri gibi, nezaketin zarafet yüklü duruşu gibi ruhumuza girer. Bir merhabada, bir günaydında insan aşka düşer; adı aşk olur. Aşk da insan"
İsmail ZORBA
BİR MERHABA, BİR GÜNAYDIN ARASINDA
Bir merhaba, bir günaydın arasında okulun girişinde şehir merkezindeyim. Bir yaz sabahı şehrim yine dingin, yine huzurlu. İnsanlar yarı uykulu, yarı düşünceli, yarı güler yüzlü.
Gündüzün hamam sıcağın bazı akşamların hiç esintisi olmayan uykusuzlukları yansıyor yüzlerinde. Bu yüzden olsa gerek yarım merhabalar, yarım günaydınlar.
Bu sıcak yaz sabahında, yine de bu dinginlikte niye her bir insanın yüzünde bir tamamlanmamışlık arıyorum, kendimi anlamakta güçlük çekiyorum.
Oysa şehrin merkezi adım adım çiçeklenmiş, yeşile bürünmüş ağaçlarla dolu. Kuş cıvıltıları ruha dolmakta. Şehrin içinde tabiat, bünyesindeki tüm güzelliklerini sergilemekte.
Bir merhaba, bir günaydın arası bir resmigeçide tutulmuş yürüyüşe devam ediyoruz. Arada gülen gözler, cıvıl cıvıl günaydınlar, merhabalar geçiyor; kaçırmışım. Çoğunluğa bakışta, çoğunluğun ritminde, ahenginde bir sıkıntı var. İşte yakaladım pırıl pırıl bir günaydın. İncecik, zarif bir kızım. Bir minyatür güzelliğinde, onunla hasbıhal ediyorum.
O sırada aradan başka bir günaydın geçmiş, fark edememişim. Yakalandım, bir arkadaşım; “İsmail, günaydın, dedim.”, diyor. Bir günaydın, bir merhaba arası bu sefer ben kaçırmışım. Dalıp gidivermişim güzelliklere.
Öyleyse bu yarım kalmışlıklar insanın kendi tabiatı gereği. Bir yerde yakalarken bir güzelliği, diğerinde bir günaydını kaçırıp yakalanıyorsun. Ama hepsi bir merhaba, bir günaydın arası.
Bütün yarım bırakılmış uykular, güler yüzler, düşünceler, hayaller arasında hayat tamamlanıyor. İnsan insanla, insan tabiatla tamamlanıyor. Hayat bir günaydın, bir merhaba arası bir yaz sabahı yol alıyor.
Bir günaydın, bir merhaba arası bir şeyleri yakalamak, bir şeyleri kaçırmamak adına ilk adımı atıyorum. Tam hanın önünde havaya, toprağa, çiçeklere, ağaçlara, kuşlara ve de tüm insanlara “Günaydın!.” diyorum. İyi ki varsınız hayatımdasınız, günü eksiltmiyorsunuz penceremden.
Ekrandaki yarım kalmışlıklar sona eriyor birden. Her şey bir günaydın sonrası cıvıl cıvıl, umut dolu. Herkes ne kadar da canlı, güler yüzlü, aydınlık!. Sen nasıl başlıyorsan ilk merhabana; bak, işte hayat da sana öyle dönüyor.
Seninle aydınlanıyor yürekler, gülüyor gözler, umutlanıyor tüm düşünceler.. Her günaydının, her merhabanın bir farklılığı, bir farkındalığı var.
Bakın, kuş cıvıltıları harika bir melodiye dönüşüyor, tabiatın güzellikleri, renkleri coşuyor. An’a dokunuyor yüreğin, an’a şahitlik ediyor içten bir günaydın!.
Onca keşmekeş, onca ayrıntı, onca boğulmuşluk, onca tıkanmışlık arasında yol alamazken birden bir günaydın, bir merhabayla her şey değişiyor. Hayat ritmini buluyor. Her şey sevmekle başlıyor. Her şey hayata içini açmakla başlıyor.
Kusura bakma arkadaşım, bak kaçırdığım bir günaydınla seni de etkilemişim. Ama sen, iyi ki varsın. Bana tüm kaçırdığım günaydınları, merhabaları hatırlattın. Sen hatırlatmaya devam et ki uyanayım.
Bir merhabaya, bir günaydına önce kendi içimizde başlayalım. Neden kaçıyoruz ki bir merhabadan, bir günaydından.
Bir günaydının, bir merhabanın müjdelediği güzelliklere dönelim. Özünden bize yansıttıklarına.
Söz; değil mi neticede. Bir merhabayla, bir günaydınla başlayan sözler! Sözler aynamız, sözler parolamız, sözler duruşumuz, sözler insanı şifreleyen tüm kodları çözen anahtar.
Bir merhaba, bir günaydın çiçeğin yaprakları gibidir. Yediveren sürgünleri gibi, nezaketin zarafet yüklü duruşu gibi ruhumuza girer. Bir merhabada, bir günaydında insan aşka düşer; adı aşk olur. Aşk da insan!
Bir merhaba, bir günaydın insana hürmettir. Bir günaydının, bir merhabanın saygınlıktan geçer yolu. Geçmezse adı aşk olmaz. O zaman her günaydına, her merhabaya bir "Aşk olsun!" diyelim o zaman.
FACEBOOK YORUMLAR