Mehmet BİLGEHAN: ATATÜRK'ÜN SON EN BÜYÜK ZAFERİ HATAY "EN ÖNEMLİ MİLLÎ MESELEDİR"

Mehmet BİLGEHAN: ATATÜRK'ÜN SON EN BÜYÜK ZAFERİ HATAY "EN ÖNEMLİ MİLLÎ MESELEDİR"
02 Ağustos 2021 - 21:52

Ankara İtilâfnâmesi ve Lozan Antlaşması’na rağmen Hatay’ın Misak-ı Millî sınırları içerisinde yer almaması, Atatürk başta olmak üzere bütün Türk âlemini yasa boğmuştu.

Bu mesele bu anlaşmalardan sonra Atatürk’ün şahsi meselesi olduğu gibi, O’nun sayesinde Türkiye’nin de birinci meselesi ve “en önemli millî meselesi” olmuştur.

1936 yılından itibaren de Türkiye’nin dış politikada birinci derecede faaliyetleri içinde yer almıştır.

Başta Atatürk olmak üzere, İnönü ve Celal Bayar hükümetleri Hatay meselesini en önemli millî mesele olarak gördüklerini söyleyebiliriz.

Hatay meselesi için Atatürk başta olmak üzere; İnönü, Bayar ve Tayfur Sökmen ve Hatay’ın adlı ve adsız halaskârları durmadan gecelerini gündüzlerine katarak bu mesele için mücadele etmişlerdir.

Hatay halkı bu nedenle Atatürk’e, 20 Temmuz 1936’da Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanması ile birlikte Lozan’dan kalan son mesele olarak İskenderun sancağı (Hatay) meselesini ülkenin birinci meselesi olarak görmesi ve görülmesindeki rolünü unutmamalıdır!

Hatay’ın Anavatan’a katılması Hatay Türklüğü için bir milattır!
Atatürk, Cumhuriyet ve Hataylı halaskârların mücadele ve bu çalışmalarına karşı başta Fransa ve Suriye’nin karşı atakları ve faaliyetlerini de Hatay halkı bundan ders çıkarmak için iyi bilmelidir.

Fransa ve Suriye’nin her karşı atağı için tedbir alınmış ve gerekli çalışmalar yapılmıştır.

Özellikle Fransa ve Suriye’nin yaptıkları bilinmeli ve unutulmamalıdır.

Hatay meselesi karşısında 9 Eylül 1936’da, Suriye ile Fransa arasında imzalanan antlaşmanın 3. Maddesi tehlike sinyallerinin çalmasına neden olmuştur.

Suriye ile Fransa arasında imzalanan antlaşmanın 3. Maddesinde,  İskenderun sancağı konusunda, Ankara İtilâfnâmesi’nin uygulama hakkını Suriye’ye bırakılmıştı.
Bu durum asla kabul edilemezdi.

Bu İskenderun sancağının (Hatay) haklarını savunma noktasında büyük bir engeldi.

Türkiye Hatay meselesi konusunda, “Türk yönetimi dışında bir rejim tanınmayacağını” bildirdi.

Bu dönemde sırasıyla İnönü ve Bayar hükümetlerinin çalışmaları önemlidir.

Öncelikle, İnönü döneminde, İnönü’nün bizzat isteği ile Dışişleri Bakanlığı harekete geçmiş ve 26 Eylül 1936’da Bakan Tevfik Rüştü Aras, Milletler Cemiyeti’nde, sancak meselesi hakkında Fransa’ya ikili görüşme teklifinde bulunmuştur.

Bu ikili görüşme teklifine rağmen Fransa, tek yetkilinin “Suriye” olduğunu belirterek görüşmelere Suriye hükümetinin de katılması şartını bildirdi. Bu durum Suriye’nin inisiyatifine bırakılamazdı. 9 Ekim 1936’da, Fransa’ya bir nota gönderildi.

1 Kasım 1936’da TBMM’nin açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Atatürk konuyu dile getirdi.

İstanbul’da bulunan İskenderun-Antakya Havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin adı, Kasım 1936’da Hatay Egemenlik Cemiyeti olarak değiştirdi.

Bu tarihten sonra Hatay halaskârlarının cemiyeti HATAY EGEMENLİK CEMİYETİ adını almıştır.

10 Kasım 1936’da Fransa, “9 Ekim tarihli notamıza” cevap vermiştir.

Bu cevapta Fransa: “ İskenderun sancağına bağımsızlık vermenin Suriye’yi parçalamak demek olacağını, mandater devlet olarak buna yetkisinin bulunmadığını, sadece sancağın özerkliğinin korunup geliştirilebileceğini belirtti.”

Türkiye ile Fransa arasında yapılan notalara rağmen bir sonuç alınamadı ve Fransa konuyu, 8 Aralık 1936’da Milletler Meclisi’ne taşıdı.

Milletler Cemiyeti Konseyi 14 Aralık 1936’daki toplantıda Fransa ve Türkiye görüşlerini bildirdi.

Konsey, görüşmeler sonucunda İsveçli Sandler ‘in raportörlüğünde üç kişilik bir gözlemci grup gönderildi.

Suriye ve Fransa’nın amacı Hatay’ın bağımsızlığını engellemekti.
Fransa bölgede kendisine bağlı bir devlet istiyordu ve bu amaçla bölgenin ileri gelen ailelerini de kendisine bağlı hale getirmeye çalışıyordu.

Gözlemci heyet, 31 Aralık 1936’da bölgeye gelmesine rağmen bunların çalışmalardan bir sonuç alınamadı. Atatürk, bunları Hatay meselesinin önünde engelleyici oldubittiler olarak görmüş olmalı ki, Atatürk 7 Ocak 1937’de güneye sivil ve askerî danışmanlar birlikte geldi.

Atatürk’ün bu seyahatinden Fransa telaşlandı ve Cenevre’de yeniden görüşmeler başladı.

27 Ocak’ta da Sandler Raporu, konseyde oy birliği ile kabul edildi.
Milletler Cemiyeti, Sandler raporuna uygun olarak beş kişilik bir uzmanlar komitesi oluşturdu.

Komite sancağın statüsünü ve anayasasını hazırladı. 29 Mayıs 1937 ‘de bu metin kabul edildi.

Milletler Cemiyeti Konseyi’nin, sancakla ilgili oybirliği ile 29 Mayıs 1937’de kabul ettiği kararla; sancağa yeni bir statü ve anayasa verilmesini ile ilgili idi. Bu kararla İskenderun sancağına ayrı bir siyasî varlık konumu verildi. Ayrıca bu anlaşmayla sancağın millî bütünlüğü garanti altına alınarak Türkiye-Suriye sınırı netleştirildi. Fransa ve Türkiye arasında imzalanan 29 Mayıs tarihli antlaşma TBMM’de 12 Haziran 1937’de onaylandı.

Atatürk son en büyük zaferi Hatay’ı “en önemli millî meselesi” gördüğünden bu konuda Suriye’nin inisiyatifi bertaraf edilmiş ve gereken yapılmıştır.



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum