İsmail ZORBA

İsmail ZORBA

[email protected]

BİR ÖMÜRDEN İÇERİ, ÖYLESİNE YAZILAR

09 Ekim 2022 - 11:51

BİR ÖMÜRDEN İÇERİ, ÖYLESİNE YAZILAR

İsmail ZORBA
([email protected])

            
   Hayatımızda önemli bir zaman dilimini meslek yaşamımız alıyor. Meslek yaşamımız bir bakıma insan olma yolculuğumuzda varlığımızın anlam kazandığı, hayat içerisinde tamamlandığımız belki de bir bakıma kendimizi tanıdığımız zamanlara denk geliyor. Hamlıktan geçip olgunlaşmaya başladığımız zamanlar.

  Meslek hayatımızda geçirdiğimiz zaman diliminde, insan dahil tüm varlık alemi içerisinde üstlendiğimiz rolün ne kadar hakkını verirsek anlamlı bir hikâyemiz oluyor. Dünya zamanı insana “hikâyesi olan bir insan” ile “hikâyesi olmayan bir insan” olma konusunda iradî bir seçim hakkı veriyor. Bu seçim bizim kendi irademizle varlığımızı ortaya koyduğumuz bir seçim aslında.

   Üreten, paylaşan; ürettikçe tamamlanan bir insan, “hikâyesi olan insan”dır. Bir davası olan insandır, içindeki aşka ses veren insandır. Ki o aşk onu bulunduğu kaba sığmaz hale getirir. “Ben gelmedim dava için, Benim işim sevi için, Dost evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldim” diyen insanın aşkına sahip insandır hikâyesi olan insan.

     Bugünkü konuğumuz da hikâyesi olan bir insan. Otuz yıldan fazla zamanını bir eğitimci olarak geçiren, yüreğini nereye götürüyorsa oraya giden bir insan. Yetiştirdiği öğrencilerden hangisiyle bir araya gelmişsem söz ona geldiğinde hatta daha ismini duyduklarında gözlerinin parladığını, yüzlerinin aydınlandığına kaç kere şahitlik etmişimdir. Yüreğindeki sevgiyi mesleğiyle tamamlayan insanlar, hangi meslekten olursa olsunlar bir gönüle girmeyi başarmış insanlardır.

      Muğla Yatağan’da yaşayan İdris Özler arkadaşım da böyle yüreğindeki sevgiyi insanlara aşkla dokuyan ve “bir hikâyesi olan insanlar”dan biri. O da yüreğinde biriken ve artık taşmaya başlayan hikâyesini yazmaya durdu ve karşımıza “Öylesine Yazılar” adlı eseri çıktı. Adında anlaşılacağı gibi gönülden vermenin samimiyetinde, saflığında yazılarla karşılaşıyoruz.

    Kitabın ismini ilk duyduğumda kendisine sormuştum, “Niye Öylesine Yazılar?” diye sorduğumda gülümsemişti. Öyle içten ve yalın bir gülümsemeydi ki bu gülümseme sözcüklerin tanımlamasına gerek yoktu. “Ben sadece görevimi yerine getirdim, gönüllere girdim ve mutlu oldum; kâfi!” diyen bir gülümseme. O zaman “Niye Öylesine Yazılar” olmasın. Yunus misali ne söyleyeceksek gönülden söyledik, tamamdır.

    Gelelim “Öylesine Yazılar”a; kitabı tür olarak herhangi bir sınıflandırmaya tabi tutamıyoruz. Burada da “Öylesine Yazılar” başlığı kendisini anlatıyor. Bir ömür demlenmiş, süzülmüş gelmiş kah mısralar yoluyla kah cümleler yoluyla yazarın yaşadığı ve gönül defterinde biriktirdiği şiirler, hikâyeler, denemelerden oluşan bir seçki diyebiliriz.

     İdris Özler, özünde bir âşık, bir şair. Söze mısralardan cümlelere güzellikler deriyor. Hatta bir söyleşide, “Ben bu kitabı sadece bir şiirim için çıkarmak istedim.” demişti. Aslında bir şiir değildi kastı. Bir kere yazmaya başladım, gönül telim titredi sesini buldu ve o şiir benim için bir başlangıç oldu, demek istemişti.

       Öylesine Yazılar, üç bölümden oluşuyor. Yazarın belirlediği isimlerle, “Sınıftan İçeri, Benden İçeri ve Hayattan İçeri” Şöyle bir baktığımızda hikâyesi olan insanın bir şekilde tamamlandığını da görüyoruz. Sınıftan İçeri, öğrencileriyle hayat yolundaki akışı bulan ve bulduklarını “Ben”e aktaran, olgunlaşan ve hayat sahnesinde yerini alan bir insanın hikâyesi. Yüreğindeki sevgide güzelleşen, sımsıcak bir hikâyeyi barındırıyor Öylesine Yazılar.

        İdris Özler yazardan öte bir şair. Şiirlerinde asıl ifadesini yakalamış, sözünün güzelliği şiirde yolunu bulmuş. İdris Özler’in mısraları cümlelerine rehberlik ediyor. Fikir yazılarında bile şiiriyet egemen. Kitabın önsözü aslında bir hikâyesi olan adamın bir ömür demlenmiş yazılarının da hikâyesi bir bakıma:

         “Zaman denilen imbikte yaşananlar damıtılarak bazen dizelere bazen cümlelere dönüşebilir. Aslında herkesin yazılmamış şiirleri, yazılmamış hikâyeleri vardır. Benim bu kitapta tek yaptığım yazabilme cesareti göstermemdir. Yarının garanti olmadığı bu zaman yolculuğunda günü dakikaların bile farkına varmadan telaş içinde geçirmekteyiz. Elimizde muhasebesini yapabildiğimiz sadece dünümüz kaldığını unutmayalım. Dün, hayal kırıklıklarımızı, üzüntülerimizi, pişmanlıklarımızı, mutluluklarımızı biriktirdiğimiz bir heybe gibidir. Ben de yollarda, sokaklarda, caddelerde gelecek şarkısının yankılandığı okul koridorlarında sayısız meraklı bakışların hep üzerimde olduğu sınıflarda kısacası hayatımın her anında biriktirmiş olduğum yaşanmışlıkları gönül süzgecinden geçirerek dizelerime ve yazılarıma aktarmaya çalıştım. İnşallah yüreğinize dokunabilmişimdir.”

       En büyük davamız da gönüllere dokunmak değil mi? Öylesine Yazılar, gönüllere girmenin de rehberi aynı zamanda. İnsanı arayan, insanı bulan, insanda tamamlanan mısralar, yazılar seçkisi.

“Ben sen olduğun müddetçe varım.
Sen istedin mi
Kelime kelime örerim hiç üşenmeden düşlerini.
Sınıfın rüzgârında buğday başakları gibi savrulan saçlarında
Umut tohumlarını saygıyla biçerim.
Kuş kanadından yüreğinle notası sevgi olan

Türküler söylerim.”
 

      Bu mısralar bile “Öylesine Yazılar” adlı kitabı ve bir hikâyesi olan yazarımız İdris Özler’i anlatmaya yetmiyor mu? Fazla söze ne hacet! Yazar diyeceğini demiş. Bize okumak ve anlamak düşüyor. Bir de bizim de bir hikâyemiz olduğu gerçeğini.

Bir yazı görseli olabilir


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum