BİR DEPREMZEDENİN SATIRLARI
17 Ağustos 1999 Gölcük Depremini Yalova’da yaşamış, anneannesine ait konutun olduğu orta hasarlı binadan çıkmış çocukluk arkadaşlarını kaybetmiş biri olarak daha önce sosyal medyada paylaşım olarak karaladığım iki gönderimi bir başlık altına toplayarak tarihe düşmek istedim.
Efendim, ben bir Tarih öğretmeniyim. Görev aldığım okulda ayrıca International Bakkalorya diploma programı uygulanıyor. Bu program kapsamında 11 ve 12. sınıflara haftada altışar saat 20. Yüzyılda Türkiye dersi veriyorum. Her eğitim yılı başında bu ders kapsamında öğrencilerime Can Dündar'ın 17 Ağustos belgeselini izletiyordum. Amatör kameralara ve dönemin haber kanalı arşivlerine dayanan sansürlenmemiş görüntüleri ile sert ama çarpıcıydı. Sonrasında üç öğrencimizle 2022 yılında Yalova'da depremzedeler ve dönemin Yalova belediye başkanıyla söyleşi yaparak bir proje hazırlamıştık. İnkılap tarihi ders kitaplarında ayrıca deprem tarihimiz kısmı olsun önerisi ile bitiyor hemen her ilde bir dijital toplumsal hafıza müzesi ve farkındalık için deprem anıtı istiyorduk. Bir bebeğin kurtarıldıktan sonra karıştırılması verisi de üç gün sonra enkazdan kurtarılan Hasan Usta'nın yaşadıkları da Belediye Başkanı Yakup Bilgin Koçal'ın senelerin süzgecinden geçen tespitleri de kıymetliydi. Bizim proje 79.7 ile reddedildi. Çalışma zayi olmasın diye makale haline getirip yeniden düzenleyerek yayınladık. (Bu çalışmayı da tarihistan.org editörleri ile paylaştım en kısa sürede yayınlayacaklar)
Öğrencilerime farkındalık kazandırma isteği tamamen 1999'u Yalova'da yaşamış olmamla kaynaklı mı bilemem ama birden çok kazanımı vardı. Çocuklar o depremden sonra doğan kuşaktı. Ne diyeyim bilemiyorum artık bu jenerasyonun da unutamayacağı bir facia var. Etkisi azaltılabilir miydi? Muhakkak. Ancak bu tür harcamalara belediyesinden siviline ve siyasi makamına hiçbir kesim dört elle sarılmaz. Zaman aleyhte işler, bellekler acıları unutmaya başlar, deprem gündem sırasında gerilemeye başlar, başka harcamalar ve konular öncelik sırasını alır. 2006'da olan deprem kurtarma konteynerlerı İstanbul'da hırsızların hedefi haline gelinde kaldırılmadı mı?
Allah kahretsin ki reaksiyoneriz. Şehit haberi tek tek gelirken ses edenimiz azdır. Bir karakol basılır binlerce yürek birden yükselir. Doğa depremi İzmir'de Van'da Elazığ'da hatırlatmadı mı? Hatırlattı. Ama şimdi yine bu facia unutulmayacak boyuta gelince akıllardan çıkmayacak... Tedbir mi? Bilmiyorum.
Gelelim sorumluluklar, hatalar, eksikler ve doğru olmayan başlıklara…
1. Zenginlik ölçütümüz gayrimenkul oldu. Sermayesi olan peynir fabrikası açabilirdi, makarna fabrikası açabilirdi, konserve fabrikası açabilirdi. Ağır sanayi de değil orta ölçekli üretime teşvik edilmeliydi. Üretim ekonomisine girmedik. LOTO KAZANIRSAN NE YAPARSIN dediğimizde ev alır kiraya veririm zihniyetini yerleştirdik
2. Yasama organımızın çıkardığı kanunlar başka uygulamalar başka oldu. Daha çok konut yapmak için belirli aralıklarla imar planlarını değiştirdik. Bağ bostan olan yerin niteliği değişmiyor ki 100 sene önce de tarlaysa 100 sene sonra da tarla. Ama beş yılda bir imar planı değiştirerek konut yaptık. Daha çok ev aldık kiraladık zenginliği böyle ölçtük.
3. Bir çok mesleğin okulu ve kriterleri varken sermaye gücünün üretime değil müteahhit olmasını izledik. A B C partileri fark etmez belediye meclis üyeleri arasında başka meslek erbabından olanların oylarıyla izinler çıktı. Veli Göçer terziydi. Eğitimin bedelini önemsemedik.
4. İmar affıyla yüzbinlerce yapıya af çıkardık. İnsanoğlunun betona olan konuta olan hevesini hayvancılığa bağcılığa tarıma dönüştüremedik. Konforun mermer merdivenler yaldızlı trabzanlarda olduğunu sandık.
5. Pragmatist davrandık. Üç katlı yapının beş, beş katlı yapının yedi kat olmasına imkan verecek şeyleri cazip bulduk.
6. Tarih derslerini Karlofça Antlaşmasının NEDEN-SONUCUNDAN İBARET GÖRDÜK. O bazı kpss öğretmenleri var ya hani tarihi akrostiş olarak formülüne ediyor, ezbere dönüşen tarihin içinde afetlerin, acıların, trajedilerin olduğunu unuttuk. İnkılap tarihine 1939 Erzincan'ı 1999 Marmara'yı koymadık.
7. Deprem tatbikatları bir siren sesiyle çök kapan eğitiminden ibaret iken simülatörler üretmedik. Yüzlerce deprem simülatör evimiz olsaydı ve her vatandaş eğitim hayatının bir kademesinde o simülatörden bir eğitim alsaydı, balkondan atlama, şoka girme, panik bu denli büyük olur muydu sorarım!
8. Çarşı kültürümüzü yok ettik. BEDESTEN KÜLTÜRÜMÜZÜ YOK ETTİK. Apartmanların girişleri dükkanlarla doldu. Birbirinin aynı dükkanlar mağazalar, kirişleri budadı kolonları kesti, çıkıp bağırmadık. KESENLERİN VİCDANI SIZLAMADI.
9. Terör sorunu gibi ekonomik kriz gibi deprem meselesini devletin bekası sorunu görmeli politikalar üretmeliydik. Birkaç demagojik tartışma dışında partilerin gündemine taşımadık.
10. Müfettişlik ve denetim mekanizmamız 12 Eylül'den bu yana kayırmacılık, torpil, iltimas kelimeleriyle inim inim inlerken particilik yaptık. Sizin iktidarınız şöyle bu parti böyle kavgasına girdik ama insan kaynağımıza acımasız bir iş disiplini ve kanunların üstünlüğü prensibini aşılayamadık.
11. Bütün bu on maddeyi atladıktan sonra geldiğimiz nokta "ihmal var mı", "geç kalındı mı?" tartışmalarına odaklandık. On ilde yüzyılın en büyük felaketini bize getirenin biz olduğunu unuttuk. Türkiye 1950'Li yıllardan beridir şehircilik planlamasında yaşadığımız her depremde gördük ki sınıfta kaldı.
Saygılarımla
Çağhan Sarı
FACEBOOK YORUMLAR