YÜKSEL YILMAZ:FİTNE TAŞI

Salkımsöğüt Aya Terapi Ayazması ve İlk Mektebi, Edirnekapı Aya Yorgi Ortodoks Kilisesi, Fener Katip Muslahattin Aya Yorgi Rum Kilisesi, Edirnekapı Rum İlk Muhtelif Mektebi, Vefa Panayia Kilisesi ve Ayazması,

YÜKSEL YILMAZ:FİTNE TAŞI
29 Ocak 2014 - 12:33 - Güncelleme: 29 Ocak 2014 - 12:39

FİTNE TAŞI

 

AİHM’in “Rum yetimhanesini Fener patrikhanesine devredin” kararı sonrası toplanan Vakıflar Genel Müdürlüğü Meclisi, tapunun Bartholomeus’a verilmesi için düğmeye basmış ve karar azınlık vakıflarını sevindirmişti. Rum yetimhanesi AİHM kanalıyla Fener papazına geçmiş ve yol açılmıştı. İşe AİHM neden karıştırılmıştı? Böylece vakıflara kapı aralansın diye mi? Böylece o arazilerden rantiyeye de yol açıldı… Büyükada’daki Rum Yetimhanesi AİHM’in kararı üzerine patrikhaneye devredildi.

Meclis, AİHM’nin Türkiye aleyhindeki kararını açıklamasının ardından, devrin Patrikhane’ye değil de Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi’nin vakfına yapılması için direnmiş ve Dışişleri Bakanlığı’na bu yönde yazı göndermişti. AİHM’den kazanılan davalarda böylece ilk kez vakıf yerine, dini bir cemaate tapu devri yapılması için karar alınmıştı. Bunlar söz konusu iken ve hüsnü zanla Hıristiyan cemaatinin önü açılırken, suizanla İslami bir cemaatin bir gün önünün kesileceği kimsenin aklına elbette gelemezdi.

Türkiye yarım asır süren davalar sonunda AİHM kararına uygun olarak devir yapmaya hazırlanırken Patrikhane’ye mahkeme masrafları için 20 bin euro ve manevi bedel için 6 bin euro yani toplam 26 bin Euro tazminat ödemek zorunda kalacaktı. Büyükada Rum Yetimhanesi’nin devri Heybeliada, Kınalıada, Büyükada, Burgazada ile Gökçeada’da paha biçilemeyen mülklere sahip 23 vakfın gayrimenkullerinin de önünü açmıştı. Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olma özelliğini taşıyan Büyükada Rum Yetimhanesi binası bundan sonra “Dinlerarası Diyalog ve Barış Merkezi” olarak hizmet verecekti. Bunu Hükümetten isteyen Hıristiyanlar belliydi ama Hükümetten isteyen Müslümanlar kimlerdi?
 
AİHM kararının emsal oluşturacağı Rum vakıfları listesi gayet kabarıktı: Salkımsöğüt Aya Terapi Ayazması ve İlk Mektebi, Edirnekapı Aya Yorgi Ortodoks Kilisesi, Fener Katip Muslahattin Aya Yorgi Rum Kilisesi, Edirnekapı Rum İlk Muhtelif Mektebi, Vefa Panayia Kilisesi ve Ayazması, Turi Sina Manastırı’na tabi Aya Yani Kilisesi ve Manastırı, Deko Veledi Petro Sofyanos Tahta Minare Mahallesi, Büyükada Aya Yorgi Rum Manastırı, Heybeliada Aya Yorgi Rum Manastırı Heybeliada Panayia (Çam) Manastırı, Burgazada Hristos Rum Manastırı, Kınalıada Hristos Rum Manastırı, Büyükada Hristos Rum Manastırı, Büyükada Aya Nikola Rum Manastırı, Tarabya Aya Yorgi Rum Kilisesi, İstinye Taksiarhi Rum Ortodoks Kilisesi, Beyoğlu Yenişehir Evangelistra Rum İlkokulu, Gökçeada Aya Marina Kaleköy Kilisesi, Gökçeada Aya Varmara Rum Kilisesi, Heybeliada Hristos Manastırı, Heybeliada Aya Spiridon Manastırı, Tarabya Aya Eleni Rum Kilisesi, Heybeliada Kız Yetimhanesi.

 Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’nin Patrikhane’ye devredilmesinin ardında trilyonluk bir rant söz konusuydu. 26 azınlık vakfının birçok yerde gayrimenkulleri olduğuna göre bunlara da kapı aralanmıştı. Başta Gökçeada, Heybeli, Burgaz, İstanbul Moda, Bebek olmak üzere birçok yerde gayrimenkulleri kendi üzerlerine geçirmek istiyorlardı. Daha büyük ve çok değerli mülkler de elden gidecekti. Okulun AİHM tarafından iade edilmesi gerekmezdi. Türkiye bu karar nedeniyle büyük meblağlarda para ödeyecekti. Bu vakıfların her birinin gayrimenkul iddiaları vardı ve bunların arasında Gökçeada’da, Heybeliada’da, Moda’da birçok arazi iddiaları söz konusu olduğundan bunlara da kapı açılacak, diğer bütün vakıflara mallar iade edilecekti. Bu malların vakıflara iadesi milyar dolarlık rant demekti.

 

Katolik Kilisesi'nin ruhani lideri Papa 16. Benedikt, Almanya ziyareti sırasında Regensburg İlahiyat Fakültesi'ndeki konuşmasında radikal İslam'ı eleştirirken, Bizans İmparatoru II. Manuel'in Hz. Muhammed’le ilgili sözlerine yer vermişti. Konuşma tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de elbette eleştirilmişti. Türkiye'ye gelme arefesinde bu ifadelerin ne gereği vardı? Papa 16. Benedikt, ‘Gizli Türkiye Gündemi' kitabında yazdıklarını Papa'nın 12 Eylül konuşmasıyla birlikte yorumlayınca işin foyası ortaya çıkmıştı.

Konuşmadan iki hafta önce 27 Ağustos'ta Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve partisi CDU'nun önde gelenleri Roma'da Papa'yla özel bir görüşme yapmıştı. Bu görüşmede Papa, Merkel'e yapacağı konuşmanın metnini verdiğinden bu normal bir konuşma değildi. Son 200 yılın en entelektüel papası olan 16. Benedikt işini bilirdi. Konuşmanın hedefi İslam âleminden ziyade Türkiye ve Türklerdi. Merkel tam da o günlerde Almanya'da yaşayan yabancılar ve daha çok da Türkler için bir uyum yasası çıkarmaya çalışıyordu. 29 Ağustos'ta Papa ve Merkel medyada ortak bildiri yayınlamışlardı: “AB'ye giriş kartı (yani izni) kiliseden geçer.” Sonra Kardinal olarak yaptığı bir açıklamada demişti ki: “Türkler başka bir kültüre ve medeniyete aittirler ama o medeniyeti ve kültürü de temsil etmezler.”  Yani bizim sonradan Arap kültüründen etkilendiğimizi ve artık ırkımızın Müslüman olmadan önceki kültürlerden kopması hasebiyle onları temsil etmediğimizi söylemişti. Ama bunu bir Müslüman ilahiyatçıya sormayı akıl etseydi Arap kültürü dediğini İslam kültürüyle karıştırdığını anlasa bile itiraf edecek miydi? Etmeyecekti çünkü 1870'den bu yana geçerli olan 'infallability' isimli bir dogma vardı: Papalar yanılmaz ve yanıltılamaz. Papa “Ben Müslümanlara şiddete karşı olunmasını söyledim, teessüf ederim, anlamadılar” demişti ama o gitsin tavsiyesini Türklere soykırım yapma cihetinde Sırp, Hırvat, Bulgar Hıristiyan kardeşlerine söylesin. Gitsin Avrupa’dan Amerika’ya altın ve mücevherat hırsıyla Afrikalı köleleri taşıyan, oradaki Kızılderililere soykırım yapan ve sonradan Amerikalı adını alan Hıristiyan kardeşlerine söylesin. Gitsin Yakın Doğuyu bombardımana uğratan Hıristiyan kardeşlerine söylesin. Dünyanın her yerinde İngilizce Hıristiyan İngilizlerin sömürgeciliğinden ötürü girmiştir. Yoksa ‘ne güzel bir dil’ diye değil. Cezayirliler de Fransızcayı sömürgeci Hıristiyan Fransızların zulmü nedeniyle öğrenmiştir. Bıraksınlar bu öğüt edebiyatını. Ayılsınlar da biz onlara öğüt verelim…

Papa, yasayla Türkiye'den Katoliklere ait olduğu iddia edilen 1.900 adet taşınmaz malın iadesini istemişti. Kayıtlarda sahibi Hazreti İsa görünen mallar vardı. Yasa onların istediği gibi çıkarsa Sümela Manastırı, Ani Harabeleri ve Ayasofya onların olacaktı. 1 Ocak 2005'te yazdıkları insan hakları raporunda hazır halde tek tek hangi malları istedikleri vardı. Bu hülya onlarda hep var oldu.

Kardinal Ratzinger, Papa seçilince Benedikt adını almıştı. Avrupa'da Türk düşmanlığını başlatan ilk kişi olan 1. Benedikt, İ.S. 575 yılında yaşamıştı. O dönemden bu yana Benedikt adını alan tüm papalar Türk düşmanı bilinirler. Nitekim Papanın Türklere karşı ta gençliğinden gelen bir önyargısı vardı. 1941-1945 arası Nazi Gençlik Örgütü üyesiydi ve Hitlerci Alman ordusuna katılmıştı. Genç Nazilerin kafası 'Hitler istediğinde Türkiye, Naziler safında savaşa katılacak ve Almanya savaşı kazanacak' şeklinde 2 yıl yıkanmış olarak savaşa gitmişlerdi. Bu olmayınca da “Türkiye Almanya'ya ihanet etti” propagandası yaptılar. Bu telkin Papa'nın bilinçaltına öyle işlemiş olmalıydı ki bu nedenle ömrü boyunca Türk aleyhtarı oldu.

Bu Papa Büyük Orta Doğu Projesi'nin de bir aktörüydü. Bush'un ilk seçim rakibi Katolik John Kerry'di. Ancak Papa bir bildiri yayınlayıp Kerry'nin Yahudi ve dönme olduğunu söyleyerek bir Protestan Evangelist olan Bush'u desteklemişti. Ratzinger kiliseler arası birlikte hareket etme stratejisi olan ekümenizmi düşünmüştü. BOP'ta sınırlarının değiştirilmesinden bahsedilen 22 ülkenin de Müslüman olması elbette tesadüf değildi.

Vatikan 80 dönümlük bir araziydi. Günlük nüfusu 1.111 ve gece nüfusu 600 kişi olan bu arazinin sahibi sanki bizim emlakçımız gibi davranıyordu. Elbette bizim ülkemize göre bir arsa kadar bile olsa küçük görmemek gerekirdi; nihayet bir devletti; hem de dünyadaki en zengin ve en güçlü kurumdu. 1.4 milyar insanın hem hayatını yönetiyor hem de parasını alıyordu. Dünyanın en çok yayına sahip ülkesiydi. Sendikası da vardı. Vatikan doğum kontrol haplarına ve kürtaja karşı olduğu halde doğum kontrol hapı, kürtaj malzemesi, kadın sağlık malzemesi üreten tüm büyük kuruluşların hissedarıydı. Her gelen Papa ekibiyle çalışmak istiyordu ama burada yön veren Amerika ve CIA idi. Eski Alman Merkez Bankası Başkanı Hans Tietmeyer'i almasını onlar istiyorlardı. Tüm görev değişikliklerinin arkasında Papa'yı yönlendiren kişi Amerikalı Kardinal Walter Casper idi. Casper özellikle Suriye, Irak ve Şam'da çok iyi bir istihbarat ağını yönetiyordu. Türkiye açısından gerçekten tehlikeli bir adamdı. Bütün bunları dikkate aldığınızda Papanın Türkiye'ye değil, Fener Rum Patrikhanesi'ni ziyarete gelmiş olduğu anlaşılabilir. Hedef, siyasi liderlik olan ekümenik’tir. Türkiye'yi ileride bekleyen süreç soykırım, tazminat ve toprak talepleridir.

Papa, 12 Eylül 2006 tarihinde Almanya'da yaptığı konuşmada İslam âlemini değil, doğrudan Türkiye'yi hedef göstermişti. Konuşmayı yaptıktan sonra uçakta kendine 'Hangi devleti ziyaret edeceksiniz?' diye sorulduğunda 'Ben Konstantinopolis'e gidiyorum' demişti. Dünyada böyle bir devlet olmadığından Papanın bu ifadesiyle devletimizi bile kabul etmediği ortadaydı. Papa, Kıbrıs Rum Kesimi'nin en üst temsilcisi Tassos Papadopoulos'u özellikle davet etmiş ve kendisinden Kıbrıs'ta yıkılmış, yakılmış kiliselerin, şapellerin fotoğraflarını ve tabu kayıtlarını her ne varsa getirmelerini istemişti. Papadopoulos da ona bunları getirmişti. Hala birileri Papanın Türkiye'ye dostane bir ziyaret yapmak istediğine inanıyor olabilir miydi?

Papa, tamamen Ekümenizm için Türkiye'ye geliyordu. Ama elbette ekümenizm demiyor ve sadece anlayanlar için kapalı ifadeler kullanıyordu: “Olgunlaşmış olan meyveyi almak için gidiyorum.”  Burada Tanrının arzuladığı meyvelerden söz ediyordu. Meyveyle çağrıştırılan neydi? Meyve, İncil ve Tevrat'ta geçen bir terimdir. İncil'in 'Eski Ahit'inde, 'Yeni doğmuş kutsanmış çocuk' demektir. Tamamıyla olumlu bir anlam içerir. Yeni Ahit'te ise, Hz İsa'nın işlerinin 'müjdeli' bir biçimde bitmiş olmasını ifade eder. Müjdeli haber ise Katolik kilisesiyle Ortodoks kilisesi arasındaki tartışmaların bitmesi ve artık sonuç almaya geldiği bilgisidir. Papa, bu sonucu Vatikan'a taşıyacağını söylemişti. Vatikan da bundan sonra Ortodoks kilisesinin hamisi olacaktı. Fener Patrikhanesi'nin ekümenik bir yapıya gelmesine neden olunacaktı. Fener Rum Patriğiyle de ziyaretinde kol kola gezecekti. 1965'den başlayan 1980'de resmiyet kazanan teknik sorunlar vardı. Bir Katolik kadın, bir Ortodoks erkekle evlenirse doğan çocuğun dini ne olur gibi zaman kaybettiren sorunlar çözülmüştü. Siyasi bir birlik kuruluyordu ve adı ‘ekümenizm’ idi.

Papa, Müslümanlık üzerine tepki toplayan açıklamasından sonra nihayet çark ederek “tarihi ve kültürü zengin Türk halkına selamlarımı göndermek isterim” diyerek ona göre yanlış anlamalara karşı ağız değiştiriyordu. Peki bu açıklamanın samimiliğine inanılır mıydı? Türkiye'ye dostane bir ziyaret yapsaydı, Papadopoulos'u çağırır mıydı? Üstelik bu kişi, hem Ortodoks hem de eski bir terörist idi. Papa seçildikten sonra 'Bir Kriz Döneminin Değerleri' adında bir kitap yazmıştır. O kitapta da “Türkiye'yi AB'ye alırsanız, Hıristiyanlığı yıkarsınız” diyordu.

Papa'nın bu ziyaretinde birinci hedefi Türkiye, ikincisi de Rusya idi. Çünkü Rusya da Fener Patrikhanesi'nin tüm Ortodoksların ekümenik, siyasi lideri olmasını kabul etmiyordu. Öyle ki Putin’e, Türkiye'ye gelişinde “Patriğin elini öpecek misiniz?” diye sorulduğunda, “Ben ekümenik Patrik tanımıyorum. O benim kapımın önünden bile geçemez” demişti.

Papanın, etrafı Doğu kiliseleriyle çevrili olan Türkiye'yi tecrit etme planı vardı. Papa'nın ziyaretiyle Türkiye'nin kiliseler tarafından ablukaya alınmasının düğmesine basılacaktı. Bunların arasında Süryaniler, Katolik Ermeniler gibi 20 çeşit değişik kilise vardı. Türkiye'nin bundan sonraki gidişatında kiliseler bazında sorunlar yaşanacaktı. Mesela onlar da sürekli toprak talebinde bulunacaklardı. Soykırımı tazminat talebinde bulunacaklardı. Bunu AB'ye taşıyacaklardı. AB de İlerleme Raporuna bu talepleri koyacaktı. Türkiye’nin bir jest yaparak toprak vermesini isteyecekti.

'İslam ve Terör' adlı kitabın kapağında neden Türk bayrağı vardı? Kapağı kırmızı renkte Türk bayrağı bulunan bu kitap 2004 yılında Florida'da yayınlanmıştı. Kitapta yazar olarak gösterilen isim Mark A. Gabriel olsa bile bu takma bir isimdi. Kitabı asıl yazan kendisine bol miktarda para ve profesörlük verilerek Hıristiyanlığa geçen Müslüman bir Mısırlıydı. Mısırlı kişiyi yönlendirenler ise iki papazdı. İslam’ın ve ‘terörün aynı olduğunu, cihad fikrinin terörizm olduğunu işleyen bu kitabın Avrupa'daki baskıları piyasaya çıktı. Kapakta Türk bayrağıyla Türkiye'yi İslam ve terörizmin merkezi olarak göstermişti. İçeriğe göre İslami terörizmi Türkler yönlendirdiğinden terörü ortadan kaldırmanın yolu da Türklerdi. Dünyada İslami terörü Türklerin yönlendirdiği konusundaki fitne hayli tuttu. Papa bu fitne taşıyla bir kuş daha vuruyordu: Dünyada en çok din değiştirme Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçiş iken frene basılıyor ve hakikaten işe yarıyordu. İslam’ın güzelliğiyle baş edemeyen Hıristiyanlar çirkin iftiralar ve fitnelerden başka çıkış yolu bulamadılar.

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum