ARAMIZ AÇILIYOR
“Kabil ile Habil’in iyilik ve kötülük çizgisinde sınırlandırdığımız “hâl” lisanı hikâyeye farklı noktalardan baktırıyor. Hikâye anlatımında her bir cümlede farklı içsel geçişlerle bezenmiş ifadeler bizi yaşanılan an’dan farklı zamanlara götürüyor. Seninle konuşuyorken o anda başka yerlere kaçmışım, içimdeki ben o an’ın dışında aslında. Hikâyelerin tamamına yakınında insan bütün derinliği ile karşımızda. “Ol mâhiler derya içre deryayı bilmezler.” Ey insan, sen bildiğim dünyanın dışında hangi dünyaları taşıyorsun? Sorunun cevabı, kitaptaki her bir hikâyeden insan hayatlarından alınmış seçkilerde ulaşıyoruz. Aslında cevap bilmediğimiz dünyaları keşifte saklı. “
“Kelimelerin karşılıkları değişiyor zihninde. Eskiyen bazı kavramlara doğru anlamlar verebilmek, onları yeniden isimlendirmek için dikkatini uyanık tutmaktasın.” Cansu Zeynep Kaplantaş’ın “Aramız Açılıyor” adlı kitabındaki “Kimsenin Yakını Değilsin” adlı hikâyeden bir cümle. Belki de kitaptaki hikâyeleri kafamda bir yerlere oturtmaya çalışırken yazarla anlam bağında buluştuğum bir cümle. Ayrılık, kader, umut, hüzün derken insana ulaşmamızı sağlayan tema duraklarında okuma seyrine daldığımız “Aramız Açılıyor” hikâyeleri insandan kendi “Ben”ine köprü kurmuş bir yazarın üslup, içerik derken öykünmenin farklı bir sesiyle karşımıza çıkıyor.
Kitaptaki insana dair sesler bir okur olarak Ovidius’in “Kaderle sevgi cesurdan yanadır.” sözüne bağlanıyorum. Kabil ile Habil’in iyilik ve kötülük çizgisinde sınırlandırdığımız “hâl” lisanı çok farklı noktalardan baktırıyor. Hikâye anlatımında her bir cümlede farklı içsel geçişlerle bezenmiş ifadeler bizi yaşanılan an’dan farklı zamanlara götürüyor. Seninle konuşuyorken o anda başka yerlere kaçmışım, içimdeki ben o an’ın dışında aslında. Hikâyelerin tamamına yakınında insan bütün derinliği ile karşımızda. “Ol mâhiler derya içre deryayı bilmezler.” Ey insan, sen bildiğim dünyanın dışında hangi dünyaları taşıyorsun?Sorunun cevabı, kitaptaki her bir hikâyeden insan hayatlarından alınmış seçkilerde ulaşıyoruz. Aslında cevap bilmediğimiz dünyaları keşifte saklı. “
Her hikâyede insan kendi iradesi doğrultusunda kaderine yön veriyor bir bakıma. Hükmü nereye kadar? Bu sorunun cevabında “kader” işlevini gösteriyor. Bir bakıma “kader” toplumdaki anlayışın çok ötesinde bir yerde anlamına kavuşuyor. Kur’ân’da “Kader deyip geçme bak. Ne diyor sırrın sahibi; ‘Biz insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.” (İsra:13)
Cansu Zeynep Kaplantaş’ın “Aramız Açılıyor” kitabındaki insanlar bu kader çizgisinde karar veriyorlar bir bakıma nasıl yol alacaklarına.
Kitabın girişinde Mevlana’nın, “Artık gülü anlatmayı bırak da gülden ayrılan bülbülün hâlini anlat.” sözünden hareket ediyor okur. Gülün değil bülbülün gözünden bakalım o zaman. Kitaba ismini veren “Aramız Açılıyor” hikâyesi bir üst metin aslında. Aslında çaresizliklerimizle sınanmadığımızın bir göstergesi. Anne-kızın etrafında gelişen hikâye tamamen bülbülün derdini sırtlanmış. Yükü bir o kadar ağır bir o kadar hafif. Birbirimize söyleyemediğimiz, içimizde sakladığımız her şey bizi sırlıyor bir bakıma. Bu sır sessizliğin boyutlarını derinleştiriyor, kurulacak köprüleri yıkıyor. Yazar burada kadere hakkını vererek teslim olmuyor. Bir damlacık nefesle bağlanmış hayat köprüsünden geçirirken kahramanlarını “hayret” noktasında buluşturuyor. Küçük bir adım, küçük bir nazar yetiyor umudun aydınlığına kavuşmaya. Bir anne ile kız aynı dünyanın içinde birbirlerine ne kadar uzaksa bir o kadar yakın aslında.
“Bakışlarım uçar gibi gezdi harflerin üzerinde.” diyen kız ile çekingen, kuş adımlarıyla kızının yanındaki kanepeye oturan annenin bir “kuş yüreğine” sahip ilişkileri ne kadar ince, ne kadar zarif tamamlanıyor. Diğer hikâyelerde de bir ortak metafor olarak göreceğimiz “hırka” sarıp sarmalayacak zamanla bu anne ile kızı. Aramız Açılıyor derken araya uçurumların girmesine izin vermeyeceğiz, diyecekler. Çünkü kader bizim irademizde, tecelli bununla tamamlanacak. Anne, “Ben de seninle geliyorum.” diyecek. O cümle söyleninceye kadar insan ruhunu yalnızlıkla terbiye etmeye devam edecek mi? Soruların cevabını okura bırakıyor yazar.
“Irmaktan su içilmeyeceğini biliyordum ama valizimdeki mataraların hepsi boşalmıştı”. Geç Kalmış Bir Özür adlı hikâyenin ilk cümlesi. Ayrılığın bir kaçışa, o kaçısın başka kaçışlara sürüklediği hikâye kahramanının kendisiyle yüzleşmesini sağlam bir olay örgüsüne bağlamış yazar . İnsanın yalnızlığının aslında kendi içindeki cevapların arayışında gibi göründüğünü, temel noktada vicdanla hesaplaşma olduğunu işaret ediyor. Özürlü bir kardeşe sahip gencin, bütün ilginin kardeşine yönelmesiyle ailesini arkada bırakıp dünyayı keşif yolculuğuna çıkmasının hikâyesi aslında bu hikâye . Ama kendi irademizle verdiğimiz bir karar ve yaşadığımız kayıplar bizi hakikat boyutunda farklı bir muhasebeye götürüyor. Aslında bu dünyada her şey bir hayal iken hakikat sadece bir sevgide saklı değil mi?
Kitaptaki her bir hikâyede; bir yerde dünya faniliğinde ve aczinde bir yerlerde sıkışmış kalmış insanların kendi hayatlarına nasıl yön verdiklerini veya vereceklerini yazar bu kader noktasında gösteriyor. Gül’ün hikâyesini “ben” ağzından asırlardır dinliyoruz. Hikâyecinin hikâyesi yani bülbülün hikâyesi aslında insanın hikâyesinde gizemi yakalamamızı sağlıyor. Yazarımızı ilk defa ikinci kitabı üzerinden tanıma fırsatı buldum. İlk kitabı “Romantik Cinayetler”i okuyunca “Aramız Açılıyor”daki Cansu Zeynep Kaplantaş’ın bir yazar olarak derdini anladın. İnsana bu çoklu bakış, insana dair önemli bir birikimin ürünü bir bakıma. Bu bakımdan Cansu Zeynep Kaplantaş, hikâyeleriyle edebiyatımıza yepyeni bir soluk getirmeye devam edecek gibi .
FACEBOOK YORUMLAR