M FURKAN KOCAASLAN:KAZIM KOYUNCU ANISINA

Selam olsun sana ve Hopa’ya selamlar olsun. Mekanın cennet olsun.

M FURKAN KOCAASLAN:KAZIM KOYUNCU ANISINA
01 Temmuz 2012 - 16:53

 

KAZIM KOYUNCU ANISINA

Haziranda ölmek zor…

Yine 25 Haziran. Havada hüzün kokuyor. Kulağımda şair ceketli çocuğun sesi var. Ama sanki bugün her zamankinden daha fazla acı veriyor dinlemek. Boğazda büyük bir yumru bırakıyor şair ceketli çocuk.

Her 25 haziran çok zor geçiyor. Her seferinde yüreği daha fazla acıtıyor. Tam 7 yıl olmuş. Koskoca 7 yıl geçmiş ölümünün ardından.

7 Kasım 1972 tarihinde başlamıştı Kazım Koyuncu’nun kısa ömrü. Ama o, bu kısa ömre çok şey sığdırmayı başarmıştı. Yeşillikler içindeki Hopa’da doğup büyüyen Kazım Koyuncu siyasal bilgiler fakültesini kazanıp İstanbul’a yerleşti. Fakat o ‘’Mezun olup da ne yapacağım, Beni vali mi yapacaklar?’’ diyerek siyasal bilgiler fakültesinden ayrılıp çok sevdiği müzikle uğraşmaya başladı.

Ardından 90’lı yıllarda ‘’Zuğaşi Berepe’’ yani denizin çocukları anlamına gelen grubuyla beraber müzik hayatına atıldı. Karadeniz kültürünü, müziğini yeniden hatırlattı geniş kitlelere.

Grubuyla beraber gittikleri Diyarbakır konserinde seyircilere ‘’Biz denizin çocukları, dağların çocuklarına selam getirdik’’ demişti. Her kitleden insana sevdirmişti kendini Kazım Koyuncu.

Müzisyen arkadaşı Harun Topaloğlu anlatıyor bir anısını: ‘’Biz Diyarbakır’a gittiğimizde uçaktan indik. Bizi aldılar, alana doğru gitmeye başladık. Gittik, gittik. Dediler ki işte buradan başlıyor konser alanı dediler ama alabildiğine insan var. Biz yaklaşık dört kilometre insanların içinden sahneye gittik. Sıra bize geldi. Orası çok acayipti. Sahneye çıktık, sahneden insanlara bir baktım, alabildiğine insan var. Şöyle bir durdum. Döndüm, Kazım abi ne olacak şimdi dedim. Bilmiyorum abi dedi, ben de hakikaten bilmiyorum dedi. Şarkılar söylemeye başladık, insanlar coşmaya başladı. Sonra didou nana geldi. Didou nana parçası geldi ve o 500.000’in üzerindeki bütün herkes, biz sahnede sustuk ve didou’yu söylediler ve bu Diyarbakır’da yaşandı. Biz Karadeniz’den gelmiştik. Farklı bir kültürle, lazcayla, Hemşinceyle, Gürcüceyle gelmiştik. O anda Diyarbakır’da benim elim ayağım titremeye başladı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. O an Kazım abiye baktım. O da ne yapacağını şaşırmıştı. Durduk, bakıyorduk sadece. O an dönüm noktasıydı. Tamam dedim, artık bundan öte bir şey yapamam dedim.  ’’

Kazım Koyuncu, grup dağıldıktan sonra kariyerine solo olarak devam etti. Viya ve Hayde isimlerinde iki albüm çıkardı. Müziğini, dilini geniş kitlelere duyurmaya devam etti.

Babası Cavit Koyuncu hüzünlü gözlerle anlatıyordu oğlunu, onun konserlerini: ‘’ Ben de konserlerine gittim. Çok ayrıydı, yani olamaz öyle bir durum. Toplumun, herkesin, alevisi, lazı, yaşlısı, genci, herkesin birlikte halay çekmesi…  Ben çok şaşırdım. Herkesin onu sahiplenmesi, onu alkışlaması, beni çok mutlu etti ama mutluluk kısa sürdü.’’

Babasının da dediği gibi ne yazık ki mutluluk kısa sürdü. Kazım Koyuncu 2004 yılının sonlarında akciğer kanserine yakalandı. Önceleri umut vardı. Ancak sonrasında umutları tükendi, kansere yenik düştü Kazım Koyuncu.

Akıllara Çernobil felaketi geldi. Tüm Doğu Karadeniz’i  etkileyen felaket, Hopa’yı da etkilemişti. Henüz 14 yaşındaydı Kazım Koyuncu. Hopa’daki ölüm vakalarının yaklaşık yarısını kanser vakaları oluşturuyordu. Kazım Koyuncu da bu acımasız hastalığa yakalandı ve sevenlerine, memleketine veda etti. Arkada gözü yaşlı ama gururlu anne-baba ve milyonlarca sevenini bıraktı. Kendisi kanser hakkında şunları söylemişti: ‘’Ben kanserden çok korkardım. Şimdi kanserim ve korkmuyorum. Sahnedeyken ne kadar süre yaşayacağımı düşünmüyorum. Çünkü orada ben varım ve beni anlayan insanlar var.’’

Onun hakkında en güzel sözleri de şüphesiz Nihat Genç söyledi: ‘’ Mesela sadece sanatçılığını bir kenara bırak, sadece böyle bir çocuk olduğunu düşünsek, yani basit, sıradan bir garson olsun ya da çay ocağı işleten bir adam düşünsek, o bile inanılmaz güzel bir şey. Yani böyle insani bir güzelliği vardı. Hissediyorsun bunu. Çok teşekkür ediyoruz kendisine.’’

Sıcak bir haziran günü ayrıldı aramızdan ve şu an 7 yıldır Hopa’da, memleketinde yatıyor.

Fındık ağaçlarının altında uyuyor. Hoşça kal Kazım Koyuncu. Yaşattığın her şey için, yaptığın müzikler için çok teşekkürler.

Selam olsun sana ve  Hopa’ya selamlar olsun. Mekanın cennet olsun.

"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum