İsmail ZORBA

İsmail ZORBA

[email protected]

ALDANIŞLARIMIZ, ARAYIŞLARIMIZ

26 Ağustos 2024 - 12:19

 

ALDANIŞLARIMIZ, ARAYIŞLARIMIZ
 

İsmail ZORBA
([email protected])

İnsanız, yaşımız kaç olursa olsun yenileniriz. İnsanın halinde, edasında yenileniriz. Kimi vakit insan eliyle güzellikler serilir yolumuza tazeleniriz. Kimi vakit yine insan eliyle yıkılır tüm hasletlerimiz yine tazeleniriz. Çünkü insanla tamamlanır hikâyemiz.

İnsanlar bazen hayat, beni o kadar yorar ki beni Diogenes gibi kendi kabuğuma çekilip sadece tefekkür içerisinde yaşamak isterim. Sadece tefekkürle geçireceğim anlarda yaşamak! Bütün kaygılardan, dertlerden azade kendi uzletinde bir huzur içerisinde yaşamak! İnsanın kendisiyle başka ne zoru olur ki. Oysa bu da hayal içre kalan arayışlarımızdan bir dem! Diogenes’deki irade ortada. Bizde o karara varacak ve verdiği kararla yoluna devam edecek irade nerede? Arayışlarımızın bir sonu var mı ki?

Arayışlarımızın bir sonu elbet var. Var! Yolumuzun vardığı menzil belli. Bunu idrak edecek olgunluğa erdiğimizde arayışlarımız da nihayet bulacak. Sabır elbisesini giymeden hiçbir yere varılamaz. Hamken olgunlaşamayız. İnsan yaş aldıkça kemale erer. Hamken pişmeye durur, yanmaya talip olur. Ama bu kararı kendi başına alıp o yola nasıl çıkacak? Dem bu demdir. İnsana bu yolu yine insan açacak.

Benim de yolumu insanlar açtı. İnsanlara aldanarak düştüm yollara. Aldanışım kanmaya durdu. Hazırdım kana kana inanmaya. Kana kana doymaya. Sözler yolumu açtı. Sözler rehberlik etti. Her sözde bir mana kapısından geçtim. Her sözde bir cümlem tamamlandı. İnsanlar, sözden köprülerle yollarımı açtılar. Kimi zaman yollar güllere gark oldu, kimi zaman dikenlere.

Ve bir an! İşte an kandım. Kandım ve aldandım. Bir söz üzere aldandım. Sözlerden gözlere yolculuğum o an başladı. Hikâyesinden çok kıssası ortada:

Sözlerinle güzellikler yarattın kalbimde. Gönlüm ışıdı. Kışa durmuşken ruhumda bahar çiçekleri açtı. Aldanış!. Kış zemherisinde ortaya çıkan ilk gün ışığına aldanış!. Sözleri o kadar güzeldi ki söyleyenin gözlerine bakmayı hiç akıl edemedi talip. Oysa gözlerine baksaydı bademler gibi boyun eğmeyecekti aldanışa. Sözlerden gözlere kurulan köprüler çabuk yıkıldı. Önce gözler söylemeliydi güzellikleri. O zaman bahara dururdu tüm güzellikler.”

İfadelerime kanıp ifadelerimi duygusal bir aldanışa istinaden yazdığımı düşünmeyin. Şiirin, öykünün ve edebiyatın tümüyle kuşattığı dünyamda en düşünsel yaklaşımlarımı bile duygunun gözünden geçirmeden ifade etmekte zorlanıyorum. Gelelim sözlerden gözlere. Hayatıma giren insanları tanımakta ilk adımım karşımdakinin gözlerine bakmaktır. Gözlerinin içine bakarak konuştuğumda, karşımdaki insanla doğrudan iletişime girebiliyorum.

Mesleğimin getirdiği güzelliklerden biri en körpe zamanlarında insanlarla bir arada olmam. Daha hayatlarının başlangıcındaki insanlarla bir yıllarca bir arada olmanın getirdiği güzel deneyimler bunlar. Sizden gözünü kaçırsa her daim aydınlık, her daim hisli, her daim genç bakışlar bunlar. Ağızlarından ara sıra ya da sık sık çıkan yanlış bilgiler bile masum. Aldanışın tazeliğinde. Gözler her daim kaçışta. Her daim yakalanmaya mahkûm.

Oysa olgunluk, yaşına bedenen yaklaşanların bakışlarıydı. İşte o zaman ne kadar tecrübeli olursan ol bir tuzağa düşme olasılığın yüksek. Bazen gözlere bakma fırsatı bulmadan güzel sözlerinin büyüsüne kapıldığın insanların etki alanına giriveriyorsunuz. Ama zamanla farklı yerlerde karşılaştığınızda o güzel sözleri söyleyen insanı, söylediği o sözlerin dışında farklı bir yerde görüyorsunuz. O zaman Mevlana’nın sözü akla geliyor; bir söze bak bir de söyleyene… Ve gözler o zaman sinyal vermeye başlıyor. O insan aslında hiçbir zaman gözlerinize bakmıyor, bakamıyor. Hep kaçışta, siz ise aldanışın uyanışındasınızdır.

Demek ki insan suretiyle karşımızdadır. Kendi benliğinin girdaplarında kendini bulamadan kaçışlarıyla kendini kurtarma yollarını keşfetmiş bir kere. Hep farklı yüzlerdedir. Aynaya bakmadan eze çiğneye yürüyor kendi yolunda. Ama yanındaki kalabalıklar nereye kadar yalnızlığa mahkûmiyetini önleyebilecek? Evet, bir gün yalnız kalacak. Sözlerden gözlere giden yolda gönüllere dokunan insan aldanışı keşfedecek. Kutadgu Bilig’de söylendiği insana dair en büyük güzelliğe hiçbir zaman sahip olamayacak:“İnsanın süsü yüzdür, yüzün süsü göz.” Sözlerden gözlere aldanışımız gözlerden sözlere yolculuğumuzda nihayet bulacak.

Bir aldanış hikâyemizden çıkan kıssamız da mekâna dair. Evet, insanların gerçek yüzlerine ulaştığımız, gözlerinden sözlerine baktığımızda yaşadığımız uyanışın hikâyesi. İnsanlar gerçek yüzlerini bir makama geldiğinde, bir meşk masasında ya da birden maddi bir güce sahip olduğunda gösterirler. İçindeki ya da mayasındaki gerçeği gösterme aldanışını yaşar. Bir anda bütün foya ortaya çıkar. Öyle güzel sözlerle ava çıkmıştır ki anlık gelgitleriyle avcıyken ava dönüşür. Bütün maskeler düşer. Sözler artık değerini yitirir. Çünkü sözlerin hakikati söyleyenin hakikati ile doğrudan ilişkilidir.

Yine Mevlana’nın işaret ettiği gibi: “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Gücü elinde bulunduran insan, liyakaten o gücü nasıl kullandığıyla gösterir aslını. Korku değil sevgiyle kurar bağlarını. Gözlerden sözlere gönüllerde yer edinir. Sözlerden gözlere ise aldanışlara.. Gelelim hikâyemizden çıkan kıssaya.

Gözlerinde yitip gitti tüm hakikatler. Bir sözün ardı sıra gölgelendi aydınlıklar. Söz hükümsüz, vücutsuz kaldı. Her yer çıplak, ardışık çizgilere ilintilendi. Sözler sektirdi son bir çabayla. Uyanışın çığlığında her şey yer değiştirdi. Gözlerin feri gitti. Kapandı göz kapakları. Bakışlar ise artık hep kaçışta. Yakıcı bir soğukluk girdi aramıza. Ve boşluklar. Boşlukların ardında hep yarım bırakılmış hikâyeler..”

Reklam

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum