TÜRK DİLİ HAKKINDA NAMIK KEMAL'İN BAZI DÜŞÜNCELERİ - Mehmet Fuat Köprülü

TÜRK DİLİ HAKKINDA NAMIK KEMAL'İN BAZI DÜŞÜNCELERİ - Mehmet Fuat Köprülü
26 Aralık 2020 - 00:19

TÜRK DİLİ HAKKINDA NAMIK KEMAL’İN BAZI DÜŞÜNCELERİ

Namık Kemal bir fikir adamı için çok kısa sayılabilecek hayatında, memleketin bütün meseleleri gibi dil meselesi ile uğraştı ve muhtelif vesilelerle yazdığı birçok yazılarda, zaman zaman türlü düşünceler ileri sürdü. Vatanının ateşli bir aşkla seven büyük edibin, devrinin bütün içtimai meseleleriyle uğraştığı halde, en sevgili mevzuu olan dil ve edebiyat sahaları üzerinde uzun uzun durmamasına imkan yoktu. Ne yazık ki, onun muhtelif edebî meseleler hakkındaki fikirleri az çok tahlil ve tespit edildiği halde, dil hakkındaki düşünceleri pek az malum bulunuyor. 1928’de çıkan “Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri” adlı kitabımda, bu meseleye biraz temas etmiştim; lakin mevzû’un ehemmiyeti, onu başlı başına, etraflı bir surette tedkîke mecburiyet göstermektedir.

Dil bayramı münasebetiyle yazdığımız şu küçük müsahabede böyle bir tedkîke girişmek imkânı olmayacağını söylemek bile fazladır. Namık Kemal’in dil hakkındaki umumî düşüncelerinedir? Türk dilinin umumî tekâmülü hakkında ne düşünmüştür? Alfabe meselesinden başlayarak edebî dilin ıslahı davalarına kadar bir yığın dil ve edebiyat meseleleri ne gibi mütalâarda bulunmuştur? Kemal’in bu hususlardaki fikirlerinde bir ahenk bir ıttırad, bir muntazam tekâmül var mıdır? O devrin müşterek ve hâkim düşünceleriyle Kemal’in fikirleri arasındaki alâkaların mahiyeti nedir? Kemal’in umumî ideolojisi içinde dil hakkındaki düşüncelerinin mevkii nasıldır? İşte bir yığın mühim sualler ki, küçük bir makale çevresi içinde bunları izaha kalkışmak elbette imkânsızdır. Namık Kemal hakkında şimdiye kadar yazılan şeyler, , ya mübalâğalı medhiyelerden, ya mânasız hücumlardan, yahut birtakım sathî ve umumî fikirlerin bayağı tekrarından ibaret olduğu için bu suallerin cevabını onlarda aramak abestir. Biz burada henüz düşünülmemiş ve üzerinde çalışılmamış olan bu meselelerin ehemmiyetini tebarüz ettirdikten sonra, Kemal’in dil meselesi hakkında –nedense, kimsenin dikkatine çarpmamış- bazı esas düşüncelerini meydana koymakla iktifa edeceğiz.

Kemal’e göre, insan cemiyetlerin terakkisi, her şeyden evvel dil ve edebiyatlarının ilerlemesine bağlıdır. Mezhep, din, milliyet ayrılıkları, ticaret, sanat, ziraat sahalarındaki gerilik, bunların hiçbiri bir cemiyet için hakiki bir inhitatın sebebi değil, neticesidir; asıl sebep dildeki kusurdur, geriliktir. Leibniz’in “Bana mükemmel bir lisan ver, sana büyük bir millet teşkil edeyim” sözünü tekrar eden Kemal, Osmanlı Devleti’nin başlıca inhitat sebebini dilde buluyor. Ona göre eski âlimlerin yalnız Arapçaya ve yüksek ilimlere (kelâm, fıkıh gibi) ehemmiyet vermeleri, Türkçeye hiç ehemmiyet vermeyerek, hatta bir gramer vücuda getirmemeleri, maârifin geniş bir tabakaya yayılmasına mâni olmuş ve böylece milleti harap etmiştir; kelime oyuncuklarıyla, yabancı kelimelerle dolu olan eki dil, “Türkçe addolunmak salâhiyetinden bile mahrumdur… Rumeli’nde memleketlerimiz bulundu ki, âlimleri din ilimlerini Arapça tahsil eder, halka Rumca anlatırlardı. Devletin resmi dili Türkçe bu suretle Müslümanlar arasında bile umumî hal alamadı; ihtiyaçlar ve menfaatler birbiriyle bağlanamadı. Her kavmin bir hususiyeti olduğundan, hey’et-i içtimaiyeden ayrılmak, o hususiyete kuvvet vermek itibarında tutuldu. Umumî vatan müşterek vatan hissinin gönüllerde hiçbir tesiri olmadı. Hülâsa, mükemmel bir lisana malik olmadığımız için büyüklüğümüzü muhafaza edemedik. Millette lisansızlık, muvaffakiyetsizliği ve muvaffakiyetsizlik kuvvetsizliği intaç etti.”

Namık Kemal’in dil meselesine çok büyük bir önem verdiği, milletlerin yükselmesinde onu en esaslı âmil addettiği, şu yukarıdaki düşüncelerinden pek iyi anlaşılıyor. Bu fikirler tamamiyle doğru mudur? Milletler için en büyük terakki âmili dil midir? Burada bunları araştıracak değiliz. Maksadımız sadece büyük  edibimizin millî dil meselesi hakkındaki – Herhalde içinde büyük bir hakikat hissesi saklayan- ana düşüncelerini ortaya koyarak, bu hususta ne mühim araştırmalar yapılabileceğini göstermektir.

Ülkü Mecmuası, Eylül 1940, sayı 91

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum