Cemil Meriç: "Bu Ülke"

Cemil Meriç: "Bu Ülke"
13 Haziran 2021 - 11:22

Okundukça Büyüyen Bir Eser: "Bu Ülke"[1]

Ülkemiz (vatanımız); bizim için anne, baba, bayrak, ezan… gibi mukaddes bir değerdir. Bu kelimeler insanı insan, milleti millet yapan manalarla yüklüdür; ve çoğu zaman bu kelimelerin büyüsüyle coşarız ve yine bu kelimelerin tesiriyle bir yangın yerine döner yüreklerimiz. Ve Türkiye, yani ülkemiz; sadece bir coğrafyada yer alan siyasi bir devletin adı değildir; tarihî bir birikimden, daha doğrusu tarihî yorgunluktan ve ıstıraplardan doğan ümit güneşidir. İşte bu, sürekli korumamız gereken bir sınırı tayin etmektedir. Zira bu ülke bizim ülkemiz; bu ülke hepimizin. Ülkemiz, yani bizi biz yapan şey. Ülkemiz olmazsa idi biz nasıl (bir) biz olurduk meçhul. Merhum Cemil Meriç'in bir ömür boyu çektiği fikir çilesinden süzülen düşüncelerin kelime kelime, cümle cümle örüldüğü eserin adı da "Bu Ülke". Çok manidar, çok isabetli bir isim.

Üstat bu eserinde, seyahat ettiği düşünce dünyalarından ülkesinin ilmine, kültürüne ve irfanına özlü düşünceler ve tezler sunuyor. Bir Mehmetçiğin heyecanını bulmak mümkün bu düşünce çilesinde: "Her şey vatan için"; her şey bu ülke için…

Merhumun düşünce derinliği, zekâsı ve kalemindeki kıvraklık bahşediyor bu kadar ayrıntıları. Ama, işin anahtarı, samimiyette; samimiyet ve ihlâsta… Bir hakikatin kaynağından gelen özlü parçalarla adeta bütünü anlatmaya çalışıyor. Yoksa hacimce küçük bir eser, bu kadar yoğun olabilir miydi ve geniş bir ufku gösterebilir miydi? 

Meriç, diğer eserlerindeki ustalığını burada da göstermektedir. Şiire yakın ifadelerle meramını anlatırken, hayalden uzak, realiteye yakındır. Her cümlesi bir vecizedir üstadın; her kelimesi bir gül kadar okşayıcı durmakta ve insanın içinde sıcak duygular uyandırmakta; ama bazı yerlerde kelimeleri acımasız bir şekilde kullanmaktadır da. Bu tutumu; ilme, kültüre, irfana ve milletine ihanet etmiş olan efrat ve akvama karşıdır. Fakat kendi insanına, kendi kültürüne sahip çıkan ehli insafa karşı gece gibidir; onların kusurunu örtmede bir o kadar da insaf sahibidir. Nihayet işin kuralını üstat belirlemiştir; artık onun üstüne söz söylemek kimin haddine: Samimi ve dürüst olduktan sonra doğruları açıkça ortaya koymanın bir mahzuru olmaz. Bunu yaparken tek gayesi vardır, Meriç'in: Milletinin kültürüne ve irfanına hizmet…

*****

Cemil Meriç'i Eğitim Yüksek Okulu'nda okuduğum yıllarda tanıdım (1984) ve sevdim. Tanıdım diyorum, yani eserlerine ve fikirlerine ulaştım; ama ne kadar tanıyabildim üstadı? Bilmiyorum. Fakat şunu söyleyebilirim; eserleri o yıllarda bana yol göstermeye başladı; daha doğrusu "kendimi bulmuştum" bu eserlerde. Ancak görüyorum ki, yirmi yılı geçen bir süredir merhumun eserleri hâlâ aynı vazifeyi görüyorlar …

Eğitimdeki öğrencilik yılları geride kalıp yeni bir fakültede okumak için İstanbul'a geldiğimde bir amacım vardı, şüphesiz… Ancak, önümü fazla görebildiğimi de söyleyemeyeceğim. Edebiyat Fakültesi'nin dağınıklığı, öğrenciler arasındaki diyalog şekli, daha doğrusu bazen çocukluğa varan bir hareket tarzı, öğretmenlik üzerine eğitim almış olan benim gibi birine fazla çekici gelmiyordu. Ve kendimi yalnız hissediyordum. Bu yalnızlık beni kitaplara sürüklüyordu. Bu noktada da merhumun eserleri kılavuzluk ediyordu bana; çünkü, aramızda önemli bir bağın olduğunu hissediyordum… Birçok mütefekkirin ve yazarın önemini bu sayede kavradığımı söyleyebilirim. Üstadın adını zikrettiği ve değer atfettiği düşünürler bana da çekici geliyordu.  Mesela, İbn-i Haldun, J. J. Rousseau, Gandhi, Cevdet Paşa, Tanpınar, Yahya Kemal… Ayrıca, felsefe ve sosyoloji tarihlerine de ilgim artmıştı. Bunlar, tarih bölümünde okuyan bir talebe için önemli kazanımlardı, şüphesiz…

Kitaplarıyla dostluk kurabilme bahtiyarlığına ermeme rağmen, Cemil Meriç'i dünya gözüyle görmek nasip olmadı. Doğrusu bunun o sıralar önemini de anlayacak durumda değildim ve o da ömrünün son demlerinde idi… Nihayet bir gün hakkın rahmetine kavuştuğunu öğrendiğimde içimde bir acı hissettim; bir büyüğümü kaybetmenin acısıydı bu… Nihayet cenaze namazına giderek son görevimi yerine getirmek istedim. Birçok münevver insanın arasında cenaze namazını kılmak bana da nasip oldu ve sonra yüzlerce gencin omuzları, yani omuzlarımız üzerinde, Üsküdar'dan Karacaahmed Mezarlığı'na doğru Allahuekber nidalarıyla bir insan seli akmaya başladı. Bu, inanan geçlerin bir hakikat ve dava adamını, daha doğrusu inananların yanında yer almayı hayatında şiar edinen bir hocayı ebediyete uğurlayışıydı…

Artık; vatan, bayrak, anne, baba… ve Cemil Meriç… benzer duygular uyandırmaktadır, hakikat ehlinin gönlünde. Nur içinde yatsın…


[1]Cemil Meriç, Bu Ülke, İstanbul: İletişim Yayınları, 1985.

Kaynak: Nazmi Eroğlu, Okundukça Büyüyen Kitap/Seçilmiş Kitaplar Üzerine Düşünceler, İstanbul: Birharf Yayınları, 2004, s. 259-262.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum