UYGUR KAĞANLIĞI TARİHİNİN YAZIMINDA YAZITLARIN ÖNEMİNE DAİR BAZI ÖRNEKLER

UYGUR KAĞANLIĞI TARİHİNİN YAZIMINDA YAZITLARIN ÖNEMİNE DAİR BAZI ÖRNEKLER
10 Ocak 2023 - 09:32 - Güncelleme: 10 Ocak 2023 - 10:03
 UYGUR KAĞANLIĞI TARİHİNİN YAZIMINDA YAZITLARIN ÖNEMİNE DAİR BAZI ÖRNEKLER
Kürşat YILDIRIM[1]

Uygur Kağanlığı tarihinin “ana kaynakları” temelde Çincedir. O döneme ait belgeler resmi hanedan tarihleri, yıllıklar-kronikler, devlet idaresi kayıtları gibi çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. Tarih yazımında bunlara muhtacız, Çince kaynaklar olmadan bir bütün olarak Uygur Kağanlığı tarihi yazmak mümkün değildir. Bununla birlikte Tes, Tariat, Şine Us, Karabalgasun gibi kağanlık yazıtları bazı bakımlardan bize yardımcı olmaktadır. Çinliler komşu bir devlet hakkında kendilerini ilgilendirdiği ölçüde kayıt tutarlar. Bu kayıtların azaldığı veya tutulmadığı zamanlara kimi yazıtlardan, parça parça da olsa, bazı bilgiler edinilebilmektedir. Yine bazı olayları ve bilgileri yazıtlar vesilesiyle teyit etmek mümkün olmaktadır. Yazımda bununla ilgili bazı örnekler vererek Uygur Kağanlığı yazıtlarının önemini vurgulamaya çalışacağım.

1. Uygurların Kökeni

Türk kaynaklarında Uygurların kökeni hakkında bir bilgi var mıdır? Bu konuda Türkçe Tes Yazıtı’nda bir anlatım bulunmaktadır: “… Gök yüzü yaratıldığında Uygur Kağanı tahta oturmuş. (O) yüce ve ulu Kağan [imiş]… Tahta oturmuş. Onun devleti üç yüz yıl yaşamış. Ondan sonra halkı… Boz-ok liderine hücum ederek atlısıyla (onu) Uçuz Göl’e döküvermiş… Ebdi Bersil (ve) Kadır Kasar o zaman varmış (ve) (benim) o halkım Kengeres’de… Çin’e bağımlı olmuş Uygur Kağan(lar)ı… -ok(ta) oturmuş. (Bu durum) yetmiş yıl  sürmüş” (Tes, Kuzey/1-5)[1]. Buna göre dünyanın yaratıldıktan sonra Uygur Kağanı, tahta oturmuş, bu durum 300 yıl sürmüş. Sonra bir karmaşa-çatışma dönemi başlamış ve nihayetinde Uygur Kağanları 70 yıl Çin’e bağlanmış. Zikredilen bu yılları tarihi bir zemine oturtmak biraz zordur. Uygurlar ancak VII. yüzyılın ilk çeyreğinde güçlü bir boy olarak ortaya çıkmışlar, diğer boylarla hareket ederek Gök-Türk hâkimiyetini sarsmışlardır. Bu anlatım için belki de şöyle bir tarihlendirme yapılabilir: Uygurların başındaki Pusa, 629 yılında Çin sarayına elçi gönderip yöresel ürünlerinden sunmuştu ve bu Uygurların Çin ile doğrudan kurdukları çok önemli bir ilişkiydi. Bundan sonra Gök-Türk Kağanlığı’na karşı Çin tarafında yer almışlar ve 648 yılında tam olarak Çin’e bağlanmışlardı. Uygurların “70 yıllık Çin’e bağlı olma” devresi eğer yazıttaki tarih dikkate alınırsa, 629+70= 699 yılı etmektedir. 682’de Kutluk Kağan’ın Gök-Türklerin ikinci dönemini başlatmasından sonra Uygurların hemen devlete bağlanıp bağlanmadığını bilmiyoruz, üstelik 694’te başa geçen Kapgan Kağan ile birlikte Töleslerin hepsinin tam olarak GökTürklere bağlandıkları söylenebilir; yani 699 tarihi yaklaşık olarak doğru olabilir. O halde Uygurların Çin ile ilk ilişkiyi kurdukları 629’dan 300 yıl geriye gidildiğinde IV. yüzyılın ortalarına ulaşılacaktır ki, bu “Yüksek Arabalı” (Gaoche) boylar arasında Uygurların göründüğü tarihlerdir. Yazıttaki “dünyanın yaratılışı” ve “tahta oturma” ifadelerinin ise Gök-Türk yazıtlarından etkilenmiş olmaları pek muhtemeldir. Moyan Çor Kağan (kağanlık devresi: 747-759) tarafından yazdırılan Tes Yazıtı’daki ifadelerin, Orhun Yazıtları’ndaki üslubun bir tekrarı olarak görülmesi daha doğru olacaktır[2]. Nitekim o tarihlerde Uygur Kağan’ı veya Töles Kağan’ı olarak ifade edilebilecek bir Kağan veya böyle bir devlet bulunmamaktadır.

2. Uygur Adı

Uygur adı, Türk kaynaklarında ilk kez 716 yılında Bilge Kağan’ın Türk boylarını bastırmak üzere yaptığı akın esnasında anılmaktadır. Kağan’ın baskını üzerine “Uygur İlteberi, yüz kadar askerle doğuya kaçıp gitmişti”[3]. Uygur adı Orhun Yazıtları’nda başka hiçbir yerde geçmemektedir. Moğolistan’daki Uygur Kağanlığı Yazıtları Tes, Tariat, Şine Us’da ise Uygurmuş, Uygur Kağan, On Uygur, Uygur Bodunu gibi şekillerde zikredilmektedir (Tes, Güney/4, Kuzey/5; Şine Us, Kuzey/3; Tariat, Kuzey/2). Sibirya’da Tuva’nın güneybatısındaki Hemçik Irmağı’nın kıyısında bulunan İyme Yazıtı’nda ise Uygur Han ifadesi bulunmaktadır[4]. Uygur adının geçtiği kâğıda yazılı ilk belgelerden birisi Turfan metinleridir. Bölgede bulunan ve galiba X. yüzyıla ait olan bir Mani dini metninde, ïdduq on uyγur ilintä (“İduk On Uygur İlinde”) ifadesi geçmektedir[5][6]. Böylece kaynaklarda Uygur adı yaygınlaşmaya, bilhassa İslam kaynaklarında genelde Oğuzlarla birlikte anılmaya başlayacaktır.

3. Yaglakar Ailesi

Yaglakar, Uygurların hanedan ailesidir. Çin kaynaklarında Yaoluoge ve yine Yeluohe şeklinde geçmektedir. Türkçe Yaglakar adı ise yazıtlarımızda birkaç yerde kaydedilmektedir: Tariat Yazıtı’nda, “Beş Bin Er(lik kuvvet) Başı Işbara Sengün Yaglakar” (Batı/7); Suci Yazıtı’nda, “Uygur yerinde (ben) Yaglakar Kan Ata geldim” (1)6. Suci Yazıtı’ndaki ifadeden “Yaglakar Hanı” çok açık okunmaktadır. Böylece Uygur Kağanlarının Yaglakar ailesinden geldikleri, bizzat Türkçe bir yazıtta dile getirilmiştir. Bir Uygur heyetinin hazırladığı raporun Tibetçe özeti olan “1283 numaralı Tibetçe Pelliot El Yazması”nda da bu durum teyit edilmektedir: “U-yi-kor-do-tog kha-gan olmuş. Ailesinin adı Yag-le-ker’dir”[7][8]. Nihayetinde Jiu Tang Shu’da açıkça şöyle kaydedilmektedir: “Yaoluoge. Kağan’ın ailesidir”[9]. Song Shi’da ise Ganzhou ve Shazhou Uygur Kağanı Yeluohe (Yaglakar) Mili’e’dan bahsedilmektedir[10].

4. Kağanlığın Yayılma Sahaları

Yazıtlarda Uygur Kağanlığı'nın yayılma sahaları hakkında bilgiler edinebiliyoruz ki bunların bir kısmı başka hiçbir kaynakta yer almamaktadır. Tariat Yazıtı’nda kağanlığın coğrafyası Moyan Çor'un ağzıyla çok net bir şekilde anlatılmaktadır: “Sekiz kollu Selenge, Orhun, Tola, Sebin, Teledü, Karaga. Burgu. Ben bu topraklarımda ve bu sularım (boyunca)/ bu bölgede konar; göçerim. Yaylağım Ötüken’in kuzey (tarafı) batı ucu, Tes (ırmağı) Başı, doğusu Hanuí Gol ve Hünüí Gol (ırmakları)....... İç ormanlarım/asıl ormanlarım Ötüken yeri/Ötüken bölgesi; Ongı Tarkan Süy, yakın halkın... kağanınki; güney ucu Altay Dağları, batı ucu Kögmen (=Tannu-Tuva
Dağları), doğu ucu.......” (Tariat, Batı/4, 5). Yine Şine Us Yazıtı'nda Kağan’ın yaylağı için şöyle denilmektedir: “... Tahtımı Tes başı bölgesi ve Kasar’ın batısında kurdurdum. Çit(im)i, (orada) yaptırdım. Yazın orada yayladım” (Doğu/8). Burası Moğolistan'ın kuzeybatısında Ubsa Gölü'ne dökülen Tes Irmağı kıyılarıdır.
Karabalgasun Yazıtı’nın Çince bölümünün başlangıcında ise coğrafya hakkında bazı malûmatlar edinilebilmektedir: “İşitildiğine göre gök ile yer birbirinden ayrılıp güneş ve ay feyzini saçmağa başladığında Tanrı'dan buyruk alan bir oymak başı bütün dünyayı kendi çevresinde toplar, fazileti ile (göz) kamaştırıcı bir biçimde ışıklandırır ve dört taraftan ona sığınırlar... İçte ve dışta huzuru sağladıktan sonra dağla ırmak arasında başkentini kurdu. Kutluğ Boyla'nın babası Hu-Su=(Us?) zamanında iken bütün baskın güçlerini kuzey köşeye (yamaç) göç ettirdi ve payitahtını Orhun Ovası'na kurdu...” (satır 3,
4)[11].
Yazıtlarda yakın çevreye yapılan askeri seferlerden bahsedilmektedir. Orhun-Selenge havalisindeki çok sayıda ırmak kolu (mesela Şine Us'daki “Burgu, Bükgük, Yılun Kol” gibi) ve yer adı zikredilmektedir. Bu konuda bazı değerlendirmeler yapılmıştır[12]. Yine sefer edilen en uzak mesafe olarak Karabalgasun Yazıtı’nın Çince bölümünde Uygurların Sır Derya'ya (satır 16) ve Fergana’ya (satır 20) seferlerinden bahsedilmektedir. Bu yer adlarına dair başka pek çok örnek verilebilir.

5. Ötüken

Uygur Kağanlığı’nın merkezi Ötüken’dir. Gök-Türk Yazıtları’na göre Ötüken, devletin ve milletin bekası için elde tutulması gereken kutsal bir yerdir. Ötüken'de oturan varlığını koruyacak, terk eden ise yok olacaktır. Bu çerçevede Ötüken, sade bir coğrafyadan çok yaklaşık bir coğrafî zemini olan ve net bir yere atfedilmeyen bir “kutsal merkez” düşüncesidir[13].
Uygur Kağanlığı yazıtlarında kimi yerlerde doğrudan bir mekânı ifade etmek üzere Ötüken adı zikredilmektedir:
“... atalarım 80 yıl tahtta kalmışlar. (Yurtları) Ötüken yurdu, Ögres yurdu (imiş). Bu ikisinin arasında, Orhun Irmağı'nda... hüküm sürmüşler” (Tariat, Doğu/3-4).
Ötüken ve Ögres yurdu arasında hüküm sürmüş. Suyu Selenge imiş” (Şine Us, Kuzey/2).
Bu sözlerden anlaşılabileceği gibi "Ötüken", sadece muhayyel bir yer değil aynı zamanda maddî bir mekândır.
Xin Tang Shu’daki bir ifade Ötüken’i tam olarak Orhun ve Tula ırmakları arasına yerleştirmektedir: “Wudejian (Ötüken)’ın sağında ve solunda Wakun (Orhun) Irmağı ve Duluo (Tula) Irmağı akardı”[14]. Karabalgasun Yazıtı'nın Çince bölümünde ise “Kutluğ Boyla'nın babası Hu-Su=(Us?) zamanında iken bütün baskın güçlerini kuzey köşeye (yamaç) göç ettirdi ve payitahtını Orhun Ovası'na kurdu..." (satır 3, 4) denilmektedir.

6. Unvanlar

Uygurlar henüz kağanlığı kurmalarından önce bir devlet yapılanmasına girmeye çalışmışlardı. Kaynaklara göre Çin’e tabi olan Tumidu, 646 yılından sonra kendisini gizlice “Kağan” ilan etmiş ve Dış Başbakan 6 kişi, İç Başbakan 3 kişi ile birlikte Tutuq (“askeri vali”; dudu), general, yaver atamıştı. Burada söz konusu olan galiba Dokuz Oğuz birliğinde Kağan’ın, 3 “İç Oğuz”, 6 “Dış Oğuz” olmak üzere 9 uruk beyini başbakan olarak görevlendirmesidir. Başbakan, Türk Yazıtları’nda “buyruk başı” (Tariat, Batı/6) olarak geçmektedir. Boy beyleri ise Tutuq unvanı taşıyor olmalıdırlar ki, bu Basmıl ve Karluk boylarının da katılmasıyla 11 kişi olacaktı.

7. Mani Dini

Uygurların Çin başkentine sürekli Mani rahipleriyle beraber geldiklerine dair yaygınlaşmış düşünce[15] tam olarak doğru değildir. Çin kaynakları Uygurların ilk kez 806 yılından sonra Manicilerle Çin sarayına gelmeye başladıklarını açıkça kaydetmektedir15. Mani dininin etkisi bilhassa Uygurların Doğu Türkistan’a inmesiyle yoğunlaşmıştır denebilir. Bunun ötesinde Uygurların, kağanlık döneminde kalabalık olarak bu dine girdiklerini gösteren Karabalgasun Yazıtı’nın Çince yüzündeki kesif dini motifli metin dışında tarih kaynaklarında bir belge bulunmamaktadır. İki-üç asır sonraki tarihlere, bozkırdan tamamen farklı bir vaha coğrafyasına, kültür ve din çevresine, yerleşik hayata ait Turfan Uygurlarına ait dini Mani metinlerinin, bozkır sahasındaki konar-göçer kültür ve eski Türk dini temelli Uygur Kağanlığı’nın tarihi için kullanılması ise tarihçilik bakımından problemli olduğu kanaatindeyim[16]
Çin kaynaklarında Bögü Kağan’ın Manici oluşuyla ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Esasında tarih kaynaklarından bir hüküm çıkarabilmek mümkün değildir. Yapılan yorumların büyük bir kısmı Turfan Uygurları devrinde yazılmış dini metinlere dayanmaktadır. Mesela Turfan metinlerindeki bir anlatıma göre Bögü Kağan güya halkı teşkilatlandırmış, “iyi amellere teşvik etsin” yani bu dini öğretsin diye her on kişinin başına birini koymuş[17]. Uygur Kağanlığı’nda böyle bir sosyal ve idari yapıdan bahsetmek mümkün değildir. Çin kaynaklarına göre Uygur toplumunda ve etki altında kalan Bögü Kağan dönemi dışında devletin işleyişinde Mani dininin bir dönüşüme sebep olduğuna dair yeterli bilgi yoktur.
806’dan sonraki yıllarda Mani dininin bazı etkilerinden bahseden bir kaynak da mevcuttur. 821’de Uygur merkezine giden Arap seyyah Tamim ibn Baḥr, dini hayat hakkında bazı bilgiler vermektedir: “… Halkın çoğu Türk idi, onlar arasında Mag dinine mensup ateşe tapanlar ve Zındıklar vardı... Şehir büyüktü, tarım bakımından zengindi, etraf ekili arazilerle, birbirine yakın köylerle doluydu. Şehrin 12 büyük demir kapısı vardı. Şehir çok kalabalıktı ve pazarları ve çeşitli ticaretleri vardı. Nüfus arasında Zındık dini hâkimdi”[18]. Tarih araştırmalarında seyyahların notlarını dikkatle kullanmak gerekir. Tamim ibn Baḥr’ın tamamen doğru yazdığı kabul edildiği durumda dahi, “Mag” dinine mensup insanlardan bahsetse de açıkça anlaşılabileceği gibi, nüfusun çoğunun, “Zındık dini”nde, yani eski Türk dininde olduğunu bildirdiği görülmektedir. Üstelik bilindiği gibi Türk topraklarında kalabalık bir Sogd nüfusu vardı[19]. Bu yüzden seyyah “halkın çoğu Türk idi” demekteydi ki Sogd’lar Mani dinine mensuptular. Tamim ibn Baḥr’ın bahsettiği Mag dini mensupları da bunlar olmalıydı.
806’lardan sonra Uygur merkezinde bazı Mani tesirlerinin görüldüğüne dair birkaç küçük karine bulunsa da kağanların ve Uygur merkezinin Mani dinine girdiğine dair, “ana kaynak” mahiyetinde, açık bir tarih kaydı bulunmamaktadır. Eğer böyle bir durum olsaydı, Türklerin din ve kültür hayatını çok ayrıntılı bir şekilde kaydeden Çinlilerin bundan bahsetmemesi düşünülemezdi. Bögü Kağan’dan sonra Uygur Kağanları’nın Mani dinine girmediklerine dair çok önemli bir delil, 822 yılında bir Çinli gelin için yapılan devlet töreni vesilesiyle görülmektedir. Çin kaynaklarında çok canlı bir şekilde tasvir edilen bu tören, tamamen eski Türk dini kaidelerinde göre yapılmıştı, dini mahiyeti de olan bu törende Mani dininin izleri olmadığı gibi, Mani rahiplerinden de hiç bahsedilmez[20][21]. Tamamen Türk tarihinin “ana” kaynaklarına dayanması lazım gelen tarihçiliğimizde spekülasyonları, yabancıların kelime oyunlarını, Türk tarihinin akışına ile Türk kültürünün ve düşüncesinin tabiatına uygun olmayan yorumları takip etmemize ihtiyaç yoktur. Dönemin ana kaynaklarının verdikleri bilgiler açıktır; sonraki asırlarda, çok farklı bir kültür çevresinde yazılmış ve üstelik bir kısmı “ilahi” mahiyetindeki metinlere dayanarak Uygur Kağanlığı tarihi hakkında yorum yaparken çok ihtiyatlı olmak gerekmektedir.
Bir de Uygur Kağanlarının unvanlarının başına “ay” eklemeleri meselesi vardır. Bunun üzerinde çok durulmaktadır. Bahaeddin Ögel’e göre Mani dininde ay önemliydi. Önceden kut ve güçlerini gökten alan Uygur Kağanları, Mani dinine girdikten sonra bu kez aydan almaya başlamışlardılar ve unvanlarının başına “ay” eklediler. Böylece Mani dininin etkileri kendisini Türk devlet unvanlarında da göstermeye başlamıştı[22]. Bununla beraber bütün Uygur kağanlarının Bögü’den sonra unvanlarının başına “ay” ekledikleri bilgisi tam olarak doğru değildir. Nitekim unvanların başındaki “ay”, Çin İmparatoru’nun gönderdiği unvan belgesinde görülmektedir, Kağan’ın kendi aldığı unvanda değil; üstelik bir yönüyle Mani metni olan Karabalgasun Yazıtı’nın Çince kısmında verilen Kağan unvanlarında da “ay” bulunmamaktadır. Bu konuda elimizdeki kayıtlara göre Bögü Kağan’ın ardından 848 yılına kadar başa 13 Kağan geçmiştir ve bunların sadece 4’ünün unvanının başında, Çin tarafından gönderilen belgede “ay” ibaresi vardır; üstelik bu gönderilen unvanlara “ay” yanında Çince unvanlar da eklenmiştir. Yazıtlarda veya Çin kaynaklarında Kağan’ın kendi aldığı unvanların hiçbirinde “ay” geçmemektedir[23].


8. Tengride Bolmış El Etmiş Bilge Kağan (Moyan Çor Kağan) (747-759)

Kutluk Bilge Kül Kağan ölünce, yerine oğlu Moyan Çor[24] geçti, Çin kaynaklarındaki unvanı “Gele Kağan” idi[25]. Kağan’ın Uygur Yazıtları’ndaki unvanı ise şöyledir: “Tengride Bolmuş İl Etmiş Bilge Kağan” (Şine Us, Kuzey/1). Bugünkü Türkçede: “Tanrı’nın Lütfuyla Kağan Olmuş, Devleti Düzenlemiş Bilge Kağan”)[26].
Moyan Çor, Uygur Kağanlığı’nın kuruluşunda büyük pay sahibiydi. Belki de devleti kuran babasından daha fazla mücadele etmişti. Gök-Türklere tabi bir yabgu olan Kutluk Bilge Köl’ün muhtemelen 735'lerden sonra[27] gücü ele almasını müteakip oğlu Moyan Çor'un 739-740'larda Dokuz Oğuzları toplayıp Uygurların da katılmasıyla On Uygur birliğini meydana getirdiği söylenebilir[28]. Moyan Çor'a ait Tariat Yazıtı’ndaki “yirmi sekiz yaşımda, Yılan yılında (741), Türk yurdunu o zaman karıştırdım (ve) o zaman bozguna uğrattım” (Tariat, Doğu/5) ifadesinden onun 713 yılında doğduğunu anlıyoruz. Şine Us Yazıtı'nı da yazdıran Moyan Çor ilk faaliyetlerini şöyle anlatmaktadır: “Türk devletine yirmi altı yaşımda iken (739 yılına denk düşüyor)... Boyla... Yine döndü... Dokuz Oğuz halkımı derleyip bir araya getirdim. Babam Kül Bilge Kağan... ordu sefere çıktı. Beni doğuya binbaşı olarak gönderdi” (Şine Us, Kuzey/4-6). Bu esnadaki hadiselerin anlatıldığı kısımlar yazıtta silinmiştir. Moyan Çor'un binbaşı oluşunun 741 yılından sonraya denk düştüğü düşünülmektedir[29], çünkü Tariat Yazıtı’nda “yirmi sekiz yaşında, Yılan yılında (741), Türk yurdunu o zaman karıştırdım (ve) o zaman bozguna uğrattım” (Tariat, Doğu/5) demektedir ki burada göreve getirildiği ve Gök-Türk topraklarına doğru seferlere çıktığı zamanı anlatmaktadır. Şine Us Yazıtı’nda Moyan Çor anlatmaya devam etmektedir: “Kendime bağlayıp yine yürüdüm. Keyre Başı’nda Üç Birkü'de han ordusu... katıldım. Orada... Yetiştim. Kara Kum’u aşmış, Köger’de, Kömür Dağı'nda, Yar Irmağı'nda üç tuğlu Türk boyu... Ozmış Tigin Han olmuş. Koyun yılında (743) ordu sevk ettim. İkinci savaş... ay altıncı gününde... (Ozmış Kağan’ı) ele geçirdim. Hatununu orada aldım. Türk halkı bunun üzerine yok oldu” (Şine Us, Kuzey/7-10). Tariat Yazıtı’nda ise bu seferler şöyle anlatılır: “Kömür Dağ’da (ve) Yar Irmağı'nda üç tuğlu Türk halkına o zaman yedinci ayın on dördünde... Orada dövdürttüm. Han(larını) orada (tutsak aldım). (Ordusu) orada yok oldu. Türk halkını orada (kendime) bağladım. Oradan tekrar... Ozmış Tigin Han oldu. Koyun yılında (743) (üzerine) yürüdüm” (Tariat, Doğu/7-9). Böylece 743 yılında Gök-Türk Kağanı Ozmış (Çin kaynaklarında Wusumishi) öldürülmüş ve sıra kağanlığın son Kağanı’na gelmişti. Ozmış’ın 744 yılında ölmesi gerekir, yazıt metninde parça düştüğü için yer almıyor ama Çin kaynaklarında 744 şeklinde açık bir tarih vardır[30]. Aslında Ozmış’ı öldürenler Çin kaynağında “Basmıllar ve diğerleri” şeklinde kaydedilmiştir. Moyan Çor'un adı geçmemektedir. Belki de Kağan yazıtta kendisini öne çıkarmaktadır. Moyan Çor faaliyetlerini anlatmaya devam ediyor: “Ondan sonra Tavuk yılında (745)... halk(ı) duyup... Üç Karluklar kötülük tasarlayıp kaçıp gitti. (Onlar) batıda On Oklara katıldılar/sığındılar” (Şine Us, Kuzey/10-11). Biz burada Uygurların diğer iki ittifak üyesinden Basmılları mağlup ettiğini, Karlukların kaçtığını ve böylece iktidarı Uygurların aldığını, dolayısıyla artık Çin kaynaklarında son Gök-Türk Kağanı olarak zikredilen Baimei’yin ortadan kaldırıldığını anlıyoruz, çünkü artık ne Çin ne Uygur kaynakları bir Gök-Türk Kağanı’ndan haber vermektedir. Son Kağan ise bizzat yeni Uygur Kağanı tarafından öldürülmüştü[31]. Çin kaynaklarından Jiu Tang Shu'da yeni devletin kuruluşu şöyle anlatılmaktadır[32]: “Tianbao saltanat devresinin 3. yılında (744), Uygur (Yabgusu Jielitufa) Basmıllara hücum etti, kendisini Kutluk Bilge Kül (Guduolu Pijia Que) Kağan ilân etti”. Yeni devletin kurulmasından sonra iki yıl ne olduğunu bilemiyoruz. Hem Çin hem de Uygur kaynakları bu konuda susmaktadır. Muhtemelen iç mücadelelerle, Çin ile iyi ilişkiler kurma çabalarıyla, boyların itaat altına alınmasıyla geçmiştir. Moyan Çor anlatmaya devam ediyor: “Domuz yılında (747)... Tay Bilge Tutuk’u... Yabgu atadı. Ondan sonra babam kağan öldü...” (Şine Us, Kuzey/11-12). Kayıttan anlaşılabileceği gibi Kutluk Bilge Kül Kağan, varisi olarak Tay Bilge Tutuk’u belirlemişti. Şine Us ve Tariat yazıtlarından görüldüğü gibi Moyan Çor, 739’dan beri boy çarpışmalarının, iktidar mücadelelerinin, devletin kuruluşunun içinde yer almıştı. Elbette ki kendisinin payını kendi yazıtlarında olduğundan fazla göstermiş olabilir. Hadiseyi diğer kaynaklardan pek teyit edemesek de nihayetinde Moyan Çor’un Kağan babası tarafından atanan varisi kabul etmemesi ve onunla mücadeleye girişmesi kardeşinin Kağan olmasında töreye aykırı bir durum olduğunu, devletin bekası için kaynaklara yansımayan bir durumun mevcudiyetini göstermektedir. Türk tarihinde daha önce de benzer hadiseler yaşanmıştır. Moyan Çor’un çıkışını sadece iktidar hırsıyla izah etmek zordur. Bilakis Moyan Çor, kardeşi Tay Bilge Tutuk’u şöyle suçlamaktadır: “Tay Bilge Tutuk’un ve bir iki ün sahibi kişinin kötü uygulamaları yüzünden (ey) halkım! öldün, mahvoldun” (Şine Us, Doğu/5). Moyan Çor iktidar mücadelesinde Tay Bilge Tutuk'u ve onu tutan Sekiz Oğuz ve Dokuz Tatar boylarını yenerek iktidara gelmiştir: “Kergü, Sakış ve Şıp Başı üzerinden hızla geldiler... uçı Selenge’ye kadar asker yerleştirdi. Beşinci ayın yirmi dokuzunda savaştım, orada mızrakladım” (Şine Us, Doğu/4). O'nun iktidara gelişi hakkında Tariat Yazıtı'nda şöyle denilmektedir: “… İt yılında (746 yılı) Üç Karluklar düşmanca düşünceler besleyip kaçıp gitti ve batıda On-Ok’lara girdi ve orada (onların yönetimi altına gir)diler… Üç (Karluklar) Domuz yılında (747) Dokuz Tatarlar… dokuz buyruk, bin general ve halk(a karşı) ayağa kalkarak babam Kağan’a şöyle dilekte bulundular: “Atalarımızın adı var” dedi(ler)…orada yabgu atadı. Ondan sonra Sıçan yılında (748) (ecdat) mezarlığında güç(lü) halk (şöyle) demiş: “Atalarımızın mezarları sizde. (Muhtaç olduğunuz) güç “Kara Su”dur. (Gücün sahibi olan) Halk, ayağa kalkarak (beni) Kağan atadı” (eşimi de) İl Bilge Hatun atadı" (Tariat, Güney/3-6), "Üstteki Gök Tanrı lütfettiği için, aşağıdaki yağız yer besleyip doyurduğu için, devletimi ve düzenimi kurdum. İleride gün doğusundaki halklar, geride ay doğusundaki halklar, dört taraftaki halklar... verir. Düşmanım... yok ol... ikisinin arasında ormanlarım, tarlalarım [bulunmaktadır]. Sekiz [kollu] Selenge, Orhun, Tola, Sebin, Teledü, Karaga, Burgu. Ben bu topraklarımda ve bu sularım (boyunca)/bu bölgede konar göçerim” (Tariat, Batı/3-4).
Türk Yazıtları’na göre Moyan Çor, 748'de Kağan oldu. Bununla birlikte Çin kaynaklarında tarih iki-üç yıl erken verilmekte ve üstelik Tay Bilge Tutuk’tan bahsedilmemektedir. Bu konuda daha önce, Tes Yazıtı’ndaki ifadeleri (Tes, Doğu/2) “sahte kağan” gibi şekillerde değerlendirenler olmuşsa da[33] Tay Bilge Tutuk'un ikinci Uygur Kağanı olduğuna yönelik tespitler Saadettin Gömeç tarafından yapılmıştır. Çin kaynaklarından Xin Tang Shu’daki bilgilere göre "745 yılında Peiluo (yani Kutluk Bilge) Türk Kağanı Baimei’ye saldırıp onu öldürdü, Dun Chuoluo Tarkan’ı Çin sarayına gönderdi. İmparator Peiluo’yu Sol Dış Muhafız Büyük Generali olarak atadı. Onun toprakları doğuda Shiwei'lere, batıda Altay Dağlarına, güneyde Gobi Çölüne uzanıyordu, buraların tamamı Hunların eski topraklarıydı. Peiluo öldü, oğlu Moyan Chuo (Moyan Çor) tahta çıktı. Unvanı Gele Kağan oldu. Hızlıydı, sertti, orduyu komutada mahirdi. Her yıl Çin sarayına elçi gönderdi[34]. Tang Hui Yao'daki bilgiye göre ise "747 yılında Yibiaobi (Peiluo için kullanılan bir başka ad) öldü, yerine Moyan Çor geçti. Ülke halkı ona Gele Kağan unvanı verdi. Moyan Çor cesur, sert, orduyu komuta etmede mahirdi"[35]. Tang Hui Yao’da Tang Sülalesi’nin tianbao saltanat devresinin başında yani 742 yılında Uygur Yabgusu Yibiaoyi'nin kendisini Dokuz Oğuz Kağanı ilân ettiği kaydedilmektedir. Bu kayda göre tianbao saltanat devresinin 6. yılında yani 747 yılında Yibiaoyi ölmüş ve yerine Moyan Çor geçmişti. Ce Fu Yuan Gui’de, Tang Hui Yao'daki kaydın aynısı vardır[36]. Zizhi Tongjian'de ise Kutluk Bilge’nin tianbao saltanat devresinin 3. yılında yani 744 yılının sonu-745 yılının başında öldüğü ve Moyan Çor'un başa geçtiği kaydedilir[37]. Dolayısıyla Çinlilerin bu dönemde Uygur Kağanlığı içindeki iktidar mücadelelerinden pek haberlerinin olmadığı anlaşılmaktadır. 
Moyan Çor, Kağan olduktan sonra dahi Tay Bilge Tutuk ile mücadele etmişti ve henüz bütün boyları itaat altına alamamıştı. Moyan Çor'un faaliyetleri hakkında Çin kaynaklarında bilgi yer almamakta, kendisi sonraları Çin'deki An Lushan isyanının bastırılmasına yaptığı yardım vesilesiyle anılmaktadır. Bununla birlikte Tes, Tariat, Şine Us yazıtlarında çok kıymetli bilgiler verilmektedir. Yazıtlardan anlaşıldığına göre Kağan iktidarı tek başına ele aldıktan sonra, 749’da dahi tam bir hakimiyet sağlayamamıştır: “… Bükegük’te yetiştim. Akşam hava kararırken savaştım ve (onları) orada yendim. Gündüz… gece toplanmışlar. Bü[ke]gük’te Sekiz Oğuzlar ve Dokuz Tatarlar kalmadı. İkinci gün tan vaktinde savaştım. Kölelerim, cariyelerim ve milletimi Tanrı… Yer emretti. Orada mızrakladım. Günahkar adlı… Tanrı tutuverdi. Sade İ(z)gil halkını yok etmedim. (Onların) yurtlarına, at sürülerine dokunmadım. Cezalarını emrettim. (Sonra) (onları) oldukları gibi bıraktım. (Onları) kendi halkım olarak kabul ettim. “(Ey halkım) gelin” dedim. (Onları) yalnız bırakıp gittim. (Ama) (onlar) gelmediler. Tekrar Burgu’da yetiştim/ulaştım. Dördüncü ayın dokuzuncu gününde savaştım; mızrakladım. At sürülerini, mallarını, kadınlarını, kızlarını getirdim. Beşinci ay takip ederek geldiler. Sekiz Oğuzlar, Dokuz Tatarlar tümüyle (bana) geldi. Selenge’nin batısından Yılun Kol’un güney yanındaki Şıp Başı bölgesine kadar asker yerleştirdim. Küregü’yü, Sakış’ı, Şıp Başı’nı yürüyerek geldi(ler)… Selenge’ye kadar asker yerleştirdi(ler). Beşinci ayın yirmi dokuzunda savaştım. Orada mızrakladım. Selenge’ye sıkıştırarak mızrakladım. (Orayı) dümdüz/yerle bir ettim. Çoğu Selenge boyundan aşağı doğru gitti. Ben Selenge’yi geçerek takip ettim. Savaşta on eri tutarak gönderdim. Tay Bilge Tutuk’un ve bir iki ün sahibi kişinin kötü uygulamaları yüzünden (ey) halkım! Öldün, mahvoldun. Bana yeniden tabi olun! (O zaman) ölüp yok olmazsınız dedim. Önceden olduğu gibi bana hizmet edin dedim. İki ay bekledim (ama) gelmediler. Sekizinci ayın birinci günü “ordu sevk edeyim” dedim. (Tam ordumun) sancağı çıkarılırken keşif birliğinin eri geldi. “Düşman…” dedi. Düşmanın komutanı yürüyerek geldi. Sekizinci ayın ikinci günü Çıgıltır Gölü’nden Kasuy (Irmağı boyunca) yürüdüm ve orada (onlarla) savaşıp yendim. Oradan (onları) kovaladım. Aynı ayın on beşinci günü Keyre Başı’nda Üç Birkü’de Tatarlarla şiddetli bir şekilde savaştım ve (onları) yendim. Halkın yarısı tabi oldu…" (Şine Us, Doğu/1-7). Moyan Çor içeride boyları bastırdıktan sonra hâkim olunan boy ve toprakları idare etmek üzere devleti yapılandırmaya başladı: "İki oğluma Yabgu ve Şad unvanı verdim. (Onları) Tarduş ve Tölis boylarına görevlendirdim. Bundan sonra Kaplan yılında (750) Çiklere doğru yürüdüm... Tahtımı Tes Başı Bölgesi ve Kasar'ın batısında kurdurdum... Yazın orada yayladım... Damgamı ve yazıtımı orada yazdırdım... Tatarları(n diğer kısmını) cezalandırdım... Öngüz Başı (ve) orada Iduk zirvesinin batısında Yabaş ve Tokuş (ırmaklarının) kavuştuğu yerde yayladım. Tahtımı orada kurdurdum... Bin yıllık, on bin günlük yazımı ve damgamı düz bir taşın üzerine kazıttım” (Şine Us, Doğu/710). Böylece Moyan Çor, artık devlet teşkilatını sağlamlaştırmış, yaylak ve kışlak başkentini sabitleştirmişti. Bundan sonra Dokuz Oğuzlar Kırgız ve Çikleri kışkırtarak Uygurlara saldırtmaya çalıştı. Moyan Çor Basmıl, Karluklarla mücadele etti. Yine Çin'deki Oğuzlar ve Türkler de Uygurlara karşı Çin namına hareket ettiler. Bu durum Şine Us Yazıtı’nda şöyle anlatılmaktadır: “Dokuz Oğuz… beyleri geldi… uygunsuz bir şekilde düşmanlaşarak gelmiş. Ürüng Bey’i, Kara Bulukug’u Anı’da oturtmuş. Kırgızlara adam gönderip “siz yola çıkıp Çikleri çıkarın, ben de çıkarayım” demiş. “Bakın/çabuk olun Bodkalı’da birleşelim” demiş… Tutuk kumandasında bin adamlık bir birliği Çiklerin üzerine gönderdim. Müttefiklerin bulunduğu yere az adam gönderdim. “Bakın/çabuk olun” dedim. Kırgız Kağanı Kögmen Dağlarının güney yakasında… imiş. Keşif birliğini müttefiklerin yurduna göndermiş. Keşif erlerine benim erlerim orada baskın düzenlemiş; esirleri tutmuş… Bolçu Irmağı’nda Üç Karlukları orada yendim (ve) oradan tekrar döndüm. Çik halkını bin kişilik birliğim sürerek geldi… Çik halkına Tutuk unvan(lı kişi) tayin ettim ve orada İşbara ve Tarkan unvanlarını sundum… Basmıllar düşmanlık edip evime doğru geldi. Onları alt edemedim… Basmılları… ayın yirmi birinde Karlukları… Yogra Yarış’ta ordusunu orada mızrakladım. On gün öncesinden korkup kaçmışlar… Daha önce Çin’de olan Oğuz (ve) Türk halkı orada katılmış… Oradan geri dönüp devletimin tahtını Orhun ve Balıklı ırmaklarının birleştiği yerde (tahtın kurulduğu alanı) biraz yükselterek kurdurdum…” (Şine Us, Doğu/10-12, Güney/1-10).

9. An Lushan İsyanı

Moyan Çor Kağan hakkında Çin kaynaklarında bilgilerin zenginleşmesi Çin'de meydana gelen bir isyan vesilesiyledir. Buna göre Türk-Sogd kökenli An Lushan adlı bir Çin generali Çin'e başkaldırmış ve dokuz yıla yakın mücadeleden sonra 755 yılında Çin'de Yan İmparatorluğu’nu kurduğunu ilân etmişti. Bunlar Tang Devleti'nin iki başkentinden Luoyang'ı 756'da, Chang'an'ı 757'de ele geçirdi. Kaçan imparator Moyan Çor'dan yardım istedi. Bundan sonra Uygurların faaliyetleri Çin kaynaklarında ayrıntılı olarak kaydedilmektedir.
756 yılının Ağustos ayında, Lingwu’da Çin tahtına çıkan Suzong’un ilk işi, isyanı bastırmak için Uygurları çağırmak olmuştur. Uygur Kağan’ı ise imparatorun talebine olumlu cevap vermiştir; Kağan’ın maksadı belki de Çin’deki isyanı bastırmak suretiyle Çin’i tahakküm altına almaktır ki daha sonraki tarihi süreçte tam olarak bu gerçekleşmiştir.
Kaynaklarda anlatıldığına göre Uygurlar elçi gönderip An Lushan isyanın bastırılmasında yardım etmeyi teklif ettiler. Çin İmparatoru, Cheng Cai’yı General Shi Dingfan ile birlikte iyi askeri ilişkilerin tesis edilmesi için Uygurlara gönderdi. İmparatoru Türk asıllı komutanı Pugu Huai’en’e ise Cheng Cai’yı takip etmesini buyurdu, bu yüzden onun ordusunu çağırdı. Uygur Kağanı bu gelişmelerden çok memnundu.
Çin’den elçiler Kağan’ın otağına geldiklerinde Moyan Çor Kağan, Katun’un bacısını kendi kızı olarak kabul edip bu kızı Cheng Cai’ya gelin olarak verdi, beylerini ve komutanlarını Çin sarayına göndererek evlilik yoluyla barış antlaşması yapılmasını rica etti. Esasında o durumda Çin İmparatoru’nun Kağan’ın bu teklifini kabul etmekten başka şansı yoktu. Çin İmparatoru Suzong, Pengyuan’da Uygurlardan gelen heyeti karşılayıp çok hürmet gösterdi, gelin verilen Uygur kızına “Bilge Prenses” unvanı verdi. Çin’in bu zorunlu iş birliğine girmesi ve geçici de olsa tehdit olmaktan çıkması üzerine Moyan Çor Kağan bizzat ordusunun başında güneye doğru ilerledi. Uygur birlikleri orada Çin’in Shuofang Askeri Komiseri Guo Ziyi ile birleşerek Sarı Irmak kıyılarında Tongra ve diğer bazı boyları bastırıp mağlup etti. Bundan sonra Moyan Çor Kağan Guo Ziyi ile Huyan Vadisi’nde buluştu ve orada görkemli bir ordu geçidi yaptırarak gövde gösterisinde bulundu. Kağan böylece Guo Ziyi’nin kurt sancağına eğilerek selamlamasını sağladıktan sonra onu huzuruna kabul etti. Başkentlerini terk eden Çin İmparatoru o sırada Pengyuan’de konaklıyordu, gönderilen Uygur elçisi Geluozhi’yı kabul etti. 757 yılının 2. ayında (23 Şubat-24 Mart), Uygurlar beyleri Büyük General Duolan gibi 15 kişiyi Çin sarayına gönderdi ve Kağan’ın veliahdı Yabgu bizzat 4-5 bin atlıyla, yanında General Dide gibilerle imparatorun talebi üzerine Çin sarayına geldi. Bu Yabgu’nun, Tariat Yazıtı’nda geçen Ulug Bilge Yavgu (Kuzey/3) olduğu düşünülmektedir[38]. Harekât artık başlamıştı. Ordular Çin’in batı başkenti Chang’an’ı isyancıların elinden geri aldılar. Pugu Huai’eni yine çoğu Uygurlardan oluşan bir orduyla doğu başkenti olan Luoyang’a yöneldi. Uygur birliklerinin hücumuyla isyancılar büyük bir mağlubiyete uğradı. Luoyang’a girince Uygurlar hazineye girerek malları aldılar; şehirleri, meydanları, köyleri 3 gün boyunca yağmaladılar. Elde ettikleri mal ve zenginlikler sayılabilecek gibi değildi[39][40].
Uygurların isyanı bastırması ve ardından Kağan’a prenses göndermesi hadiseleri, Uygur Yazıtları’nda da yer almaktadır: "Koyun yılında (755)... yerleştim, yazı geçirdim... Çin hanı batıya kaçıp gitmiş... kaçıp... oğlunu serbest bıraktım... halk... yendim. Ondan sonra evlerine gönderdim. Karargahım... orada... halkı kut... karargahıma ikinci ayın altısında geri döndüm. Tavuk yılında (757)... yok etmiş. Öylelikle geldi, iki kızını hizmetime verdi..." (Şine Us, Batı/2-5).

10. Tengride Bolmuş El Etmiş Bilge Kağan (Bögü Kağan) (759-779)

Uygur Kağanlığı’nın kuruluşunda büyük emekleri olan Moyan Çor, devletini çok güçlü bir konuma getirdiği gibi hem askeri hem de diplomatik bakımdan Çin’e karşı da üstünlük kurmuştu. Uygurlar, Gök-Türkler devrinde olduğundan daha fazla Çin’i avuçlarının içine almışlardı. Moyan Çor esasında Tang Devleti’ni yıkılmaktan kurtaran biriydi. Ömrünün son zamanlarında Kırgızlarla mücadele eden bu yorulmaz Kağan, 759 yılının Mayıs ayında öldü. Onun için Karabalgasun Yazıtı’nın Çince yüzünde şöyle denilmektedir: “Onun kahramanlığı, azimkârlığı ve zekâsı bütün hükûmetlere hak ve hakikat örneği teşkil ediyordu” (Karabalgasun, 6).
Bu kudretli Kağan’ın büyük oğlu olan Yabgu daha önce öldürülmüştü. Sadettin Gömeç’e göre Çin’de babasından habersiz yaptığı faaliyetlerinden dolayı veya Çinlilerin ona bir Kağan gibi davranmaları yüzünden, babası Moyan Çor Kağan tarafından öldürülmüş olmalıdır39. Gerçekten de 758 Çin’e yardıma gönderilen Uygur ordusunun başında Gu Çor Tegin bulunuyordu ve bu Çin kaynaklarında “Uygur veliahdı” olarak adlandırılıyordu. Bu bakımdan 759 yılında başa bu Tegin geçmiş olmalıdır.
Açık bir izahta bulunmayan Çin kayıtlarına göre Moyan Çor’un küçük oğlu Dengli (Tengri?) (Xin Tang Shu’daki adı: “Jidijian”, belki İdikän?[41]) başa geçip Kağan oldu, Bögü (Çin kaynaklarında: “Mouyu”) Kağan unvanı aldı.
Bögü Kağan’ın unvanı Çince Karabalgasun Yazıtı’nda geçmektedir. Çeşitli şekillerde okunan bu unvanın Türkçe şöyle karşılanması uygun olacaktır: “Tengride Bolmuş El Etmiş Bilge Kağan” (Dengli Luo Momishi Jie Yidemishi Pijia Kehan).

11. Uygurların Çin’e Yönelmesi

762 yılında Çin’in başına Daizong geçti. Tang Devleti’ne karşı isyancılar tarafından kurulan Yan Devleti’nin son imparatoru Shi Chaoyi ise hâlâ Heluo’da gücünü toparlıyordu. Bunun üzerine İmparator Daizong, İmparatorluk Komiseri Liu Qingtan’ı Uygurlara ordu talep etmek ve eski antlaşmayı tekrar yapmak üzere gönderdi. Bu yılın sonbaharı, Liu Qingtan Uygur Kağanı’nın otağına geldi. Uygurlar bu esnada artık isyancı Shi Chaoyi tarafından ayartılmışlardı, onlara Tang Sülalesi İmparatoru’nun sık sık büyük bir yasa büründüğü, Çin’in karıştığı ve başsız kaldığı söylenmişti. Bu yüzden isyancılar Uygurlardan ordu göndermelerini ve gelip Tang İmparatorluğu’nun zengin devlet hazinesini ele geçirmelerini istiyordu[42]. Çin kaynaklarında anlatılan bu hadise Karabalgasun Yazıtı’nın Çince bölümünde de geçmektedir: “Büyük Tang Sülalesi İmparatoru Xuanzong memleketin kargaşalık sıralarında başka yerlere kaçmıştı. [(Bundan istifade) veyahut (kaçtığında)] Shi Shiming’in oğlu Shi Chaoyi bol paralar ve tatlı dillerle askerlerinin iştirakini temin ve birlikte Tang sülalesini mahvetmesini rica ediyordu” (Karabalgasun, 6-7).

12. Uygurların Çin’i Bir Kez Daha Kurtarması

Uygur Kağanı’nın hareketleri karşısında sessiz kalmayı seçen Çin, hiçbir şey olmamış gibi hareket ediyor, tamamen isyanın bastırılmasına yoğunlaşıyordu. Yanlarına çektikleri Uygurları, isyan bastırılana kadar hiçbir şekilde kızdırmamaları lazımdı.
Pugu Huai’en, Uygurların Sağ Şadı ile birlikte önden cepheyi oluşturdular, askeri valiler gelince birleşip isyancılara hücum ederek galip geldiler. Heng Irmağı’nın kıyılarında savaş oldu, Shi Chaoyi yağmacıları toplayıp kaçtı. Böylece ordular Luoyang’ı tekrar ele geçirdiler. Başkomutan Yong Beyi çekilip Lingbao’ya döndü. Luoyang’ı alan Uygur Kağanı Heyang’da ilerlemeye devam etti. Kışlasını kurup aylarca kaldı. Bu esnada Uygur kışlasının 50 km (100 küsur li) etrafına kadar her şey Uygurların eline geçiyordu, Çinliler bu durumdan çok rahatsız oluyorlardı. Uygur Kağanı Heyang’ın kuzeyinden yola çıktı, Zezhou ve Luzhou’yu geçti, Pugu Huai’en ile buluştu, Taiyuan’den geçti. Bahena’yı elçi olarak imparatora gönderdi, Luoyang için imparatoru tebrik etti. Aynı zamanda isyancı Shi Chaoyi’nin sancağı, bayrağı gibi eşyaları gönderdi. Bahena sözlerini söyleyip memleketine dönecekken, İmparator Daizong onu sarayın iç salonunda ağırladı, 200 top çeşitli renklerde ipek hediye etti[43].
Uygurların Çin’in bu şekilde kurtarma hadisesi Karabalgasun Yazıtı’nda da anlatılmaktadır: “Kağan… bizzat kahramanlığını göstermek için Çin İmparatorluğu ordusu ile birleşerek takip ve payitahtı olan Luoyang şehrini geri aldı. Çin İmparatoru Uygurlarla sarsılmaz kardeş hükümet ve ebedi akraba devlet teşkil etmeye sözleşmişlerdi” (Karabalgasun, 6-7).

13. Bögü Kağan’ın Mani Dinini Benimsemesi

Bögü Kağan’ın Çin’deki askeri seferleri ve seyahatleri esnasında tanıştığı Mani rahiplerinden etkilendiği anlaşılmaktadır. Luoyang’ın kurtarılmasından sonra bir müddet daha Çin’de kalan Kağan, muhtemelen oradaki şehir medeniyetinden, mimariden, yerleşikliğin verdiği rahatlıktan, yerleşikliğe has dinlerin mabet ve pratiklerinden etkilenmiş olacak ki dini yaysınlar diye bu rahipleri Uygur ülkesine göndermişti. Bögü Kağan’ın ve bir kısım Uygur’un Mani diniyle tanışması hadisesi Karabalgasun Yazıtı’nda anlatılmaktadır: “Kağan ordu karargahını doğu merkezinde kurdu. Örf ve âdetlerin bozuk olduğunu ve ahalinin idareyi dinlemediğini görünce Ruxi gibi dört rahibi memlekete göndererek iki mukaddes ibadet neşredip üç çevre ile onlara nüfuz etti. Bilhassa bu din üstatları dini bilgileri iyi kavrıyorlardı ve yedi kitabı da iyi biliyorlardı. Bunların bilgileri deniz kadar derin, dağ kadar yüksekti. Onların nutukları yüksek bir yamaçta akan nehir gibi idi. Onun için bu hak din Uygurlar arasında yer tutabilmişti. Bu din umdesinde hayvani gıdaların yenmesi ve ağır içkilerin içilmesi yasaktı (hayvani gıdaların yenmemesi ağır içkilerin içilmemesi bu dinde esas umde ittihaz edilmişti). Bundan dolayıdır ki büyük hizmetler ifa ediyorlardı. O (Kağan) dolayısıyla diyordu ki: “Siz fazileti nasıl anlayabilirsiniz?”. Bunun üzerine derhal umumi valiler, hudut valileri, iç ve dış vezirler ve kumandanların hepsi bir ağızdan diyorlardı ki: “Biz eski günahlarımızdan istiğfar ediyoruz ve hak dinine fedakârlıkla hizmet edeceğiz. Kağan’ın buyruğu ile bu din artık her bucağa yaydırıldı ve yaydırmağa uğraşıldı. Bu umde çok mistik ve pek yüksek idi, kavranması pek ağır idi. Onlar tekrar tekrar (Kağan’dan) merhamet etmesini rica ediyorlardı. Çünkü, eskiden pek cahil olduklarından şeytanı Buda olarak tanıyorlardı. Şimdilik hakikati anladılar ve bir daha hata işlemeyeceklerini bilhassa umarız ki (Kağan?) diyordu: “Madem ki hakikati buldunuz yurtlarınıza giderek hediyeleri getiriniz. Kazılmış şeytan heykellerini ve resim edilmiş şeytan tablolarını hep yakınız. Cinlere dua ve şeytanlara tapmaktan vazgeçmelisiniz ve ışık dinini kabul etmelisiniz!”. Sıcak kan içme kötü âdetini değiştirerek yemek pişirmek âdetine kavuşan şehir oluyor ve mukatele şehrinden çıkarak bir fazilet diyarı beliriyordu. Dolayısıyla bilgiçler ruhanileri kazandılar. Büyükler ise buna misal teşkil ettiler, küçükler de tâbi oldular. Baş rahip hak dininin kabul edildiğini işitince onların sadakatlarını takdir etti. Bütün erkek ve kadın rahipleri memlekete yayarak kendi mezhebini neşretmek istedi. Bütün (Müce) müridleri doğu ve batı dolaştırarak münavebe şeklinde dini öğretmeye çalıştı” (Karabalgasun, 7-10).

14. Alp Kutluk Bilge Kağan (779-789)

Sogd’ların kontrolüne giren Bögü Kağan gitgide Uygur devlet adamlarından ve halktan uzaklaşıyordu. Bu durumu gören Başbakan Dun Baga Tarkan, devlet adamlarının ve halkın desteğini alarak bir darbe yaparak Bögü Kağan’ı öldürdü. Bu darbeyle devlette yuvalanıp Kağan’ın aklını çelen Sogd’lar ile birlikte Kağan’ın yakınları ve itimat ettikleri olmak üzere toplam 2 bin kişi de öldürüldü. Dun Baga, tahta çıkarak Alp Kutluk Bilge Kağan unvanı aldı. Yeni Kağan, Beyi Jian Tarkan’ı Çin sarayına dönen elçi Liang Wenxiu’nun peşinden gönderdi. 780 yılında Çin İmparatoru Jinzhao Valisi Yuan Xiu’ya özel nezaketli mektubu götürmesini, Kağan’a verilen unvan olan “Wuyi Chenggong Kağan” unvanını tebliğ etmesini emretti[44]. Dun Baga Tarkan’ın adı Suci Yazıtı’nda Kutlug Baga Tarkan olarak geçmektedir[45].

15. Tengride Bolmuş Külüg Bilge Kağan (Panguan Tegin veya Duoluosi Kağan) (789-790)

789 yılının Aralık ayında, Dun Baga Tarkan Kağan öldü. Ölen Kağan’ın yerine oğlu Duoluosi geçti, Uygurlar ona “Panguan Tegin” diyorlardı. Bu Tegin, Kağan olunca “Tengride Bolmuş Külüg Bilge Kağan” unvanı aldı (Karabalgasun, 11). Durumu öğrenen Çin İmparatoru yas için üç gün tahttan çekildi, 3. rütbedeki ve daha üstteki bürokratlar ve askerler devlet töreni binasına gelerek Çin sarayına gelen Uygur elçilerine taziyelerini sundular. Devlet Töreni İdaresi Başkanı Guo Feng kendi görev nişanını taşıyarak yeni Kağan’a şu unvanı veren belgeyi iletmek üzere görevlendirildi: “Ai Tengliluo Gu Momishi Julu Pijia Zhongzhen Kehan” (“Ay Tengride Kut Bulmuş Külüg Bilge Zhongzhen (“sadık ve erdemli”) Kağan”)[46].

16. Kutluk Bilge Kağan (Achuo Kağan) (790-795)

790 yılının 4. ayında (19 Nisan-18 Mayıs) Kağan, kardeşi tarafından öldürüldü[47]. Onun için Karabalgasun Yazıtı’nda şöyle denilmektedir: “Yurdundaki âdetleri ıslah ediyordu. Öyle ki her şey nizamına girdi” (Karabalgasun, 11).
Bu esnada Uygur Büyük Generali İl Ögesi (Jieganjiasi) batıda Tibetlilere sefere gitmişti ve henüz dönmemişti, başbakan yardımcısı ülke halkını toplayıp tahtı ele geçiren gasıbı öldürmüş ve Tengride Bolmuş Külüg Bilge Kağan’ın küçük oğlunu Achuo Kağan olarak tahta çıkarmıştı, çocuk 16-17 yaşlarındaydı. Bu Kağan’ın adı Karabalgasun Yazıtı’nda Kutluk Bilge olarak geçiyordu.
Kutluk Bilge Kağan, 795 yılında, henüz 21-22 yaşındayken öldü. Çocuk yaşta kendisini ateş çemberi içinde bulan bu bahtsız Kağan’ın ancak beş yıl süren iktidarında gücü eline alabildiği pek söylenemez. Kağan’ın neden öldüğüne dair kaynaklarda açık bir ifade de yer almamaktadır. Bu Kağan için Karabalgasun Yazıtı’nın Çince bölümünde şöyle yazmaktadır: “O yaradılışı itibariyle cömert ve neşeliydi” (Karabalgasun, 11). Kağan’ın başta kalmasında başlıca rol oynayan ancak aynı yıl, 790 yılında, üst üste mağlubiyetler alan kudretli Başbakan İl Ögesi’nin adı ise artık kaynaklarda zikredilmiyordu. Dolayısıyla Kağan galiba çeşitli devlet adamlarının ve belki de kendisinden sonra başa geçen Başbakan’ın avucundaydı. Uygur tarihinin kaynaklarda anılmayan bu karanlık dönemlerinde olan biteni tahmin etmekten başka çaremiz yoktur. Bu bakımda kaynakların yazdıklarıyla yetinmek durumundayız.
Karabalgasun Yazıtı’nın Çince kısmında yeni Kağan’ın unvanı Tengride Ülüg Bulmuş Alp Kutluk Ulug Bilge Kağan olarak geçmekte onun hakkında şu bilgiler verilmektedir: “Alp Bilge Kağan mevkie geçmeden önce bütün beyler arasında en yaşlısı idi. Umumi valiler, hudut valileri, iç ve dış başbakanlar, ordu kumandanları ve bütün memurlar şöyle arzı rica ediyorlardı: “Gök Kağan yüksek mevkide iken birçok vezirler bulunduruyor. Şimdi Alp Kağan memleketi idare edecek bir kudret ve deniz kadar derin, dağ kadar yüksek bir gönlü vardı. Yurt büyük bir bütünlüktür. Dolayısıyla kanun ve nizamlar parlak olmalıdır (ehemmiyetli olmalıdır). Sizin Tengrisel lütfunuzdan ricamızı is’af buyurmanızı dileriz”. Kağan yurdunu idare ettiği müddetçe diğer idarecilerden tamamıyla başka bir fevkaladelik gösterdi. O daha dünyaya geldiği günden başlayarak saadet bahşetmişti. Küçüklüğünden büyüyünceye kadar o, bir kahraman ve harikulade bir savaşçı idi. Çadırında oturarak, planlarını hazırlarken binlerce li uzaklardaki savaşı kazandığını tayin edebiliyordu. O bir esirgeyici ve koruyucu idi. Kendi halkını himaye ve müdafaa ederdi. Dünya düzeni için kanunlar yapıyor, devlet için planlar kuruyordu. Zamanında kurduğu nizamlar ve planlar sonsuz ve sayısız idi” (Karabalgasun, 12-13).

17. Tengride Ülüg Bulmuş Alp Kutluk Ulug Bilge Kağan (795-805)

795 yılında başa geçen Tengride Ülüg Bulmuş Alp Kutluk Ulug Bilge Kağan’ın 805 yılına kadarki iktidarında ne yaptığı konusunda ayrıntılı bilgiler bulunmamaktadır. 806 yılında bir elçinin Çin’e gönderildiği bilinmektedir. Bunun dışında Kağan, dış politikada Çin ile iyi geçinmiş, Tibetlilerle savaşmış ve içeride ise Kırgız, Karluk gibi boyları bastırmakla meşgul olmuştur. Karabalgasun Yazıtı’nın Çince kısmında bu konuda bazı ifadeler vardır: “Kuzeyde Kırgız Devleti 400 binden fazla okçularıyla en başta bulunuyordu. Ve Kağanımız ki küçükken asıl kahraman, zeki, hakiki savaşçı ve otoriter idi. Her atışı hedefine isabet ettiriyordu. Kırgız Kağanı (bizim Kağan’ın) yayının vızlamasıyla beraber ölü olarak yere serildi. Bırakılmış at ve öküzlerin sayısı vadiler dolusu ölçülüyor ve silahlar dağ yüksekliğinde yığılıyorlardı. Onun devleti parçalanmış ve yok olmuştu ve yurdundan hiçbir mukim kalmamıştı (yurdun harabelerinde baykuşlar ötüyordu). Bilahare Karluk ve Tibetliler ardı sıra hükümete karşı çeteler teşkil ettiler ve (Kediz?) Urgu da ordusunun bir kısmıyla düşmanla karşılaşmıştı. O zeki ve planları da uzak görüşlüydü. Beşbalık’ın yarısını aldı ve yarısını da kuşattı. Bunun üzerine Gök Kağan bizzat büyük bir ordu ile çete başlarını mahvetti ve şehirleri geri aldı. Topraklarında rahat duran ve temiz hava teneffüs eden ahaliden iyi olanları iltifatlara boğdu; karşı gelenleri ise kızıl kana boyadı” (Karabalgasun, 13-15).

18. Tengride Kut Bulmuş Alp Bilge Kağan (808-821)

Kağan’ın 808 yılındaki ölümünün ardından başa Tengride Kut Bulmuş Alp Bilge Kağan geçti. Çin İmparatoru Xianzong, Li Xiaocheng ile yeni Kağan’ı şu unvan ile tanıdığını gösteren belgeyi gönderdi: “Ai Dengliluo Gu Mishi He Pijia Baoyi Kehan” (“Ay Tengride Kut Bulmuş Alp Bilge Baoyi (“erdemi koruyan”) Kağan”)[48].
Bu Kağan başa geçer geçmez Uygurlar 808 yılında Gansu’daki Liangzhou şehrini ele geçirmişler, Tibetliler bunun üzerine cephe önüne sürdükleri Shatuo Türklerini bu bölgeden göç ettirmek istemişler, buna karşılık Shatuo’lar Tibetlilere saldırıp kuzeye kaçmışlar ve bir kısmı ise Çin’e sığınmışlardı[49]. Karabalgasun Yazıtı’nda ise şöyle denilmektedir: “Halk çöl çeteleri ile birleşerek vergi vermekten kaçınıyordu. Gök Kağan bizzat ordu başına geçerek düşman çetelerini yendi ve Seyhun Irmağı’na kadar kovaladı. Bir milyondan fazla esir aldı ve sayısız develer, atlar, hayvanlar ve arabalar ganimet aldı. Bunun üzerine geri kalan halk ona itaat gösterdiler… Onlar kendi suçlarını anladılar, yalvarışlarla affedilmelerini rica ettiler. Gök Kağan onların sadık olduklarına kanaat getirerek yaptıkları kötülükleri affetti. Bundan sonra beyleri vasıtasıyla halka: Geri dönerek yaptıkları işler ile uğraşmalarını emretti. Bugünden itibaren bütün beyler huzura gelerek diz çöktüler ve hediyeler arzı tazimat ettiler” (Karabalgasun, 17-18).

Kaynaklar

Alyılmaz, Cengiz, Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu, Kurmay Yay., Ankara, 2005.
Alyılmaz, Cengiz-Osman Mert, “Moğolistan’daki (Kök)türk Harfli Yazıtlar”, Ortak Türk Tarihi, C. VI, Ed. B. A. Gökdağ-S. Y. Gömeç-O. Karatay, Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2019, s. 71-220.
Ce Fu Yuan Gui, Fenghuang Yay., Nanjing, 2006.
Çandarlıoğlu, Gülçin, Uygur Devletleri Tarihi ve Kültürü, İstanbul, 2004.
Ergin, Muharrem, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yay., 42. baskı, İstanbul, 2009.
Gabain, A. von-W. Winter, Türkische Turfantexte, C. IX, Berlin, 1958.
Gömeç, Saadettin, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, Ankara, 1997.
Gömeç, Saadettin, "Şine-Usu Yazıtı'nda Geçen Yer Adları Üzerine", Belleten, LXIV/240, 2000, s. 427-434.
Hamilton, J. R., Les Ouïghours á L’époque des Cinq Dynasties, Paris, 1955.
Hamilton, J., “Toḳuz-Oġuz ve On-Uyġur”, Çev. Y. Koç-İ. Birkan, Türk Dilleri Araştırmaları, 7, 1997, s. 187-232.
İzgi, Özkan, Kutluk Bilge Kül Kağan- Bögü Kağan ve Uygurlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1986.
Jiu Tang Shu, Zhonghua Shuju Yay., Beijing, 1997.
Kormuşin, İ.-E. Mozioğlu-R. Alimov-F. Yıldırım, Yenisey-Altay-Kırgızistan Yazıtları ve Kâğıda Yazılı Runik Belgeler, BilgeSu Yay., Ankara, 2016.
Mert, Osman, Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes Tariat Şine Us, Belen Yay., Ankara, 2009.
Minorsky, V., “Tamim ibn Baḥr’s Journey to the Uyghurs”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, XII/2, 1948, s. 275-305.
Mori Masao, "Utuken Yama to Kodai Kiba Kokka", Nairiku Ajia Shiron Shū, Tokyo, 1980.
Ögel, Bahaeddin, Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul, 2001.
Orkun, Hüseyin Namık, Eski Türk Yazıtları, C. I-III, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 1986.
Pulleyblank, E. G., “A Sogdian Colony in Inner Mongolia”, T’oung Pao, V. 41, 4/5, 1985, s. 317-356.
Sertkaya, Osman F., "Bay, Bayan, Bayin ve Sayin Kelimeleri Üzerine", Türk Dili, 705, 2010, s. 195-203.
Song Shi, Zhonghua Shuju Yay., Beijing, 1997.
Tang Hui Yao, Kyoto Chūbun Yay., Kyoto, 1978.
Taşağıl, Ahmet, Uygurlar. 840’dan Önce, Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul, 2020.
Tekin, Ş., “Mani Dininin Uygurlar Tarafından Devlet Dini Olarak Kabul Edilişinin 1200. Yıldönümü Dolayısı ile Birkaç Not (762-1962)”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, X, 1962.
Tezcan, Semih, “1283 numaralı Tibetçe Pelliot El Yazmasında Geçen Türkçe Adlar Üzerine”, Bilimsel Bildiriler 1972, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 1975.
Xin Tang Shu, Zhonghua Shuju Yay., Beijing, 1997.
Yıldırım, Kürşat, Türk Tarihi İçin Eski Çince Türkçe Sözlük, Otopsi Yay., İstanbul, 2010.
Yıldırım, Kürşat, “Uygur Kağanlığı’nın Tarihî Coğrafyası”, Türk Dünyası Araştırmaları, C. 120, S. 236, 2018, s. 91-112.
Yıldırım, Kürşat, “Moyen Çor”, Türk Tarihinde Liderler, Ed. O. Yeşilot-B. Gürışık Köksal, Yediyepe Yay., İstanbul, 2019, s. 125-135.
Yıldırım, Kürşat, “Uygur Tarihini ve Kültürünü Anlamada Coğrafya Bilmenin Önemi”, Türkistan’dan Anabolu’ya Tarihin İzinde Prof. Dr. Mehmet Alpargu’ya Armağan, C. I, Ed. Z. İskifiyeli-M. B. Çelik, Nobel Yay., Ankara, 2020.
Yıldırım, Kürşat, Uygur Kağanlığı (744-840), Selenge Yay., İstanbul, 2021.
Yıldırım, Kürşat, Çin Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul, 2021.
Zizhi Tongjian, Zhonghua Shuju, Beijing, 1997.
 
 

[1] Tes, Tariat ve Şine Us yazıtlarından alıntılar şu kaynaktan yapılmıştır: Osman Mert, Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes Tariat Şine Us, Belen Yay., Ankara, 2009.
[2] Bu yılları tarih zeminine oturtma denemeleri ve çeşitli değerlendirmeler için bkz. Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi, s. 17-18.
[3] Bilge Kağan, Doğu/37; Metnimde Orhun Yazıtları’ndan alıntıları şu kaynaklardan aldım: Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yay., 42. baskı, İstanbul, 2009; Cengiz Alyılmaz-Osman Mert, “Moğolistan’daki (Kök)türk Harfli Yazıtlar”, Ortak Türk Tarihi, C. VI, Ed. B. A. Gökdağ-S. Y. Gömeç-O. Karatay, Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2019, s. 71-220. Bu yazıtların epigrafik belgelemeleri için bkz. Cengiz Alyılmaz, Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu, Kurmay Yay., Ankara, 2005.
[4] İ. Kormuşin-E. Mozioğlu-R. Alimov-F. Yıldırım, Yenisey-Altay-Kırgızistan Yazıtları ve Kâğıda Yazılı Runik Belgeler, BilgeSu Yay., Ankara, 2016, s. 186.
[5] A. von Gabain-W. Winter, Türkische Turfantexte, C. IX, Berlin, 1958, s. 18 (Z. 90). 6 Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, C. I, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 1986, s.
[6] .
[7] Semih Tezcan, “1283 numaralı Tibetçe Pelliot El Yazmasında Geçen Türkçe
Adlar Üzerine”, Bilimsel Bildiriler 1972, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara,
[8] , s. 305.
[9] Jiu Tang Shu, Zhonghua Shuju Yay., Beijing, 1997, s. 5198.
[10] Song Shi, Zhonghua Shuju Yay., Beijing, 1997, s. 14114.
[11] H. N. Orkun, Eski Türk Yazıtları, C. II, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 1986, s. 232; Saadettin Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, Ankara, 1997, s. 25. Metnimde Karabalgasun Yazıtı'nın Çince bölümünden yaptığım alıntıları, Orkun’un, Eski Türk Yazıtları, C. II, s. 232-236’da yer alan tercümeden yaptım.
[12] Mesela bkz. Saadettin Gömeç, "Şine-Usu Yazıtı'nda Geçen Yer Adları Üzerine", Belleten, LXIV/240, 2000, s. 427-434.
[13] Mori Masao, 1962 yılında yayınladığı bir makalede Ötüken'i tamamen bir mefhum olarak ele almış ve bunu iki temele dayandırmıştır. İlk olarak Ötüken, bozkır cemiyetindeki inanç sisteminde atalardan gelen, törenin korunduğu, yazıtlardaki ifadeyle "ïduq yïr" olan, "Tanrı'nın emrinin" ve "Tanrının gücünün" alındığı bir mekândır. Ötüken, aynı zamanda bozkır halkının dinî merkezidir. Yazıtlarda geçen Ötüken olmadan devletin ve milletin yaşayamayacağına dair net sözler bu yüzdendir. İkinci olarak ise "Ötüken", karizmatik otoritenin tescillendiği bir yerdir. Bozkırdaki insanları birleştiren bu otoritenin mekânı Ötüken'dir. Mori Masao, "Utuken Yama to Kodai Kiba Kokka", Nairiku Ajia Shiron Shū, Tokyo, 1980, s. 38-39.
[14] Xin Tang Shu, Zhonghua Shuju Yay., Beijing, 1997, s. 1149.
[15] Özkan İzgi, Kutluk Bilge Kül Kağan- Bögü Kağan ve Uygurlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1986, 26-27. 15 Xin Tang Shu, s. 6126.
[16] Bu konuda bir değerlendirme için bkz. Kürşat Yıldırım, “Uygur Tarihini ve Kültürünü Anlamada Coğrafya Bilmenin Önemi”, Türkistan’dan Anabolu’ya Tarihin İzinde Prof. Dr. Mehmet Alpargu’ya Armağan, C. I, Ed. Z. İskifiyeli-M. B. Çelik, Nobel Yay., Ankara, 2020, s. 402.
[17] Ş. Tekin, “Mani Dininin Uygurlar Tarafından Devlet Dini Olarak Kabul Edilişinin 1200. Yıldönümü Dolayısı ile Birkaç Not (762-1962)”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, X, 1962, s. 8.
[18] V. Minorsky, “Tamim ibn Baḥr’s Journey to the Uyghurs”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, XII/2, 1948, s. 283.
[19] Bu konuda bir çalışma için bkz. E. G. Pulleyblank, “A Sogdian Colony in Inner Mongolia”, T’oung Pao, V. 41, 4/5, 1985, s. 317-356.
[20] “… Prenses nihayet Kağan’a geldi. Onun Uygur otağına varmasında uğurlu bir gün seçildi. Otağa gelen prenses artık Uygur Katun’u idi. Bunun için tören yapıldı. Buna göre Kağan önce kuleye çıktı, doğuya dönüp oturdu, kulenin dibinde prensesi içine koymak için bir keçe çadır diktirdi, Uygur prensesleri orada prensese Uygur protokolünü ve kaidelerini öğrettiler. Prenses, Çin giysilerini çıkarmaya başladı, Uygur giysileri giydi, prenses bir yaşlı kadın hizmetçiyle kulenin önüne gitti ve batıya doğru eğilerek selam verdi. Kağan oturup onu izliyordu, prenses tekrar eğilip bitirdi, keçe çadırına döndü, biraz önce giydiği giysiyi çıkarıp Katun giysisini giydi, bir etek ve büyük bir ceket giydi, bunlar koyu kızıldı, boynuza benzeten altın işlemeli başlığı öne doğruydu, sonra baştaki ritüel gibi kuleye gidip eğilerek Kağan’ı selamladı. Uygurlar önceden perdeli büyük bir taht kurmuşlardı, onun önüne ise küçük bir taht koymuşlardı. Başbakan prensesi büyük tahta oturttu, Uygur Dokuz Oğuz bakanlarının her biri tahtı omuzladı, güneşin dönme yönünü takip ederek otağın etrafında 9 kere döndüler, prenses bunun üzerine tahttan indi ve kuleye çıktı, Kağan ile birlikte doğuya dönük olarak oturdu. Bundan sonra, bakanlar ve altındakiler Kağan’ın huzuruna çıktıklarında, aynı zamanda Katun’u da eğilerek selamladılar. Katun, kendi otağına sahip olduğundan, iki bakana Katun’un otağında durmaları emredildi. Hu Zheng ve diğerleri ülkelerine dönmeden önce, Katun otağında ziyafet verildi…” (Jiu Tang Shu, s.
[21] -5213; Xin Tang Shu, s. 6129-6130).
[22] Bahaeddin Ögel, Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul, 2001, s. 183-185.
[23] Başa geçen dört Uygur Kağanı için Çin İmparatoru tebrik ve tanıma mektubu göndermiştir ve “ay” unvanları sadece bunlarda görülmektedir. Bu kağanların adları ve Çin İmparatoru’nun gönderdiği belgedeki unvanları şöyledir: 1) “Tengride Bolmuş Külüg Bilge Kağan” (Karabalgasun, 11’de geçer. Panguan Tegin veya Duoluosi Kağan olarak da bilinir; 789-790)’a “Ai Tengliluo Gu Momishi Julu Pijia Zhongzhen Kehan” (“Ay Tengride Kut Bulmuş Külüg Bilge Zhongzhen (“sadık ve erdemli”) Kağan”) (belgenin yeri: Jiu Tang Shu, s. 5208); 2) Tengride Kut Bulmuş Alp Bilge Kağan (Karabalgasun, 16’da geçer; 808-821)’a “Ai Dengliluo Gu Mishi He Pijia Baoyi Kehan” (“Ay Tengride Kut Bulmuş Alp Bilge Baoyi (“erdemi koruyan”) Kağan”) (belgenin yeri: Xin Tang Shu, s. 6126); 3) 824’de başa geçen Hesa Tegin’e “Ai Dengliluo Gu Momishi He Pijia Zhaoli Kehan” (“Ay Tengride Kut Bulmuş Alp Bilge Zhaoli (“aydın nezaket”) Kağan”) (belgenin yeri: Jiu Tang Shu, s. 5213; Xin Tang Shu, s. 6130); 4) 832 yılında başa geçen Hu Tegin’i “Ai Dengliluo Gu Momishi He Julu Pijia Zhangxin Kağan” (“Ay Tengride Kut Bulmuş Alp Külüg Bilge Zhangxin (“itimadı aydınlatan”) Kağan”) (belgenin yeri: Jiu Tang Shu, s. 5213).
[24] Çince Moyan Chuo adının ikinci kısmının Çor olduğu ittifakla kabul edilse de ilk işaretleri Moyen, Bayan, Moyun gibi şekillerde Türkçeleştirenler veya buna itiraz edenler vardır. Bayan okuyuşuna bir çalışma için bkz. Osman F. Sertkaya, “Bay, Bayan,
Bayin ve Sayin Kelimeleri Üzerine”, Türk Dili, 705, 2010, s. 195-203.
[25] Jiu Tang Shu, s. 5198; Xin Tang Shu, s. 6114-6115.
[26] Mert, Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes Tariat Şine Us, s. 218.
[27] J. Hamilton, “Toḳuz-Oġuz ve On-Uyġur”, Çev. Y. Koç-İ. Birkan, Türk Dilleri Araştırmaları, 7, 1997, s. 215.
[28] Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi, s. 21.
[29] Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi, s. 21.
[30] Xin Tang Shu, s. 6055.
[31] Xin Tang Shu, s. 6114.
[32] Jiu Tang Shu, s. 5198.
[33] Bu konuda bkz. Mert, Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes Tariat Şine Us, s. 132133, dpt. 293, 300, 301.
[34] Xin Tang Shu, s. 6114-6115.
[35] Tang Hui Yao, Kyoto Chūbun Yay., Kyoto, 1978, s. 1744.
[36] Ce Fu Yuan Gui, Fenghuang Yay., Nanjing, 2006, s. 11200.
[37] Zizhi Tongjian, Zhonghua Shuju, Beijing, 1997, s. 6863.
[38] Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi, s. 36.
[39] Jiu Tang Shu, s. 5199; Xin Tang Shu, s. 6115-6116.
[40] Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi, s. 39.
[41] J. R. Hamilton, Les Ouïghours á L’époque des Cinq Dynasties, Paris, 1955, s. 139.
[42] Jiu Tang Shu, s. 5202: Xin Tang Shu, s. 6117.
[43] Jiu Tang Shu, s. 5203-5204; Xin Tang Shu, s. 6118-6119.
[44] Xin Tang Shu, s. 6121.
[45] Orkun, Eski Türk Yazıtları, C. I, s. 156.
[46] Jiu Tang Shu, s. 5208.
[47] Xin Tang Shu’daki (s. 6115) kayda göre, bu Kağan küçük Katun olan Ye Prenses tarafından zehirlendi, Katun Pugu Huai’en’in torunuydu. Pugu Huai’en’in oğlu Uygur Yabgu idi, bunun kızı ise Ye Prenses olarak adlandırılıyordu. Böylece Kağan’ın küçük kardeşi tahta çıkmıştı.
[48] Xin Tang Shu, s. 6126.
[49] Zizhi Tongjian, s. 7651-7652.

Not. Doç. Dr. Kürşat Yıldırım'ın makalesi için kaynak: 
"Uygur Kağanlığı Tarihinin Yazımında Yazıtların Önemine Dair Bazı Örnekler", Moğolistan Kültürel Mirası İçinde Türk Yazıtlarının Bugünü ve Geleceği Çalıştayları Bildiriler Kitabı, Ed. Şaban Doğan, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Yayınları, İzmir, 2022, s. 310-334. 
Uygur Kağanlığı (744-840) (Kürşat Yıldırım) Fiyatı, Yorumları, Satın Al - kitapyurdu.com
 

[1]  Doç. Dr., İstanbul       Üniversitesi        Tarih     Bölümü Öğretim             Üyesi,   E-posta: [email protected]

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum