Kadir KESKİN

Kadir KESKİN

[email protected]

ÜZERİMİZDE KEFEN İLE YAŞAMAK

17 Ağustos 2014 - 15:42

ÜZERİMİZDE KEFEN İLE YAŞAMAK

            Nereden geldiğini bilen nereye gittiğini de bilecektir. Ne olduğunu bilen, sonunda ne olacağını da bilecektir. Sonunda ne olacağını bilen, kendisinden daha önce ne istendiğini de bilecektir. Kendisinden ne istendiğini bilen, ne türlü  iş görmek  gerektiğini de bilecektir. Ve bunları bilen, nerede olduğunu, ne olduğunu,  nasıl olduğunu ne olacağını bilecektir.

 Günümüzde ölümü unutarak yaşamayı kar sayan kardeşlerimiz var.  Manisa’da görev yapan müftü arkadaşlarımdan biri anlatmıştı. Manisa’nın tanımış eşrafından yaşlı  biri,  bir gün Müftü beyi ziyarete gider.   Müftü Bey misafirini büyük bir nezaketle karşılar ve içilen çay ve kahvelerden sonra misafir  müftü beye talebini arzeder. Der ki: “Sayın müftü beyim cenazelerde  “SELAYI” kaldırsanız olmaz mı? Ben her “ SELA” duyduğumda o gün keyfim kaçıyor, moralim bozuluyor, tansiyonum yükseliyor. Nasıl olsa bu tür haberler telefon ve mesajlarla cenaze sahibi yakınlarına iletiyor.” dediğinde  müftü  bey kısa bir şaşkınlıktan sonra “……. Beyefendi “ SELAYI” kaldırmak ezanı kaldırmak gibi bir şey olur. SELA peygamberimizden sonra bugüne kadar cenazenin bulunduğu mahalle halkına ve  yakın dostlarına  yapılan bir duyurudur. Yüzyıllardan beri uygulanan bir gelenektir. Üstelik  “SELAYI” kaldırmak benim yetkim de değildir.   Esen rüzgarı, akan nehiri durdurmak nasıl mümkün değilse, akıp giden ömrü de durdurmak mümkün değildir, ömrümüz  tıpkı güneşte eriyen bir kar gibi eriyip gitmektedir. Önemli olan ondan korkarak değil, ona hazır olarak yaşamaktır Ölümü unutarak yaşamak çare değildir. Üstelik bu durum Peygamberimizin de bir öğüdüdür. Peygamberimize sahabeleri sorar: “ Ya Resülellah bize kalıcı nasihat bırak” dediklerinde, peygamberimiz de sahabelere ve sahabeler şahsında bizlere  “ Sizlere iki kalıcı nasihat bırakıyorum. Biri Kur’an-ı Kerim, diğeri de “ ÖLÜM” dür, diye müftü bey cevap verir.

Uzatmayıyım,  size anlattığım bu anekdot yukarıda sorulan sorulara  kendi şahsında  cevap bulamayın insanların yaşadığı  manevi psikolojik bir travmadır. Bir de yukarıda sorulan soruların idrakı içinde yaşayan Kudüs fatihi Selahaddin-i Eyyubinin ölüm döşeğinde oğluna nasihata bakalım.

            Kudüs fatİhi Selahattin Eyyubi ölüm döşeğinde idi. Kendisinden sonra yerine geçecek olan oğlu Melik  Efdal’i yanına çağırdı ve  ve şöyle vasiyet etti. “ Evladım sana, bütün iyiliklerin kendisinden geldiği Allah korkusu ile doğrudan ve doğru yoldan ayrılmamayı vasiyet ederim. Allah’ın emirlerini yerine getirmekte elin gevşek olmasın ve kusur işlemeyesin. Bilesin ki kurtuluş ancak bundadır. Kimsenin kanı ile  ellerini kirletme. Halkının emniyeti ve saadeti için çalış. Onları Allah’ın sana bir emaneti olarak bil. Komutanlarına değer ver. Arkadaşlarını koru. Herkesin bir gün öleceğini asla aklından çıkarma. Kimsenin hakkını zayii etme. Kul hakkı, kul affetmedikçe kalkmaz.”

Nasihatlerinden sonra şunu istedi. “ Kefenimi bir mızrağın ucuna bağlayıp,  Tellal eline ver. Tellal sokak sokak gezsin  ve halka şöyle bağırsın:

 -İşte ey ahali! Bu Kudüs fatihi Selahaddin’in kefenidir… Dünyadan sadece bu kefenle gidiyor Bundan gayri, atı silahı, malı mülkü, makamı ve mevkii  kabir kapısından giremeyecektir.   Kudüs Fatihinin durumuna bakın ve ibret alın, diye sokak sokak bağırsın”

            Aziz dostlarım bu vasiyete ilave edecek bir söz bulamıyorum. Allah hepimize iman selameti versin. Vesselam.

[email protected]