Evlerde Gezen Ruh

Mehmet Burak Çeri kısa öykülerine devam ediyor. "Evlerde gezen ruh" öyküsüyle uzun zamandan sonra okuyucuya yeniden merhaba diyor.

Evlerde Gezen Ruh
23 Temmuz 2023 - 20:32 - Güncelleme: 23 Temmuz 2023 - 20:41
Evlerde Gezen Ruh

M. Burak ÇERİ


  Nefes nefese yakalanmamak için koşturuyordum. Bir şey geceleri, yalnız bedenimi kovalıyor. Zihnimin uzak diyarlarında parlayıp ortaya çıkıyor. Rüyalarımın en karanlık hikâyelerinden ansızın geliyor. Hep kıl payı kurtuluyorum elinden.
  Birgün üstada sordum.
 - Bir alamettir geceleri peşimde ustam. Sanki o beni yakalayınca her şey benim için bitecek gibi.
- Geçmişini gezdin mi? Geçmiş anılarında gezinen ayak izlerine baktın mı? Hatırındakilerle gerçektekiler bir mi?
- Bakmadım hocam.
- Eylenme o halde. Var, git, öğren. Öğren ki kurtul alametinden.
- Eyvallah ustam. Yolcu yolunda gerek o zaman. Allah'a emanet olasın.
 Ustası "sende'' der gibi hafifçe indirip kaldırdı başını.
Ustamın dediklerine uyacaktım. Alametimi gündüzleri ben kovalayacaktım. Kimdir, nedir, necidir? Araştıracaktım.
Gölgelerden uzak duruyordum. Ne de olsa gölgeler, gecenin gündüzleri sığındığı limanlardı. Mezarlık servilerinin uğultularını duyardım siyahta. İstisnasızca ışıkların bana hatırlattığı karanlıklar, korkular...
            Doğduğum sırada ailemin yaşadığı eve gittim. Boştu ve izbeydi. Neredeyse harabeye dönecekti. Duvarlarında tinercilerin, evsizlerin, belki birkaç fahişenin izleri vardı. Yürüdükçe gıcırdayan ahşaplar sanki bana bir şeyler anlatmanın derdinlerdi. Ben kulak asmıyordum. Şimdi oyalamasınlar beni diyerek dikkatimi odalara ve duvarlara veriyordum. Veriyordum lakin hiçbir şey hatırlamıyordum. Demek ki saklanan hayalet burada değildi.
En son dışarı çıkınca tekrar süzdüm evi. Kırgındı bizlere. Yıllarca kahrımızı çeken ev, mahzun mahzun bakıyordu göklere.
Yine karanlık çökmeye yüz tutmuşken, av olmamak için evime koştum. Uzaktı yol, lakin koştum ve kurtuldum hepsinden... Gündüze değin ışıkta nöbetteydim. Sabah yorgun gözlerimin feriydi.
Derken diğer eve gittim. Eski mahallenin sonunda, hafif kıvrımlı yolun sonundaydı. İçinde bir aile oturuyordu. Bir an duraksadım. Hayallerimde koşuşturan, top oynayan, bisiklet binen çocuklar... Mahallemiz de ilk bisiklet alınan çocuğa nasıl bakakalmıştık hayran hayran. Ayda bir kez aldığımız İki muzu üçe bölüp yediğimiz zamanlar... Bacalardan yayılan kömür esansı, haftada bir geçen simitçi çingene çocuk...
            Eli boş gidilmez deyip bir paket lokum aldım. Kapıyı tıklattım. Kapıyı açan çocuk da aşağı yukarı bu evde oturduğum zamanlardaki ben yaşlarda. Ama sokaklar boş.
- Neden sokakta oynamıyorsun küçüğüm dedim.
 - Annem izin vermiyor.
 - Niçin?
- Bilmem ki.
 Birazdan annesi geldi kapıya. Beni görünce biraz üstüne başına çeki düzen verdi.
- Buyrun, Erdinç'e mi baktınız?
 - Hayır, hayır eve baktım.
- Nasıl yani, ama biz oturuyoruz.
- Öyle değil. Telaşlanmayın hemen. Otuz yıl evvel biz de bu evde oturuyorduk.
 - Anladım.
- Buyrun. Ufak bir hediye.
Duraksadım. İlk oyuncak araba bu evde alınmıştı bana. Araba dediğime de bakmayın. Raylı kapıların altına takılan tekerlekli şeylerdendi. Adını hala bilmem. Babam iş yerinden fazla, hatalı olanları getirmişti. Ama nasıl sevinmiştim.
Elimi cebime attım. Kapısı açılan, zemberekli, ışıklı ve sesli arabayı çıkardım. Birazcık inceledim. Küçüğün saçlarını okşadım. Oyuncağı eline verdim. Küçük çocuğun gözlerinde birden panayırlar, baharlar, cümbüşler göründü. Ağzından araba sesleri çıkara çıkara odaya doğru koştu. Kadına teşekkür edip ayrıldım. Bahçe kapısından çıktım. Sokağı son kez süzdüm. Gözlerimi kapattım. Kontrol ettim içimi. Hala yüreğim boşlukta yüzüyordu ve ayak sesleri kulağıma geliyordu beni kovalayan meçhulün.
Rüzgâr soğuk esiyordu. Eve az kalmıştı. Gölgelerden gelen fısıltıları, uğultuları duyabiliyordum. Aklımı nasıl kaçırmıyordum hayret! Ortalık alacalanırken eve ayakbastım. Bütün ışıkları açtım. Meçhulü kovaladım evimden. Sanki binbir cinle güreşiyor, karanlığın putlarını yıkmaya çabalıyordum.
Çok yorgun, çok bitkin uyanmıştım. Perde aralığından gelen ışık gözlerimi aldı. Rahatsız olmuştum. Ellerimle engellemeye çalıştım. Doğruldum ve yüzümü yıkamaya gittim.
Bu sefer gideceğim yol epeyce uzaktı. Bir sırt çantasına eşyalarımı doldurdum. Saatlerce yol gittim. Sonunda varmıştım. Uzaktan seyrettim. Sol tarafındaki bar, sağ tarafındaki gecekondu hala ayaktaydı. Burası da çok eskimişti. Evin önündeki boşlukta dertli dertli baktım oturduğumuz kata. Evin rengi sarı mı, beyaz mı, gri mi belli değildi. Boyaları, sıvaları dökülmüş, çürümekte olan bir ceset gibiydi.
 Birden balkonda bir çocuk belirdi. Koyu siyah saçlı, hafif tombul, çekingen... Balkon parmaklıklarının ardına saklanır gibi bana bakıyordu.
Gözlerimi kapattım. Okula ilk bu evde başlamıştım. Para sıkıntısından çanta alamayıp kitaplarımı poşete koymuştum bir süre. İlk sureleri annemin ağzından duyarak ezberlemiştim. Balkonda otururken iki yoldaştık. Gurbette iki yoldaş... Denizi gören balkondan gece geçen gemilere bakardık hayran hayran. Hele turist gemileri. O gecelerde bir gelin kadar süslüydüler. Salına salına geçerlerdi.

Yavaştan yavaştan kalacağım pansiyona gidiyordum. Her hafta sonu ekmek almaya giderken çiğnediğim kaldırımlarla halleştik biraz. Yad ettik eski günleri. Bakkala giderken ekmek parasından bir çikolata parası artsın diye ettiğim dualar.  Ne kadar sevinirdim bir çikolata parasına.
   Pansiyona gelmiştim. İçeri geçtim. Bir odaya yerleştim. Yatağa uzandım. Yorgunluğumu şuan hissetmiştim. Hava yavaş yavaş kararırken kalkıp ışığı açmam gerekli diye kendime söylüyordum. Ama uykunun örtüsü öylesine ağırdı ki.
   Aniden boğazımdaki baskıyla uyandım. Yakalanmıştım. Peşimdeki alamet beni yakalamıştı. Boğuşuyorduk. Sokak lambasının pencereden sızan ışığını fark ettim. Boğuşa boğuşa pencerenin yanına geldim. Perdeyi açmaya çalışacaktım. Bir yandan da iman tahtama çöken ağırlığın yüzünü görme niyetindeydim.
Perdeye elimi uzatıp can havliyle asıldım. Işık, alametin yüzünü aydınlattı. Şok olmuştum. Alamet birden aynanın içine girdi ve görüntüme karıştı. Alamet meğer benmişim. Bunca zaman kendini kovalayan, bunca zaman aradığım benmişim…

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum