Tekkeden Devlete Safevilik / Halil YILDIRIM

Tarihçi Halil YILDIRIM Beyin "Tekkeden Devlete Safevilik" adlı makalesini okuyucularımızın istifadesine sunuyoruz.

Tekkeden Devlete Safevilik / Halil YILDIRIM
02 Mayıs 2020 - 00:42 - Güncelleme: 02 Mayıs 2020 - 17:23

Tekkeden Devlete Safevilik

Tarihe mâl’olmuş hükümdarlıklar kuran Türk Milleti’nin benzerine rastlanmayan devletidir Safevîler. Bir Ocak ile başlayıp birçok devletin etki alanında var olmuş ve birçok büyük devleti etkilemiş Safevî tarikatının kurucusu Şeyh Safiüddin 1252 yılında dünyaya gelmiş ve 5 yaşında yetim kalmıştır. Babasının kaybından sonra kendini din öğremine adamış, çeşitli mürşitlerden feyizdâr olup şeyhi ve kayınbabası olan Zahid Gîylan’a intisab ederek seyr-i sûlükünü onun mürebbiliğinde çıkarmıştır.

Hayatı ve Hatıratı hakkında elimize ulaşan yegane kaynak; İbn-i Bezzaz tarafından kaleme alınan Saffetu’s Sefa’dır. Ancak Safevi ailesinin Akkoyunlu Hükümdarı Sultan Yakub tarafından esir edilmesi ile beraber, bu esere bir takım müdahaleler yapılarak yeniden basılmış ve tarikatı Sünni bir çizgiye getirmek için dizayn edilmiştir. Sultan Bayezid ile mektuplarında bu konuya değinen Sultan Yakub, “Safevilik bizim sevk ve idaremizde kontrol altına alındı” şeklindeki ifadesi ile tarihi bir itirafta bulunmuşsa da tarikat erkânı yazı ve metin ile değil hâl ve nakil ile  devam ettiği için amacında muvaffak olamamıştır.

Şeyh Safiüddin yaşadığı çağda Pir-î Türkî , Şeyh Safi, Saadat-ı Giylan mahlasları ile anılmış, halifeleri Amasya’dan Türkistan’a kadar irşad vazifesini yerine getirmişlerdir. Dönem kaynaklarında geçen baskıcı Moğol Beylerine karşı yapılan Serdebar Ayaklanması’na katılmış ve ayaklanma sonunda Olcaytu ve Gazan Han ile görüşmüştür. Hazretten son derece etkilenen Gazan Han ve Olcaytu, müridi olup ayaklanmaya sebep beyleri idam ettirmiştir. Sonrasında İlhanlı Devleti, Erdebil Tekkesi’ne büyük hürmet gösterip yaptıkları fetihlerde Şeyh Safi’ye tekke yerleri vermiş ve Şeyh Safi’nin halifelerini yeni coğrafyalarda irşad için görevlendirmesine müsaade etmiştir.

Şeyh Safi, henüz Zahid Giylan’ın talebesi iken bir rüya görür ve Safevî Devleti’nin temelleri ona zuhuratla gösterilir. Rüyasında torunlarının Allah ve Ehlibeyt düşmanları ile savaşıp Ehlibeyt mezhebini dünyaya yayacağını görür. Mürşidi ona “Bir gün Ali Devleti sizin kanınız ile yükselecektir!” der. Anadolu’ya gönderdiği halifesi Abdurrahman Erzincânî  burada ilk Safevî çerağını yakar; henüz 40 yıl önce vukuu bulan Babaî İsyanı’nın lideri Baba İlyas’ın memleketi Amasya’yurt tutar ve burada irşad faaliyetlerine başlar. Baba İlyas’ın tekkesi ve dervişleri ile hemhâl olur. Civar yörelerdeki Hurufî ve Bektaşi müridânı Erzincani’ye teslim olurlar.

Şeyh Safi 1335 yılında vefat etmiş ve Post’a oğlu Sadreddin oturmuştur. Sadreddin 50 yıldan fazla Safevî tarikatının mürşidliğini yapmış ve döneminde Timur’un büyük saygısını kazanmıştır. Bu dönemde tarikat Irak sınırları içinde de yayılmış, Basra’ya kadar etki alanını genişlemiştir. Sadreddin’in ölümünden sonra oğlu Hoca Ali Post’a oturmuş ve Anadolu ile ilişkiler yeniden canlanmıştır. Bazı kaynaklarda ismi Alâeddin Ali diye geçer.

Alâeddin Ali Anadolu’yu çok önemsemiş ve irşad faaliyetlerinin merkezine Anadolu’yu almıştır. Anadolu’ya gönderdiği halifesi Şeyh Hamîd-î Velî (Somuncu Baba) Malatya- Darende, Kayseri ve Aksaray’da bulunmuş ve dönemin meşhur âlimlerinden sayılmıştır. Şeyh Hamîd-î Veli’nin Aksaray’da doğduğu bilinmektedir. (Buna göre Erzincânî’nin irşadı ile Safeviliğin Anadolu’da nam saldığı anlaşılabilir.) Şeyh Hamîd-î Velî, Yıldırım Bayezid ve Timur arasında hakem de tayin edilmiş, Timur tarafından hürmet görmüştür. Halifelerinden Hace Bayrâm-ı Velî yine Anadolu’nun gönül mimarlarından sayılır. Mezhepsel ve itikadî farklılıkları sebebi ile günümüzde bile hatıratı yağmalanmıştır. Şöyle ki, Hace Bayrâm-ı Velî’nin türbegâhında bulunan Bendegân-ı Erdebilî yazılı mezar taşı son restorasyon ile kaldırıldı. Caminin Batı duvarındaki Lailaheillallah Muhammeden Resulallah Aliyyen Veliyullah ibaresindeki Ali kelimesine denk gelecek şekilde bir pencere açılıp taş duvardan bile intikam alındığını görebiliyoruz.

Bazı kaynaklar, Şeyh Alâeddin Ali’nin Anadolu ardılları Şeyh Hamîd-î Velî, Hace Bayrâm-ı Veli ve Akşemseddin’in Anadolu coğrafyasında bulduğu muhabbetten ve gördüğü itibardan ötürü “Safeviler, Şah İsmail’e kadar ehl-i Sünnet ve Sünni itikatta idi” iddiasını öne sürüyor fakat bu beyhûde bir çabadır. Şeyh Alâeddin Ali döneminde Yıldırım Bayezid, Erdebil Tekkesi’nin varlığını sürdürebilmesi için her yılın Muharrem Ayı’nda ‘Çerağ Bahşişi’ öderken, 2. Mehmed zamanında ‘Çerağ bahşişi’ kadırılıyor ve Osmanlı Devleti’nin sünnileşmesi ile birlikte ismi geçen tüm Ulu’lar devletten uzaklaştırılıp bir çeşit sürgün ile muhatap ediliyor. Akşemseddin’in Fetih sonrası Göynük’e sürülmesi, diğer tekke müritleri askere alınmazken Hace Bayrâm’ın tekkesine bağlı müritlerin askere alınması düşünüldüğünde manzara daha net anlaşılabilir.

Şeyh Alâeddin 1429’da vefat etmiş ve yerine Şeyh İbrahim tarikat  Post’una oturmuş, bu sırada Tebriz’i ele geçiren Karakoyunlu Devleti’nin desteğini de almıştır. Karakoyunlu sultanları, komşu devletlerin saldırılarına karşı Erdebil hâkimliği ile birlikte olmuştur. Bu yakınlığın en bariz örneği, 1440 yılında Gürcistan seferine çıkan Cihan Şah’ın yanında Erdebil hâkimi Şeyh İbrahim’in de yer almasıdır.

Şeyh İbrahim’in 1447’de vefatından sonra yerine Şeyh Cüneyd geçti. Şeyh Cüneyd Anadolu’da buldunduğu sürede sürekli Osmanlı baskısı ile karşı karşıya kaldı. Ajanlık faaliyeti yaptığı gerekçesi ile ölüm fermanı çıkartıldı. Akkoyunlu hükümdarı Yakub Sultan ile 2. Bayezid Şeyh Cüneyd’e karşı ittifak oluşturdu. Bu baskılar 2. Mehmed zamanında da devam etti çünkü, devlet yönetiminden Türkmen beylerinin uzaklaştırılıp, yerlerine medrese ehli ümeranın yerleştirilmesi halk nezdinde tepkiye neden olmuş,  Anadolu’da Şeyh Cüney’de faaliyet alanı açmıştır.

İstanbul’un fethi sonrası Karamanoğlu Beyliğini bitirmek için görevlendirilen Rum Mehmed Paşa, Aşık Paşazade Tarhine göre camii ve medreseleri yakıp, kadınları çıplak bırakmış ve eman dileyen Ereğli’li Türkmenleri katletmişti. Halk bu durumu “Bizans Osmanoğullarından Konstantiniyye’nin intikamını böyle aldı” diye yorumladı. Rum Mehmed Paşa’nın bu katliamından sonra arda kalan Türkmenler Şeyh Cüneyd etrafında toplandı. Rum Mehmed Paşa İstanbul’a döndüğünde Türkmenler arasında infiale sebep olduğu için kızgın olan 2. Mehmed tarafından idam edildi.

Osmanlı’nın baskısına dayanamayan Şeyh Cüneyd Halep’e çekildi. Halep içlerinde Ersuz Dağında harap eski bir Hristiyan  kalesini, Halep Emirinden  alarak tamir ettirip orada yaşadı. Halep’de  çok sayıda taraftar buldu. Şeyh Cüneyd’in yanına gelenler arasında, Anadolu Türkleriyle birlikte Şeyh Bedreddin’in oğlu da vardı. Mürit sayısının arttığını gören Şeyh Cüneyd, burada bir emirlik kurmak istedi. Durumdan haberdar edilen Memlûk Sultanı Çakmak, oraya bir grup asker göndererek onu karşısına aldı. Çıkan çatışmada 70 kadar Safevi öldü. Bunların üçte biri Anadolu Türkleri idi. Bu savaştan da canını kurtaran Şeyh Cüneyd, büyük zorluklarla Canik Beyliği’ne ulaşabildi. Canik Beyi Mehmed Bey tarafından iyi karşılanan Safevi Şeyhi, Trabzon Rum Despotluğu’nu ortadan kaldırarak devletini burada kurmayı planladı. Şeyh Cüneyd beraberindeki güçlerle birlikte Canik Beyliği’ne Mehmed Bey’in yanına gitti. Mehmed Bey ile birlikte Trabzon Pontus Rum Kalesi’ni kuşattılar. Osmanlı birliklerinin Pontus Rum Devleti’ne yardım etmesi sebebiyle 7 gün süren muhasara başarısızlıkla sonuçlandı ve Şeyh Cüneyd’in Anadolu Seferi sona erdi.

Şeyh Cüneyd’in Anadolu’da geçirdiği süre, Safevi Tarikatı’nın bölgede genişlemesi için bir altyapı oluşturmuştur. Safevi şeyhleri Anadolu Türkleri ile ilişkilerini gün geçtikçe pekiştirmişlerdir. Şeyh Cüneyd, Akkoyunlu’ya sığınıncaya kadar yaklaşık 8 sene Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bir hayli mürit edinmiştir. Karakoyunlu Devleti kontrolünde bulunan Erdebil’de başarılı olamayacağını anlayınca, Şirvanşahlar Devleti’ni hedef almış ve 1461’de burada öldürülmüştür. Yerine Oğlu Haydar Post’a oturmuştur.

9 yıl safevi tarikatı başsız kalıp himaye altında bulundurulduktan sonra 1470’te Uzun Hasan, Şeyh Haydar’ı Erdebil’de resmen Safevi Tarikatı’nın başına getirdi. Şeyh Haydar, 1477’te Uzun Hasan’ın kızıyla evlendikten sonra tarikat içinde yapılanmaya gitti. Bir yandan tarikat erkânı devam ederken diğer yandan askeri yapılanma hazırlıkları ve silahlanma başlamıştır. Safevi dervişlerinin 12 kırmızı dilimli Haydarî tacı da bu dönemde bu dönemde kullanılmıştır. Şeyh Haydar’ın devlet kurma yolundaki faaliyetlerinden bir diğeri adına sikke bastırması ve mühür kullanmasıdır. Bu mührü ilk defa Çerkes seferi dönüşünde bir taraftan dedesi olan Şeyh Zahid-i Gilani’nın ahfadına miras suretiyle kalmış yerleri teyit ettirmede kullanmıştır. Böylece Şeyh Haydar, devlet kurma yolunda gereken şartların birçoğunu tamamlamış bulunuyordu. Kendi tarikatına has kıyafeti, yeterli sayıda silahlanmış askerleri ve devlet nişanesini hatırlatan tuğrasıyla tarikattan çok bir küçük devlet şeklini almıştır. Şeyh Haydar birçok kez Dağıstan üzerine sefer düzenlemiş ve bu seferlere Osmanlı’da bulunan birçok Türkmen aşireti katılmıştır.

Şeyh Haydar’ın  faaliyetlerini  Osmanlı Devleti de dikkatle izlemekte idi. Osmanlı tebaasından olan çok sayıda Türkmen’in bu seferler de yer alması, 2. Bayezid ’i tedirgin ediyordu. Erdebil’in, Akkoyunlu Devleti sınırları içinde ve kontrolünde olması az da olsa onu rahatlatıyordu. Çünkü her iki devlet Şeyh Haydar’ın siyasi faaliyetlerinden rahatsızdı.

Şeyh Haydar’a karşı 2. Bayezid ve Akkoyunlu Sultanı Yakub birleşerek istihbarat faaliyetlerinde bulundu. 1488’de Şeyh Haydar Akkoyunlular tarafından öldürüldü. Bu hadiseyi 2. Bayezid’e bir mektubu ile şöyle aktarır Sultan Yakub: ‘Tarikatı bizim adaletimiz altına alınmıştır!’ Bu olaydan kısa süre sonra Ağustos 1488’de Osmanlı elçisi Tebriz’e gelmiş, 2. Bayezid’den Sultan Yakup’a mektup ve hediyeler getirmiştir. Her iki devletin bu konudaki tutumu, Osmanlılar’la Akkoyunlulular’ın Safevi Tarikatı’nın şeklini değiştirme konusunda işbirliğine gittiğini göstermektedir. Sultan Yakub’un mektubu 2. Bayezid’in “Senin bu zaferin Şam ve Rum’a sevinç getirmiştir.”  yazdığı mektubuyla karşılık bulmuştur.

Şeyh Haydar’ın öldürülmesinden sonra 3 oğlu, eşi ve kızları Yakub’un esiri olmuş ve Safevi tarikatı kısmen dağılmıştır. Sultan Yakub kalan güçleri de kendi ve devleti için kullanmış, Sultan Rüstem ile olan savaşında Şeyh Haydar’ın oğlu Sultan Ali öldülürmüştür.

Şah İsmail böyle buhranlı bir dönemde küçük yaşında Safevi  Hanedanlığının ve Safevî tarikatının başına geçmiştir. Şah İsmail’in ortaya çıkmasıyla, Safevi Tarikatı Osmanlı topraklarında tekrar harekete geçti ve her taraftan Safevi dervişleri, şeyhlerine varmak için Azerbaycan taraflarına göç etmeye başladı. Bu nedenle Anadolu’da da bir hareketlenme söz konusu oldu. Hal böyle iken 2. Bayezid, birtakım ciddî önlemlere başvurdu. 1500 sonlarında hudut komutanlarına gönderilen hükümlerde Erdebil Şeyhi’ne giden veya gelen sofîlerin hepsinin yakalanıp öldürülmesi istendi.

Alınan tüm önlemlere rağmen Osmanlı’dan Azerbaycan’a olan göç önlenememiş, Şah İsmail Tebriz’i ele geçirip şahlığını ilan etmiştir. Bu sırada Venedik ile ciddi bir şekilde sorun yaşayan II. Bayezid, Safevi Devleti’nin kurulmasını engellemekte geç kalmıştır. Aldığı önlemler ise sınır valilerinin ihmâlleri yüzünden etkisiz olmuştur. 1500’ün yazında Erzincan’da bulunan Şah İsmail’in safına 6 binden fazla Osmanlı tebaası olan Bozok Türkmeni katılmıştır. Bunlar sayesinde önce Şirvanşah, daha sonra da Sultan Elvend yenilmiş, Akkoyunlu’nun yerine 1501’de Safevı Devleti kurulmuş, böylece Osmanlı Türkmenleri için Azerbaycan bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Aynı zamanda Şah İsmail’in başarıları, Anadolu’da yaşayan Safevi sempatizanı pek çok kişinin o taraflara göç etmesine neden olmuştur. Halk arasında da “Şah İsmail yakında bir sefer düzenleyerek Osmanlı ülkesini hakimiyeti altına alacak” diye dedikodular dolaşmaya başlamıştır. Buna mukabil Safevi taraftarları, Şah geldiği zaman ona yardım için ciddi bir şekilde silahlanmaya başlamışlardır. Safevi Devleti kurulduktan sonra bu sistem kurumlaştırılarak “Halifetü’lHulefa” adı altında devam ettirilmiştir. Kurumun ilk Halifesi ise Şah İsmail’in yakınlarından olan Talış Hadim Bey oldu. Böylece Şah İsmail sistematik olarak devletini emperyal bir güç haline getirmek için alt yapısını tamamladı.

Osmanlı Safevilere karşı iç propagandasını Gulat-ı Şia üzerine kurmuştu. Yalnız halkın Ehlibeyt’e olan yakınlık ve saygısını bildiği için olmadık isnatlar ile Safevileri karalamaya çalıştı. Bu iddialardan ilki Şah İsmail’in Sünni olan annesini kaynar kazanda öldürtdüğü idi. Devlet eli ile dilden dile yayılan bu akıl dışı propaganda ile Şah İsmail’e katılmak isteyen Sünni Türkmenler’de korku yaratmak amaçlandı. Bu korkunun getirisi ile aynı zamanda biz olmaz isek sizin derinizi yüzerler, kaynar kazanda kaynatırlar yalanı  ile Şah’a karşı sünni halkta düşmanlık yaratmayı da kısmen başarmışlardır. Özellikle Sünni Kürd aşiretleri Şah’a karşı kışkırtıp onları öncü birlik olarak göndermişlerdir.

Şah’a karşı propaganda halkı korkutarak yapılır iken, ümera zümresinde Ehlibeyt sevgisini yaşatabilecek  ikame tarikatlar kullanıldı. Halvetilik özelinde Safeviler’e karşı bazı tarikatler kışkırtıldı. Zaman içinde bu tarikatlar da Yavuz ile ters düştü.

Esasen Osmanlı’nın Ehlibeyt merkezli itikadi anlayışı hakim iken, 2.Mehmed ile başlayıp Yavuz ile sonlanan Sünnilik ve Eş’arilik geçişinde halkın koyduğu karşı duruş Safevileri var etmiştir. Büyük bir baskı ve “Şah’ın yanına gideni öldürün” emrine karşılık Türkmenlerin akın akın Şah’ın yanına gidişinin sebebi nedir? Ki bu gidişler ve arayış Şah İsmail ile de son bulmamıştır. Şah İsmail’den sonra Şah Tashmap döneminde de ayni ile vukuu bulmuştur. Pir Sultan Abdal’ın “Sizde Şah diyeni öldürürlerse / Açılın kapılar Şah’a gidelim” deyişi dönemin Türkmenlerinin çektiği dertleri ve Şah’a beslediği özlemi göstermektedir.

Halil YILDIRIM

Kaynakça

1- İbn-i Hecr-ı Asgalani, İnbaul-GamrBı-ebnaul-Umr, Hayderabad Deken, 1976,

2- Meryem Mir Ahmedi, Safevî Çağında Din ve Devlet, Emirkebir Yayınları, Tahran 1984

3- Abdulbaki Gölpınarlı, Fihrist-i Mutün-, Hurufiye, Tevfik Subhani, Sazeman-ı Çapve İntişarat Yayınları, Tahran 1994.

4- İbn-i Bazzaz, Saffetus-Safa, Gulamriza Macd Tabatabayi, Mosahhıh Yayınları, Tebriz 1984

5- Roger Savory, Safevîye Çağında İran, Ahmet saba Tercümesi, Kitab Tahran yayınları,Tahran 1984

6- Nurullah Şüşteri, Mecalisü’l-Muminin; Hattı Nüsha, Tahran Üniversitesi

7- Perisa Kurban-Nejad, Moğol Çağında Azerbaycan’ın Tasavvufu;, İlmiFerhengi Yayınları, Tahran 2008

8- Yahya Kazvini, Lubbut-Tevarih, (Safevi Tarihi) çev. Hamidreza Muhammednejad, Birleşik Yayınevi, I. Baskı,Ankara Eylül 2011

9- ABBASLI, Mirza, “Safevîler’in Kökenine Dair”, Belleten Ankara 1976

10- Âşıkpaşa-Zâde, Tevârîh-i Âl-i Osman, İstanbul, 1332

11- Nihat AZAMAT “Erdebîlî Alâeddin”, . İstanbul , 1988

12- BARTHOLD, W., Soçineniya, C. II, bölüm I, Moskova, 1963

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum