Kadir KESKİN

Kadir KESKİN

[email protected]

MANİSA’DA EĞİTİM ve ÖĞRETİM

18 Mart 2016 - 22:52

MANİSA’DA EĞİTİM ve ÖĞRETİM

 Sanırım rahmetli M. Akif Ersoy’un Seyfi Baba şiirini biliyorsunuzdur.  Rahmetli Akif, gariban baba dostu hasta olan Seyfi Baba’yı bir kış günü evinde ziyaret eder. Baksa ki evin içinde dana gözü gibi ışıldayan bir mangal, yarım hasır üzerinde, yarım yorgan için de tir tir titreyen Seyfi Baba.  Akif,  baba dostunun içini ısıtmak için bakkaldan çay, şeker almayı düşünür. Elini cebine atar. Para kesesinden para yerine boynu bükük bir mühür çıkar, çok üzülür şiirin sonunu şöyle bitirir. “ YA PARAM OSAYDI, YA  DA HAMİYETSİZ OLSAYDIM.”  Ben de diyorum ki şu bildiklerimi ve gördüklerimi keşke bilmez görmez olsaydım da bu yazıyı yazmasaydım.

Yaşım yetmiş iki. Ömrümün yarım yüzyıldan fazlası gençlerle geçiyor. Hala da konferans ve seminerlerim dolayısıyla okullarda gençler arasındayım. Bugüne kadar liseler, üniversiteler, cezaevleri dâhil seminer ve konferanslarımın sayısı 300 ‘e yaklaştı.  Eğitim seminerlerim dolayısıyla Türkiye’yi geziyorum. Geçtiğimiz hafta Simav liselerinde idim.  Simav ve Kütahya eğitim açısından beni gururlandırdı. Daha önce Kütahya Dumlupınar Üniversitesi  ile Kütahya merkez okulları  ve  ilçelerinde eğitim seminerleri vermiştim. “ Kütahya’da eğitim ve Öğretim” başlıklı yazımla da izlenimlerimi yazmıştım. Geçtiğimiz hafta da gidemediğim Simav ilçesinin bütün okullarında ilgi gören eğitim seminerlerimi tamamladım. Simav, eğitimin gerek alt, gerekse üst yapısını tamamlamış. Saray gibi her biri birbirinden muhteşem, bakımlı okullar, ilçede bir öğretmen çocuğu olarak eğitimin bilincinde olan genç bir kaymakam Sayın T. Çağatay HALİM beyefendi, İl Milli Eğitim Müdürü Sayın Coşkun Esen beyin tabiriyle oturaklı, olgun işinin ehli bir ilçe milli eğitim müdürü Sayın Mehmet ŞİRİKÇİ bey, yakinen tanıma imkanı bulduğum şube müdürü Sayın Rasül ÇATAL  bey ve birbirinden değerli okul müdürleri. Hepsiyle onur ve gurur duydum. Yine kısmet olursa 23-ile 25 Mart tarihleri asında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi ile İlahiyat Fakültesi öğrencileriyle beraber olacağım. Denizli, Konya, Karaman Trabzon eğitim açısından gerçekten göz dolduran illerimiz. Kütahya ve ilçeleri de eğitim ve öğretimin alt ve üst yapısı açısından, göz dolduran, Türkiye standartları üzerinde bir il. Bu kanaatim; Manisa dâhil Türkiye genelinde seminerlerim dolayısıyla 20 ili dolaşan bir eğitimci olarak söylüyorum. Alt yapı yatırımları, en önemli üst yapı yani insan kaynakları açısından da isabetli atamalar yapılmış, bu isabetli seçimlerin sonucu da alınmış. Kütahya’nın başarı ortalamısı, en önde gelen iller arasında.   Ön teker nerden giderse arka teker de oradan gider hesabı, bu sonucu almada enerjik, dinamik, bilgili ve birikimli İl Milli Eğitim Müdürü genç meslektaşım Sayın Çoşkun Esen bey ve yakın çalışma arkadaşlarının payı büyük. Kutluyorum tebrik ediyorum. . Duyduğuma göre Sayın Çoşkun Esen Bey kardeşimin çalışmaları Bakanlıkça da takdir edilerek ülkemizin önemli büyük illerinden biri olan Samsun’a İl Milli Eğitim Müdürü olarak ataması yapılmış. Sevindim aynı başarıları Samsun’da da göstereceğine inanıyorum. Allah orada da bu genç kardeşime başarılar nasip etsin.

Neden bunları yazıyorum.    Yazılarını ilgiyle takip ettiğim Hayat gazetesinde köşe yazısı yazan Sayın Osman ÖZBAŞ bundan birkaç ay önce Manisa’nın eğitimi ile ilgili bir yazı yazmıştı. İki hafta önce Türkiye Yazarlar Birliği İzmir Şubesinin davetlisi olarak İzmir’de de “ Eğitimin Dünü ve Bugünü” konulu bir konferansım olmuştu. Manisa’da bulunduğum ortamlarda Manisa eğitimi hakkında sürekli dostlarımın sorularına maruz kalıyorum.  Ve sürekli eğitimin içinde olan ve olmayan dostlarımın    “ Hocam siz niye bu aksaklıkları dile getirmiyorsunuz?” diye tarizlerine maruz kalıyordum. Çünkü herkes ya çocuğu, ya da torunu itibariyle eğitimle ilgili. O bakımdan Manisa’da en çok şikâyet konularından biri Manisa’da eğitim. Anne babaların en yumuşak karnı da çocuklarının eğitimi ve sağlığı. Bunun için hiçbir anne- baba bu konuda hiçbir fedakârlıktan çekinmiyor.  Bildiklerini söylemeyen de dilsiz şeytan misali, elli yıldır  Manisa’da kesintisiz  eğitimin içinde olan biri olarak, bildiklerimi yazayım da manevi sorumluluktan kurtulayım, dedim.

Eğitim bir ülkenin ya istikbali, ya izmihlalidir. Sayın Cumhurbaşkanımız ve filozof başbakanımız eğitim için çırpınırken, eğitimin koltuğunda oturan insanlar ne kadar eğitimin kaygusunu taşıyorlar? Elbette taşıyanlar var. Kütahya’da Çoşkun Esen, Konya’da Mukadder Gürsoy, Servet Altuntaş, M. Nuri Aydın, Denizli’de Hayrettin Akgün,  Afyon’da Metin Yalçın,  Trabzon’da Hasan Suiçmez, İzmir’de A. Kadir Yıldız ve daha niceleri.  Elbette Manisa’da da çok değerli eğitimci arkadaşlarımız var. Ama bunun yanında oturduğu koltuğa bir şey vermeden, bir üst koltuğa tırmanmaya çalışanlar da az değil. Bu tipler rahmetli Ayhan Songar hocamızın tabiriyle koltuğu yükselten değil, koltukla yükselen tipler.

 Mevcut Ak Parti döneminde öğretimin alt yapısındaki yatırımlar fevkalade. Yeni okul binaları inşasında kibrit kutusu gibi eski tip projeye göre inşa edilen okullar yerine,  Selçuklu mimarisi tarzsında adeta saray gibi yeni  okullar inşa ediliyor. Bunun yanında Fath projesi kapsamında dağ başındaki okullara bile akıllı tahta girmiş. Okullar açılınca 63.000 okulda okuyan 18 milyon öğrencinin kitabı sırasının üzerinde. Bunu başaran dünyada iki ülke var. Biri Almanya, diğeri Türkiye. Almanya’da sene sonunda kitapları teslim etmeyen öğrenciden kitap ücreti tahsil edilirken, ülkemizde bu da yapılmıyor. Kitaplar teslim alınması gerekir. Getirmeyen öğrenciden parası tahsil edilmesi şart ve elzem. Bu kadar israfı bu ülke kaldıramaz, bu israfa Allah da razı olmaz.

 Yukarıda da ifade ettiğim gibi 15 yıl önce okullar açıldığında kitapçı dükkânlarının önlerinde trafik kilitlenirken, insanlar günlerce işinden, gücünden kalırken bu gün her öğrenci kitabını, okul açılır açılmaz sırasının üzerinde buluyor. Sadece kitap dağıtımı bile başlı başına şapka çıkarılacak bir başarı. Gelgelelim aynı başarı maalesef insan kaynakları konusunda üzülerek söylüyorum Manisa’da gösterilemedi. İnsan kaynakları açısından çok büyük yanlışlıklar yapılıyor. 19 Sene Manisa Lisesi’nin idaresinde bulundum. Bunun altı ayı vekillikle geçti. Vekil olarak bir okulda müdürlük yapmanın sıkıntılarını birebir yaşamış bir eğitimci olarak yazıyorum. İnsan ürkek tavşan gibi. Hiç bir inisiyatif kullanamıyor.  İtiraf edeyim okulu idarede aciz kaldım. Daha fazla vekil psikolojisini anlatmama gerek var mı?  

Neden Manisa, eğitimde umulanı yakalayamıyor? Rahmetli ninemin bir sözü vardı. “ Yuvarlanan taş yosun tutmaz” diye.  Manisa’da milli eğitim müdürleri, okullarda müdür ve müdür yardımcıları,  o kadar sık değişiyor ki anlatamam. Okullardan ayağı kesilmeyen bir eğitimci olarak bunu yakinen gözlüyorum. İkinci kez gittiğim bir okulda ne okul müdürü yerinde, ne de müdür yardımcısı.  Okullarda sık sık  müdür ve  müdür yardımcılarının değişmesi eğitimi olumsuz yönde etkiliyor. Hele müdür yardımcılarının değişmesine hiçbir anlam veremiyorum. Okullarda öğrenciyi ve veliyi en iyi tanıyan müdür yardımcılarıdır.   Manisa Lisesi’nin tarihinde en uzun süre görev yapan bir idareciyim. Şunu bütün samimiyetimle itiraf ediyorum ki burada uzun süre müdürlüğümü kendi yeteneğime değil,   çok sevdiğim ve değer verdiğim Sayın Hikmet Öymener, Mustafa Çağaydın,  Selim Bal ve diğer müdür yardımcısı arkadaşlarımın yeteneği ve özverili çalışmalarına borçluyum.  Kendilerine bütün Manisa kamuoyu önünde bir kez daha teşekkür ediyorum. Şu anda Manisa’da, eğitiminde elli yıldır görmediğim uygulamalar görüyorum. Bu uygulamalar, bu kadar güzel işler yapan hükümete karşı maalesef tepki doğuruyor, bu tepkileri  ve kırgınlıkları bu hükümet hak etmiyor. Taşrada yapılan bu yanlışlıklar maalesef hükümete fatura ediliyor.  Hükümetin kredisi harcanıyor.  Haziran’daki oy kaybında bu uygulamaların payı büyük.  Çok değerli birikimli ve bizzat partiye oy veren, hatta bunlardan yakinen tanıdığım yetenekli ve tecrübeli bir okul müdürü, uzakta olan çocuklarını oy kullandırmak için kayıtlı oldukları yere  bütçesini zorlayarak harcamalar yapıp oy kullandırdığı halde görevden alındı. Daha buna benzer birçok birikimli arkadaşlar görevden alındı. Görevden alınan bu arkadaşlar zaten mevcut hükümete oy veriyor. Gelenler zaten veriyor. Mevcut birikimli ve işini güzel yapan arkadaşları küstürmenin mantığı var mı? Gelenler arasında yetenekli gençler görüyorum. Ama eskilerin de tümüyle haksız yere harcanması hem Hakk’a, hem de hukuka aykırı. Nitekim bunlardan bazıları da mahkeme kararıyla görevlerine dönüyorlar. Bu arkadaşları küstürmenin anlamı ne? Gece gündüz canla başla çalışan hükümetimiz, taşranın yaptığı bu yanlışların faturasını hak etmiyor. Şunu açık yüreklikle söyleyebilirim seminerlerim dolayısıyla Manisa ve ilçelerinde girmediğim okul kalmadı. İnanın ki bazı ilçelerde eğitim merkezden daha kaliteli.  Ama il merkezinde öyle uygulamalar var ki insan havsalası almıyor. Kişileri ve okulları afişe etmemek için rumuzla yazdığım şu uygulamalar ayniyle gerçek: A okulun müdürü B okulda müdür vekili,  B okulun müdürü de bir başka C  yerinde vekil olarak görev yapıyor. Şimdi gelin işin içinden çıkın. A-B- C de hep vekâletle idare ediliyor. Daha örnek mi istiyorsunuz. A okulun müdürü B okulda müdür yardımcısı. A okulun kadrolu müdürü olduğu halde A okul vekâletle, idare ediliyor. Okul müdürü de başka bir okulda müdür yardımcılığı yapıyor.  Tam bir çocuk oyuncağı. Bu tür uygulamalar ilde o kadar çok ki hangi birini yazayım? Bu uygulamalar akıl ve iz ’an dışı icraatlar. Ondan sonra da Manisa’da neden eğitim böyle? diye yakınıyoruz. Manisa’nın siyasi sorumluluğunu taşıyan yetkililer bu yanlış işlere, kimler vesile oluyorsa mani olmalıdırlar.Bu yanlışlıkların faturası dişini tırnağına takarak  çalışan hükümetimize mal edilmemelidir. Muhafazakârlar olarak ağzımız açıldı mı “ İşi ehline verin” diye yüce peygamberimize sığınıyoruz. Ama uygulamaya gelince ağzımızdan çıkanla, icraatımız birbiriyle örtüşmüyor. Cenab-ı Hakk da “ Yapmadığınız şeyi niye söylüyorsunuz?” buyuruyor.

Pekâlâ, çare nedir? Milli eğitim müdürleri, okul müdürleri vekâletle değil asaletle atanmalıdır. Hak eden buralara getirilmeli. Buraya kıdem ve birikim olarak gelemeyecek insanları şunun bunun üyesi diye yönetmeliklerdeki boşluklardan faydalanılarak yetkisiz ve vekil olarak getirilmemelidir. Sık sık Milli eğitim müdürleri, okul müdürleri değişmemeli.  Okula müdür olarak atanan bir idareci en az iki yıl sonra o okulda müdür olmaya başlar. Bir müdür atandığı okulda en az sekiz yıl görev yapmalı. Atamalar tamamen milli eğitim müdürlerinin inisiyatifine bırakılmalı. Milli eğitim, sendikaların gölgesinden kurtulmalı. “ Senin üyen benim üyem” anlayışına son verilmeli. Ben elli yıldır eğitimin içindeyim. Eğitimde sendikacılığın dün faydasını görmediğim gibi, bugün faydalı olduğunu sanmıyorum.  Sendikalar okullarda guruplaşma yaratıyor, öğretmenler arasındaki tesanüdü bozuyor.  Sendikaların tamamı gözlerini devlete dikmiş hep devletten bir şey koparma peşindeler. İşleri güçleri devletten para koparmak. Ama “üyelerim aldığı paranın karşılığını veriyor mu?” diye kendilerini çek edip, vicdani muhasebe yapmıyorlar. Batıda sendikalar hata yapan bir üyesinin arkasında durmaz. Ama bizde ise üyesinin o işe ehil olup olmadığına bakmaksızın, sadece benim üyem olsun düşüncesiyle atamalar yapılıyor, yaptırılıyor. Bu yolla göreve gelen müdürler de sırtını sendikaya dayıyor. Sırtını sendikaya dayadığından sene başından beri bayrak merasimlerine gelmeyen müdürler duyuyorum. Oysa eğitimin yükü Türkiye’de okul müdürlerinin omuzlarındadır. Türkiye’de okula en önce gelen, okulu en son terk eden okul müdürüdür.  Öğretmenden sonra okula gelen müdür o okula hiçbir şey veremez. Geçenlerde bir sendika başkanı  “ Öğretmen güvenlik görevlisi değildir” diyor, ama nöbet parasını talep etmekten de geri kalmıyor. Nöbet görevinin anlamın ne o zaman? 7. Cumhurbaşkanı Manisa Lisesi’ne ziyarete geldiğinde demeçlerini ihtiva eden bir kitabını liseye hediye etmişti. Kitabı okudum kitabın bir yerindeki ifadesi benim çok dikkatimi çekmişti.. “ Bizim bürokratların kucağına Türk bayrağını ver, elli metre öteye parasız taşıtamazsın”  diyor. Yönetmelikte “ Nöbet” görevi öğretmenin asli görevi olarak belirtirken nerde ise okula adım başına da para istenecek duruma gelinmiş.(!) Olmaz böyle şey.

Eğitimdeki bu anlayış okullara da yansımış. Geçenlerde merkezde bir okula uğradım. Müdür yokmuş. Müdür yardımcısı odasına girdim tanıdığım müdür yardımcısı o okuldan ayrılmış yerine başka bir müdür yardımcısı atanmış. Arkadaş ilgi gösterdi. Bir çay içiminde tanık olduğum şu üç olayı okuyun, gerisini siz hayal edin…

1- Tahsilli olduğu her halinden belli bir veli, yüzü kapkara bulut gibi gayet sinirli bir şekilde yine oğluyla beraber kapıyı dahi çalmadan içeri girdi. Çocuğu okulda bir arkadaşı ile kavga etmiş. Çocuk öğretmenine şikâyet etmiş güya çocuğun ifadesine göre öğretmen ilgilenmemiş. “ O öğretmen benim çocuğumla nasıl ilgilenmez? O öğretmenle görüşmek istiyorum, o çocukların velisinin de telefonunu istiyorum. Siz halletmezseniz ben halletmeyi bilirim. Ben bugün izinliyim. Bu işi bugün halletmem lazım” diye tehditler savurdu. Bereket versin, müdür yardımcısı umduğumdan tecrübeli. Ne öğretmenle görüştürdü, ne de diğer çocukların velisinin telefonunu verdi.

2-Bir ara kapı çalındı içeriye kucağında ev maketi olan bir anne, okulun öğrencisi olan kızıyla odaya girdi. “Ben bu ödevi kızım için kendi ellerimle yaptım. Öğretmen bu ödev için satın almışsın diye kızıma “sıfır” vermiş, nasıl sıfır verir öğretmenle görüşmek istiyorum” ( bu velinin çocuğuna değil bir sıfır tam elli tane sıfır vermek lazım)

3- Diğer bir veli çocuğu din bilgisinden zayıf almış Din kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmeninden şikâyet için gelmiş. Yerim dar ayrıntısına girmiyorum.

4- Uzatmayayım. Seminer için gittiğim yine Manisa’nın merkez okullarından birinde okul müdürünün odasında şahit olduğum bir olay beni tamamen şaşırttı. Bir erkek öğrenci sınıftaki kız arkadaşlarından birine iftirada bulunmuş. Kız öğrenci ve ailesi son derece rencide olmuş. Olayın iftira olduğu da anlaşılmış. Ve iftira atan öğrencinin annesini okul müdürü çağırmış müdür bey konuyu anlatıyor. Ama Anne katiyen oğlunun böyle bir şey yapmayacağını söylüyor. Bu arada sınıftan çağrılan öğrenciye okul müdürü “ neden kız arkadaşını üzdüğünü söylediğinde” öğrenci “ Hocam ben arkadaşa şaka yaptım” demesi üzerine, annesi hemen söze karıştı: “ Müdür bey gördünüz mü, benim oğlum yalan söylemez. Sadece şaka yapmış. Olur, böyle şeyler gençler arasında” diye noktayı koydu. Müdür bey bana, ben müdür beye bakmakla yetindim.

5- Bizzat şahit olduğum bir olayı da şahitli olarak arz edeyim.  İki dönem Meclis üyeliği ve milli eğitim komisyonu başkanlığı yapmış emekli öğretmen Sayın İbrahim Dinçer beyle merkez de yeni atanan bir müdürü ziyaret edelim dedik. Okula gittik Müdür odası kilitli.  5 tane müdür yardımcıları odaları zırh gibi kilitli.  Öğretmenler odası lebalep öğretmen dolu. Öğrenciler koridorlarda tam bir hababam sınıfı. Koridorda ne nöbetçi idareci, ne de nöbetçi öğretmen var. Koridorda münakaşa eden iki öğrencinin kavgasını da arkadaşımla biz önledik. Varın gerisini siz düşünün.

Evet, Manisa’da eğitimin içinde, kıyısında, köşesinde olan herkese sesleniyorum: Otuza yakın cezaevinde konferans verdim. Halen Adalet Bakanlığının tavsiyesiyle  eğitim semineri için gittiğim illerde Cezaevi konferanslarım da devam ediyor. Cezaevi müdürlerinden aldığım bilgiler beni son derece şaşırttı. Cezaevinde dün sahipsiz aile çocukları yer alırken maalesef bugün sahipli aile çocuklarının sayısı günden güne artmakta, görüntü değişmektedir. Bunda aileler kadar okulların da payı var. Lafı uzatmayayım bugün canının yongası olarak gördükleri çocuklarına en büyük kötülüğü önce anneler, sonra babalar, sonra da dilim varmıyor… Yapmaktadır. Lütfen www.kadirkeskin.net adlı sitemden: 1-Eğitimde iki anne Örneği. 2- Benim oğlum yorulmamalı. 3- Ben o öğretmeni döveceğim. 4- Anne babalar için ana kurt ve yavrukurt masalı. 5- Merak etme oğlum seni mutlaka yaşatacağım. 6- Anneler babalar büyük şeytanı sevindirmeyin, Eğitimin içinde olan ve eğitim için koltuk işgal eden arkadaşlara da “ Eğitimcilerden mektuplar” yazımı okumalarını tavsiye ediyorum. Yoksa ayağına tiken batmasına kıyamadığımız, can yongalarımızı daha dünyada iken kendi ellerimizle demir kapıları olan betonarme duvarlar arkasına göndermeyelim. Cezaevlerinde aşağıdaki delikanlıları gördükçe içim sızlıyor.

 Tekrar ediyorum; eğitim bir milletin  “ YA İSTİKBALİ, YA DA İZMİHLALİDİR” Devletimizin ve ailelerin onca maddi ve manevi fedakârlıkları hem milletimizin, hem de ailelerin felaketi olmasın

Not: Köşe yazarımız Kadir Keskin Ankara- Sincan Yüksek güvenlikli  çocuk ve gençlik cezaevinde gençlerle beraberdi.