Muaz Ergü yazdı: Bir Teşkilat-ı Mahsusa Yiğidi, Süleyman Askeri Bey

Süleyman Bey ve arkadaşları İngilizlere karşı kahramanca savaşırken bir çatışma esnasında Süleyman Bey iki bacağından da yaralanır

Muaz Ergü yazdı: Bir Teşkilat-ı Mahsusa Yiğidi, Süleyman Askeri Bey
00 0000 - 00:00 - Güncelleme: 14 Nisan 2020 - 23:05

Bir Teşkilat-ı Mahsusa Yiğidi, Süleyman Askeri Bey

Ne de çok menkıbe saklı koynunda coğrafyamızın ne de çok trajedi…  Ne de çok kahraman saklı tarihimizin siyah beyaz albümünde ne de çok yiğit… Ne de çok doğurgan toprağımız ne de çok can alıcı… Ne de çok isyankâr bir ruhu var yurdumuzun ne de çok teslimiyetçi… Ne de çok ölüm var talihimizde ne de çok hüzün… Ne de çok gözyaşı var kader pınarımızda ne de çok ah… Ne de çok yitik hayatlar var milletimizin hafızasında ne de çok yitik…

Bir kahramandan, bir yiğitten, bir isyankârdan, bir büyük yitik hayattan bahis açmak niyetindeyiz. Koyu bir sis perdesinin ortasında kalmış, sise karışmış hatta sis olmuş bir hayat. Bir destanın satırlarını, kozasını işleyen kelebek misali sabırla, dikkatle işleyen bir benî âdem. Melül mahzun bir hikâye, kanadı kırık bir menkıbe…

Süleyman Askeri Bey. Var mı bugün hatırlayan, hatırlayanımız? Gençliğini, bütün ömrünü bir idealin atına bindirip o cepheden bu cepheye dörtnal koşturan bir yiğit oğlu yiğit. Yeminlerini bir sevgiliye değil bayrağa, vatana, namusa, haysiyete edenler… Bir adanmışlık yemini… Kendileri bu fani dünyadan sessizce çekip giderken arkalarında bir direniş şiiri bırakanlar…

Yaşam öyküleriyle bizleri hayrete düşüren, derin acıların, yıkılışların, kaybedişlerin ummanında bir umut felaha koşan; Refahla, konforla hiç barışık olmayan Süleyman Askeri ve arkadaşlarının büyük öykülerini Teşkilat-ı Mahsusa üzerine tez hazırlayan Amerikalı Dr. Philip H. Stoddard’ın hazırladığı Teşkilat-ı Mahsusa adlı kitap ve kitabı hazırlarken görüşlerine başvurduğu teşkilatın en önemli adamlarından Kuşçubaşı Eşref dolayısıyla daha yakından tanıyoruz.

Devlet-i Âli Osman’ın bir yangın yerine döndüğü, bütün cephelerden yenilgi haberlerinin geldiği, birliğin ve dirliğin bozulduğu bir dönemde doğdu Süleyman Askeri. 1884 yılı… Talan edilmiş bir yurdun içine doğdu. Prizrenli, babası Vehbi Paşa. Henüz yirmi bir yaşındayken Askeri Harbiye’yi bitirip Kurmay Yüzbaşı olarak Manastır’a atandı. Burası Osmanlı’nın en kritik devrelerinin bütün hızıyla yaşandığı bir yerdi. Burada görevliyken Meşrutiyet’in ilanını gördü. Gencecik yaşında baş döndürücü bir hızın ve hareketin ortasına düştü. Hatta rüzgârın terkisinde çok yaman bir koşu… 

Gençliğine, bütün toyluğuna rağmen çalışkan, cesur, gözünü daldan budaktan esirgemeyen bir askerdir Süleyman Bey. Manastır’dan sonra Bağdat Cephesi’ne gönderilir. Burası üzerinde yer aldığı jeopolitik durum nedeniyle büyük öneme haizdir. İngilizler petrol kaynaklarına göz dikmiş, Almanlar tren yolu yapmak için inşaata başlamış. Gâvurun kışkırtmasıyla ayaklanmalar… Her yer kan revan.  Askeri, buradaki jandarma birliklerini düzene, tertibe sokmakla görevlendirilir. Yine başı dumanlı dağlar misali eğilmeden, bükülmeden çalışıp çabalar.  Bir süre sonra Trablusgarp’a gider. Bölgeyi işgal eden İtalyanlara karşı Osmanlı’nın yapacağı pek bir şey kalmamıştır. Yine de vuruşa vuruşa çekilmenin stratejisini benimser Süleyman Bey ve arkadaşları. Trablusgarp önemli bir cephedir. Nurettin Şimşek’in Teşkilat-ı Mahsusa’nın Reisi Süleyman Askeri Bey adlı kitabında da belirttiği gibi Enver Paşa’nın gözetiminde ve Süleyman Askeri’nin başkanlığında Teşkilat-ı Mahsusa’nın temeli burada yani Trablusgarp’ta atılır. Fedaî Zâbitân adıyla oluşturulan gönüllü birliklerdir Teşkilat-ı Mahsusa’nın temeli. Hüsamettin Ertürk’ün İki devrin Perde arkası kitabında da üzerinde durduğu gibi gayeleri Osmanlı Yurdunu işgal eden gâvura karşı direnmek olan yüzlerce gönüllüden bir araya gelen teşkilat Osmanlı’nın savaştığı bütün cephelerde destansı bir mücadeleyi tarihin kalın kitabına yazdırmıştır. İlk harç burada karılmıştır. Gönüllülerle ve kıt imkânlarla Trablusgarp’ta uzun bir süre İtalyanlar perişan edilmiş.

Trablusgarp Cephesi’nden sonra Batı Trakya’ya gönderilir Süleyman Askeri. Askeri Bey burada ayaklanan ve bağımsızlıklarını ilan etmek isteyen Yunan, Bulgar ve Sırplara karşı Kuşçubaşı Eşref ve Teşkilatın gönüllü askerleriyle birlikte muazzam bir mücadele verirler. Düşman perişan edilir. Nihayet burada Batı Trakya Cumhuriyeti kurulur ve ilk devlet başkanı da Süleyman Askeri Bey olur. Kısa bir süre sonra şartlar dolayısıyla Batı Trakya Cumhuriyeti feshedilir.

Enver Ziya Karal’ın Osmanlı Tarihi kitabı ve Dr. Cemal Kemal’in Birinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Musul Meselesi makalesinde belirttiği gibi 23 Kasım 1914’te İngilizlerin petrol için Basra’yı işgal etmesiyle Süleyman Askeri Bey Basra Valiliği ve Irak Cephesi Komutanlığı görevine getirilir. İşte asıl burada başlar Süleyman Askeri’nin bir yıldız parlayışı, gerçi o her yerde yıldızdır ama burası bir başkadır. Parlayan yıldızın berrak göğümüzden ansızın kayışıdır da… Süleyman Bey, daha önce beraber savaştığı arkadaşları ve bölgedeki gönüllülerle birlikte “Osmancık” adıyla gönüllü bir fedai taburu kurar. Maksat Basra’yı İngilizlerin şerrinden ve işgalinden korumaktır. O ufacık taburla çok büyük işler yapılır. Bölge İngilizlere cehennem edilir. Süleyman Bey’in adanmışlığı, fedakârlığı bir destan gibidir adeta. Gözü pek, yüreği kavi, son derece disiplinli… Her şeyin ötesinde baştan ayağa cesaret timsali.

Süleyman Bey ve arkadaşları İngilizlere karşı kahramanca savaşırken bir çatışma esnasında Süleyman Bey iki bacağından da yaralanır. Dinlenmesi ve cephe gerisine gitmesi uyarılarının hiç birini ciddiye almaz. Özel olarak hazırlanmış sedyesinde savaşı kumanda eder. Her türlü sıkıntıya, yokluğa rağmen günlerce bu sedye üzerindedir. Hayretamiz bir azimle taburunun başındadır. Nihayet 12 Nisan 1915’te Şuayyibe yakınlarında çatışma başlar. Sedye üzerindedir Askeri. En ön saflarda… İngilizlere yardıma gelen takviye birlikler dolayısıyla çok zor anlar yaşanır ve birçok askerimiz şehit olur. Yaralı bacaklarıyla sedye üzerinde savaşı komuta eden Süleyman Askeri’nin yüce gönlü yenilgiye ve çok fazla şehit verilmesine razı olmaz. Üzgündür hem de çok… Bir yandan arkadaşları birer birer toprağa düşmektedir diğer yandan vatan toprağı düşman çizmesiyle kirletilmekte. Ömrü boyunca haysiyetinden, onurundan zerre miktarı taviz vermeyen büyük komutan silahını çekerek hayatına son verir.

Süleyman Nazif: “Süleyman Askeri vatanı için vatanından başka her şeyini isteyerek ve gülerek feda etmiş bir Osmanlı idi." diyerek otuz bir yıllık hayatını vatanı için hiçe sayan Süleyman Askeri’yi özetlemiş oluyor.

Selam olsun Süleyman Askeri Bey’e!… 

www.dunyabizim.com  

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum