Hakkı Suat YILMAZER

Hakkı Suat YILMAZER

[email protected]

BÖLÜM – 5:    GÖLGE ALTINDA SAVAŞ

10 Ekim 2020 - 18:28 - Güncelleme: 11 Ekim 2020 - 09:00

                                           BÖLÜM – 5:    GÖLGE ALTINDA SAVAŞ
 
            Birkaç gündür evinden dışarı çıkmadan, yaralarının iyileşmesini bekledi. Düşünecek çok zamanı olmuştu. Yaşanan tüm gelişmeleri baştan sona sözlü tekrar ediyor, tahta üzerinde isim ve şekiller çizerek irdeliyordu. Ahtapot, Matruşka ve Kaynakçılar çetesinin yaptıkları tüm hamleleri eni boyu çözümlemeye çalışıyordu. Bazen de aklındakileri Vedat ile paylaşıyor ve birlikte fikir yürütüyorlardı. Vedat, her gün mutlaka eve uğruyor, birkaç saat sohbet edip evden ayrılıyordu. Birlikte saatler geçirmiş olmalarına rağmen Vedat ve Bay X hakkında çok az şey biliyordu. Konuşmanın gidişatına göre lafı oraya çekmeye çalışan Tufan, her defasında Vedat’ın akıllıca cevaplarıyla karşılaşıyor ve onun ne kadar ketum birisi olduğunu daha iyi anlıyordu. Çareyi eskileri araştırmakta buldu. İnternet üzerinden Bay X’i araştırdı. Hakkında çıkan haberlerin en detaylısı “ölüm” haberleriydi. Kim olduğuna, neler yaptığına dair bir tek kaynak bile bulamamış olmanın şaşkınlığı içerisindeydi. Ölüm haberlerinde, ülke ve ülke dışı tanınırlığı olan, birçok yasadışı işe adı karışmış, yeraltı camiası içerisinde korku salmış ve çok genç yaşta hayatını kaybetmiş olduğu yazılıyorken, nasıl olurdu da yaşadığı süre içerisinde hiçbir haber kaynağı bulunmazdı. Aklına türlü şeyler geliyordu. Bir şekilde Bay X’e ulaşacak bilgiyi edinmesi gerekiyordu. İsmini hayal meyal hatırlıyordu. Bu durumun üzerinden gitmek istedi. Bu ismi çocukluk zamanında duyduğundan emin oldu. Hafızasını yoklamaya başladığında, her gece kâbus gibi tekrar tekrar gördüğü o kara günü hatırladı. Yeni yeni zonklaması geçen başına kramp girdi. Nefesinin kesildiğini hissetti. Başını yukarı kaldırıp derin nefesler alırken, eliyle de göğsüne vuruyordu. Birkaç saniye sonra oturduğu yerden hızla kalkıp pencere kenarına gitti. Açık olan pencereden dışarı doğru sarkıp ciğerini oksijenle doldurmaya çalıştı. Çok geçmeden nefesi düzene girdi. Dışarıyı süzdü. Uzun zamandır başını bile dışarı çıkarmıyordu. Tekrar içeri girip salonun ortasında ileri geri gitmeye başladı.
            Evlerine yapılan baskından sonra birkaç gün babasının arkadaşında kalmışlardı. Sonrasında babası onu yetiştirme yurdunun müdürü olan bir başka arkadaşına emanet etmişti. Bir sene boyunca rutin şeyler yaşamıştı yurtta. Bir senenin sonunda oyun adı altında bir şeyler öğretilmeye başlanmıştı. Türkçeleri geliştirilip yeni bir dil de öğrenmeye başlamışlardı. Satranç ve dönemin şartları doğrultusunda çeşitli stratejik oyunlar üzerinden, alternatifli düşünme öğretilmişti. Her gün düzenli kitap okuyorlar ve yine her gün farklı türlerde şeyler yazıyorlardı. Bir gün deneme, bir gün makale, bir gün hikâye, bir gün roman… Yaptıkları tüm faaliyetlerin bir kategorisi vardı. Sıra eğlence kategorisine gelince, film seyrediyorlar yahut dışarı çıkıyorlardı. Yurt dışına çıkışın yasak olduğunu taviz vermeden en sert biçimde uyguladıklarından, dışarı çıkma kararı alan Müdür, bu kararı açıkladığında şaşkınlıkla karşılamış ve tedirgin olmuşlardı. Her şeyin yolunda gittiğini gören Müdür, dışarı çıkmalarının yasak olduğunu, sokakta kimsenin onları görmemesi, görseler bile tanınmamaları gerektiğini tembihliyor ve minibüslerine binip, gece yarısı operasyona giden ekip gibi dışarı çıkıyorlardı. Hâlbuki kimse onları takip etmiyor, görseler bile sorun olmuyordu. Yurt dışına çıktıkları için her çocuğun sorumluluğu Müdürde oluyordu, bundan başka bir yasal sorumluluğu yoktu. Ama verdikleri eğitim gereği durum öyleymiş gibi davranıyordu.
            Eskileri hatırlarken yerinde duramıyor, ellerini ovuşturuyor, gözleri anlamsızca sürekli hareket ediyordu. Geçmişin o zorlu yollarını hatırlaması Tufan’ı biraz sarsmıştı. Mutfağa gidip buzdolabından soğuk su sürahisini çıkarıp tepesine dikti. Dişleri sızladı, boğazı zonkladı. Aklındakilerin tamamen uçup gitmesini bekledi ama düşünmeye devam ediyordu. Adeta bir çığ tanesiydi.
            Evin içinde anlamsızca yürürken, babasından haber alamadığı o yılları tekrar yüreğinde hissetti. Annesinin gözlerinin önünde katledilmesinden sonra babası onu sanki terk etmiş gibiydi. Yıllarca bu durumu öyle bildi.
            Yıllar sonra bir gün, çöküntü yaşamış, neden yurtta olduğunu ve neden bunca şeyi yaptığını sorgulamış, dünyada tek başına kaldığını düşünmüş ve yurdun bir köşesine sinmişti. Saatlerce ortalıkta görünmemiş, sonraları müdür onu bulmuştu. Gece dokuz buçukta yatmalarını istediği çocuklardan birinin kurallara uymayıp dışarıda durduğunu görünce öfkelenmişti. Lakin durum yanına geldiğinde anlaşılmıştı. Tufan’ın gözleri nemliydi ve kalbindeki hisler gözünde beliriyordu. Babasının kendisine emanet ettiği çocuğun bu durumda olması müdürü çok üzmüştü. Yanına oturmuş ve dertleşmeye başlamışlardı. Bir saat boyunca dinlediği Tufan’a, kendisini takip etmesini söylemiş ve sessizce odasına gitmişlerdi. Masasının kilitli çekmecesinden bir kâğıt parçası çıkarmıştı. Babasının, Tufan’a gönderdiği mektuptu bu. Bu mektupta yazılanları hiç unutmamıştı. Hayata tutunması o gece başlamıştı. Babası yaşıyordu ve bir gün mutlaka döneceği yazıyordu. O gece sevinçten uyuyamamıştı.
            Evin içerisinde yürüyen büyük Tufan’ın yüzü gülümsemeye başladı. Bugün hala babasının o mektubunun etkisini hissediyordu. Az sonra bugüne döndü. Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen babası dönmemişti. Ama iki sefer kendisinden haber almıştı. Odasındaki masasının üzerinde dağınık duran kâğıtları toparlarken, geçmişe yine gitti. Yurt müdürünün, odasına götürdüğü ve çekmecesinden mektubu çıkardığı an gözünde tekrar canlandı. Kâğıtların üzerinde yazılanları okumuştu.
            Buldu…

           Yurt müdürünün çekmecesindeki mektuplardan birisinin üzerinde büyük harflerle Bay X yazıyordu. Ve bir şey daha hatırladı. Seneler önce, "Bay X öldü" diye duyurulduktan kısa bir süre sonra "Kim O? Bilinmezin Kapısını Aralamak" diye bir roman okumuştu. Roman, Bay X hakkında çarpıcı bilgiler veriyordu. "
            O kâğıtta yazan Bay X yazısını gördükten birkaç ay sonra, Müdürün gözetiminde oynadıkları bir taktik oyununda kendilerine isim uydurmalarını istemiş, arkadaşları Kartal, Atmaca, Kurt derken o da X demişti. Bunun üzerine Müdür: “Ne dedin sen?” diye gözlerini açmış, kaşları çatık vaziyette kendisine bakmıştı. Yanlış bir şey söylemediğinden emin olduğu için bulduğu ismi tekrarlamıştı. Müdür, sakin görünmeye çalışıp: “Nereden çıktı şimdi bu X filan? Arkadaşların gibi isimler bulamadın mı?” diye sorduğunda “farklı bir isim olsun istedim” şeklinde karşılık vermişti. Bunun üzerine müdür: “Allah’ın işine bak!” diye monolog yapmış sonra da “Peki, oyuna devam edelim.” Demişti. Çok iyi hatırlıyordu, Müdürün o gün verdiği tepki ve mektuptaki yazılı isimden sonra Bay X ismine karşı her zaman açık olmuştu. Güncel gelişmelerden de haberleri olmasını isteyen Müdür, ara ara gazeteler getiriyor yahut radyo açıyordu. Bay X denilen kişinin yasadışı işler yaptığını o günlerde anlamış ve sonra ilgisini çekmemişti. Çünkü kendisi diğer arkadaşları gibi yasa dostu olarak yetiştirilmişti. Bugün dahi polisle işbirliği yaparak yeraltı dünyasını deşifre etmeye çalışıyordu.
            Tam o sırada kapının sesini duydu. Belirli aralıklarla tıklatılıyordu. Tanıdı, bu Vedat idi. Hızla gidip kapıyı açtığında yanılmadığını anladı. Vedat, gülümseyerek müsaade varsa içeri girmek istedi. Tufan, günlerdir aynı sahneyi yaşadıkları için el yordamıyla içeri buyur edip mutfağa yöneldi. Vedat, hiçbir şey demeden evin içinde dolaşmaya başladı. Çayı ocağa koyup salona dönen Tufan, Vedat’a seslendi:
            “Bitmedi mi? Ne zaman dışarı çıkabilirim?”
            Vedat, terbiyesizce tavırlar sergilemeden içeri odadan yavaşça gelip Tufan’ın karşısındaki koltuğa oturdu.
            “Biraz daha var. Üç çetenin ve işbirlikçilerinin tepesine emniyet bir bir çöküyor. Bir ay içerisinde çoğu hâkim karşısına çıkar.”
            “Bir ay daha izinli olamam. İş yerindekiler huzursuz. Amirimiz üstü kapalı uyarıda bulunuyor. Arkadaşlar merak içerisinde. Evime gelmelerine bile karşı çıktık. Biliyorsun, böyle anlar her zaman şüphe uyandırır. Bir kez şüphe uyanırsa, çorap sökülmeye başlar.”
            “Biliyorum. Bu yüzden sana haber vermeye geldim.”
            Tufan, oturduğu yerden doğruldu. Önemli bir gelişme olduğu Vedat’ın her halinden belliydi.
            “Ne oldu?”
            “İş yerinden istifa ettikten sonra seni yurt dışına ağabeylerin yanına götürüyorum.” Dedi Vedat bir çırpıda. Tufan, söylenenleri ve arka planındaki bilgiyi düşündü.
            “İstifa edersem çok dikkat çeker. Yıllarca bana verilen görevleri kusursuz yapabilmek için böyle bir kurumda sıradan vatandaş profili oluşturdum. Bir çırpıda bunu silip atmam ne derece doğru olacak, düşünmeden danışmadan olmaz! Birkaç gün süre vermen lazım.”
            “Birkaç gün vaktin var. Fakat bu vaktini kesin olan talimatı değiştirmek için harcamamanı öneririm. Ağabeyler seni bekliyorken…”
            Tufan’ın aklı o an dank etti. Vurgulanan yer istifası değil, yanlarına gideceği ağabeylerdi.
            “Ağabeyler kim Vedat? Buradaki mevzular kapanmadan nereye gidiyorum!” diye sordu. Vedat gülümsedi. Gömleğini yırtmasına az kalan kaslı kollarını dizlerinin üzerine dayayıp öne doğru eğildi. Tufan’ın gözlerine yanaşmak istediği belliydi.
            “Buradaki mevzular seni ilgilendirmiyor Tufan. Bunu sen de ben de iyi biliyoruz. Küçük mevzularla boğuşmanın gereği kalmadı. Zamanı geldi ve artık ait olduğun yere döneceksin!” dediğinde Tufan’ın etkilendiğini fark etti.
            “Sorumu tekrar etmeme gerek var mı Vedat?” diye sordu. Öğrenmek istediği şey bahsettiği ağabeyleri kimdi. Ağzından duymak istiyordu.
            Vedat, oturduğu yerden kalktı ağır adımlarla Tufan’a yaklaştı. Ayakta olduğundan Tufan’a eğilerek bakıyordu. Tufan ise kartal bakışlarını yukarı dikmişti. Bir cevap bekliyordu ve cevabı geciktirmeden aldı.
            “BAY X ve ARSLAN AĞABEYLER!”
            Tufan, gözleri dondu kaldı. Nefesi derinleşti. Karşısında gözlerini kendisinden ayırmayan Vedat’a bakarken, göğüs kafesi doldu ve duyulacak şekilde nefes alıp vermeye başladı. Donmuş kalmış gözlerini çekip yere dikti sonra salonun içinde belli belirsiz dolaştırdı. Gözlerinin nemlenmesine ise yapacağı hiçbir şey yoktu. Bir anda kaşları çatıldı. Aniden Vedat’a döndü. Ayağa kalkıp aynı hizaya geldi. Hiçbir şey demeden çatık kaşla Vedat’ın gözlerine baktı. Vedat, daha başka bir şey beklerken, Tufan’ın sesi titreyerek:
            “Gerçekten mi Vedat?” dediği anda yüreği kabardı. Yıllardır görmediği, yaşadığını sadece tarihsiz mektuplardan bildiği babasıyla kavuşacak olması Tufan’ı yaşı ve yaptığı şeyler ne olursa olsun küçük bir çocuk haline getirmişti. Gözlerindeki o masumiyeti ilk defa gören Vedat, boğazını temizleyerek:
            “Kavuşma günü geldi çattı Tufan. İki gün sonra yola çıkarız. Hazırlıklarını yap!” deyip omzuna elini koydu ve hafifçe sarstı. Tufan, iyiden iyiye ıslanmış gözlerini boşluğa kaçırmıştı. Vedat, omzuna koyduğu destek elini çekmeden:
            “Seninle birlikte çok şeyler yapacağız, kardeşim!” dedi. İlk defa Vedat’tan böyle bir hitap duyan Tufan şaşırdı, gözlerini ona çevirdi. Tebessüm etti. Daha sonra Vedat, sessizce apartman dışında görev yerine döndü. Tufan ise oturduğu yere yığılıp kaldığı yerden ancak yarım saat sonra kalkabilmiş, istifa dilekçesini yazmış ve yolculuk için hazırlıklarına başlamıştı. Mutluluktan, yüzündeki gülümsemesi bir an olsun eksilmiyordu ki aklına bir soru takıldı. Hareketleri yavaşladı, elindeki kâğıtları masanın üzerine belirsizce bıraktı ve düşünmeye başladı. Tebessüm kaybolurken yerini donuk bir ifade aldı.
Babasının, Bay X denen adamla bağlantısı ne olabilirdi?
Vedat ile birlikte orada ne yapacaktı?
Yıllarca aldığı eğitimle yasa savunucusu, adalet destekçisi olmuşken, iki günden sonra karşı tarafa mı geçecekti?
Ahmet Dulbar’a gideceğini haber vermeli miydi? Emniyetten gizli adım atması yanlış değil miydi?
 
Devamı elbet gelecektir…
“Bu böyle yarım kalmayacak…”

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum