AKIL – Nurullah Ataç

AKIL – Nurullah Ataç
26 Aralık 2020 - 00:17

AKIL – Nurullah Ataç

Okurların sizden hoşlanmalarını, sizde gerçek bir büyüklük sezme­lerini istiyor musunuz? İkide bir akıl kötüleyin. “Akıl da nedir ki? Ek­sik, yarım bir alet… Bakın, geçmişin en büyük sayılan bilginleri, en akıllı denen kimseleri de yanılmışlar. Hepsi de birer masal söyleyip uy­kuya varmışlar… Bize doğruyu, değişmez doğruları asıl bulduran, bizi ışığa asıl götüren gönlümüzdür, içimizdir, ruh kuvvetidir,” dediniz mi. dinleyenler bayılıyorlar. Nasıl bayılmasınlar? Böyle sözlerden nasıl hoş­lanmasınlar? Herkesin büyük bir aklı olamaz ki! Herkes aklı ile övün­mez demiyorum, ama ne de olsa kendini şu ya da bu büyük bilginle de karşılaştırır: “Onun bulduğunu ben bulamadım, onun anladığını ben anlayamadım, demek onun aklının benimkinden bir üstünlüğü var,” dediği de olur. Kolay mı buna katlanmak? Aklı kötüleyip ruhu, gönlü övenler onu bu dayanılmaz küçüklükten kurtarıyor. Mademki akıl ek­sik, yarım bir alettir, mademki bize asıl büyük, önemli doğruları buldu­ran gönül gibi, sezgi gibi, ne oldukları pek bilinmese de herkeste bulu­nan şeylerdir, öyle ise hepimiz, içimizde akılca en zayıf olanı bile, günün birinde en büyük doğruyu bulabilir, en büyük doğru bilmem hangi gü­cün bir bağışı olarak onun içine doğuverir. Aklı kötülediniz mi. insan­ları kolayca birbirleriyle eşit ediverirsiniz.

Aklı kötülemenin bir iyiliği daha vardır: görüyoruz, biliyoruz ki insa­nın aklı günden güne ilerliyor, genişliyor. Bugün kolayca başarabildiği­miz birçok işleri, bundan önceki çağların en akıllı kimseleri dahi bula­mamışlar. anlayamamışlar, demek bugünün aklı, dünkü akıldan üs­tündür. Bugünün aklı dünkünün eseri değildir demiyorum, dünün bü­yük adamları olmasaydı, onlar arayıp birtakım şeyler bulamamış olsalardı, bugünün bilginleri, akıllı adamları da başardıkları işleri başara­mazlardı. Ama bugünün insanının bilgi bakımından, çözümleyici, yara­tıcı akıl bakımından dünkü insandan üstün olduğu şüphe götürmez. Ama bunu kabul edince yarınki insanın da. bilgi bakımından, çözümle­yici, yaratıcı akıl bakımından bugünkü insandan üstün olacağını kabul etmemiz gerektir. Aristoteles ve Einstein. De Broglie arasında ne fark varsa bundan yirmi beş yüzyıl sonraki alemin bilginleriyle bugünkü bil­ginler arasında en az o kadar fark olacaktır. Onlar bugünkülerin bile­medikleri, belki şüphe dahi etmedikleri birçok şeyleri bulacaklar, bile­cekler… Demek ki biz, bilgimiz ne olursa olsun, yarınki insanla karşı­laştırılınca, birer bilsiziz. Buna da katlanamıyoruz. Bugünkü halimizle, tabiatın bütün sırlarını kavrayamayacağımızı düşünmek bizi sinirlendi­riyor, gücümüze gidiyor. Bütün o yüzyılları aşmadan, aklımızın o kadar ilerlemesini beklemeden bütün sırları anlayacağız, haber vereceğiz… Bunu aklımızla yapamayacağımıza göre akıldan üstün bir kuvvetle, ru­humuzun, gönlümüzün anlaşılmaz, eşsiz, emsalsiz kuvvetiyle yapaca­ğız. Örneğin, ben bütün bilgisizliğimle, belki de bilgisizliğim yüzünden, bir gün içime doğacak, ancak otuzuncu yüzyılda bulunacak bir aleti, bir ilacı şimdiden haber vereceğim! Öyle adı ile, açıkça söylememe de hacet yok. şöyle çıtlatmak yetişir, anlayanlar anlar onu. Yeter ki onların da gönlünde, ruhunda o eşsiz emsalsiz kuvvetten bir parça bulunsun… Hayır, efendim, bugünkü uçak, Bin Bir Gece Masalları’ndaki uçan sec­cade değildir. İnsanoğlu ne başarmışsa ancak aklı ile başarmıştır, aklı da günden güne ilerlemektedir, yarın neler başarabileceğini bugünden bilip haber veremeyiz. Olsa olsa, gene aklımıza dayanarak, bazı tahmin­lerde bulunabiliriz, onların da çoğu yanlış çıkar.

Bu yazımda ipsiz sapsız deyimini kullandım. Doğrusu epsiz sapsız ol­duğunu sanıyorum. Ep Türkçede sebep demektir, sap da bir söze veri­len cevapta sıra, düzen gözetme demektir. Böyle olunca “ipsiz sapsız”, yahut “epsiz sapsız konuşmak”, bir sebep aramadan, düzen gözetmeden abuk sabuk konuşmak demek olur. “Sebep” demek olan “ep” dilimizden kalkmış, ”sap”da düzen, sıra anlamını yitirmiş, gene de o deyimde kal­mış. Bu da gösteriyor ki bizim bugün öldü, kalktı, unutuldu dediğimiz Türkçe sözlerin çoğu, birtakım deyimlerde yaşamaktadır. Ama kullan­dıkları deyimlerin kökünü, kaynağını araştırmayanlar bunu anlayamı­yorlar. Siz Arapça “sebep” yerine “ep” dediniz mi, başlıyorlar bağırıp ça­ğırmaya. O düşünmeyen kimseleri dinlerseniz, dilimizi ilerletemezsiniz. Dilin ilerlemesi, genişlemesi de ancak akılla, akla dayanacak bilgi ile olur, beğeni, yani zevk gibi gönüle doğuveren anlaşılmaz güçlerle değil.

(Karalama Defteri, Sözden Söze, s. 131-133)

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum