Yüksel Yılmaz:BARIŞ GÖNÜLLÜLERİ

27 Mayıs Devrimi'nden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da nüfuzlu 55 ağa toplanarak Bursa, Edirne, Çanakkale ve Kırklareli'ne sürülmüşler.

Yüksel Yılmaz:BARIŞ GÖNÜLLÜLERİ
28 Ekim 2013 - 09:09

BARIŞ GÖNÜLLÜLERİ

Büyük güçler cazip isimlerle güçsüz ülkelere girerler ve orada kısa, orta ve uzun vadeli planlarını harekete geçirirler. Halkımız ise bu konuda tepkisiz kalır çünkü ruhu duymaz. Medya kaşımaz. Politikacılar başka konuları gündeme taşırlar. Bürokratlar koltuklarına yapışırlar. Asker siyasete karışmaz. Futbol avutur. Sanatçılar ninni söylerler. Ekonomistler kafa karıştırırlar.

27 Mayıs Devrimi'nden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da nüfuzlu 55 ağa toplanarak Bursa, Edirne, Çanakkale ve Kırklareli'ne sürülmüşler. Ağaların boşalttığı bölgelere 1900 Amerikalı misyoner yerleştirilmiş. Bunlar“barış gönüllüsü” adıyla halkın arasına girerek 5 yıl boyunca insanımızı ifsat ederek kin tohumları ektiler. 1962-1965 arası Vatikan’ın öncülüğünde tüm Hıristiyan âleminde başlatıldı ve özellikle 1993'de SSCB yıkılınca ivme büyüdü.

Suikast planı P-2 Mason Locası skandalından sonra hazırlandı. O dönemde Vatikan'ın 2,5 milyar doları batırılınca Vatikan'ın içindeki “cunta” Papa'yı vurdurttu. Araştırmacı-yazar Aytunç Altındal, Papa 16. Benedikt'in tahliye olur olmaz kendisine mektup yazan Mehmet Ali Ağca'yı kullanabileceğini söylemişti. Altındal, “Ağca'nın kendisi hiç önemli değil. Burada bir “cambaza bak” oyunu oynanmaktadır: Ağca'nın karıştığı olayların arkasında yer alan Türkiye ve Bulgaristan ağındaki mafya kimse tarafından dillendirilmiyor: Burada Bekir Çelenk ve Abuzer Uğurlu'ya kadar uzanan bir ilişki ağı var” demişti. Olayları anlamanın yolu Ağca'ya değil, Ağca'nın öncesine bakmaktı. Abdi İpekçi cinayetinin esrar perdesi de ancak bu ilişki ağının çözümlenmesiyle aralanabilirdi. Peki, acaba gelecekte ortaya çıkacak olan “Ergenekon” bununla ilişkilendirilebilir miydi?..

Ağca Papa'yı vurduğunda Vatikan'da P-2 Mason Locası skandalı patladı. 2. Jean Paul'den önceki papa olan 1. Jean Paul 33 gün papalık yapıp öldürüldükten sonra Papa 2. Jean Paul seçilmişti. Belli ki Papa Ratzinger ve Papa 2. Jean Paul bu olayların tamamen içindeydi. Altındal, tarihe P-2 mason locası skandalı olarak geçen olayın iyi okunması gerektiğini, tüm bu olayların arkasındaki gücün P-2 mason locası olduğunu ve skandalın Vatikan'ın 2,5 milyar dolarının batırılmasıyla patlak verdiğini hatırlatmıştı: “O zamanın 2,5 milyar doları bugünün 50 milyar doları civarına denk geliyor. Paraların batırılması sonucunda Vatikan'ın içindeki “cunta” Papa'yı vurdurtmayı planlamış oluyor. Yani Papa'yı vurdurtan Vatikan'ın içindeki mafyadır.

Yeni Papa'nın adı da birçok esrarengiz olaya karışmıştı. Yeni Papa engizisyonun yani bu işleri sorgulayan bölümün başkanıydı. Bu durumda Ratzinger bütün P-2 mason locasının sırlarını biliyor olmalıydı. Ağca eğer kendisini kullananları bilseydi zaten İtalya'da hapishanede öldürülür ve 26 sene orada bekletilmezdi. Olayları bilenlerin hepsi P-2 mason locasının adamlarıydı ve hepsi öldürüldü. P-2 mason locası skandalının ardından yargıçlar ve avukatlar olmak üzere tam 26 kişi öldürüldü. Ağca'nın öldürülmemesinin nedeni kullanılmasıydı. Fakat kullananlar kimlerdi? Ağca bunları bilmedikten sonra hayatta kalmasının mahsuru yoktu ve hayatta kaldı. Nitekim Sindona ve Bekir Çelenk cezaevinde öldürülmüştü. Altındal’ın akıllıca tespitine göre Ağca hiçbir şey bilmediği ve sadece bir tetikçi olduğu için, ileride bazı şeyler ortaya çıkar ve “tanık” olur diye bugüne kadar yaşatıldı. Ama artık 2. Jean Paul de ölmüştü. Ratzinger de zaten bütün sırları bildiği için ABD'liler tarafından desteklendi. Olayları esas açıklaması gereken kullanılan Ağca değil kullanan Papa 16. Benedikt Ratzinger'dir. 

‘Güneydoğu Anadolu'daki ilk gizli ve örgütlü etnik ve dinsel ayrımcılığı esas alan istihbarat faaliyetlerini 1962'de “Barış Gönüllüleri” adıyla bölgeye gönderilen, çoğunluğu Katolik ve Anglikan kiliselerine kayıtlı Amerikalı uzmanlar başlatmışlardı. Bunlar üç yıl süreyle bu bölgede yoğun misyonerlik faaliyetlerinde bulundular. Birçok vatandaşımıza din değiştirme telkinleri bile yaptılar. Hatırlayın, Vatikan PKK'yı savunan yayınlara bile başladı. Dünyadaki 900 milyon Katolik için yayın yapan radyo, televizyon ve yazılı basında TSK'nın ve Türklerin Kürtleri vahşice yok etmekte oldukları yazıldı. “The World Catholic Report” Mayıs-Haziran 1995 tarihli yayımlarında tam 8 sayfa, Türkiye'yi iğrenç bir şekilde karalayan yayınlar yaptılar. PKK'ya destek olmaları çağrısında bulundular. Bilerek ya da bilmeyerek Ergenekon’a hizmet ettiler. Ama bilseler de zaten işlerine gelmeyecek miydi sanki?..

Fesatçı Amerikalılar görevleri bitince gittiler. Çünkü onların yerini AFS bursunu kazanıp yurt dışında okuyan Türk çocukları almıştı. Bunlardan bazılarının beyni öyle pislendi ki Amerika’ya gidip Maocu bile oldular. Derin devletler eliyle bürokraside önleri açıldı ve kilit noktaları ellerinde tuttular. İşte bugün AB lehinde propaganda yapan en güçlü lobi bunlardır ve bedel olarak ABD’nin Ortadoğu hâkimiyeti için çalışmak zorundadırlar. İçlerinden hakikatleri görenler kendilerini kullandırmadılar.

Türkiye’deki misyonerler açık siyaset yaptılar. Lakin bu milleti kitleler halinde Hıristiyan yapmak hayaldi. Ama bölücülük mümkündü. “Yeter ki siz ayrı devlet kurun, arkanızda biz varız” dememeleri için bir neden yoktu.

İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 304592 sayılı resmi yazısına göre 1998 yılında 104, 1999 yılında 137, 2000 yılında ise 47 şahıs misyonerlik yaptığı için yakalanarak adli makamlara teslim edilmişti. 2001 ve 2002'de ise sadece ve sadece 3 şahıs hakkında takibat yapılmıştı. Hâlbuki mahalle aralarında kiliselerin açılması ve çoğalması son iki yılda hız kazanmıştı. Lakin Türk Ceza Kanununun 529. maddesine göre bu faaliyetler suçtu. İl Savcılığına müracaat ederek suç duyurusunda bulunduğu takdirde “adli işlem” yapılabilirdi. Lakin 529. madde çok sarihtir. Emniyet güçleri böyle bir kiliseyi “derhal” kapatmak zorundadır. Ama nerdeeee? Benim milletimin böyle bir derdi mi vardı? Gezi olaylarında sağı solu kırıp dağıtanlar bunları umursarlar mıydı? Veya evlerinde yan gelmiş oturanlar umursar mıydı peki? Geriye kim kaldı?..

Amerikalıların yıllar evvel çizdikleri bir Anadolu haritası vardı. Trabzon, Ermenistan hudutları içinde, Güneydoğuda Kürt ve Marmara’da Rum devleti yer alıyor. Fakat Sinop’a kadar uzanan nefis sahilleri kendilerine ayırıyorlar. Ortodoksların Ayasofya üzerindeki emelleri ise zaten ortada. Ayasofya’nın ne cami ne de kilise olması ve müze denmesi sonuç olarak “beraberlik”tir. Misyonerler için Ayasofya kilise olmadıkça mücadele bitmemiştir. Padişah türbesini bile “vaftizhane” gösteren yöneticiler halk vicdanında sorgulanmalıdırlar. Nasıl olur da Fener Patriği “Kanunlarınızı da bakanlarınızı da devletinizi de tanımıyorum. Haydi, Heybeliada Ruhban Okulunu açtırmayın da göreyim” diyebiliyor? ..

Misyoner olmayan Hıristiyanlar ve Siyonist olmayan Yahudilerle barış içinde olabiliriz; ama misyonerler ve Siyonistler rahat durmamayı bir ibadet addederler. Tıpkı İslam’da olmadığı halde terörist olan sözüm ona Müslümanlar gibi. Daha zeki ve güçlü olanlar kullanırlar; çapı bunlardan düşük olanlar ise kullanılırlar. Başka çapsızlar da seyreder ya da ilgilenmez hatta bihaber olurlar.

Bu nedenle bağımsız araştırmacılar olarak önyargısızca ve tertemiz bir kalple maneviyatlı ve çalışkan bireylerin oluşturduğu toplumlar kurmalıyız. Hayvanlar ve insansılar gibi kan dökücü ve bozgunculuk yapıcı olanlara karşı daha şuurlu, daha güçlü ve hazırlıklı olmalıyız.

 

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum