Yunus Emre

Yunus Emre
21 Nisan 2020 - 17:36

Yunus Emre

1238 (Sivrihisar – Eskişehir) – 1321 (Mihaloçcık – Eskişehir)

1238 Senesinde Eskişehir’in Sivhisar kazasına bağlı Sarıköy’de doğduğuna inanılan Yunus Emre , tasavvuf ve halk ozanı olarak halk ağzıyla söylediği şiirler ile bilinmektedir. Yazdığı şiirler döneminin en pürüzsüz Türkçesiyle yazılmış olup, aradan geçen 800 senelik zamana rağmen halen toplumun her yaşı ve her kesimi tarafından anlaşılmaktadır. Cemal Süreyya, Yunus Emre’nin şiir dili için “Türkçe’nin süt dişleri” tanımlaması yapmıştır.

Yunus Emre’nin doğduğu ve ilerleyen yılları, Anadolu için oldukça sıkıntılı bir dönemdi.  Bölgenin hakim gücü olan Selçuklular dağılma sürecine girmiş otorite boşluğu hissedilmekte, Anadolu’ da irili ufaklı birçok Türk beyliği kuruluş aşamasında ve Moğol baskısı her yerde hissedilmekteydi.

Siyasi boşluk ve rekabetin yanında, İslam temelli birçok Batıni yolun ve inancın Anadolu coğrafyasında yol aldığı bir dönemdi.

Yunus Emre Sivhisar’dan başladığı hayat yolculuğu, önce Hacı Bektaşi Veli’nin tekkesinde sonra onun yönlendirmesiyle Ankara’nın Nallıhan ilçesinde yerleşik olan, Yesevi Tekkesi mürşidlerinden Tapduk Emre’ye intisap etmesiyle önemli bir ivme alır.

Yunus Emre’nin hocası olan Tapduk Emre, Hoca Ahmet Yesevi vasıtasıyla filiz bulan Türk İslam Tasavvuf geleneği ile Yunus Üzerinde güçlü bir etki bırakmıştır.

Yunus dile getirdiği şiirlerinde; insanın insanla, insanın Allah ile ilişkilerini farklı bir bakış açısıyla işlerken, ölüm, doğum,  insan ve yaşam sevgisi ve toplumsal – İlahi adalet kavramlarını işlemiştir.

Yunus’un okuma yazma bilmeyen bir derviş olduğu inancı genel bir  görüş olsa da şiirlerinde kullandığı dilin yanı sıra Sadi’nin şiirlerini çevirecek kadar Farsça ve Kuran-ı Kerim’i yorumlayacak kadar güçlü bir Arapçasının olması onun iyi bir eğitim gördüğünün işaretlerindendir.

Bunların yanı sıra Peygamber kıssaları, geçmiş hak ozanları biliyor olması ve Hind – Avrupa geleneğini temsil eden bazı destan ve kült şiirlerden bahsetmesi onun eğitim yansımalarındandır.

Şiirlerinde gelenek olduğu üzere bazen kendi ismini bazen de Âşık, Bîçâre (Çaresiz), Koca (Büyük – Yaşlı) , Tapduklu, Miskin (Fakir), Derviş gibi mahlasların yanı sıra “Emre” mahlasını da kullanmıştır. 

“Emre” kelimesi “ağızdan alma” eylemi olan “em” kelimesinde gelmektedir ve “ağızdan sözü alan” anlamı taşır.

Yunus, yazdığı şiirlerinden anlaşıldığı kadar Kayseri, Sivas ,, Maraş, Bağdat, Nahçıvan, Şiraz ve Azerbaycan’ı dolaşmıştır.

Halk inanışına göre, Yunus’un 3000 civarında olan şiirleri Mola Kasım adında birisi tarafından şeriata aykırı bularak, bin tanesini suya atmış bin tanesini yakmış ve geri kalan bine başlamadan karşısına çıkan “Derviş Yûnus bu sözü eğri büğrü söyleme/Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir”  beyitle pişman olup diğer şiirlerine dokunmadığına inanılmaktadır.

Şiirlerinde şiddetle eleştirdiği riyakar dervişler, baskıcı otoriteler nedeniyle sık sık zorda bırakılmaya çalışılmış ve “Enel Hak” gibi batını bir anlayışa sahip olduğu içinse sert muhalefete maruz kalmıştır.

Yunus’un bilinen ve günümüze kadar erişen 417 şiirinden 138 tanesi arzu vezniyle diğerleri hece ölçüsüyle yazılmıştır.

Şiirlerini ne zaman bir araya getirilip divan yapıldığı bilinmemekle beraber en erken el yazması 15. yüzyılda yazılmış olan Bursa nüshasıdır.

“Söze tarih yedi yüz yediydi;

Yunus canı bu yolda fidiydi.”

şiiriyle anlaşılacağı üzere hicri 707 senesinde ( 1307) senesinde hayattadır ve şiirlerinde kendisi için kullandığı “şairler kocası” ve “bir aşık koca” sözleriyle yaşlılığının ilerlediğini ifade etmiştir.

Vefat tarihi ve kabri konusunda kesin bir bilgi olmamakla beraber Beyazıt Devlet Kütüphanesi ’ndeki belgeye göre vefat tarihi 1320 kabul edilmektedir.

Şiirleri ve anlayışı dilden dile aktarıldı ve kendisinden sonra ki birçok kişi ve yapıyı önemli ölçüde etkilemiştir. Şiirlerinde insan merkezli düşünce ve inanç sisteminin vurgusu dillendirmiş ve bu nedenle 1991 senesinde UNESO doğumunun 750. yılı nedeniyle “Yunus Emre Yılı” olarak ilan etmiştir.

 Yunus Emre üzerine yayın ve incelemeler ulusal uyanışın da başlangıç dönemi olan 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarına rastlamaktadır. Divan-ı Aşık Yunus Emre adı altında Yunus şiirlerinin topluca, basılı olarak sunuluşu 1885, 1902, 1909 yıllarındadır. Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde Yunus Emre üzerine ilk yayınlar II. Meşrutiyet dönemindedir. 1918’de Fuad Köprülü’nün ünlü eseri Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 1911 yılında Fuad Köprülü Türk Yurdu dergisinde, 1913 yılında Rıza Tevfik Büyük Duygu dergisinde Yunus Emre ile ilgili kaleme aldıkları yazıların bir sonucu olacaktı.

Tanınmış Rus şarkiyatçısı Vladimir Gordlevskiy tarafından yazılan makalelerde, 1920’li yıllarda Türkiye’de çok sayıda insanın, Yunus Emre’nin sadece adını değil, aynı zamanda onun şiirlerini de bildiğini, özellikle, tarikatlara bağlı olan dervişlerin, Yunus Emre şiirlerini ezberden okuduğunu belirtmiştir. Cumhuriyet devrinde Burhan Toprak ve Abdülbaki Gölpınarlı’nın derleyip yayınladığı Yunus Emre divanları yayınlandı.

Onun şiirleri, hem içeriği hem biçimi hem de dili itibarıyla musiki ile bütünleşecek özellikteydi. Yunus Emre’nin şiileri güfte olarak hemen besteleriyle buluştu. Bir ermiş olarak kabul edilip sevilen Yunus Emre’nin ilahilerinin yer aldığı risaleler, kutsal kabul edildi. Yunus kitapları da tıpkı kutsal kitap gibi deri, kumaş gibi mahfazalar içinde korundu. Söz olarak ses olarak nesilden nesile aktarıldı. Kandiller, bayramlar, Cuma geceleri, ramazanlar, teravihler, ölümler, doğumlarda bu ilahiler söylendi.

Yahya Kemal’in bir yazısında da belirttiği gibi çocuklar okula başlarken yapılan âmin alaylarında ilk onun ilahilerini duydular. Tarikat ayinlerinde onun ilahileri okundu. Hiçbir tarikat onu kabullenmekte ve benimsemekte bir sıkıntı çekmedi. Halvetî, Nakflî, Kadirî, Rufaî tarikatlarının yanı sıra Alevî erkanlarında, Bektaşî meydanlarında yine o vardı. Onun ilahileriyle Türk musîkisi önemli eserler kazandı. Yunus Emre şiirlerinin bestelenmesi sadece dinî musiki ile sınırlı kalmadı. Bu şiirlerin Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziğii, pop ve rock tarzında bile besteleri yapıldı. Hatta Yunus Emre ilk Türk Oratoryasının da konusu oldu. Ahmet Adnan Saygun tarafından 1942’de, “Yunus Emre Oratoryosu” bestelendi ve geniş bir ilgiye mazhar oldu.

Ayla Algan 1969 yılında Yunus’un şiirlerinden oluşan “Bana Seni gerek seni” plağını çıkardı. Zekai Dede’den Sadettin Kaynak’a; Muzaffer Ozak’tan Ahmet Hatipoğlu’na Abdullah Dede’den Fehmi Tokay’a, Cüneyt Kosal’dan Selahattin İçli’ye Hacı Faik Bey’den Bekir Sıtkı Sezgin’e, Rıfat Bey’den Etem Üngör’e kadar onlarca bestekar onun şiirlerini besteledi.

TÜRBESİ

En eski kaynaklar Yûnus Emre’nin mezarının Sivrihisar yakınlarındaki Sarıköy’de olduğu belirtmektir. Sarıköy’deki mezar Ankara-Eskişehir demiryolu hattının yapılması esnasında 6 Mayıs 1946 tarihinde açılmış, kabirdeki bakiyeler geçici mezara nakledilmiştir. Kafatası üzerinde yapılan incelemeler sonucu iskeletin 6 asırdan önceye ve 80 yaşında ölmüş bir adama ait bulunduğunu söylenmiştir. Mezar geniş bir bahçe içine alınmış, medhal kapısına Yunus Emre’nin bir mısrasındaki sevelim sevilelim sözü merkadın altındaki çeşmeye ise Hakdan inen şerbeti içtik elhamdülillah mısras ı işlenmiş

Bakiyeler, 1970’te yeni yapılan bir anıt mezara taşınırken kemiklerinin konduğu tabutta 20 binden fazla bir halk kitlesi tarafından kucaklanarak yeni merkadine götürülmüştür. Fuad Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı ve Faruk K. Timurtaş da Yûnus’un mezarının burada yer aldığını kabul ederler.

Bununla beraber, Anadolu ve Azerbaycan coğrafyasında  Yunus Emre’nin mezarı olduğu iddia edilen pek çok mezar ve türbe vardır. Gezgin Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde Karaman ile ilgili olarak “Kirişçi Baba Camii avlusunda Yunus Emre Hazretlerinin merkadi bulunmaktadır” yazmaktadır.

Yunus Emre’nin şiirlerinde bahsi geçen 23 yerleşim birimi isminden 20 tanesinin şu anda Karaman ili sınırları içerisinde[26] bulunan köy, kasaba, ören yeri isimleri ile birebir aynı olması Yunus Emre’nin bugün Karaman olarak adlandırılan ilin sınırları içerisindeki bölgede yaşadığı ve belki de orada vefat ettiği şeklinde yorumlara neden olmuştu. Ayrıca, mutasavvıf Niyazi Mısri de Yunus Emre’nin mezarının (veya makamının) Limni Adası’nda bulunduğunu ifade etmiştir.

Eskikeşhir’deki Sarıköy ve Karaman dışında, Bursa; Aksaray ili Ortaköy ilçesi’nde; Ünye; Manisa’nın Kula ilçesi Emre mahallesi; Erzurum, Tuzcu(Dutçu) mahallesi; Isparta’nın Gönen ilçesi;  Afyonkarahisar ilinin Sandıklı ilçesi; Sivas yakınında bir yol üstü. Ayrıca Tokat’ın Niksar ilçesinde ve Azerbaycan’da Şeki şehrinde de Yunus Emre’ye ait makamlar bulunmaktadır.

ESERLERİ

DİVAN

Yunus Emre’nin şiirlerikendi ismiyle anılan  Divanda toplanmıştır. Şiirler aruz ölçüsüyle ve hece ölçüsüyle yazılmıştır. Fatih nüshası, Nuruosmaniye nüshası, Yahya Efendi nüshası, Karaman nüshası, Balıkesir nüshası, Niyazi Mısrî nüshası, Bursa nüshaları (kopya) bulunmaktadır.

RİSALETÜ’N – NUSHİYE 

1307’de yazıldığı sanılmaktadır. Eser, mesnevi tarzında yazılmıştır ve 573 beyitten oluşmaktadır. Eser; dinî, tasavvufî, ahlakî bir kitaptır ve  “Öğütler kitabı” anlamına gelmektedir.

Kaynak: http://www.bilgipedia.org/

http://www.bilgipedia.org/yunus-emre-2/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum