TOPRAKLARINI YAHUDİLERE SATAN FİLİSTİNLİLERİN ELLERİNE TUTUŞTURULAN YENİ KUTSAL BELGELERİ: YÜZYILIN BARIŞ PLANI / Prof. Dr. Nurullah Çetin

TOPRAKLARINI YAHUDİLERE SATAN FİLİSTİNLİLERİN ELLERİNE TUTUŞTURULAN YENİ KUTSAL BELGELERİ: YÜZYILIN BARIŞ PLANI / Prof. Dr. Nurullah Çetin
02 Şubat 2020 - 18:21 - Güncelleme: 02 Şubat 2020 - 18:25

TOPRAKLARINI YAHUDİLERE SATAN FİLİSTİNLİLERİN ELLERİNE TUTUŞTURULAN YENİ KUTSAL BELGELERİ: YÜZYILIN BARIŞ PLANI
 

Amerika ve İsrail eşkıya çete reisleri kameralar karşısına geçip sırıta sırıta Filistinliler ve dünya Müslümanlarına çok büyük bir lütufta bulunarak “size Yüzyılın Barış Planı’nı sunuyoruz” diye Filistin’e vurdukları son öldürücü darbeyi açıkladılar.

Tanzimat Döneminin bilge Türk şairi Ziya Paşa, Terkib-i Bend’inde şöyle bir beyte yer vermişti:
“Yakdı nice cânlar o nezâketle tebessüm,
Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerekdir.”
(O kibarca gülümseme nice canları yaktı, Aslanın can alması da gülerek olur.)

Kenya'nın ilk devlet başkanı Jomo Kenyatta şöyle demişti: “Misyonerler ülkemize gelmeden önce bizim topraklarımız, onlarınsa İncil'leri vardı. Gözlerinizi yumun, dua edeceğiz dediler. Biz gözlerimizi yumduk, dua ettik, Hristiyan olduk ve onları dinledik. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların ellerinde ise topraklarımız vardı."

Şimdi Filistin'de durum aynıdır. 1917'de Filistinlilerin elinde toprakları, Yahudilerin ellerinde de ise "Yüzyılın Barış Planı" kağıdı vardı. 2020 yılında ise Yahudilerin elinde topraklar, Filistinlilerin elinde ise "Yüzyılın Barış Planı" kağıdı var.

İslamcı kardeşlerimiz eskiden İsrail işgalindeki Filistin’in kurtuluşu için Cuma namazlarından sonra cami önlerinde sahiden cihada gideceklermiş gibi bir ilkokul müsameresi havasında gösteri yaparak İsrail bayrakları yakarlardı. Nümayiş filan da yaparlardı orda burda. Amerika, İsrail’in Filistin’e tamamen el koyma planını “yüzyılın barışı” diye yutturunca şimdilerde hiç sesleri çıkmıyor.

1914’te Haçlı Emperyalist Batılı eşkiya devletler, Yüce ve Kerim Osmanlı Devleti’ni parçalayıp paylaşma savaşını dünyaya “Birinci Dünya Savaşı” diye yutturup üzerimize çullandı. Filistinli Araplar dahil diğer bölge Arapları, Allah’ın “Halbuki onlara sadece tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur.” ayetinin içeriğine rağmen İslam’ın Allah’ına tapmayı bırakıp İngiltereli Lawrence denen Yahudiye Allah diye tapmaya başladılar.

“İnananlar ancak kardeştir.”(Hucurat, 49) ayeti gereğince Müslüman Türk Osmanlı kardeşleriyle birlik olup İngiliz, Fransız gâvurlarına karşı savaşmaları ve İslam yurtlarını, kutsal beldeleri gâvur işgaline sokmamaları gerekirken, tam tersini yapıp İngilizlerin yanında yer alıp onların askeri olarak Osmanlı Türklerine karşı savaştılar.

Halbuki kitapları Kur’an, bu ahmakları şöyle uyarmıştı: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli yani efendi, hami, patron edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”(Maide, 51)

Ama onlar gittiler, Yahudi Lawrence ve Hristiyan İngiltere’yi veli yani efendi edindiler. Çünkü 1916'da Mısır'daki İngiliz idarecisi Sir Henry McMahon, Osmanlı'nın Arap illerinde Araplara bağımsızlık sözü vermişti. Gâvur İngiliz, Arapları o kadar çok seviyordu ki bunların Türk sömürgesi altında yaşamasına, Türk zulmü altında inim inim inlemesine gönlü razı olmadı. Tuttu hümanistçe, insancıl duygularla, enternasyonal dünya insanlığının kardeşliği gereğince, onca asker ve silah yığarak canından çok sevdiği Araba bağımsızlık derdine düşmüştü.

Gâvurun şeytan aklıyla bağımsız olacaklarını zannederek Müslüman Türk kardeşini arkadan hançerleyen Arapların bugün geldikleri noktaya baktığımızda rezaletin nerelere ulaştığını görüyoruz. İngiliz, Fransız ve Amerikan gâvuru, kuruverdiği küçük küçük Arap devletçiklerinin başına Müslüman görünen Yahudi kabile reislerini kral yapıp oturttu. Şimdi bu aslen Yahudi, şeklen Müslüman Arap kralları “Amerika babamız, İsrail ağabeyimiz” diyerek artık gizlenip saklanacak bir şeylerinin kalmadığını ifade etmiş oluyorlar.

İngiltere’nin, 1918'de Filistin’i işgalinden bu yana kademe kademe nasıl bir aşamaya gelindiği alttaki fotoğraftan net olarak görülüyor. 14 Mayıs 1948 günü İsrail Devletini ilan ettiler. Fotoğrafa iyi bakın. Yeşil olan yer 1947 yılında Filistin toprağı ve devletidir. 1948’den itibaren nereden nereye geldiğini görüyorsunuz.

Yeşilin beyaza bürünmesi nasıl oldu biliyor musunuz? Yahudilerin Arapların topraklarını parayla satın almasıyla. Yahudiler iyice güçlendiklerine inandıkları anda da saldırarak, savaşarak, işgal ederek oraya iyice yayıldı ve bugün gelinen noktada Filistin diye bir devlet, orada Araplar diye bir millet tamamen yok olmak üzeredir.

Bu rezillik ve kepazelikten çıkarmamız gereken ders şudur: Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk’ün mekân değiştirmesinden sonra, tam istiklalci ve yüzde yüz milliyetçi siyasetçi ve idarecileri tenzih ederek söyleyelim ki, Amerika, Avrupa ve İsrail’in başımıza siyasetçi ve idareci diye tayin ettikleri sömürge valileri ve Türkiye’yi tasfiye memurları, Türk topraklarını yabancılara satma işini kademe kademe ilerlettiler.

“Niye satıyorsunuz?” diye sorunca da bize pişkin pişkin şöyle cevap verdiler:
-Babalar gibi satarım, kim karışır?
-Toprakları satıyorsak sırtlarına sarınıp kendi ülkelerine götürecek değiller ya!
-Toprağı, parayı basan alır.

Yahya Kemal Beyatlı’nın “milliyetimizin tekemmül ettiği yer” dediği vatan toprakları, Mehmet Akif Ersoy atamızın İstiklal Marşımızda ifade ettiği gibi “Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı” diye uyardığı halde, Hz. Muhammed’in “Hubbü’l-vatan mine’l-iman (Vatan sevgisi imandandır) hadisine de aldırmayarak satılmaya devam ederse, topraklarını yabancılara parayla satanlar, ellerindeki dolarları da zamanla meyhanelerde, kerhanelerde, gazinolarda, pavyonlarda bitirmiş olacaklarından yeni toprak sahipleri, “hadi çık git buradan” dedikleri zaman gidecek yer bulamayacaklardır.

O zaman “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” (Hz. Muhammed) hadisini hatırlamamış ve gereğini yapmamış olan biz ise ne mi olacağız? Bugünkü Filistinliler ne halde ise biz de o olacağız. Kırım’da Kırım Türkleri kendi vatanlarında nasıl Rus ayısının altında eziliyorsa, Doğu Türkistan’da Uygur Türkleri nasıl Çin ejderhasının kıskacında can çekişiyorsa, nasıl Suriye ve Irak Türkmenleri kendi vatanlarında bin türlü eşkiyanın tasallutu altında yaşama savaşı veriyorsa, vatanımıza sahip çıkmadığımız takdirde bizim de olacağımız odur.

“Tarih tekerrür ediyor” sözü ne kadar da doğru. Bilge Kağan atamız bin yıllar ötesinden bizi uyarmış ve şöyle demişti: “Ey Türk Milleti! Sen, aç olunca tokluk nedir bilmezsin, fakat tok olunca da açlık nedir düşünmezsin! Böyle olduğun için, seni yüceltmiş olan kağanının sözünü tutmadın. Onun sözünü almadan yerden yere vardın. O yerlerde tükendin. Geri kalanlarınla, daha da zayıflayarak öle yite yürüyordun...“
Titreyip kendine dönecek Türk kaldıysa belki umut vardır.

 

 

 

 

Prof. Dr. Nurullah Çetin

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum