Atatürk Avrupa'ya Kaçmak Yerine Neden kalıp savaştı?

Atatürk Avrupa'ya Kaçmak Yerine Neden kalıp savaştı?
28 Şubat 2023 - 17:44

Atatürk Avrupa’ya Kaçmak Yerine Neden kalıp savaştı?

Yazar: A. Selim BABAOĞLU


Birinci Cihan Harbi’nin sonunda Osmanlı devleti; ordusu, toprakları, devlet teşkilatı kısacası her şeyi ile tükenmiş hâldeydi. Ülkede doğru çalışan tek kurum dahi yoktu. Nitelikli insan sermayesinin olmaması bir yana, nüfûsu dahi savaşlar, kıtlık, salgın hastalıklar sebebiyle bitap düşmüştü. Bunların yanı sıra ülke fiilen de işgal altındaydı. İşgal kuvvetleri yayılmaya devam ediyordu.

Bu hususlar az ya da çok malumunuz. Ancak anlaşılamayan şey bütün bu kötü şartlara rağmen rahat bir hayat sürmek adına Atatürk neden bir müstemleke valisi olmayı tercih etmedi? Neden bazılarının iddia ettikleri üzere İngilizler için çalışmak istemedi?[1]

İngilizlerden ya da başkasından neden rüşvet alıp hayatının geri kalanını Avrupa’da, İstanbul’da ya da başka bir ülkede rahat şekilde geçirmek istemedi?

Yurt dışına kaçması halinde ölüm tehlikesinden mi çekindi?

Bütün bunların haricinde şu şekilde düşünenler de olabilir: “Atatürk, Osmanlı’yı yıkıp yeni bir ülke kurmak istiyordu. Bu ülkeyi kurunca da kendisi devlet başkanı olup müreffeh bir hayat sürmek peşindeydi, sabahlara kadar içki masalarında eğlenceler düzenlemek istiyordu.”

İhtimalleri kısaca değerlendirelim. En nihayetinde bulmak istediğimiz gerçek, Atatürk’ün neden ölümü göze alarak savaşması sorusunun cevabı.

Atatürk doğduğundan itibaren zaten rahat bir hayata sahip değildi. Her şeyden önce bir yetimdi. Varlıklı bir aileye sahip olmadığı da kesin şekilde biliniyor. Atatürk’ün hem ana tarafı hem de baba tarafı o zamanki toplumun orta veya orta alt tabakasından insanlardı.[2] Bu şartlara sahip birisinin ülkenin bulunduğu vaziyette iç ya da dış güçlerle anlaşıp elde edeceği mevkî ve makamla şahsî refahını temin etmek istemesi pek de yadırganmaz. Yani iddia edilen İngiliz valiliği ya da müstemleke valiliği olaylara bu açıdan bakınca mantıksız gelmez. Ancak Atatürk’ün kesin olarak böyle bir şeye niyetinin olmadığı ya da küçük de olsa bir gayretinin, isteğinin olmadığı mâlûm. Bilakis İngilizlerle birçok cephede Birinci Cihan Harbi boyunca savaştı. Ateşkes ilan edildikten hemen sonra 3-8 Kasım 1918’de Adana’dan Sadrazam ve Harbiye Bakanı Ahmet İzzet Paşa’ya gönderdiği mektuplarda emrindeki orduya mevcut ateşkes antlaşmasına rağmen İngilizlere doğrudan ateş açma emri verdiğini bildiriyordu. Atatürk’ün İngiliz valisi olma iddiaları belli çevrelerce ara sıra dile getirilmekle birlikte tarih ve olayların akışı bu çevrelerce beceriksizce çarpıtılarak ortaya atılmaktadır.[3] Kısacası bir müstemleke valisi olmak istemiyordu.

İngilizler ya da bir başkasından rüşvet alıp hayatını rahat bir biçimde geçirebilir miydi? Belki mümkündü. Aldığı rüşvet karşılığında yetkilerini rüşvet aldığı kimseler ya da devletler faydasına kullanması gerekecekti. Ancak İngilizlerin kendi raporlarında dış ya da iç mihraktan rüşvet almamış ender İttihatçılardan birisi olarak tasvir ediliyordu.[4]

Böyle fevkalade bencil bir emeli olsa dahi bu neticeye erişmesi için tuttuğu yol oldukça tehlikeliydi. Zira bu emeline ulaşması için bilfiil düşmanla savaşması gerekmişti. Birinci Cihan Harbi’nde Osmanlı subayı olarak savaşmasını ve Kuzey Afrika’dan Çanakkale’ye kadar iştirak ettiği savaşlarda aldığı yaraları bir kenara bırakalım. Sakarya Meydan Muharebesi’nde cephe hatlarını gezerken attan düşüp kaburga kemiğini kırmıştı. Yukarıda bahsettiğimiz bencillikle ölümü göze alarak savaşması aynı bünyede barınabilecek türden değil. Dolayısıyla ölüm tehlikesi yüksek bir yoldan bu fevkalade bencil emeline ulaşmak istemesi de mantıklı değildi.

Peki, gerçekte Mustafa Kemal Atatürk’ü hayatını tehlikeye atmak pahasına silahlı mücadeleye sevk eden motivasyon, düşünce, emel neydi?

Atatürk bir subaydı. Aldığı askeri eğitim Osmanlı devletine ve saltanata bağlılık duygusunu aşılamaya çalışıyordu. Bütün subayların temel görevi yönetici Osmanlı sınıfını korumaktı. Bu eğitim ve amaç gitgide Türk milliyetçiliğine dönüşmüştü.[5]

Hayatı askerlikle geçmiş birisinin motivasyonu ve emelleri sivillerden elbette ki daha farklı. Zaten Mustafa Kemal askerlik mesleğine kendisini adamıştı. Kısa süren 1897’deki Yunan – Osmanlı savaşında muharebelere katılmak için can atan gönüllülerdendi.[6] Bunu kendi sözlerinde de bulmak mümkün, nitekim Sakarya Muharebesi dönüşünde yaptığı en iyi işin askerlik olduğunu düşündüğünü beyan etmiştir.[7]

Bir askeri savaşmaya motive eden 4 unsurdan bahsediliyor; üstleri tarafından cezalandırılma korkusu, asker arkadaşlarını yüzüstü bırakma utancı, düşmana duyulan nefret, hayatını tehlikeye atmaya değecek bir amaca yönelik coşku (milliyetçilik)[8].

Üstleri tarafından cezalandırılma korkusu haricindekilerin tamamının Atatürk’te bulunduğunu görmek mümkün. Elmadağ konuşması Atatürk’ün sahip olduğu coşkuyu ve düşmana karşı duyduğu nefreti ve vatan sevgisini göstermek için yeterli.

23 Nisan 1920 günü meclise hitaben şöyle demiştir: “İşittim ki bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Ben kimseyi zorla Milli Meclise davet etmedim. Herkes kararında hürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. Ben bu kutsal davaya inanmış bir insan sıfatıyla buradan bir yere gitmemeye karar verdim. Hatta hepiniz gidebilirsiniz. Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağı alır, bu şekilde Elmadağı’na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı müdafaa ederim. Kurşunlarım bitince bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunlarıyla yaralanır, temiz kanımı, kutsal bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim.”[9]

Bu motivasyonla kendisinin Harbiye Nezareti’ne atanmasını talep etmişti.[10] Görülüyor ki vatanı savunma emelinden hiçbir vakit vazgeçmemişti.

Kuşkusuz ki Türkçülük ideolojisi de Atatürk’ü canı pahasına mücadele etmeye iten büyük amillerden bir tanesiydi.

Atatürk uslanmaz, zapt edilemez, kabına sığmaz bir Türkçüydü. Yeri gelmişken ‘Atatürk milliyetçiliği’ şeklinde bir kavramın sonradan uydurma ve içi boş olduğunu da belirtelim. Zaten Atatürk devrinde böyle bir terim kullanılmamış.[11]

Her taraftan siyasilerin onu kendi görüşlerine çekmek için verdikleri gayrete aldanmaya gerek yok. Bir kimsenin beyanları ve icraatları kendisini nasıl tarif ediyorsa odur.

Atatürk, Türk milletinin üstünlüğüne bütün varlığıyla inanıyordu. Esasında sadece Gençliğe Hitabesi’ndeki ifadeler yeterlidir. Ancak bunun haricinde de sayısız fikir beyanı ve bu fikirlerini topluma benimsetmek için giriştiği icraatı mevcuttur. Bunlara örnek olarak, 1934’te Maarif Vekâleti’nce ders kitabı olarak basılan ve Atatürk devrinin resmî görüşünü aksettiren “Tarih IV” kitabının 259. Sayfası ilginçtir: “Türk tarihi Türk milletine, dünya yüzünde insanlığın doğuşundan beri en asil ve yüksek insan tipini kendi ırkının temsil ettiğini, asırların yürüyüşünce beşeriyetin karanlık göklerinde müselsel medeniyet ufuklarının kendi ırkının zekâ ve kabiliyet elleriyle açıldığını anlatır. Türk tarihi, Türk Milletine, kendi ırkının askerlikte, idarede, siyasette olduğu kadar ilimde, fende, edebiyatta, resim, musiki, mimarlık, heykeltraşlık gibi sanatlarda dahi ne kadar eşsiz bir istidat ile yoğrulmuş olduğunu anlatır.”[12]

Atatürk’e göre milliyetçilik Türklüğü korumak için azamî itina gösterilmesi gereken bir kıstas. Kendisinin sözleriyle: “Asrî olan milliyet prensibi milletler arası genelleşmiştir. Biz de Türklüğümüzü muhafaza etmek için gayetle itina edeceğiz. Türkler medeniyette asildirler.”[13]

Mustafa Kemal, milliyetçilik fikirlerinin tatbiki hususunda geç kalındığını ve Türklüğümüzü unutmamızın büyük bir kabahat olduğunu düşünen birisiydi.[14] O, millet sevgisini her şeyin üzerinde gören, yaptığı her şeyin ana kaynağı olarak Türk milletini görecek kadar kendisi ile Türk milletini özdeşleştirmişti.[15]

Zaten kendisi için en büyük mevkiyi ve mükafatı Türk milletinin bir ferdi olmakta buluyordu.[16]

Atatürk’ün milliyetçiliği her ne kadar etnik temellere dayanmasa da Yafa’da yaşadığı bir olaya tepkisi Türk milletine verdiği değeri en açık şekilde ortaya koyan hadiselerdendir. Yafa’da Arap askerlerin Türkçe emirleri anlamaması üzerine Türk çavuşların bu askerlere sert tavırlarını gören yaşlı bir Türk yüzbaşı çavuşu yanına çağırarak ‘necip Arap kavmine mensup, Peygamber efendimizin soyundan gelen bu çocuklara nasıl sert davranırsın, sen onların ayağına su dahi dökemezsin’ diye çıkışır. Buna şahit olan Mustafa Kemal yüzbaşıyı yanına çağırır ve Türk milletinin büyük ve asil bir millet olmasının asla inkar edilemeyeceğini, diyerek tekdir eder.[17]

Atatürk’ün hayatında bu ve benzeri hadiselere ve kendisine ait fikir beyanlarına sayısız kez rastlamak mümkündür. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere Türkçülük fikri harp okulu yıllarında ve henüz çok gençken benimsediği ideoloji olmuş, Türk milletini fevkalade görmüş ve kendisinin de ancak bu milletin bir ferdi olmakla fevkalade olabileceğini savunmuştur.[18]

Biraz da Atatürk’ün psikolojisine eğilelim. Bu konuda Vamık Volkan ve Norman Itzkowitz’in müstakil bir çalışması mevcut.[19] Atatürk’ün hayatını doğumundan ölümüne biri tıp doktoru ve psikanalist, diğeri psikanaliz eğitimi almış tarihçi birlikte değerlendirirler.

Volkan ve Itzkowitz çalışmalarında, Atatürk’ten önce doğan kardeşleri Fatma’nın bebekken, Ahmet ve Ömer 3 yaşlarındayken ölmesinin ardından kocası Ali Rıza Efendi’nin de Mustafa Kemal henüz 7-8 yaşlarındayken ölmesinin annesi Zübeyde Hanım’da müzmin bir mâtem hâli yaratabileceğini dile getirirler.[20]

Bu durumda Mustafa Kemal’in annesi tarafından ‘ikame çocuk’ şeklinde tasavvur edildiğini, yani Mustafa Kemal’in kendisinden önce ölen çocukların devamı şeklinde Zübeyde Hanım’ın zihninde yer ettiğini ifade ederler.[21]

Ali Rıza Efendi’nin hayatta iken önceleri kaçak kereste ticaretine mâni olmak için memur sıfatıyla ailesinden uzaklara gidip Rum eşkıyalarına karşı mücadele vermesi, sonrasında memuriyetten ayrılıp kereste tüccarı olarak aynı eşkıyalara karşı yine evinden uzaklarda maceralı bir hayat sürmesinin ‘uzaklarda evin geçimini temin eden kahraman’ şeklinde, çocuk Mustafa Kemal’in zihninde idealleştirilmiş olabileceğini ilave ederler.[22]

Mustafa Kemal’i kurtarıcı-onarıcı bir lider olarak vasıflandırıyorlar. Yeri gelmişken Hitler, Mustafa Kemal’in tam tersi tipte bir lider. Hitler sınır koymayı bilmeyen, görkemli ve yıkıcı bir lider. Hitler bu kişiliğiyle, kendisini ve takipçilerini yüceltmek için aşağı bulduğu kesimlerle karşılaştırır ve bu aşağılanmış kesimlerden kendisine bulaşma olma tehlikesini engellemek için bu kesimleri yok etme eğilimdedir. Onarıcı-kurtarıcı, görkemli lider tipindeki Mustafa Kemal ise kendisini ve takipçilerini onararak daha fazla sevilmek için onları da yüceltmeye çalışır.[23]

Tabiî bir kimsenin müzmin mâtem hâlindeki bir anne tarafından yetiştirilmesinin onu doğrudan onarıcı-kurtarıcı lider olmaya sevk etmeyeceğini, ekliyor yazarlar. Burada Mustafa Kemal’i yetişirken kişiliğine etki eden insanların ve ortamın mühim olduğunu dile getiriyorlar.[24]

Yukarıda bahsettiğimiz üzere evinden ve ailesinden uzakta türlü maceralara, eşkıya baskınlarına karşı mücadele ederek evin geçimini sağlayan Ali Rıza Efendi gibi bir baba figürünün önemli olduğunu belirtiyorlar. Bunun haricinde genç Mustafa Kemal’in yetişmesinde çok ciddi rolü bulunan öğretmeni Şemsi Efendi’ye de dikkati çekerler. Şemsi Efendi kendisine emanet edilen çocukları çağdaş eğitimle şekillendirmeye çalışan bir öğretmendir.

Atatürk’ün zihnindeki Şemsi Efendi figürünün çağdaş Türkiye’yi onarırken büründüğü rollere de yansıdığını ifade ederler. Şemsi Efendi mektebine devam eden çocuklara verdiği eğitimle kısa sürede diğer çocuklarla aralarında güzel bir başarı farkı oluşmasına sebebiyet vermiştir. Öğretmen Atatürk de aynı şekilde Türkiye’yi kısa sürede muasır medeniyetler seviyesine getirmeye gayret eden başöğretmendir.[25]

Volkan ve Itzkowitz, Mustafa Kemal’in müzmin yas tutan annesinin mâtemini dindirebilmek için yukarıda bahsettiğimiz idealleştirilmiş figürler ve diğer yetişme şartları vasıtasıyla onarıcı-kurtarıcı fantezi geliştirdiği yönünde bir analiz ortaya koyuyorlar.

Atatürk, annesinin tarih sahnesinde yerini alan yaralı, yas içindeki Türk vatanını onaran, kurtaran (Zübeyde Hanım’ı kurtaran Ali Rıza Efendi) lider. Yüzünü Batı’ya çeviren, kısa sürede muasır medeniyetler seviyesine yükseltmeye çalışan başöğretmen (Şemsi Efendi). Ölse dahi kendisiyle tamamen özdeşleştirdiği eseri Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşayacağına inanan (Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.) böylelikle kendisi de ölümsüzleşecek ikame çocuk, uslanmaz bir Türkçü, en iyi bildiği iş askerlik olan insan. İşte Atatürk’ü savaşmaya iten sebepler…

[1] Sinan Meydan, Atatürk İngiliz Valisi mi Olmak İstiyordu?, Çevrimiçi: (https://www.odatv4.com/analiz/ataturk-ingiliz-valisi-mi-olmak-istiyordu-0704131200-34303 , 28/07/2022)

[2] Andrew Mango, Atatürk-Modern Türkiye’nin Kurucusu, İstanbul, Remzi Kitapevi, 6. Basım,  2007, s. 45-50.

[3] Sinan Meydan, Atatürk İngiliz Valisi mi Olmak İstiyordu?, Çevrimiçi: (https://www.odatv4.com/analiz/ataturk-ingiliz-valisi-mi-olmak-istiyordu-0704131200-34303 , 28/07/2022)

[4] Soner Yalçın, İngiliz Gizli Belgelerinde Atatürk’ün Para İlişkileri, Çevrimiçi:  https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/ingiliz-gizli-belgelerinde-ataturkun-para-iliskileri-1176677 / , 28/07/2022.

[5] Andrew Mango, Atatürk-Modern Türkiye’nin Kurucusu, İstanbul, Remzi Kitapevi, 6. Basım,  2007, s. 62.

[6] A.g.e., s. 69.

[7] Falih Rıfkı Atay, Çankaya -Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar-, İstanbul, Pozitif Yayınları, 2004, s.324.

[8] Jon Elster, What motivates soldiers to fight?, Çevrimiçi: https://sciencenorway.no/opinion-researchers-zone-russia/what-motivates-soldiers-to-fight/2000400#:~:text=Four%20main%20motivations%20to%20fight&text=fear%20of%20being%20punished%20by,willing%20to%20risk%20their%20lives., 08/01/2023.

[9] Siz Ankara’dan Giderseniz Ben Elmadağı’na Çıkarım, Çevrimiçi: https://isteataturk.com/g/icerik/Siz-Ankaradan-Giderseniz-Ben-Elmadagina-Cikarim/384#:~:text=Asker%20Mustafa%20Kemal%20mavzerini%20eline,kalana%20kadar%20vatan%C4%B1%20m%C3%BCdafaa%20ederim., 08/01/2023.

[10] Stanford Jay Shaw, From Empire to Republic, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2000, s.357-358.

[11] Ahmet Bican Ercilasun, Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışıhttps://millidusunce.com/misak/ataturkun-milliyetcilik-anlayisi/, Çevrimiçi:08/01/2023.

[12] Ahmet Bican Ercilasun, Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışıhttps://millidusunce.com/misak/ataturkun-milliyetcilik-anlayisi/, Çevrimiçi:08/01/2023.

[13] Mustafa Keskin, Atatürk’e Göre Millet ve Türk Milliyetçiliği, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 41, Cilt: XIV, Temmu, 1998, s. 364.

[14] A.g.e., s. 365.

[15] A.e., s. 369.

[16] Abdullah Erdoğan, Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı, Journal of Social and Humanities Sciences

Research, 9(84), 1176-1187, s. 1177.

[17] A.g.e., s. 1179.

[18] A.e., s. 1179-1184.

[19] Vamık Volkan, Norman Itzkowitz, Atatürk’ün Psikanalitik Biyografisi: Atatürk-Anatürk, 2022, 4. Baskı, Pusula Yayınevi.

[20] A.g.e., s. 30.

[21] A.e., s. 32-33.

[22] A.e., s. 33-34.

[23] A.e., s. 364.

[24] A.e., s. 35.

[25] A.e., s. 35-48.

 

 

Yararlanılan Kaynaklar

Abdullah Erdoğan, Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı, Journal of Social and Humanities Sciences

Research, 9(84), 1176-1187.

Ahmet Bican Ercilasun, Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı, https://millidusunce.com/misak/ataturkun-milliyetcilik-anlayisi/, Çevrimiçi:08/01/2023.

Andrew Mango, Atatürk-Modern Türkiye’nin Kurucusu, İstanbul, Remzi Kitapevi, 6. Basım,  2007.

Falih Rıfkı Atay, Çankaya -Atatürk’ün Doğumundan Ölümüne Kadar-, İstanbul, Pozitif Yayınları, 2004.

Jon Elster, What motivates soldiers to fight?, Çevrimiçi: https://sciencenorway.no/opinion-researchers-zone-russia/what-motivates-soldiers-to-fight/2000400#:~:text=Four%20main%20motivations%20to%20fight&text=fear%20of%20being%20punished%20by,willing%20to%20risk%20their%20lives., 08/01/2023.

Mustafa Keskin, Atatürk’e Göre Millet ve Türk Milliyetçiliği, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 41, Cilt: XIV, Temmu, 1998.

Sinan Meydan, Atatürk İngiliz Valisi mi Olmak İstiyordu?, Çevrimiçi: https://www.odatv4.com/analiz/ataturk-ingiliz-valisi-mi-olmak-istiyordu-0704131200-34303 , 28/07/2022.

Siz Ankara’dan Giderseniz Ben Elmadağı’na Çıkarım, Çevrimiçi: https://isteataturk.com/g/icerik/Siz-Ankaradan-Giderseniz-Ben-Elmadagina-Cikarim/384#:~:text=Asker%20Mustafa%20Kemal%20mavzerini%20eline,kalana%20kadar%20vatan%C4%B1%20m%C3%BCdafaa%20ederim., 08/01/2023.

Soner Yalçın, İngiliz Gizli Belgelerinde Atatürk’ün Para İlişkileri, Çevrimiçi:  https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/ingiliz-gizli-belgelerinde-ataturkun-para-iliskileri-1176677 / , 28/07/2022.

Stanford Jay Shaw, From Empire to Republic, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2000.

Vamık Volkan, Norman Itzkowitz, Atatürk’ün Psikanalitik Biyografisi: Atatürk-Anatürk, 2022, 4. Baskı, Pusula Yayınevi.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum