Hatıralarda Cengiz Dağcı - YAKUP ÖZTÜRK

YAKUP ÖZTÜRK Geçtiğimiz yıl, hayatının uzunca bir dönemini geçirdiği Londra’da vefat eden Cengiz Dağcı’nın hatıraları Yansılar, 24 yıl aradan sonra dört cilt halinde okura sunuldu. Bu hatıralar ömrü gurbette geçmiş bir edebiyat adamının iç dünyasına ve toplumsal değişimlere bakışına ayna tutuyor.

Hatıralarda Cengiz Dağcı - YAKUP ÖZTÜRK
27 Ocak 2013 - 13:25 - Güncelleme: 09 Mart 2021 - 17:35

Geçtiğimiz yılın eylülünde hayatının uzunca bir dönemini geçirdiği Londra’nın Southfields bölgesindeki evinde vefat eden Cengiz Dağcı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ukrayna yönetimiyle yaptığı görüşmeler sonucunda yetmiş yıldır ayrı kaldığı topraklara, Kırım’a defnedilmişti. Basına yansıyan bu bürokratik görüşmeler olmasaydı, büyük bir romancının gurbetteki ölümü sadece bir ölüm olarak hafızalarımızda yer edecekti, onun neden anavatanında toprağa verilemeyeceği üzerinde düşünmeyecektik.
 
Dört ciltlik hatıralar
 
Çeşitli vesilelerle ölümünden sonra da gündeme gelen Cengiz Dağcı’nın hatıraları Yansılar, 24 yıl aradan sonra dört cilt halinde, yeniden, şık bir baskıyla okura sunuldu. Sürgünde bir edebiyat adamının iç dünyasına ayna tutan bu hatıralarda geçtiğimiz yüzyılın tarihini, bir toplumun var olma mücadelesini, insan tekinin kendisiyle hesaplaşmasını okuyoruz. Dört cildin tamamını mevzubahis etmek mümkün görünmediği için okura aydınlatıcı bir bilgi vermesi açısından Yansılar’ın tam göbeğinde duranları derlemeye çalıştık. 1985-1992 yılları arasında kaleme alınan hatıralarda Cengiz Dağcı mazinin koridorlarından geçerek bir asrın tarihini, bir milletin kaderini döküyor ortaya.
 
    “Türkçe bana anamın konuştuğu dil” diyerek yazı dilinde Türkçeyi tercih eden Cengiz Dağcı, Soğuk Savaş yıllarının ağır siyasî etkisi, Sovyetler Birliği’nin sol entelijansiya ile kurduğu ilişkiler ve fikir hayatımızdaki çatlamalar sonucu bir yalnızlaşmanın eşiğindeyken Ötüken Yayınları ile tanıştı. Yirmiden fazla kitabı Türk okuyucusuyla burada buluştu. 1956’da Varlık Yayınları arasından çıkan Korkunç Yıllar’sa Dağcı’nın Türkçedeki ilk eseriydi. En az şimdiki yayıncısı kadar Varlık’ın da derin izleri vardır yazarın hayatında. Yaşar Nabi’nin ölümünün ardından hissettiklerini şöyle anlatıyor: “Benim için şahsi bir kayıptı Yaşar Nabi’nin ölümü.”
 
‘Kimin için yazdım? Kim okuyacak?’
 
Kırım Türklerinin yaşadığı acıları hüzünlü ama berrak bir dille anlattı. Hatıralarında, “Ben yalnız Kırım’ın yazarı değilim ama Kırım’ın faciasını bütün gerçeği ve içtenliğiyle yalnız ben yazabilirdim.” diyen Dağcı, hep bir sorgulama anında yakalar kendini: “Kimin için yazdım? Kim okuyacak?” Bu sorgulama, ihtimal ki gurbette olmanın ızdırabından ileri gelir. Yine bir yerde, “Duyarsız ve zamana lakayt, odamın bir eşyası gibi oturuyorum masamın başında.” diyecektir. Halkı için kaygı doludur ancak düşünmekten öte, ayakta durabilmek daha büyük meseledir: “Aydın insanların milletin kaderi üstüne düşünmeleri komşu toplumlara kıyasla toplumumuzun geride kalmışlığının sebeplerini aramaları şöyle dursun, yalnızca yaşamak, yalnızca ayakta kalabilmek başlı başına bir mesele oldu.” Kırım’ın geçmişinin dünyaya unutturulduğunu düşünür Dağcı. Kırım Tatarlarının kendi dillerinde türküler söylemesinin yasak olduğu dönemlerden geçerek, toplumunun varlığının bile inkâr edildiğini ispatlamak için yazmaktan kaçınmamıştır. Rusya’nın yaptığı zulme isyan ederken sanata olan inancını yitirmemiştir. Rusya, önce büyük sanatkârlar yetiştirmiş bir coğrafyadır onun için. İsyanı bu yüzdendir biraz da: “Dünyamıza Tolstoy’ları, Çaykovski’leri, Rimsky-Korsakov’ları, Puşkin ve Çehov’ları vermiş; Batı kültürüne paha biçilmez değerler kazandırmış, teknolojik bakımdan dünyamızın ilerlemesine katkıda bulunmuş Rusya bu küçük toplumu barbarca, kitle halinde ve sistematik bir şekilde nasıl imha edebilirdi böyle? diye düşündüm. Hâlâ da düşünüyorum.”
 
    Modernleşen her Doğu toplumunun yaşadığı krizi Dağcı da hatıralarında hissettirir. Din, terakkiye mani midir sorusu onun da zihnini kurcalamıştır: “Ulusun başka uluslara kıyasla geri kalmışlığı, modern hayata ayak uyduramayışının başlıca sebebi ulusun sıkı sıkı dine bağlılığı mıydı gerçekten?”
 
Gurbette ihtiyarlamak
 
Yazarlık serüveninin başlarında ilk denemeler, ilk hayal kırıklıkları, kolhoz sistemi, Çernobil nükleer faciası, 1928’de Kırım’ın kıyı bölgesinin yaşadığı “korkunç” deprem, Hiroşima ve Nagazaki’nin yerle bir edilmesi, yakın dönem Rusya tarihi ve eşsiz bir metafora çevirdiği gökyüzünün kirlenmiş bulutları birinci cildin öne çıkan başlıkları: “Nükleer çağ küçülttü de dünyamızı; ihtiyar dünyamızı bir köy durumuna dönüştürdü.”
 
    Yalta’dan, doğduğu kasabadan çok uzakta ihtiyarlamanın ızdırabını duydukça, geride kalan soyunun mirasından güç devşirmeyi ilke edinir kendine yazar. Yaşadığı Batı kentinde, evininin önündeki küçük bahçesinde toprakla hemhâl olduğunu, karı, yağmuru, gökten esip geçen kuşları anlatmayı ihmal etmez.
 
    Ömrünün son günlerinde Cahit Sıt-kı’ya telmihte bulunarak “Gün ışığı eksilmesin penceremden” diye dua etmiştir Dağcı. Son günlerini böyle mi yaşadı bilinmez ama Türkçe yazarak dünya edebiyatına büyük eserler armağan etmeyi başardı.
 
YANSILAR 1-2-3-4, CENGİZ DAĞCI, ÖTÜKEN NEŞRİYAT/Kitap Zamanı


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum