Molla Fenarî Osmanlı'nın ilk şeyhülislamı

SAMET ALTINTAŞ 2 Mayıs 2014, Cuma Molla Fenarî, Osmanlı’da 497 senelik bir kurumun kurucusu… Vefatının sene-i devriyesinde onu ve şeyhülislamlık makamını hatırlattık.

Molla Fenarî Osmanlı'nın ilk şeyhülislamı
02 Mayıs 2014 - 11:25

Büyük âlim ve tarihçi Ahmet Cevdet Paşa naklediyor: “Sultan II. Murad, 828/ 1425 senesinde Allah’ın lütfu ile büyüyüpgenişlemiş olan Osmanlı Devleti’nin işleri çoğaldığı için, bütün ulemayı idare etmek amacıyla bir şeyhülislam ve müfti’l-enâm tayin edilmesine lüzum görüldü. Asrın en büyük âlimi olan Molla Fenarî, şeyhülislam tayin edildi. İşte Osmanlı Devleti’nin birinci şeyhülislamı odur.” Bu tespit, tarihî bir meselenin, hikâyenin başlangıcıdır. Şeyhülislamlık kurumu, 497 sene İmparatorluğun en önemli müesseselerinden addedilmiş bir makam. Peki, kimdir şeyhülislam? Bir tarif vermek icap ederse; dinî mevzularda en yüksek derecede bilgiye, yetkiye, ehliyete sahip kişi. Alıntıda da geçtiği üzere kurumun temeli, Osmanlı’nın kuruluş döneminde atılır. Ve son şeyhülislam Medenî Nuri Efendi’nin kabinesiyle beraber 1922’de istifasına değin hayatta kalır. Bu süre zarfında 131 şeyhülislam, 175 kez mezkûr makama tayin edilir. Şeyhülislamlardan bazıları, verdikleri fetvaları toplamış ve kitaplar vücuda gelmiştir. Bu eserler, aynı zamanda Osmanlı hukuk tarihini aydınlatan kaynak kitaplar da olmuştur. Araya bir bilgi daha sıkıştıralım: En büyük müftü olan şeyhülislamların yargılama hakları yoktu. Sadece fetva vermek ile mükelleftiler. Fatih Sultan Mehmet, kanunnamesinde şeyhülislamı ve padişah hocalarını vezirlerden üstün tutmaktaydı. Ulemanın başı sayılan şeyhülislamlar, kudretli âlimlerin makama gelmesiyle daha da önem kazanmışlardır. En popüler şeyhülislamların başında ‘Muhteşem Süleyman’ devri ulemasından Ebussuud Efendi gelir. 29 yıl Osmanlı’nın kritik konuları hakkında fetvalar verir. Onun bazı durumlarda saray yanlısı hükümleri eleştiri bahsi olmuşsa da ‘insin ve cinnin müftüsü’ unvanı mühim şeyleri anlatır. Makamı işgal eden kişi ise 17. yüzyıl âlimlerinden Memikzade Mustafa Efendi’dir. Hepi topu 13 saat şeyhülislam olarak kalabilir. Çünkü Vaka-yı Vakvakiye’den sonra azledilir. Bilindiği gibi Osmanlı’da ilmiye sınıfını hukukçu, öğretim üyesi ve din adamlarını oluşturuyor. İşte, şeyhülislam, bu zümrenin başında bulunurdu. Günümüz deyimiyle Millî Eğitim, Adalet Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevlerini üstlenmiş bir pozisyondaydı. Şimdi film rulosunu biraz geriye saralım ve Osmanlı Devleti için bu kadar mühim bir kurumun başına geçen ilk şeyhülislamı daha yakından tanıyalım: Tahsin Güngör’ün de belirttiği gibi ‘20. yüzyıldaki fenomenolojiye ve buna dayalı varlık felsefesine öncülük’ etmiş bir şahsiyet olan Fenarî Hazretleri, medreselerde okutulan klasik mantık kitabı ‘İsagoci şerhi’ ile de meşhurdur. Sabah namazından yatsıya kadar, bir günde söz konusu kitabı şerh ettiği bilinir.

Net olmamakla birlikte 1350 senesinde doğduğu söylenen Molla Fenarî Hazretleri’nin doğum yeri de ihtilaflı. Bazıları Maveraünnehir bölgesinde doğduğunu söylerken; diğer görüş ise onun İnegöl ile Yenişehir arasındaki Fenar köyünde dünyaya geldiğini serdeder.

‘Namazı cemaatle kılmıyorsun, şahitliğin makbul değil’

Asıl ismi Şemseddin Muhammed olan Hazret, babasının fener işiyle meşguliyetinden ötürü ‘Fenarî’ lakabını alır. Önce pederinin rahle-i tedrisinden geçer, sonra İznik’te irşad faaliyetlerinde bulunan Alâeddin Esved’in halkasına katılır. Hocasıyla arasında ilmî bir tartışma yaşar ve Amasya’da Cemaleddin Aksarayî’nin talebesi olur. Henüz 16 yaşında ilmî mevzularda fikir beyan edecek kadar bilgili olması, göz ardı edilmemesi gereken bir husus. Hocasından icazet alan Muhammed, Seyyid Şerif el-Cürcanî ile beraber Kahire’ye gider. Buradan dönüşte ise Bursa’ya avdet eder ve 1393 senesinde yani 43 yaşında, Yıldırım Bayezid tarafından Manastır medresesine müderris tayin edilir. Fenarî, aynı zamanda Bursa kadılığı görevini de üstlenir, bu vazifeyi on sene sürdürür. Bir olayda Yıldırım Bayezid’in mahkemede şahitliğini kabul etmez. Sultan’a şöyle seslenir: “Namazı cemaatle kılmıyorsun, şahitliğin makbul değil!” Onun bu korkmadan ve hak bildiğini söylemesindeki tavrında soyunun Hazreti Ömer’e dayanmasının önemi vardır behemehâl.

497 yıllık kurumun kurucusu

1402 Ankara Savaşı sonrası Osmanlı, çöküşün eşiğine gelir. Padişah, kaybettiği harp sonrası Timur’a esir düşer. Devlet oğulları arasında yeni bir mücadele sahasına dönüşür, on bir yıl boyunca. Bu kargaşa ortamında ilk başşehir Bursa’da Karamanoğulları tarafından işgal edilmek istenir. Ancak şehrin muhafızı İvaz Paşa, hani şu Yeşil Türbe’nin mimarı, Bursa’yı büyük bir cehdle savunur. Molla Fenarî muhtemelen Kahire dönüşü tanıştığı Karamanoğlu II. Mehmed ile birlikte Bursa’yı bırakarak, Karaman’a hicret eder. 1414 senesinde ise yeniden payitahta geri gelir. Ve bir sene sonra Osmanlı’nın ikinci kurucusu addedilen Çelebi Mehmed Sultan tarafından ikinci kez Bursa kadılığına tayin edilir. 1419’da birinci hac yolculuğuna çıkan Molla Fenarî, icazet aldığı şehir Kahire’ye de uğrar. Ve burada Şeyh el-Mahmudî’nin ricası üzerine bir müddet kalarak; önde gelen âlimlerle ilmî müzakerelerde bulunur. Bu intizar, onun yelken açtığı ilim deryasının açığa çıkmasıdır. Buradan Kudüs’e uğrayan Hazret, Bursa’ya döner ve eski görevine devam eder. Bu arada tahtta değişiklik vardır. I. Mehmed vefat etmiş, yerine oğlu II. Murad geçmiştir. Murad-ı Sani, onu 1425’te müftü olarak atar. Osmanlı Devleti’nde ilmiye sınıfına tanınan imtiyazlar ilk defa II. Murad tarafından Molla Fenarî ailesine verilmiş, daha sonra bütün ilmiye ailelerine teşmil edilir. Ömrünün son demlerinde bir kez daha kutsal topraklara gitmeye niyet eder ve ikinci hac seyahatine çıkar. Döndükten kısa süre sonra ise 1431 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşur, Molla Fenarî 81 yaşındadır. Geçimini sağlamak için ipekçilik işiyle meşgul olmuş olan Hazret, Kudüs’te bir medrese ile Bursa’da üç mescit ve bir medrese bırakmıştır ardından.

Bir de 10 bin ciltlik kütüphane…

Peygamberimiz’in hırkasının pamukları…

Molla Fenarî, bir gün kitap okurken, “Adaleti ile hükmeden hükümdar, ilmiyle amel eden âlim, bu ikisi toprakta çürümez.” hadis-i şerifi ile karşılaşır. Bu hadis Hazret’i tecessüse sevk eder ve ‘Benim hocam ilmi ile amel ederdi. Onun kabrini açayım bakalım çürümemiş mi?’ deyip hocası Alâeddin Esved’in kabrini açar. Hocasının cesedini çürümemiş olarak, mis kokular içinde bulur. O esnada hocası “Ben şöhret afatından kaçtım, buraya girdim. Gözlerin kör olsun, beni teşhir mi edeceksin?” der. O sıralarda Molla Fenarî, Amme Sûresi’nin tefsirini yazıyordur. Hocasının bedduası üzerine gözleri kör olduğu için tefsir yarıda kalır. Üzüntü ve nedamet içindeki Molla Fenarî’nin bir gece rüyasına Peygamber Efendimiz (sas) misafir olur. Hazreti Peygamber, Amme Sûresi’nin tefsirini neden tamamlamadığını sorar. Hazret de olan biteni etraflıca anlatır. Bunun üzerine Peygamberimiz üzerindeki mübarek hırkasından bir parça pamuk çıkarıp mübarek tükürüğü ile ıslattıktan sonra gözleri üzerine koyar. Molla Fenarî uyandığında pamukları gözlerinin üstünde bulur. Ve yeniden görmeye başlar. Pamuk ipliklerini saklayıp vefat ettiğinde onlarla beraber gömülmeyi vasiyet eder. Ve Hazret, gözlerinin açılmasının bir şükranesi olarak da yeniden kutsal topraklara yüz sürmeye gider.

http://www.zaman.com.tr/cuma_molla-fenari-osmanlinin-ilk-seyhulislami_2214366.html

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum