Türk Dünyası'nda Ortak Yazı Dili ve Ortak Alfabe Meselesi / Yazan: Hakan GÜLER

Türk Dünyası'nda Ortak Yazı Dili ve Ortak Alfabe Meselesi / Yazan: Hakan GÜLER
04 Ocak 2020 - 15:41 - Güncelleme: 04 Ocak 2020 - 15:51

Türk Dünyası’nda Ortak Yazı Dili ve Ortak Alfabe Meselesi

 Hakan GÜLER

Türk dili, çağları aşan birikimiyle; söz varlığının zenginliği, konuşan sayısının 200 milyonu aşması, birçok lehçe ve ağzı içerisinde barındırması, bilim ve edebiyat dili olması gibi özellikleri sayesinde dünyanın en önemli dilleri arasında yüksek bir mertebede konumlanmıştır. 

Bugün 21 tane yazı diliyle temsil edilen Türk dili, 13. Yüzyıla kadar tek bir yazı dili olarak varlığını korumuştur. 13. Yüzyıldan sonra siyasi, ekonomik, coğrafi ve sosyal sebeplerden ötürü farklı kollara ayrılmış olsa da, bu durum Türk dilinin bir bütünü teşkil ettiği gerçeğini değiştirmemiştir. Günümüzde 7 bağımsız Türk Devleti’nin (Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, KKTC) resmi dili- her ne kadar Azerice, Kazakça vs. diye adlandırılmış olsa da- Türkçedir. Bunların yanı sıra, özerk ya da başka devletlere bağlı Türk yurtlarında da Türkçe hem yazı hem de konuşma dili olarak varlığını sürdürmektedir.

19. asrın sonlarında, 20. Asrın başlarında özellikle İsmail Bey Gaspıralı ve onun fikir çatısı altında birleşen aydınların çabalarıyla Türk dili tekrar tek bir yazı dili çerçevesinde işlenmeye çalışılmıştır. 35 yıl boyunca Türk Dünyası’nın ortak sesi olmayı başaran Tercüman Gazetesi aracılığıyla, Gaspıralı’nın gerçekleştirmeye çalıştığı “dilde, işte, fikirde birlik” ülküsünün ilk adımı olan “Dilde birlik” onun bütün çalışmalarının temelini teşkil etmiştir. Gaspıralı İsmail Bey, Türk Milletinin boylarını birbirine bağlayan en önemli unsurun, “dil” olduğu görüşündeydi (Hablemitoğlu 2017: 55). İsmail Bey Gaspıralı’nın hedefi, Türkiye Türkçesini bütün Türk Dünyası’nın ortak yazı dili haline getirmekti (Argunşah 2002: 15). İsmail Bey, Türk Lehçeleri arasında yaratılmaya çalışılan uçurumu kapatmak gayesi ile bütün faaliyet hayatının en önemli kısmını “dilde birlik” düşüncesini gerçekleştirmeye hasretmiştir (Hablemitoğlu 2017: 55). Gaspıralı, bu amaçla Türk Dünyasında ceditçilik hareketini başlatmış ve bu hareketin öncüsü olmuştur. Ceditçilik hareketi bağlamında, “Hakim bir milletin; mahkum düşmesi, mahkum bir milletin yok olması, mektepsizlikten ileri gelir” sözünün gereğince, Türk Dünyası’nın çeşitli bölgelerinde kongreler, kurultaylar düzenlenmiş, birçok bölgede “Usul-ü Cedit” adı verilen Türk okulları açılmış, bilimsel ve sosyal çalışmalar yapılmış, bu vesileyle “dilde birlik” sağlanmaya çalışılmıştır. Gaspıralı’nın bütün bu çalışmaları bir “uyanış” meydana getirdiyse de tam bir başarıya ulaşamamıştır. Sonraki dönemlerde, aşağıda bahsini edeceğimiz birçok gelişme yaşansa da özellikle siyasi sebeplerden ötürü “dilde, işte, fikirde birlik” ülküsü hiçbir zaman layığını bulamamıştır. Ancak bu durum “dilde birlik” ülküsüne gönül vermiş hiçbir kimseyi umutsuzluğa da sürüklememiş, aksine daha çok çalışmaya teşvik etmiştir.

Türk Dünyası’nda ortak bir yazı dili için en önemli adımlardan birisi, ortak bir alfabenin olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında 1926 yılında Bakü’de düzenlenen “Bakü Türkoloji Kurultayı”nın önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bakü Kurultayı’nda tartışılan konuların başında alfabe meselesi gelmekteydi. Bir grup Latin Alfabesi temelli bir Türk Alfabesi taraftarıyken bir taraf mevcut kullanılmakta olan Arap Alfabesi’ni ıslah etme taraftarıydı. Bu kurultayı, Sovyet Rusya da destekliyordu. Anadolu Türklüğü henüz Latin Alfabesi’ne geçmiş değildi. Türkistan Türklerinin Latin Alfabesine geçmesi demek bir noktada Anadolu ile Türkistan’ın bağlarını koparmak demekti. Sovyet siyasi taktiklerinin bir ürünü olan Bakü Kurultayı’nda, “yeni alfabenin”, “Türk şivelerinin fonetik yapısına her bakımdan cevap verebilecek seviyede olması” kararının çıkması ve Latin alfabesine geçişin her cumhuriyetin kendi iç işi sonucuna ulaşılmasının ardından, Türk Cumhuriyetlerinin hepsinde yazıda Latinleşme çalışmaları başlatılmıştır (Şirin 2015: 374). Bir başka açıdan bakıldığında Rusya, Türkistan Türklerine karşı başlattığı asimilasyon politikası neticesinde Rus/Kiril harflerini onlara dayatmak niyetindeydi. Bunun yapılabilmesi için öncelikle kutsal sayılan ve bırakılmasına Türkler tarafından hiddetle karşı çıkılan Arap Alfabesi’nin yavaş yavaş terk edilmesi gerekmekteydi. İşte Sovyet Rusya’nın kurultayı desteklemekteki mantığı bu çizgide şekillenmişti. Kurultayı destekleyen Türkler açısından ise “Bakü Kurultayı” dilde birlik yolunda atılmış önemli bir adım olarak görülüyordu. Bütün olanları bir kenara bırakarak, 1926 yılının şubat ayında Bakü’de işe başlayan Birinci Türkoloji Kurultayı’nın Türk halklarının geleceğindeki tarihi rolü Sovyetlerin siyasi maksatlarından daha üstün oldu (Hasanlı 1999: 10). Bu kurultaya Mehmet Fuat Köprülü, T. Menzel, Barthold gibi büyük Türkologların katılması,  kurultayın önemini anlatmaya yetmektedir.

1925-28 yıllarında Azerbaycan Latin harflerine geçti. 1928 yılında Türkiye de Latin alfabesini kabul etti. 1928-30 yıllarında Sovyetler Birliği’ndeki diğer Türk Cumhuriyetleri de Latin alfabesine geçirildiler. Aynı cumhuriyetler 1937-40 arasında tekrar alfabe değiştirmek zorunda kalarak Rus/Kiril alfabesini kabul ettiler. Çin’deki Uygur ve Kazak Türkleri de1954-74 arasında değişik bir Latin alfabesi kullandılar (Ercilasun 2015: 142). Ortak alfabe ve yazı dili meselesinin kırılma noktalarından belki de en önemlisi İlminski’nin her Türk boyuna farklı bir alfabe vererek şivelerini yazı dili haline getirme gayreti ve bu gayretin başarıyla sonuçlanmış olmasıydı (Argunşah 2002: 15). İlminski bu hamlesiyle, doğal olarak var olan farklılıkları suni olarak daha da arttırdı. Sovyetler birliği dağılıncaya kadar artarak büyüyen bu uçurum, Sovyetlerin dağılması ve Türk Cumhuriyetlerinin kurulmasıyla birlikte yeniden azaltılmaya çalışılsa da geri dönüşü olmayan bazı siyasi ve sosyal darbeler yüzünden tam anlamıyla bir iyileşme yaşanmadı.

 

Özellikle 1990’larda Türkiye’den ve tüm Türk Dünyası’ndan aydınların çalışmalarıyla bazı kararlar alınmış olsa da bu kararların birçoğu uygulamaya konulamadı. Alınan bu kararlardan belki de en önemlisi “34 Harfli Ortak Türk Alfabesi”ne geçilmesi kararıydı. Bu karara göre en kalabalık konuşura, en köklü kesintisiz yazı dili geleneğine sahip olan Türkiye Türkçesi esas alınmıştır. Geri kalan Türk dilleri ihtiyaçları olması durumunda anlam ayırıcı olan kapalı e, geniz n’si, gırtlak h’si, çift dudak w’si, art damak patlamalı q sesi gibi harfleri kullanabilecektir (Demir, Yılmaz 2014: 59). Ancak aydınlar tarafından kabul edilen bu kararlar siyasi olarak destek görmemiş ve zaman içerisinde özellikle Özbekistan ve Türkmenistan’ın bu karardan caymaları ve farklı bir alfabeyle yollarına devam etmeleri bu kararı da havada bırakmıştır. Özbekistan ve Türkmenistan alfabelerine, Türk Alfabesinde bulunmayan harfler eklenmiştir. Değişik zamanlarda kararsız Latin alfabesi denemelerinde bulunan bu iki Türk yurdu zamanla epeyce farklılaşarak “Ortak Türk Alfabesi”nden uzaklaşmışlardır. Tüm bu yaşananlara rağmen günümüzde Türk Cumhuriyetleri teker teker Latin alfabesine geçmekte ya da geçmeye hazırlanmaktadırlar. Kazakistan ve Kırgızistan’ında Latin alfabesine geçişlerini tamamlamalarıyla birlikte Türk Dünyası’nda yazı birliği büyük ölçüde tamamlanacaktır (Şahin 2013: 453).                                 

Günümüzde Türk Cumhuriyetleriyle gelişen ilişkiler neticesinde, siyasi-sosyal-ekonomik birlik fikri birçok platformda gündeme gelmektedir. Özellikle TİKA, TÜRKSOY, Türk Keneşi ve Yunus Emre Enstitüsü; Kazakistan-Türkiye Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi gibi kurumlar aracılığıyla bütün Türk Dünyasında Türkiye Türkçesi öğretilmekte ve yine bu kurumlar aracılığıyla birlik olma fikri sürekli gündemde tutulmakta, ortak değerler tekrar gün yüzüne çıkarılmaktadır. Ortak değerler etrafında birleşmenin önemini iyi kavrayan birey ve kurumlarla daha da güçlü şekilde tartışılması gereken ortak alfabe ve yazı dili meselesi; her Türk için aynı zamanda bir vasiyeti yerine getirmenin onurunu da içerisinde barındırmaktadır. Nitekim Gaspıralı İsmail Bey’in aşağıdaki sözleri bütün Türkler için bir vasiyetname niteliği taşımaktadır:

“Elli milyonluk (O dönem için) Türk kavminin vilayet vilayet şiveleri, telaffuzda tefavütleri (ayrılıkları) var ise de hasıl lisanları birdir, binaenaleyh bu kavm-i necibenin umumi lisan-ı edebiyyeye hakkı olduğundan maada, dünyada yaşamak istiyor ise her şeyden ziyade ve her şeyden evvel ittihad-ı lisana (dil birliğine) çalışmalıdır… Arslan gibi milletimizin başına gelen felakatler… her su boyunda bir Han ya da Emire tabi bulunduğundan değildir. Her su boyunda bir şive kullanıp, şimdiye kadar umumi lisan-ı hitabet, lisan-ı edeb vücuda getirmekte ettiği gaflettir” (Hablemitoğlu 2001: 374).

Kaynakça

Argunşah, M. (2008). Ortak Dil Yaratırken Yapılanlar ve Beklentiler, Türk Dünyasında Ortak Dil Türkçe Bilgi Şöleni s.15, TDK Yayınları, Ankara.

Ercilasun, A.B. (2015). Dilde Birlik. Akçağ Yayınları, Ankara.

Demir, N.; Yılmaz, E. (2014). Bitmeyen Öykü: Alfabe Tartışmaları. Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Yayınları, Ankara.

Hablemitoğlu, N. (2017). Gaspıralı İsmail. Pozitif Yayınları, İstanbul.

Hablemitoğlu, N. (2001). Gaspıralı İsmail Bey: Dilde Birlik ve Türklük Bilinci, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi (Gaspıralı İsmail Bey ve Dilde Birlik Sayısı) s.369, TDK Yayınları, Ankara.

Hasanlı, C. (1999). Birinci Türkoloji Qurultaya Qısa Tarixi Baxış, 1926 Bakü Türkoloji Kongresinin 70. Yıl Dönümü Toplantısı s.7, TDK Yayınları, Ankara.

Şahin, E. (2013). Türk Dünyası’nda Yazı Birliği: Latin Alfabesi Temelinde Yeni Türk Alfabeleri, Yeni Türkiye Dergisi s.449

Şirin, H. (2015).  Başlangıçtan Günümüze Türk Yazı Sistemleri. Bilge Kültür Sanat, İstanbul

Ordu Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisan Öğrencisi, [email protected].

Kaynak: http://www.bilgipedia.org/turk-dunyasinda-ortak-yazi-dili-ve-ortak-alfabe-meselesi/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum