İlhan Berk (d. 1918 / ö. 28 Ağustos 2008) - Yazar: PROF. DR. TARIK ÖZCAN

İlhan Berk (d. 1918 / ö. 28 Ağustos 2008) Öğretmen, Şair, Yazar, Çevirmen (Yeni Edebiyat / 20. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye)

İlhan Berk (d. 1918 / ö. 28 Ağustos 2008) - Yazar: PROF. DR. TARIK ÖZCAN
28 Ağustos 2021 - 18:13

Manisa’da doğdu.  Asıl adı, Emrullah İlhan Birsen’dir. Babasının adı Veli, annesinin adı Hesna olan Berk, iki kız, dört erkek çocuktan oluşan ailesinin en küçük çocuğudur. İlkokulda, okul müdürü Azmi Bey’in rehberliğinde okul gazetesini çıkaran Berk’te ilk edebiyat ilgisi böyle başladı. Ortaokulda ise Türkçe öğretmeni Halime Hanım’ın himayesinde edebiyat sevgisi ve yazı yazma tutkusu gün geçtikçe gelişir. Bu arada ilk şiirleri Halkevlerinin çıkardığı Uyanış dergisinde yayımlandı. Bir müddet sonra ilk kitabını Güneş Yakanların Selâmı'nı Manisa Halkevi’nin yardımıyla 1935 yılında çıkardı. Öğretmen Okulu’nda parasız yatılı olarak okumaya başladı. “Okulu bitirince Giresun’un Espiye nahiyesine atanır. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Fransızca bölümüne girer. Böylece hem Fransız edebiyatıyla hem de büyük şehirle tanışmıştır. Bitirdikten sonra (1945) Zonguldak’a atanır.” (Tomris 1967: 49) Kömür işçilerine ait çok sayıda şiir yazması, onun gözlemci kişiliğini yansıtması bakımından önemlidir. Manisa’dayken yazmaya başladığı Servet-i Fünûn dergisindeki yazılarını devam ettirir. Varlık dergisine az da olsa şiirlerini göndermektedir. Daha sonra sekiz yıl görev yapacağı Kırşehir’e nakil oldu ve ilk önemli eseri olan İstanbul Kitabı'nı yazdı. Bu kitapla şair kendine belirli bir çevre edinmeye başladı. Yaz aylarında da Ankara ve İstanbul’a giderek sanatçıların sol kesimiyle ilişkilerini devam ettirdi. Mahir Ünlü’nün, Baki Süha Edipoğlu’ndan aldığı şu cümleler onun ruhsal durumunu belirtmesi bakımından önemlidir: “İlhan Berk, o yıllarda Anadolu’nun çeşitli kasaba ve şehirlerinde öğretmenlik yaptığı için ancak yaz aylarında Ankara’ya, İstanbul’a gelebiliyordu. Küskün ve neşesiz bir hâli vardı.” (Ünlü-Özcan 1990: 326) Yazmış olduğu Günaydın Yeryüzü adlı kitabından dolayı 142. Maddeye muhalefetten mahkemeye verildi. Eserin Yeditepe Yayınlarından basın masasına gidişi altı ayı geçtiği için avukatı Burhan Apaydın’ın zaman aşımını fark etmesi sayesinde dava düştü ve ceza almadan kurtuldu. İlhan Berk, Fransızcayı bilmesi nedeniyle Batı edebiyatını takip edebiliyordu. Rimbaud’dan Mallarmé’ye Whitman’dan E. E. Cummings’e kadar yüzlerce Batılı şairi okuyarak şiirin sözsel alanın ötesinde çok daha başka özelliklerinin olduğunu fark etmiştir. (Berk 1994: 95) Böylece yönünü Batı'ya çeviren İlhan Berk, kaynaklarını oradan seçerek yeni bir şiir anlayışı edindi.

Berk, kendisi gibi Fransızca öğretmeni olan Edibe Hanım’la evlenir. Bu evlilikten tek çocukları olan Ahmet dünyaya gelir. Berk, 1956 yılında Ziraat Bankası’nın yayın bürosuna çevirmen olarak girer ve Ankara’ya nakil olur. Böylece on üç yıl çalışacağı Ankara’da İkinci Yeni anlayışının en yoğun günlerini yaşadı. Bir bakıma 1955 yılına kadar sol çizginin en önemli kaynağı olan Nazım Hikmet’in etkisini de aşmış oldu. Gerçi o, 1954 yılında Yeni Dergi’ye yazmış olduğu “Saint Antoine’in Güvercinleri” şiiriyle bunun sinyalini vermiştir. Ancak şuurlu ve planlı başlangıcı Ankara’ya naklinden sonradır. Bir müddet sonra bu hareketi “İkinci Yeni” adı altında bir edebî harekete dönüşür.

1970 yılına kadar Ankara’da geniş bir sanat çevresi edinen Berk, şiir günleri ve muhtelif görevlerle 1962 yılında Londra'ya ve 1964 yılında Paris’e gider. Paris’te yedi ayı aşkın bir zaman kalır. Burada gerek yabancı sanatçılarla gerekse Türkiye’den giden sanatçılarla tanışarak resim sergileriyle şiir günlerine katılır. Avrupa’da ve Uzak Doğu’da pek çok ülkeyi gezer. Ankara’da bulunduğu süre içerisinde İkinci Yeni yolunda çok önemli eserler verdi. Bu arada Pazar Postası, Yedi Tepe, Yeni Ufuklar, Dost, Varlık gibi dergilerde şiir ve şiir üzerine değerlendirme yazıları yayımlamaktadır. Ece Ayhan’dan, Cemal Süreya’ya, Edip Cansever’den Turgut Uyar’a kadar uzanan İkinci Yeni’nin şiir dünyasında hatırı sayılır bir yer edinmiştir. Bunu Ahmet Necdet şöyle açıklar: “İlhan Berk, düşüncelerini benimsetmek, doğrulamak amacıyla Mallarme, Rimbaud, Valery, Pound, Breton, Tzara, Michaux, Eluard vb. Batılı şairlerin sık sık adlarını anar; onlardan parçalar aktarır, şiirler çevirir. Böylece hem onların izinden gittiğini göstermek, hem de kendi görüşlerini pekiştirmek ister.” (Necdet 1993: 21) 1970 yılında Ziraat Bankası’ndaki görevinden emekliye ayrılır. Artık bir ayağı İstanbul’da diğeri Bodrum’dadır. Sürekli okuyarak kendisini yenilemeye çalıştı; Husserl ve Ponge’ye kadar uzanan Berk, Şubat 1971 tarihinde TRT’nin düzenlediği “Tek Şiir Dalında Sanat Ödülü”ne lâyık görüldü. Kendisini tamamıyla okumaya vererek defterler tutar. "Dünyada İstanbul kadar hiçbir şeyi sevmedim.” (K. A.,107) diyen Berk, 1980’e kadar olan döneminde yoğun bir tempoyla çalışıp bir taraftan şiir yazarken diğer taraftan da resim yapar. Resim, onun şiir dışındaki en önemli uğraşı olmuştur. Bir bakıma önemli bir mutluluk kaynağıdır. 1974 yılında Galeri Baraz’da ilk resim sergisini açtı. 1978’de Bedri Rahmi Eyüboğlu Galerisi’nde ikinci resim sergisini düzenledi. 1980 yılında Kül adlı şiir kitabıyla 1980 Yılı Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü aldı. Artık ödüller geç de olsa gelmeye başlamıştır. Deniz Eskisi kitabıyla Yeditepe Şiir Ödülü’nü kazandı.

1980-1990 arası onun yazı hayatı bakımından en yoğun olduğu dönemdir. 1984 yılında Galeri Nev’de bir resim sergisi düzenlemiş, 1987’de Dakka’da yapılan Asya Şiir Festivali’ne ve 1990’da da İsrail’de yapılan Uluslararası İsrail I. Şiir Festivali’ne katılmıştır. Artık otomat yazı makinesi gibi durmaksızın yazar. Çünkü ona göre: “Yazmak yaşamaktır.” (U.B.A., 80) 1989’dan beri Hürriyet Gösteri ve Adam Sanat dergilerinde “Logos” ve “İnferno” başlığı altında şiir üzerine denemeler yazmıştır. 28 Ağustos 2008 Perşembe günü Bodrum Devlet Hastanesi'nde prostat kanserinden vefat eder. Bodrum Türbe Mezarlığı'na, eşi Edibe Hanım’ın yanına defnedilmiştir.

Dünya şiirini günü gününe takip eden şairin sanat anlayışını, renkleri birbirine biraz karışsa da şiirlerinin kronolojik sıralamasına göre üçe ayırabiliriz:

1. Bireysel Duyarım ve Şiirle Merhabalaşmak: Bu dönem, şiirlerini bir araya getirdiği Güneşi Yakanların Selâmı ile başlatılabilir. Güneşi Yakanların Selâmı’nda, melankolik bir ruhun varlığı hissedilir. Şairin bu kitabını 17 yaşında yazdığını düşünecek olursak; bu kitaptaki hüzün duygusunun etrafında şekillenen atmosferin yaşanmamış bir çocukluktan ve Servet-i Fünûn’dan beri süregelen edebiyatımızın üzerindeki karamsar havadan kaynaklandığını söyleyebiliriz. Berk’in dünya görüşü ve mizacı itibariyle Tevfik Fikret’le benzer yönleri bulunmaktadır. Yüz yıl sonra Tevfik Fikret’le kendisi arasında bir kontra-anket yapması da düşündürücüdür. Ancak bu döneme ait şiirlerinde Ahmet Haşim’in belirgin bir etkisi hissedilmektedir: “İlk olarak Haşim’i gördüm kendi dünyamda. Daha sonra Necip Fazıl’dan, Yahya Kemal’i okudukça şiirdeki dilin, sesin, özellikle Türk şiirinden gelen sesin ağırlığı dikkatimi çekti.” (Ercan 1990: 50) Kendi “ben”ini, söz konusu edinen bu dönem şiirlerinde rüya üzerinde ısrarla durmaktadır.

2. Toplumcu Gerçekçi Dönem: Berk, Güneşi Yakanların Selâmı’ndan sonra sırasıyla İstanbul Kitabı (1947), Günaydın Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953) ve Köroğlu (1955) şiir kitaplarını yayımlar. “Tümü, Toplumcu Gerçekçi bir anlayışın ürünü olan bu eserleriyle sanatkârın yönünü, çalışan sınıfın sıradan insanlarına döndüğünü görmekteyiz. Mevcut düzenin aksaklıklarını gösteren bir tavır takınır.” (Özcan 2017: 33) Nazım Hikmet’i önder olarak kabul eden bu hareket içerisinde Berk’i de görmekteyiz. Ancak bu dönemin şair ve yazarlarında kaba bir köy gerçekçiliği hâlinde görülen bu anlayışa Berk, kenti anlatarak girer ve onu sosyalist bir değerlendirmeye tabi tutar. Edebiyatımızın uzun soluklu şiirlerinden biri olan "İstanbul" şiirinde hikâyesi günü gününe anlatılan bir kent ve o kentin insanları vardır. İlhan Berk, toplumsal hayatı şiirleştirerek ete kemiğe bürünen bir imgeye dönüştürür. “Sanat hayatında İstanbul Kitabı, büyük bir sıçramadır.” (Özcan 2017: 34) Güneşi Yakanların Selâmı’ndan sonra bu kitap, bize ustalık verimi görünür. Kaynağı hakkında gerekli açıklamayı Berk yapar: “Etki alanlarımın içinde Nazım’ın da payının olduğunu söylemek isterim. Ama o zamanlar onun yalnız şiirinin yapısal cesareti ve kullanıldığı dille ilgiliydim. Düşüncesi ise bana yabancı değil. Benim asıl kendimi bulmam Whitman’ın şiirlerinin Fransızcasıyla karşılaşmamla başladı. Whitman’ın yorgan gibi geniş mısralarıyla, geniş dünyasıyla karşılaştığım zaman, o toprağın adamı olduğumu anladım.” (Ercan 1990: 51) İstanbul Kitabı’nın yanı sıra AtlasGalata ve Pera isimli eserlerinde de aynı sanat anlayışı hâkimdir. İstanbul Kitabı’nda kentin insanları, kapitalist düzenin dişlileri arasında öğütülen insanlardır. Sesleri ve solukları çıkmaz. Onlar adına gören, duyan; konuşan ve üzülen şairin kendisidir.

Günaydın Yeryüzü’yle kentin dışına çıkarak kıra yönelen Berk, yeni bir tarzla karşımıza çıkar. Kaynaşan ve her yandan capcanlı bir şekilde fışkıran devrimci bir ruhu, doğaya bahşeder. Doğanın dingin yapısı Sosyalist düşünceyle biçimlenir. Şuursuz doğanın yerini kendisi ve halkı adına savaşan bir doğa alır.” (Özcan 2017: 37) Türkiye Şarkısı, Anadolu’ya ve Anadolu insanına bir dönüştür. Ayağa giyilen çarık da olsa anlatılan onun vasfında Anadolu insanının yoksulluğudur. Köroğlu kitabında, İstanbul Kitabı’ndaki protestonun yerini ayaklanma fikri alır ve kahramanları aktivist bir kimliğe bürünür. Marksizm'i, genel dünya görüşü olarak kabul eden Berk, sığ ideolojinin sanatını çıkmaza soktuğunu görünce toplumcu gerçekçi yaklaşımı terk eder. Her ne kadar mahkûmiyetin doğuracağı korkudan dolayı bu sapmayı yaptığı söylenirse de bizce en önemli neden, Berk’in Batı şiirine yönelmesi ve orada ideolojinin dışında daha güzel şeyler bulmasıdır.

3. İkinci Yeni Dönemi: İkinci Yeni şiiri kendinden önceki şiire (I. Yeni’ye) bir tepki olarak doğmuştur. Bunun nedenini İlhan Berk, şöyle sıralıyor: "1. İkinci Yeni’nin kendinden önceki bu şiir, anlama dayanan bir şiirdir. İkinci Yeni ise bu anlama karşıdır. 2. Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat şiiri konuşma diline dayanır. İkinci Yeni konuşma diline karşıdır. 3. Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat şiiri salt şiirden yana değildir. İkinci Yeni, salt şiirdir." (Berk 1992: 95) Bu tür gerekçeler öne süren Berk, 1954 yılında Yenilik dergisinde yayımladığı "St. Antoine’nin Güvercinleri" adlı şiiriyle İkinci Yeni’nin ilk şiirini yayımlar. Galile Denizi (1958), Çivi Yazısı (1960), Otağ (1961) ve Mısırkalyoniğne (1962) isimli kitaplarıyla İkinci Yeni şiir hareketinin en önemli örneklerini verir.

“İkinci Yeni’nin kaynakları tamamıyla Batılıdır. I. Dünya Savaşı'nın doğurduğu Dadaizm ve Sürrealizm akımları, İkinci Yeni’nin en önemli kaynaklarıdır.” (Özcan 2017: 39) 1954 yılından sonra Oktay Rifat, İlhan Berk, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Ece Ayhan gibi şair ve yazarların elinde İkinci Yeni’nin geliştiğini görüyoruz. İkinci Yeni’nin genel özellikleri esas alınarak İlhan Berk'in şiirleri hakkında şu tespitleri yapmak mümkündür:

  • Gelenekten Kopma: İkinci Yeni'yle birlikte Berk, Türk şiirinin geleneksel işleyiş tarzıyla bağlarını koparır. Şiirde geleneksel olan her şeyi ortadan kaldırmaya çalışır. Cümle yapısını bozar, konuyu sıfırlar, usu şiirden kovar ve yapıyı tümüyle değiştirmeye çalışır. Bu nedenle geleneksel olan bütün formları değiştirmeye çalıştığı gibi geleneksel düşünme tarzına da karşı çıkar.
  • Öykü Konu: İkinci Yeni öyküye ve açık bir öykülemeye karşıdır. Konunun ağırlığını sıfır dereceye indirerek silmek ister. Gerçeküstücülükten büyük izler taşıyan İkinci Yeni’nin en önemli gayelerinden birisi de klasik yasaları ters yüz etmektir.
  • Anlamsızlığın Anlamı: İkinci Yeni’nin en önemli ilkelerinden birisidir. Şiirden mümkün olduğu kadar anlamı silmek için uğraşırlar. Önemli ilklerinden birisi şiiri, salt anlamın yaptığını söylememek; şiiri anlam üzerine kurmamaktır. “Bu, İkinci Yeni anlamsızdır, anlamına hiç gelmez. Anlamı, şiirin birçok ilkelerinden biri bilmek, şiirin bir ona bağlı olduğunu, onsuz olmayacağını söylememektir.” (Berk 1992: 100) Bu nedenle anlamı kapalı tutmak için birden çok yolu denerler. “Anlamsızlığın anlamı” tabiriyle ifade edilen Berk’in ve İkinci Yeni’nin bu tutumunun şiirden anlamı tümüyle silmek olmadığını söyleyebiliriz. Özünde şiiri, Tanrı kelamı gibi yüksek bir perdeden söylemek ve ona farklı yorumlara yol açabilecek kapalı bir söyleyiş özelliği kazandırmaktır. “Ünlü Fransız şairi Mallarme’nin şiir yazmak isteyen ve başarılı olmadığından yakınan ünlü ressam Degas’ya verdiği yanıt bu açıdan önemlidir: Şiir düşüncelerle değil, sözcüklerle yazılır.” (Aksan 1993: 67) Berk de anlamın kaynağı olarak "us"u görür. Bu nedenle onun kontrolünden kurtularak şiirlerini yazar. Anlama kul olmanın şiiri öldüreceğine inanan Berk, ustan kaçarak bilinçsizliğin bilincine sığınır.
  • Varoluş da Var: İlhan Berk, diğer İkinci Yeni kuşağı gibi varoluşçuluktan büyük bir şekilde etkilenmiştir. İnsanın Tanrı’yla olan bağlarını kesen varoluşçuluk, hayatın anlamsızlığını vurgulayınca dünyada insana sıkıntı ve bunaltıdan başka bir şey kalmamıştır. “Varoluşçulara göre insan bir bunaltıdır. Bunalması, kendini yaratmak, yani seçmek zorunda olmasından ve bu seçimi sağlayan hürriyetinden gelir. Kişi zaten tesadüfle dünyaya gelmiş, yalnız, umutsuz, terk edilmiş bir yaratıktır. İnsan bunalım çıkmazındadır ama seçmek imkânı da bu sıkıntılardan doğmaktadır.” (Kabaklı 1973: 400) Tanrısız varoluşçuluğa bağlanan Berk’in hayatında da yalnızlık ve sıkıntının büyük bir yeri vardır: “Ben sıkıntıyım” (Berk 1975: 119) ibaresi, onun iç görüsünü ifade etmesi bakımından önemlidir. “Şiir yalnızlıklarla büyür. Ozan yalnızdır çünkü.” (Berk 1993: 94) Kalabalık kentlerin makineleşmiş hayatı karşısında Berk’in duyduğu bu ürperti, çağımız insanının problemidir. Berk de kendisine yalnızlığın bir kıyı adamlığını yakıştırır. Yalnızlığın, kasıp kavurduğu insandır. İstanbul KitabıPeraOtağTaşbaskısı kitaplarında varoluşçulara yakın bir bulantısı ve iç sıkıntısı görülür.
  • Batı'ya Hep Batı'ya: İstanbul Kitabı’yla Batı'ya yönelen Berk, artık dur durak bilmeksizin Batı'nın tükenmek bilmeyen sanatının kaynaklarına yönelir. Ahmet Haşim’i bir yana bırakacak olursak, kaynaklarının tamamıyla Batılı olduğunu söyleyebiliriz. İkinci Yeni’den itibaren Batı'nın önemli şairlerini okumuş ve onların tarzına uygun şiirler yazmıştır. Bu kadar fazla değişimi bir arada yaşamasının nedenini okuduğu her güzel eserin etkisinden bir türlü kurtulamamasına bağlıyoruz. Sadece Galile Denizi’nin kaynaklarını göstermesi bakımından şu cümleleri ilgi çekicidir: “Galile Denizi’nin dış kökenlerinde Mallarme, Rimbaud, Artaud, Cummings vardır. İç etkiler, Ahmet Haşim ve Divan Şiirinin de sözünü etmeliyim.” (Tokat 1985: 7) Bu yönelme, bazen onlardan mısra alabilecek kadar ileri düzeydedir. “İlhan Berk’in gerek şiirlerinde, gerek düzyazılarında en çok Arthur Rimbaud’la karşılaşıyoruz. İlhan Berk’in harflerle ilgili şiirleriyle, "Galata" ve "Pera" gibi şiirleri üzerinde Rimbaud’un "Sesliler" şiiriyle, "Kentler(I)", "Kentler(II)", "Anakent", "Köprüler" ve "Kent" şiirlerinin etkisi görülmektedir. (Alkan 1994: 112) Bunun dışında Apollinaire, Baudelaire, Mallarme, E. E. Cummings, Borges, Whitman, Rene Char, Neruda, Homeros, Heredotes, Nerval gibi yüzlerce şair, onun Batılı kaynağını oluştururlar. Aragon, Andre Breton, Paul Eluart, Sade, Bataille, Dante gibi daha birçokları da bu tabloya eklenebilir.
  • Fenomenolojiden Ontolojiye: Berk, Şenlikname’yle (1972) Batı’nın yeni bir kaynağı olan Husserl’in fenomenolojisine yönelir. Ahmet Oktay’ın anlatımıyla: “Nesnel ve maddeci bir şiirin örneklerini vermeyi sürdürür. Husserl’in varlıkların, olguların özlerini ortaya çıkarmak için nesnelerin ve olguların görünür, genel geçer varlıklarını “paranteze almak” amacıyla kullandığı betimleme yönteminden yararlandığı söylenebilir.” (Oktay 1993: 390) Şenlikname’deki şiir isimleri de şuurlu bir seçimdir: "Karadeniz", "İstanbul", "Mavi ve Siyah", "Ölü Doğa", "Anka", "Sis", "Rücû", "Fatih", "Hamsi", "Âşık Veysel", "Orhan Duru". Neticede isimleri ne olursa olsun karşımızdakiler birer nesnedir. Ancak ortada nesneleri algılayan bir öznel bilinç vardır. Aynı anlayışı TaşbaskısıGalata ve Kül kitaplarında da sürdürür. Metafizik olmasa da Berk’in, nesnelere bu yönüyle mito-poetik bir yaklaşımı olduğunu söyleyebiliriz.

Kaynakça

Aksan, Doğan (1993). Şiir Dili ve Türk Şiir Dili. Be-Ta Basım Yayım A.Ş.

Alkan, Erdoğan (1994). Düş Gezgini Gerar de Nerval Yaşamı-Sanatları-Yapıtları. Broy Yayınları.

Berk, İlhan (1975). Taşbaskısı. Ankara: Yapıt Yayınları.

Berk, İlhan (1982). Uzun Bir Adam. İstanbul Yazko Yayınları.

Berk, İlhan (1992). El Yazılarına Vuruyor Güneş. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Berk, İlhan (1992). Şairin Toprağı. İstanbul: Simavi Yayınları.

Berk, İlhan (1993). Şiirin Gizli Tarihi. İstanbul: Adam Yayınları.

Berk, İlhan (1994). Kanatlı At. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Birsel, Salah (1976). Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

Büyükünal, Feriha (1988). Ayın Konuğu, Sanat Çevresi”. Aylık Sanat Dergisi. S. 115.

Ercan, Enver (1990). Şair Çünkü Onlar. Kavram Yayınları.

Kabaklı, Ahmet (1973). Türk Edebiyatı Tarihi. Türkiye Yayınevi. C. 1. s. 400.

Oktay, Ahmet (1993). “İlhan Berk”. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı 1923-1950. Ankara: Kültür Ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

Özcan, Tarık (2017). Aykırı ve Şair İlhan Berk. İstanbul: Kesit Yayınları.

Sezer, Ahmet Necdet (1993). Modern Türk Şiiri Antolojisi. Broy Yayınları.

Tokat, Gülin (1985). “İlhan Berk ile Ece Ayhan İkinci Yeni’yi Anlatıyor”. Gösteri Edebiyat Sanat Dergisi. S. 51.

Tomris, R. (1967). “Sanatçının Bir Şair Olarak Portresi”. Papirus. S. 396.

Ünlü, Mahir-Ömer Özcan (1990). 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı. İstanbul: İnkılâp Kitabevi.

Madde Yazım Bilgileri

Yazar: PROF. DR. TARIK ÖZCAN
 
Yayın Tarihi: 12.09.2019
 
Güncelleme Tarihi: 28.06.2021
 
 
Eser AdıYayın eviBasım yılıEser türü
Güneşi Yakanların SelâmıManisa Halk Evi Reisliği / İzmir1935Şiir
İstanbul KitabıSakarya Basımevi / Ankara1947Şiir
Günaydın YeryüzüYeni Matbaa / İstanbul1952Şiir
Türkiye ŞarkısıKaynak Yayınları / Ankara1953Şiir
KöroğluSHD Kitapları / Ankara1955Şiir
Galile DeniziVarlık Yayınları / İstanbul1958Şiir
Çivi YazısıAtaç Kitabevi / İstanbul1960Şiir
Başlangıçtan Bu Güne Beyit Mısra AntolojisiVarlık Yayınevi / İstanbul1960Antoloji
OtağGergedan Yayınları / Ankara1961Şiir
MısırkalyoniğneDost Yayınları / Ankara1962Şiir
Arthur Rimbaud’dan Seçme ŞiirlerAdam Yayınları / İstanbul1962Çeviri
Aşk ElçisiDost Yayınevi / Ankara1965Antoloji
ÂşıkaneDe Yayınevi / İstanbul1968Şiir
Dünya Edebiyatında Aşk ŞiirleriVarlık Yayınları / İstanbul1968Çeviri
ŞenliknameYeditepe Yayınları / İstanbul1972Şiir
Dünya Şiiri ve Ezra Pound: Seçme KantolarYazko / İstanbul1974Çeviri
TaşbaskısıYapıt Yayınları, / Ankara1975Şiir
AtlasAda Yayınları / İstanbul1976Şiir
KülAda Yayınları / İzmir1978Şiir
Kitaplar KitabıYazko Yayınları / İstanbul1981Şiir
Deniz EskisiAdam Yayınları / İstanbul1982Şiir
Şiirin Gizli TarihiAdam Yayınları / İstanbul1982Şiir
Uzun Bir AdamYazko Yayınları / İstanbul1982Deneme
Şifalı Otlar KitabıKaracan Yayınları / İstanbul1982Deneme
El Yazılarına Vuruyor GüneşTan Yayınları / İstanbul1983Günlük
Delta ve ÇocukAdam Yayınları / İstanbul1984Şiir
GalataAdam Yayınları / İstanbul1985Şiir
Güzel IrmakAdam Yayınları / İstanbul1988Şiir
Şairin KanıAdam Yayınları / İstanbul1988Şiir
PeraAdam Yayınları / İstanbul1990Şiir
Şairin ToprağıSimavi Yayınları / İstanbul1992Deneme
Dün Dağlarda Dolaştım Evde YoktumAdam Yayınları / İstanbul1993Şiir
İnfernoYapı Kredi Yayınları / İstanbul1994Deneme
Kanatlı AtYapı Kredi Yayınları / İstanbul1994Günlük
LogosYapı Kredi Yayınları / İstanbul1996Deneme
Avluya Düşen GölgeAdam Yayınları / İstanbul1996Şiir
PoetikaYapı Kredi Yayınları / İstanbul1997Deneme
Çok Yaşasın SayılarAdam Yayınları / İstanbul1998Şiir
 

Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü Projesi (TEİS)

Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum