14 Temmuz 1959 Kerkük Katliamı

Türkmen katliamı

14 Temmuz 1959 Kerkük Katliamı
14 Temmuz 2012 - 14:37 - Güncelleme: 14 Temmuz 2020 - 13:44
Olaylar, Irak Türkleri’nin merkezi sayılan Kerkük’te soydaşlarımızın krallık rejimine son veren 14 Temmuz 1958 Irak ihtilalinin birinci yıl dönümü kutlamaları için şehrin ana caddelerinde yürüyüşe hazırlanırken, gafil avlanarak, fanatik Kürtler’in ve komünistlerin silahlı saldırısına uğramaları ile patlak vermiş, ardından askeri araçlardan hoparlörle sokağa çıkma yasağının ilan edildiği halka duyurulmuştur. Kanun ve nizamlara itaatkar olan Türkler, haklarında hazırlanan kanlı planların farkına varmadan sokağa çıkma yasağına uyarak evlerine çekiliyorlar. Müteakiben komünistlerle fanatik Kürtler, ordu birliklerinde de destek görerek, Türklerin ileri gelenlerini önceden tespit edilen evlerine giderek kendilerinin ordu komutanlığınca istendiğini söyleyip, dışarı çıkmalarını sağladılar. Evlerinden çıkan Türkler hemen oracıkta ailelerinin ve çocuklarının gözü önünde kurşunlanarak şehit dildiler.Bununla yetinmeyen gözleri dönmüş katiller, öldürdükleri Türklerin bazılarının cesetlerini ayrı istikamete giden iki cipe bağlayarak parçalamışlar ve sokaklarda dolaştırdıktan sonra elektrik direklerine asmak suretiyle vahşiyane arzularını tatmin ediyorlar. Bu şekilde öldürülen Türkler arasında lider durumundaki Emekli Binbaşı Ata Hayrullah, kardeşi Doktor İhsan Hayrullah, Salah ve Mehmet Avcı kardeşler, Kasım neftçi, Cihat, Muhtar Fuad’ın çocukları Cihat, Nihat ve Emel ( Emel 14 yaşında idi), Osman Hıdır (ilk şehit edilen soydaşımız olup, Aslan Yuvası Gazinosunun sahibi idi) gençlerden Cahit Fahrettin’den başka hasta ve yaşlı insanların da bulunduğu birçok kişi daha vardı. Katliam tam üç gün üç gece sürmüştü.

Akıllara durgunluk veren bu vahşetle ilgili haberler, çok geçmeden dünyanın her tarafında duyulmaya başlamış, Avrupa’da birçok TV katliamda öldürülen Türklerin sokaklardaki cesetlerini haber bültenlerinde göstermiş ve bütün dünya adeta şoke olmuştur. Türkiye’ye gelince ne yazık ki, Türk radyoları bu konuda bir müddet suskunluğunu sürdürmüştür. Ardından bir da ne duyulsun beğenirsiniz! Reuter Ajansının Ankara Radyosunda okunan haberinde, Kerkük’te kanlı çatışmalar olduğu, ancak, Petrol Şirketinde çalışan İngilizler’in güvenlikte oldukları bildiriliyordu. İşte Türkleri kahreden bu haber olmuştur. Derken basında katliamla ilgili olarak Tel-Aviv, Şam ve Kahire mahreçli haberler yayınlamaya başlayınca, Türk milleti büyük bir infial göstererek soydaşları hunharca katledilmesinden dolayı derin üzüntü ve kedere gark oldu. Bu arada Moskova radyosu, Yavuz hırsız misali Kerkük olayının, Musul Petrol bölgesini ilhak etmek isteyen Türkiye’nin eseri olduğunu iddia etmez mi? Bunun üzerine Türk hükümeti 28 Temmuz 1959 günü yayınladığı resmi bir açıklama ile Kerkük’teki kanlı hadiselerin yegane sorumlusunun beynelmilel Komünizm olduğunu, Moskova Radyosunun bu konudaki iddialarının hezeyandan başka bir şey olmadığını sert bir dille ifade etti.

Türk milleti büyük endişe ve heyecan içinde beklerken bir gelişme daha oldu, o da su idi:

Tam anlamı ile kapalı bir kutu olan Irak’tan katliam hakkında herhangi bir soydaşımız Irak’dan kaçarak İstanbul’a gelmeyi başarıyor. Üniversite öğrenimini Türkiye’de yapan Dr.A.Haluk Beyatlı bu genç, 24 Temmuz 1959 günü Cağaloğu’ndaki eski halkevi binasında bir basın toplantısı yapmak istemiş, ancak polis, bir gerekçe göstermeden basın toplantısının yapılmasını yasaklayarak, merakla gelen gazeteciler ve Kerkük’lü gençleri dağıtmıştır.

Bunun üzerine, bu satırların yazarı, o sırada çalıştığı Türk Haberler Ajansı vasıtası ile aynı gün akşamı adı geçenden katliamla ilgili özel bir beyanat almayı başarmış ve kanlı olay ertesi günü gazetelerde bütün detayları ile Türk kamoyuna duyurulmuştu. Başta Milli Türk Talebe Birliği olmak üzere bir çok taşakkül, soydaşlarımızın maruz kaldıkları bu menfur olayı kınamış ve facia, Niğde Milletvekili Asım Eren tarafından TBMM’ye getirilerek Dışişleri Bakanı’ndan bu konuda açıklama yapması istenmiştir. Basında da Türk kanının akıtılması olayı karşısında adeta fırtınalar kopartılmış ve başta Milliyet Gazetesi olmak üzere, olayın aydınlatılması için Bağdat’a özel muhabirlerini yollamışlardır. 25 Temmuz günü de Milliyet Gazetesi muhabiri Turam Aytul’un Bağdat’tan gönderdiği “Kerkük’te Türkler hunharca öldürüldü” başlıklı haberi ile olay doğrulanınca Türk hükümeti 26 Temmuz günü gazetelerde yayınlanan resmi bir açıklama yapmıştır. Söz konusu açıklamada: “Kerkük2te bazı müessif hadiselerin vukua geldiği ve bu arada maatteessüf otuza yakın Irak vatandaşı soydaşımızın öldüğü malumdur” dendikten sonra Türk hükümetinin konu ile ilgili olarak Bağdat nezrinde teşebbüste bulunduğu ve Irak hükümetinden teminat aldığı belirtilmiştir. Gerçekten de bir iki gün sonra (29 Temmuz) Irak Başbakanı General Kasım bir basın toplantısı yaparak Kerkük’te komünistlerin Türklere yaptıkları mezalimi dünyanın en alçak cinayetleri olarak vasıflandırmış ve faşistlerin bile bu kadar vahşice davranmadıklarını söylemiş ve Kerkük hadiseleri sırasında çekilen bazı fotoğrafları cebinden çıkararak gazetecilere göstermiştir.

Türk hükümetinde Sağlık Bakanı olan Kerküklü merhum Dr. Lütfü Kırdar’dan bizzat duyduğuma göre, Türk hükümet, General Kasım’ın böyle bir açıklama yapması için Irak’a diplomatik kanaldan baskı yapmış, ancak Ankara’nın bu açıklama ile tatmin olmaması üzerine, Irak Başbakanı 3 Ağustos günü ikinci bir açıklama yaparak, Kerkük hadiseleri sırasında çekilen 750 fotoğrafın eline bulunduğunu, bu olaylarda bir çok Türk’ün diri diri toprağa gömüldüğünü, cinayet faillerini şiddetle cezalandıracaklarını ifade etmiştir. Zamanla Kerkük Katliamında şehit edilen Türklerin fotoğrafları Türkiye’ye ulaşınca bu fotoğraflar basında çıkmaya başladı, bu konuda bir çok haber, yazı ve röportaj yayınlandı. Ancak 22 Ekim 1959 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan kısa bir haber, olayları izleyenleri hayretini mucip olmuştur. Haberde aynen şöyle deniliyordu: “Ankara, 21 (cumhuriyet-teleks):14-16 Temmuz 1959 tarihleri arasında Irak’ta Kerkük belgesine Türklerin katliamı ile sona eren olayla ilgili resim, film v.s. döküm anların yurda sokulması veya dağıtılması bakanlar kurulu kararıyla men edilmiştir. Söz konusu yasak, 27 Mayıs 1960 ihtilali ile basına konan bütün yasakların kaldırılması ile birlikte kalkmış olup, bu tarihten sonra Türk basınında katliamdaki vahşeti gösteren fotoğraflar serbestçe yayınlanmıştır. Kerkük katliamının hala karanlıkta kalan pek çok yanını bulunduğuna kanıyız. Bunların aydınlığa kavuşturulması gerekir. Örneğin; Kürt liderlerinden Celal Talabani’nin de katliam sırasında eline silah Kerkük sokaklarında dolaştığı ve kendisinin ordu karargahından çıkarken görüldüğü, sözüne güvenilir kimselerden bizzat duydum. Celal Talabani bu hususta acaba ne diyecektir? Ne işi vardı Kışla’da? Gerçi kendisi, bu olaylar oldu bir kere, artık unutulması lazım” diyor ise de, kerküklü Türklerin, bir çok masum Türk’ün kanının boş yere akıtıldığı ve yüzlerce ailenin sönmesine neden olan bu faciayı unutması pek kolay değildir. Bu katliamı Türkler işlemiş olsalardı acaba onlar bunu unuturlarmı idi? Kandileri Halepçe katliamını unutabildiler mi? Talabani isterse bu şahsın ismini açıklayabilirim. Halen İstanbul’da Pendik’te oturmaktadır. Ayrıca Bağdat Hukuk Fakültesi’nde öğrenci iken Türkmenler aleyhindeki faaliyetinden dolayı bir Türkmen gencinden yediği tokadı da hatırlıyor mu?
 
gokhaber.com

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum