"Take care of yourself". Batılı filmler kaynaklı, dilimiz, kültürümüz üzerine hassasiyeti veya bilgisi olmayanların ya da umursamayanların marifetiyle dilimize giren; birisiyle vedalaşırken kullanılan çeviri bir söz; "kendine iyi bak". Bire bir çevirirseniz "kendini bakıma al" demek. Uzak olmayan bir zamanda dilimize girmiş bu ifadenin İngilizcedeki kullanılış şekli ise, ilk cümle. Türkçede yerleşik böyle bir söz yok aslında. Yeni yerleşik, moda bir ifade, tutar mı? Tuttu gibi. Zaman gösterecek. Medya ve dizilerin marifeti.
Kendini düşün, hasta olma, yemene içmene, sağlığına dikkat et. Bunları bir anne evlâdına tembih olarak söyleyebilir. Veya bizim, hekim olarak düşkün, zayıf bir hastamıza tavsiye olarak söyleme hakkımız vardır, bu sözleri. Ama bir arkadaşın sağlıklı birine vedalaşırken bunu söylemesi, anne veya hekim sorumluluğuna varan, biraz da haddi aşan, zorlama bir ifade değil mi?
Batı kültüründe, özellikle Anglosakson, Angloamerikan kültüründe, "bencillik" fazilet, erdem olarak kabul edilir. Evli bir Alman ailede, eşlerden birinin diğerine, "bu vazoyu veya şu eşyayı bana sat" demesi normaldir. Hatta zengin bir anne babanın 14-15 yaşındaki bir kız veya erkek öz çocuklarına, "artık sen de para kazanmaya başlamalısın bizimle kalacaksan, eve katkıda bulunman gerekiyor" dediklerini bilmek, bir Türk aile için çok şaşırtıcıdır ilk duyduklarında. Alman usulü sözünü biz de kullanırız bazen. Herkes kendi yediği içtiğini ödesin, masrafı paylaşalım anlamında.
Uzun yıllar önce bizim üniversitede öğretim üyesi yetiştirilmek üzere asistan olarak mesleğe başlamış bir sosyoloji doçentini ameliyat ettim birkaç gün önce katarakttan. (Katarakt kelimesi, Latince. Anlamı şelâle/çağlayan. Türkçede Beyazsu/ Aksu hastalığı)
Esasında eşimin eski mesai arkadaşlarından. Son kontrolü için birkaç gün şehrimizde konuk. Sonra gidecek. Sosyal psikoloji alanında çalışıyor. Arzusu üzerine uzun zamandır gitmediğimiz, Manisa merkez Aynı Ali'deki meşhur kahvehanede buluştuk dün akşam eşimle birlikte.
Söz sözü açtı. Hatıralar, bildiğimiz, bilmediğimiz konular vs. Onun yasal hakkı olduğu halde, o zamanın kendini Tanrı gibi sananların -yeryüzü ilâhlığı- keyfi uygulamaları ile 11 (onbir) yıl yüksek lisansa başlatılmadığını, bugün makul bilinen insanların geçmişte, güçle ortak iken nasıl kibirli davrandıklarını, bu nedenle başka üniversiteye gittiğini anlattı. Karakter meselesi dedik kapattık mevzuyu.
Olgun, biraz fazla konuşsa da aklı selim, değerlerimizi bilen ve saygılı, çalışkan bir insan. Halen çalıştığı üniversitede, dersi canlı tutmak için yaptıklarını paylaştı. Dersten memnun öğrenciler hocaya veda ederlerken, "kendinize iyi bakın" dediklerinde; bir dakika deyip, onlara "başkasına iyi bakın" diyorum, dedi.
Bana çok hoş gelen bu sözden, hikâye, roman bile çıkar, dedim kendi kendime. Ama ben yazar değilim. Düşüncelerimi, deneme sohbet tarzında bazen yazıyorum sadece.
Paylaşmak güzel. Sevgi ve samimiyet çok güzel.
SAMİMİYET
Çöp evde bulunan çocuğun perişan ve acıklı hali, onu gören veya hakkındaki yazıları okuyan her insan evlâdını silkeledi. Çok ciddi bir dram. Nedenleri var tabii ki.
Ancak, etkilenişlerimiz işe yarıyor mu, ne kadar sürüyor acaba bu etkilenme? Bizi olumlu ve yapıcı anlamda dönüştürebiliyor mu veya gayretimizi kamçılıyor mu, bu ve benzeri hadiseler? Hukukta ve dini inanışlarda samimiyet, iyi niyet, -dini literatürde "ihlas"- ödül veya cezanın miktarı üzerinde etkili bir katsayı oluşturur malûm.
Sözü şuraya getireceğim. Kesilen ağaçlar veya orman yangınlarındaki hassasiyetimizin, neden ev, okul vs önüne belediyelerce dikilmiş bebek gibi körpe, birkaç yıl korunması gereken ağaçları kapsamıyor. Sulamamak ve kurumalarına sebep olmak ne büyük vebal. Okullar yaz tatiline giriyor, fakat ilgisizlikten okul bahçesine veya önüne -bazen törenle- dikilen ağaçlar/fidanlar, en sıcak aylarda -temmuz, ağustos- kuruyor veya iflah olmayacak şekilde çelimsiz hale düşüyorlar. Okul veya kurum müdürleri, yardımcıları, hizmetlileri ya da esnaf, bu ağaçların etrafında oturan "komşuları" bir planlama yapsalar, bu canlar yaşayacak.
Sokak köpeklerine gösterilen ilginin onda birini, kaldırım, kurum bahçesi gibi yerlere yeni dikilen bu fidanlara göstersek, çevremiz daha yeşil, daha temiz olur muhakkak.
Her gün görüp, çaresizlikten içimin acıdığı kurumakta olan fidanlara bir şey yapamamanın, sesimi duyuramamanın, duyanların da istikrar göstermedikleri bu tablo karşısında bir de buradan sesleneyim dedim, vicdan ehline.
Kurumuşluk, kurumakta olan içimiz mi, vicdanlarımız mı, insanlığımız mı yoksa. Öyleyse eyvah. Ama ben bu toplumda güzel insanların çoğunlukta olduğu fikri ve inancını hep korudum, koruyorum. Sadece bir gayret, bir silkiniş, biraz ilgi…
Not: Yazı ilk olarak 07 Ağustos 2022 tarihinde Gazete Gördes'te yayınlanmıştır.
FACEBOOK YORUMLAR