Ö Furkan KOCAASLAN:TÜRKİYE’NİN YAŞLILIK ARAŞTIRMASI

2000 yılında Tübitak’ın desteğiyle başlamış Türkiye’nin Gerontoloji atlası araştırması.

 Ö Furkan KOCAASLAN:TÜRKİYE’NİN YAŞLILIK ARAŞTIRMASI
28 Mayıs 2012 - 22:44

 

                        

National Geographic Türkiye dergisinin Mayıs sayısında ‘’Büyük yaşlılık araştırması’’ adıyla yayınladığı yazı dosyası ilgimi çekti. Bu ayki sayı 2000 yılından bu yana devam eden büyük bir araştırmadan söz ediyor.

2000 yılında Tübitak’ın desteğiyle başlamış Türkiye’nin Gerontoloji atlası araştırması.

Profesör İsmail Tufan önderliğinde başlayan çalışma ile İsmail Tufan ve yanındaki araştırmacı arkadaşları 12 yıl önce yolculuklarına başlayarak Türkiye’nin yedi bölgesine, en ücra köşelerine giderek en genci 60 yaşlarında olan 35 bin 236 kişinin hayat hikayesini dinlemişler. Kimisi acı, kimisi tatlı hayat hikayeleri. Farklı farklı tecrübeler, hayat şartları ve farklı kültürler…

Gezip gördüğü yaşlıların durumundan şöyle bahsediyor İsmail Tufan:

‘’ Yaşlıların çoğunun evleri ne örnek gösterilebilecek mimari yapılar ne de orada örnek alınabilecek hayatlar var. Neredeyse yüzde 46’sı en az beş kişiyle birlikte aynı evi paylaşıyor. Bazılarında şiddet, ihmal ve suistimal kol geziyor.  Parası varsa ve sağlığı yerindeyse yaşlı baş tacı ediliyor. Yoksa sokağa bile bırakılıyor. Geçen yıl sadece Antalya’da 9 yaşlı sokağa terkedildi. ‘’

‘’Burası Türkiye ve bizim yaşlılığımız çok başka.’’ Diyor İsmail Tufan.

Bizlere 12 yıldan bu yana dinlediği acı tatlı hayat hikayelerinden bahsediyor.

İşte o hikayelerden bazıları:

‘’ Bir gün, ‘mezar taşının bu kadar değerli olduğunu bilmiyordum’ diyen kökünü kaybetmiş bir dala rastladım. Bir yandan annesine bakıyor bir yandan çalışıyordu. Daha önce babasına bakmış, o öldükten bir süre sonra annesi hastalanmıştı. Onlara bakabilmek için hiç evlenmemişti. Ama bundan şikayetçi değildi. Hikayesini anlatmaya başladı: ‘O gün işimden iki saat erken ayrılmıştım. Sanki bir duygu beni anneme çekti, bir an önce onu kucaklamak istedim. Ama kapıyı kapalı buldum. Çaldım, çaldım, çaldım, kimseler açmadı…

Ayağa kaldırdım apartmanı, karakola koştum…  Yok, yok, yok… Annemi bulamadım. Sessizce çekip giden annemin bıraktığı kenti terk ettim. O gün bugün arıyorum. Ölüsünü bulamadım. Mezar taşını görmeden rahat etmeyeceğim’

Kimse Alzheimer hastalığını anlatmamıştı ona. Yavaş ilerlediğini, hafıza, konuşma ve düşünme kayıplarının ortaya çıkacağını söylemişler ama evden dışarı çıkarsa evin yolunu bulamayacağını söylememişlerdi. Anneniz Alzheimer hastası demişler ama bu hastaya nasıl bakılacağını anlatmamışlardı. Türkiye’de 600 bin demans hastası var, yarısı Alzheimer hastası. ‘’

76 yaşındaki Haldun beyin hikayesi:  ‘’ 76 yaşındaki emekli öğretmen Haldun Beyle sohbet ederken söz dönüp dolaşıp, muhtaçlığa geliyor: ‘ Yaşlanınca güçsüz düşen bedenim beni taşıyamıyor. Sık sık hastalanıyorum, başkalarının eline bakıyorum. Üç çocuğum var, bir süre birinde, bir süre diğerinde kalıyorum. Beni top gibi aralarında paslaşıyorlar. Bu diyarı terk edeceğim  günü iple çekiyorum. On yıl önce böyle düşüneceğimi söyleselerdi, aldırmaz güler geçerdim. Ama bugün intiharı bile düşündüğüm oluyor. İnancım olmasa bir dakika bile beklemez, sıkardım kurşunu kafama’ ‘’

73 yaşındaki Feride teyzenin hikayesi: ‘’ Yapraklardan bazıları çınarla aynı kökü paylaşmaktan sıkıntılı; mahalleli annesini döven adamı da biliyor ama mani olamıyor. Gelininin odadan çıkmasını fırsat bilen Yozgatlı 73 yaşındaki Feride Teyze kulağıma fısıldıyor: ‘ Evladım bu şehirde huzurevi var mı? ‘

Sen burada mutlu değil misin? Diye sorunca yine aynı kısık sesle, ‘Ne mutluluğu oğul, paramı çalıyorlar, gelinim beni bir çocuk gibi dövüyor, herkesin önünde azarlıyor’ diyor’’

103 yaşında vefat eden Hatice teyzenin hikayesi bir hayli ilginç:

‘’  Nazilli’de köhne bir evin çökmek üzere olan duvarında, bir zamanlar mavi olduğunu tahmin ettiğim eski kapının hemen solundaki duvarda asılı olan camı çatlak çerçeve dikkatimi çekiyor. İlgimi çeken, zamanın sararttığı fotoğraftaki yaşlı kadın değil, aksine onun yanındaki buzağı. 103 yaşındaki  Hatice Nine merakla baktığımı sezince anlatıyor: ‘ Hep bir buzdolabım olsun istedim. Param olmadığı için almak nasip olmadı. Bir gün yine tek başıma evde otururken , beş kuruşum olmadığı halde bir buzdolabı satın almaya karar verdim. Hayatımda ilk kez buzdolabım olacaktı. Başarırsam bir kurban keseceğime yemin ettim. O zamanlar genç sayılırım; gücüm kuvvetim yerinde, 70 yaşındaydım. Yemedim, içmedim buzdolabı almak için 15 yıl, buzağı için 3 yıl para biriktirdim. Buzdolabımı da aldım, yeminimi de tuttum. İşte fotoğraftaki buzağı, o buzağıdır.’ Eğer Hatice Nine ile tanışmasaydım 2009’un baharında onunla beraber bu öyküyü de toprağa gömecektik…’’     

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum