TÜRK EDEBİYATININ LİRİK PRENSESİ NİLGÜN MARMARA

Arife Pazaşalar Yazdı: TÜRK EDEBİYATININ LİRİK PRENSESİ NİLGÜN MARMARA

TÜRK EDEBİYATININ LİRİK PRENSESİ NİLGÜN MARMARA
21 Temmuz 2019 - 16:38

TÜRK EDEBİYATININ LİRİK PRENSESİ NİLGÜN MARMARA 

Bir şairi tanıyabilmek için onun şiirlerine bakmak gerekir. Ancak biz öncelikle onun hayat hikayesine kısaca değinmenin faydalı olacağını düşündük. 

Nilgün Marmara Balkan göçmeni, otoriter ve mükemmeliyetçi bir annenin kızıydı. Babası ise erken yaşta hayatını kaybetmiş bir muhasebe müdürüydü. Annesinin tavrı ve babasının ölümü bu genç yaşta şiirler kaleme almaya başlayan kızı ister istemez etkiledi. Liseyi Kadıköy Maarif Koleji'nde bitirdi. Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladı. Lisans tezinin konusu:'Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi'ydi. Daha üniversite yıllarında ölüme, intihara ne kadar yakın olduğunu aslında bu başlıkla çevresindekilere belki de elinde olmadan  hissettirdi. Henüz okulunu bitirmeden endüstri mühendisi Kağan Önal ile evlendi. Eşiyle birlikte bir yıldan fazla bir süre Libya'da yaşamak zorunda kaldı. 

"Ölmek bir sanattır."
Marmara'nın şiirlerini okuyanlar ölüm sözüne  ve  onun imâlarına sık rastlayacaklardır. Karamsarlık, yalnızlık, umutsuzluk hisleri onun dizelerinde sık rastlanan temalardan birkaçıdır. 

Sylvya Plath

Ölüm...

"Ölüm çok güzel olmalı, 
yumuşak kahverengi toprağa yatmak, 
birinin başının üzerinde çimlerin dalgalanması
ve sessizliği dinlemek"

Yukarıdaki dizeler Nilgün Marmara'nın öykündüğü Amerikalı şair Sylvia Plath'a ait. Peki kimdir bu şair? Bostan'da dünyaya geldi. Babası Alman zooloji profesörüydü ve onu sekiz yaşındayken kaybetti. Cambride Üniversitesi'ni bitirdi. Zamanında aşık olarak evlendiği, kendisi gibi şair olan eşi Ted Hughes tarafından ihanete uğrayınca bütün gücünü yitirdi. Yaşamın ağırlığına dayanamayıp kafasını fırının içine sokarak intihar etti. İki çoğunu geride bıraktı.

Evlilik 

Genellikle evliliğin hayatı düzene sokmak için atılan önemli adımlardan biri olduğu söylenir. Tek başına hayatla mücadele edemeyeceğine inanılan kadın beyaz atlı prensine kavuştuğu an tüm sorunlar bitecek ve peri masalı başlayacaktır. Nasıl bir masaldır bu? Görüldüğü üzre bu iki kadının içinde bulunduğu ortam bir peri masalına ait değildir. Nilgün Marmara "en yakın yabancıydın sen" demekle kimi kastetmiş olabilir? Ya da Plath "Ölüm" başlıklı şiirini kimi tanıdıktan sonra yazmış olabilir?

 

Marmara

Yalnızlık

"bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır 
aradıkça batıyorum karanlık kuyulara

biliyorum bir gün dayanamayacak  küçük kalbim
arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim 
her şeye
veda edeceğim."

Keşke o ışığı başkalarından beklemeyip kendi yaksaydı. Keşke umudu kendi içinden söküp çıkarmayı deneseydi.

Sonunda "Ey iki adımlık yerküre/ Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben." dedi Nilgün Marmara. Dedi ve var olduğuna inandığı başka bir aleme göç etti. Yaşamına henüz otuz yaşındayken kendi isteğiyle son verdi. Onun gibi, onun yaşlarda kimbilir kaç kadın bulunduğu yere ait olamamak sebebiyle kötü alışkanlıklara bulaşmanın, aklını kaçırmanın, hatta intiharın eşiğinden döndü. Marmara öldükten sonra kocası onun için 'Şiir yazdığını bile bilmezdim.' diyecekti. 'Modern görünümlü insanların ruhsal şiddetine maruz kalmak' ibaresi bu cümleden sonra daha iyi nasıl tarif edilebilir ki? Oysa bir şair hem de kadın şair değil kurduğu cümlelerden bakışlarından bile kolaylıkla keşfedilebilir. Toplum içinde yer bulma çabası, yüreği kocaman insanlar için başarısızlıkla sonuçlanacak bir girişimdir. Yine de o insanlar "Hayatın neresinden dönülse kardır." dememek için iyi insanların var olduğuna dair inançlarını korumaya devam edeceklerdir…

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum