TALHA FORTACI: GELENEKSEL DİN ANLAYIŞI VE İSLAM(2)

Önceki yazımızda insanların dinleriyle olan ilişkilerine ve İslam’ın muhkem kılınışına kısaca değinmiştik. Bu yazımızda ise İslam’a inanan insanların

TALHA FORTACI: GELENEKSEL DİN ANLAYIŞI VE İSLAM(2)
25 Mart 2013 - 22:32 - Güncelleme: 26 Mart 2013 - 22:46

                 

   Önceki yazımızda insanların dinleriyle olan ilişkilerine ve İslam’ın muhkem kılınışına kısaca değinmiştik. Bu yazımızda ise İslam’a inanan insanların, yani Müslümanların dinleriyle olan ilişkilerini incelemeye çalışacağız. Her dinin olduğu gibi İslam dininin de kendine özgü kaynakları vardır. İslam dininin kaynakları Kur’an ve Sünnettir, yani onu tebliğ eden peygamberimizin yaşantısıdır. Bir Müslüman dinini en iyi şekilde yaşamak istiyorsa bu kaynaklardan beslenmek zorundadır. Çünkü Kur’an ve Sünnetle beslenmeyen kalp ve beyin, gıdasız kalır, zayıf düşer ve dışarıdan gelecek yanlış şeylere karşı savunmasız olur.

 

  Üzülerek belirtmek istiyorum ki günümüzde, genelde İslam coğrafyası, özelde ise ülkemizde manevi hastalıklar adeta bir salgın durumunu almış vaziyette. Bunun sebebi Müslümanların dinlerini asıl kaynaktan öğrenmeleri yerine; oradan buradan duyduğu hikâyelerle, anneden babadan kalan izlenimlerle öğrenmiş olmaları ve doğrusunu öğrenmek içinde çaba göstermemeleridir

 

  Mesela şuan sokağa çıksak ve insanlara sorsak; hangi dine inanıyorsunuz desek, yüzde doksan dokuz elhamdülillah Müslümanım diyecektir. Fakat aynı insanlara niçin İslam’ı tercih ettin, neden Müslüman oldun diye bir soru yöneltsek, herhalde çoğunluktan alacağımız cevap ya “hiç” olacak ya da “anam babam Müslüman olduğu için” olacak. Bu da bize maalesef çoğumuzun taklidi iman seviyelerinde kaldığını gösterecek.

 

  Enbiya suresinde, Hz İbrahim ile kavmi arasında şöyle bir diyalog geçtiği anlatılır:”Hani o babasına ve kavmine; Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller? Demişti. Onlar: ”Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk dediler.” Lokman suresinde ise buna benzer olarak şu ayetler yer alır: ”kendilerine; Allah’ın indirdiğine uyun denildiği zaman; Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız, derler. Şeytan kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı?”

 

  Evet, bunlar müşriklerin peygamberleri inkâr ederken yaptıkları savunmalarıydı. Açıkça görüldüğü gibi onlar akıllarını kullanmayı tercih etmemişler. Geleneğin onlara bıraktıklarını, yanlış dahi olsa, sorgusuz sualsiz kabul etmişler. Allah’ın kendilerine verdiği akıl nimetini bir rafa kaldırmışlar.

  

  Bizi bunlardan ayıran bir taraf olmalı. İslam’ı ana babalarımız Müslüman olduğu için değil, araştırarak, öğrenerek, onun nasıl mükemmel bir din olduğunu kavrayarak kabul etmek daha doğru diye düşünüyorum.

 

  Müslümanların sahip olduğu paha biçilmez bir mücevher var, yani Kur’an var. Fakat ne hazindir ki Müslümanlar bu nimetin farkında değil. Teşbihte hata olmasın ama bunu şuna benzetiyorum; elimizde her derdimize deva bir merhem var, hangi yaramıza sürsek iyi gelecek, hangi hastalıkta kullansak iyileştirecek, fakat biz o merhemin kapağını açıp kullanmaktansa, onu kavanozun içinde tutmayı, ona dışarıdan bakmayı, üzerinde yazılanları okumayı tercih ediyoruz ve böyle iyileşeceğimizi düşünüyoruz. Ne yazık ki yanılıyoruz.

 

  Peki, nasıl Kur’an’dan gerçek manada istifade ederiz? Ne zaman ki Kur’an’ı duvardan indirip, sadece “Ramazandan Ramazana okunan” bir kitap olmaktan çıkartırız işte o zaman. Ne zaman ki onu sadece ölülerin arkasından, içinden “Yasin-i şerif” okuduğumuz bir kitap olmaktan çıkartırız işte o zaman. Ne zaman ki dünyalık bir isteğimiz yerine gelsin diye “hatim okutmak” için kullandığımız bir kitap olmaktan çıkartırız; işte o zaman Kur’an’dan gerçek manada istifade ederiz. Ve taklidi iman hastalığından ancak böyle kurtuluruz.

 

   Kur’an’a saygı onu sadece belimizden yukarıda tutmakla, ona abdestsiz dokunmamakla, onu güzelce sarıp sarmalayıp duvarlara asmakla olmaz. Eğer Kur’an’a saygı göstermek istiyorsak evvela yapacağımız iş, onu adeta bir başucu kitabı haline getirmek olmalıdır. İlk yapacağımız şey onu anlamak ve yaşamak olmalıdır. İşte o zaman ona gereken saygıyı göstermiş oluruz. Yani Kur’an’a saygı gösterme adına ondan uzaklaşmamız düşünülemez. Bilakis Kur’an’dan uzaklaşmak ona yapılan en büyük saygısızlıktır. Çünkü Kur’an’ın inzal edilmesinin altında yatan sebebe muhalif bir tavırdır bu.

 

   Bizim sayfalar dolusu şey yazarak anlatmak istediğimizi ne güzel ifade etmiş istiklal şairimiz:”Ya açar bakarız nazmı celilin yaprağına, ya da üfler geçeriz bir ölünün toprağına, inmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin, ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için. Son sözü Kur’an söylesin:”Gerçekten bu Kur’an en doğru yola götürür ve iyi işler yapan müminler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.”  Selam ve dua ile… 25/03/2013 TALHA FORTACI

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum